Duyurular
19 Aralık’ta yaşatılanları unutmayacağız!, 19 aralık
19.12.2022

19 Aralık’ta yaşatılanları unutmayacağız!

 

Bugün 19 Aralık, Alevilerin devlet destekli faşistler tarafından katledildiği Maraş Katliamı’nın, devletin bizzat faili olduğu “Hayata Dönüş” adı altında hapishanelerdeki katliamın ve Kürt halkının evlerinin yıkıldığı, bombalandığı, çocuklarının katledildiği sokaklarda Taybet İnan’ın devlet güçleri tarafından katledilmesinin yıl dönümü. Geçmişle hesaplaşmak için kara bir gün. 

Faşist saldırıların, katliamların birbiri ardına geldiği 1978 yılında, 19 Aralık’ta Çiçek Sineması’nda “ülkücü gençler” film izlerken bir ses bombası patladı ve sinema seyircisi olan gençler sokaklarda bir anda eylemci olarak taştı ve “Zafer İslam’ın” sloganları ile önce CHP il binasına saldırdı, sonra Alevi toplumunu hedef alan saldırılar gerçekleştirdi. 25 Aralık’a kadar Alevi toplumunun önce kahvelerine, sonra mahallerine, evlerine saldırılar devam etti. Belediye hoparlörlerinden katliama çağrılar yapıldı, günlerce devam eden katliamı devletin resmi güçleri müdahele etmedi, önlemeye kalkışmadı. Katliamı yaşayanlara göre 111 kişi yaşamını yitirdi, binlerce kişi yaralandı, 552 ev, 289 iş yeri tahrip edildi. Katliam sonrası iktidar partisi CHP’li Başbakan Bülent Ecevit katliamı “Kahramanmaraş Toplumsal Olayları” olarak tanımladı, işkenceci Kenan Evren başkanlığındaki Genel Kurmay 13 ilde sıkıyönetim ilan etti. Katliamı yaşayanların hafızalarında; gözleri oyulmuş, kolları parçalanmış bedenler, tecavüz edilmiş kadınlar, yakılmış yıkılmış evler kalmıştı. Bizim de hafızalarımızda Süleyman Demirel'in gazetecilere söylediği: "Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz” sözleri kaldı. Peki katliamın sanıklarına ne oldu? Yargılamaları yapıldı ama 1991'de çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle serbest kaldılar. Davanın bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger beraat ederek MHP'den milletvekili oldu.

2000 yılında; 19-22 Aralık  tarihleri arasında aynı anda ülkedeki 20 ayrı hapishanedeki siyasi mahpusların kaldığı bloklara devlet güçleri tarafında operasyon düzenlendi. Operasyon sonucunda 30 mahpus katledildi. Operasyona “Hayata Dönüş” ismi verildi. Operasyonlar gerçekleştiğinde iktidarda DSP-MHP-ANAP koalisyonu bulunuyordu. Dönemin DSP'li Başbakanı Bülent Ecevit operasyonu, “teröristleri kendi terörlerinden kurtarma” olarak tanımladı. 22 Aralık 2000 günü sonunda “teröristler kendi terörlerinden kurtarıldı” ve F Tipi hapishanelere konuldu. Operasyonlar başlamadan önce Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer “Yaşam hakkını sona erdirme tehdidiyle kimi koşulları sağlamaya çalışma kabul edilemez” demişti, Operasyonlar başladığında Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, “Asıl amaç ölüm oruçlarını bitirmek değil, devletin otoritesini sağlamaktır” demişti ve operasyon sırasında Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Ali Suat Ertosun'a 2004 yılında AK Parti hükümeti kararıyla Devlet Bakanı Cemil Çiçek tarafından ‘Devlet Üstün Hizmet Madalyası' verildi. 10 bin güvenlik görevlisi tarafından gerçekleştirilen operasyonlar Milli Güvenlik Kurulu eliyle Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından planlanıp uygulanmıştı. Operasyonu planlayanlar, kararları alanlar, uygulayanlar ve icra edenler kamu görevlileriydi. Kimler olduğu bilinmesine ragmen aradan geçen 20 yıllık süre zarfında yargılanmadılar, failler cezasızlık politikası ile korunmaya devam edildiler. Sağ kurtulan mahpuslara ise “mala zarar verme” suçlarından soruşturmalar açıldı. 30 mahpusun katledildiği, yüzlerce mahpusun yaralandığı ve işkence gördüğü bu katliam ile devletin hep hayata geçirmek istediği tecrite dayalı infaz anlayışı 2000 yılı itibariyle uygulanabilir bir hale geldi. Bu bakımdan devletin hapishanelerde hayata geçirmek istediği her türlü uygulamanın temeli bu operasyonlarla atılmış oldu.

Ve 19 Aralık 2015 Türkiye Cumhuriyeti’nin dönemin siyasetine, hukukuna, iktidar partisine bakılmaksızın zulüm ettiği Kürtlerin şehirleri yakılıyordu, çözüm sürecini Kürtlerin “onurlu barış” iradesine ragmen sonlandıran siyasal iktidar; meşru bir karara dayanmayan “sokağa çıkma yasağı”nın uygulandığı Kürt illerinde/ilçelerinde resmi devlet güçleri ile sivil, militan, çocuk, kadın ayrımı yapmadan Kürtleri hedef alan operasyonlar düzenliyordu. Bu ilçelerden biri de Silopi idi, ilçe sakinlerinin yaşamlarını sürdürmesine bile tahammül edemeyen devlet güçleri komşusundan evine dönen 11 çocuk annesi Taybet İnan’ı sokak ortasında katletti, cenazesi yedi gün boyunca sokak ortasında bekletildi. Taybet İnan'ın cenazesini almaya giderken öldürülen kayınbiraderi Yusuf İnan'ın da cenazesinin alınmasına izin verilmedi. Yedinci günün ardından Adli Tıp'a götürülen Taybet İnan'ın bedeninde 10 kurşuna rastlandı. Cenazesi 18 gün morgda bekletildi ve sessiz sedasız gömüldü. Taybet İnan’ın oğlu Mehmet İnan "Annem tamı tamına 7 gün sokakta kaldı. Hiçbirimiz uyuyamadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye, o orada yattı biz 150 metre ilerisinde öldük...Bir insan bir insana ne kadar acı çektirebilirse devlet de bize 7 günde bunu yaptı.” Sözleriyle ifade etti kendisine ve Kürt halkına yaşatılanları. Taybet İnan’ın katledenlere dair dosya hala soruşturma aşamasında ve yine failleri cezasızlık politikası ile korunmaya devam ediliyor. Dönemin AKP’li başbakanı Ahmet Davutoğlu yakın bir tarihte “Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” dedi. Türkiye’de yıllardır “Terörle mücadele” adı altında Kürtler katledildi, şehirleri yakıldı ve her nasılsa sağ çıkmayı başaranlar yıllardır tecritle ve yüksek cezalarla hapsediliyor.

Bizler Özgürlük için Hukukçular Derneği olarak geçmişten günümüze halen yaşanan bu katliamlar, haksızlıklar ve kıyımlar karşısında; yasını tutamadığımız kayıplarımızın, tahrip edilmiş mezarlıklarımızın, suikastların, faili meçhullerin, ‘siyasal davalar’ ile tutsak edilmenin hesabını malum olan, muhtemel olan, meçhul olan tüm faillerimizden yargı önünde elbette soracağız.

 

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ GENEL MERKEZİ