“Cezaevleri sağlıklı bedenlerde
hastalık üretecek şekilde biçimlendirilmiştir.”
GİRİŞ
Farklı hapishanelerde hak ihlallerine uğrayan mahpusların kendileri, vekilleri veya aileleri tarafından derneğimize yapılan başvurular neticesinde Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Ankara Şubesi Hapishane Komisyonu olarak, mahpuslarla ve bazı hapishanelerde hapishane idareleri ile görüşmeler gerçekleştirilmiş, gerçekleştirilen bu görüşmeler neticesinde mahpusların pek çok hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş ve bu hak ihlallerinin sonlandırılması ve gerekli önlemlerin alınması hususlarında idarelere ve ilgili Bakanlıklara çağrı yapılmıştır.[1]
Genel hak ihlallerini tespit ettiğimiz ve önerilerde bulunduğumuz bu raporda;
Hapishanelere gerçekleştirilen ziyaretlerden edinilen bilgiler, gözlemler ve tespitler, veri olarak ele alınmış olup, tespit edilen genel hak ihlallerinin yanında özellikle son dönemde tüm hapishanelerde yoğun bir şekilde mahpusların “Sağlık Hakkı”nın ihlal edildiği görülmüştür.
Bu kapsamda; hapishanelerin fiziksel yapısı nedeniyle oluşan sağlıksız ortam, hapishanelerde önleyici sağlık koşullarının oluşturulmaması, birinci basamak, ikinci basamak ve üçüncü basamak sağlık hizmetine erişim noktasında yaşanan eşitsiz ve ayrımcı uygulamalar ile yeterli sağlık hizmetine erişimi engelleyen hukuksal düzenlemeler sebebiyle oluşan sağlık hakkı ihlallerinin sistematik bir hal almış olduğu tespit edilmiş olup, sonuçları itibariyle yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı ihlaline sebep olan bu durumların “sağlık hakkı” kapsamında tematik rapora konu edilmesi gereksinimi doğmuştur.
Kaleme aldığımız bu tematik rapor ile kısa ve uzun vadede mahpusların sağlığında meydana gelen geri dönülmez zararları, ihlalleri ortadan kaldıracak hukuki düzenlemeler yapılmasının ve uygulamadan kaynaklı ihlallerin ortadan kaldırılmasını sağlayacak farkındalığın ve imkanların oluşturulması ile mahpusların fiziksel, zihinsel ve sosyal iyi oluş halinin olanaklarının sağlanması amaçlanmıştır.
Farklı tarihlerde Afyon 1 No.lu T Tipi Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[2] mahpusların; kantin fiyatlarının çok fahiş olduğunu, hastaneye sevk sırasında ağız içi aramanın devam etmesi sebebiyle ağız içi aramayı kabul etmeyen mahpusların hastane sevklerinin gerçekleştirilmediğini, muayenelerin kelepçeli gerçekleştirilmesi uygulamalarının söz konusu olduğunu belirttikleri,
Farklı tarihlerde Bolvadin T Tipi Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[3] mahpusların; hastane sevklerinin uzun süredir yapılmaması sebebiyle muayenelerinin ve hasta mahpusların rutin kontrol ve tedavilerinin gerçekleşmediğini, bu sebeple Hepatit B hastası olan bir mahpusun hastalığında bir ilerleme olup olmadığını bilmediğini ve hastalığının düzenli takip gerektirmesine rağmen 1 yılı aşkın süredir hastaneye götürülmediğini, mahpusların tamamına yakınının diş rahatsızlığı olduğunu, sevk sorunu sebebiyle diş hekimine gidemediklerini, etkinliklere izin verilmediğini, spor hakkının kullandırılmadığını, atölyelere çıkamadıklarını, metal tabak kullandırılmadığını, ağız içi aramayı kabul etmeyen mahpusların hastane sevklerinin gerçekleştirilmediğini, kelepçeli muayene uygulamasının söz konusu olduğunu, ailelerinden gelen mektupların ve Kürtçe mektupların engellendiğini belirttikleri,
Farklı tarihlerde Çorum L Tipi Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[4] mahpusların; Çorum’a getirildikleri günden beri 2 yılı aşkın süredir tek kişilik hücrede tutulduklarını, revire 5-6 ayda bir çıkabildiklerini, revir taleplerinin geçiştirildiğini, sevk taleplerinin karşılanmadığını, sohbet haklarının kullandırılmadığını, günde sadece 1 saat havalandırma hakkı kullanabildiklerini ve küçük hücre tipi odada ayrı banyo ve mutfak olmadan tutulduklarını,
Farklı tarihlerde Sungurlu T Tipi Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[5] mahpusların; revire çıkma haklarının önceleri on beş günde bir iken ayda bire çıkarıldığını, hastane sevklerinin geciktirildiğini, en iyi ihtimalle 6 ay gibi uzun bir sürede hastane sevklerinin yapıldığını, Sungurlu Devlet Hastanesi’nde birçok bölümün olmaması sebebiyle Sungurlu’dan Çorum’a sevk edildiklerini, Çorum Devlet Hastanesi’ne yapılan sevkin neredeyse 1 yılı bulduğunu, Çorum’a götürüldüklerinde ise yeterli hekim olmaması nedeniyle muayenenin yetişmediğini, Ö.K isimli mahpusun fıtık ameliyatı olması gerektiği halde yukarıda anlatıldığı şekilde sevkinin yapıldığını, Çorum Devlet Hastanesi’nin ameliyat için Ankara’ya sevk ettiğini; ancak sevkin yapılmaması sebebiyle süreci en baştan yaşamak zorunda kalacağını , 2 yıldır diş tedavisi için diş hekimine sevk yapılmadığını, protez bekleyen mahpusların olduğunu, daha öncesinde ise Sungurlu Devlet Hastanesi’nde diş hekimi olarak çalışan Dr. H.U’nun kelepçeli muayene yaptığını, mahpusların kelepçenin açılmasını istemesine rağmen talebin geçiştirildiğini, ayda 2 kez spor hakkının kullandırıldığını, onun dışında etkinlik hakkı kapsamında atölye ve kursların açılmadığını, sohbet hakkından yararlandırılmadıklarını belirttikleri,
Farklı tarihlerde Eskişehir H Tipi Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[6] mahpusların; daha öncesinde hastaneye sevk sırasında jandarma tarafından yoğun bir şekilde dayatılan ağız içi arama uygulamasının nadiren uygulama bulduğunu; ancak o dönemde sürekli hastane sevki yapıldığı ve uygulama sebebiyle uygulamayı kabul etmeyen mahpusların sevkinin gerçekleştirilmediği, şimdi ise uygulama olmadığından sevk yapılması halinde tedaviye erişim mümkün olabilecekken sevk sayısının ve sıklığının azaldığını, çok sayıda mahpusun bu nedenle sağlık sorunlarının ilerlediğini, İ.K ve K.K isimli mahpusların diş problemlerinin çok ileri düzeyde olduğunu ve tedavilerinin yapılmadığını, özellikle diş hastalıklarından kaynaklı sevklerin aylarca hatta yıla varan düzeyde geciktiğini, N.A isimli mahpusun ağzında hiç diş olmadığını; ancak yine de sevkinin yapılmadığını, sevk konusunda talepte bulunduklarında jandarmannın güvenlik sebebiyle tek seferde en fazla 8 kişi götürdüğünü; ancak böyle bir uygulamanın daha önce olmadığını, etkinlik hakkı kapsamında hiçbir kurs faaliyetinin olmadığını, ayda sadece iki kez spora çıkarıldıklarını, mahpus Devrim Ayık’ın Crohn (bağırsaklarda gelişen tedavisi mümkün olmayan bir hastalık) hastası olduğunu, sağ kulağının %40, sol kulağının ise %50 duyma engelli olduğunu, bir gözünün görmediğini, bir gözünün ise 32 derece olduğunu, hastalıkları nedeniyle hastaneye sevk edilmesi gerektiği sırada dayatılan ağız içi aramaya itiraz etmesi nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulandığını, son 3 yıldır etkili bir başvuru yolunun bulunmadığını, dilekçelerinin işleme konulmadığını, idarenin uygulamalarına ilişkin şikayet vb. dilekçelerinin ise infaz hakimliği ve ağır ceza mahkemesi tarafından devamlı olarak reddedildiğini, yaptıkları hukuki başvuruların hiçbirinde idarenin tesis ettiğinin aksine bir sonuç almadıklarını, bağırsaklarındaki rahatsızlığın tedavisi olmayan ve bakım gerektiren bir hastalık olduğunu, ilerleyen süreçte tamamen bağırsaklarının kapanabileceğini, bu hastalık nedeniyle iki defa ameliyat olduğunu, tekrar ameliyat olması gerektiği; ancak sevki yapılmasına rağmen tıp fakültesine götürülmediğini, yine kulaklarındaki sorun için de ameliyat olması gerektiğini ancak ameliyatın yapılmadığını, sürekli farklı doktorlara götürüldüğünü ve ameliyat konusunda bu nedenle sorun yaşadığını, buraya Antalya Hapishanesi’nden sevk olduğunu, teşhislerinin orada yapıldığını ve orada kendisini tedavi eden doktorlara tedavi olmak istediğini, bu nedenle ve gerekçe ile sevk talebinde bulunduğunu ancak sevk talebinin karşılanmadığını, şuanda mevcut hastalıkları nedeniyle düzgün bir tedaviye erişemediğini, mahpus M.Y.’nin dizinde açık yara bulunduğunu, revire gitmesi gerekmesine rağmen talebine karşın halen götürülmediğini belirttikleri,
Farklı tarihlerde Karabük T Tipi Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[7] mahpusların; hastaneye sevk sırasında ağız içi arama uygulamasını kabul etmemeleri sebebiyle sevklerinin gerçekleştirilmediğini, muayene sırasında kelepçeli muayene edilmek istendiklerini, randevuların geç tarihlere verildiğini belirttikleri,
Farklı tarihlerde Kırıkkale F Tipi Kapalı Hapishanesinde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[8] mahpusların; haftada iki kez oda araması yapıldığını, aramaların baskın şeklinde gece saatlerine ya da şafak vakitlerine denk getirildiğini, arama esnasında eşyalara zarar verildiğini, günlük iaşe bedellerinin kendilerinden düşülmesine rağmen sabah kahvaltıda sadece bir adet domates ve salatalık verildiğini belirttikleri,
Farklı tarihlerde Kırşehir S Tipi Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[9] mahpusların; hastaneye sevk sırasında ağız içi arama uygulamasını kabul etmemeleri sebebiyle sevklerinin gerçekleştirilmediğini, V.A.'nın kalp damar ameliyatının ağız içi arama sebebiyle yapılamadığını, Kürtçe mektupların gönderilmediklerini, oda aramalarda mektup, kitap, battaniye vs.’ nin yere atılarak aramanın yapıldığını, spor haklarının 1,5 saatten 1 saatte düşürüldüğünü, sohbet ve diğer sosyal faaliyet haklarının tanınmadığını, A.N.’nin kendisiyle aynı blokta bulunan ağırlaştırılmış müebbet mahpuslarla birlikte spora ve başka faaliyet çıkarılmadıklarını ve idarenin ‘işimiz vardı’ beyanına sığındığını, arama vardı diyerek spor haklarının engellendiğini, verilen battaniyenin petrolden yapılmış olmasının mahpuslarda cilt hastalığını tetiklediğini, suyun kirli olmasından dolayı suyu kullanamadıklarını, suyun günde sadece bir iki saat verildiğini verilen suyun da paslı yağlı ve çamurlu aktığını, içilemez ve kullanılamaz durumda olduğunu, suyu kantinden kendilerinin karşıladığını ve sadece suya aylık 1000 TL verdiklerini, su sorunundan kaynaklı çeşitli hastalıkların baş gösterdiğini, giysilerini yıkayamadıklarını ve bazen günlerce duş alamadıklarını, kantin fiyatlarının fahiş olduğunu, yemeklerin besin değerinin az ve porsiyonlarının çok küçük olduğunu, diyet yemeklerin verilmediğini, plastik tabakla yemelerine izin verildiğini, yemek porsiyonlarının çok az olduğunu, akşam yemeğinin çok erken saatte getirildiğini ve bu sebeple yemeğin soğuduğunu, mahpuslara temizlik malzemelerinin verilmediğini, mahpusların kantinden kendilerinin karşıladığını, gazete ve radyolarının verilmediğini, belirttikleri,
Farklı tarihlerde Kırşehir Yüksek Güvenlikli Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[10] mahpusların; tekli odalarda tutulduklarını, günlük sadece 100 litre soğuk su 50 litre sıcak su verildiğini ve yetersiz kaldığını, battaniyelerini yıkayamadıklarını, temiz suya erişemediklerini, suların kirli ve paslı aktığını, cilt hastalıklarının başladığını, havalandırmaya yemek saatine çıkarıldıklarını, bu nedenle havalandırmadan yararlanamadıklarını, hapishanede temizliğin hiç yapılmadığını, genel temizliğin 5 ayda sadece bir kez yapıldığını, bu durumun da hastalıklara sebep olduğunu; ayrıca tuvalet taşına takılan kapağa izin verilmediğinden sıcak havalarla birlikte ciddi bir koku yayıldığını, hastane sevki sırasında ağız içi aramaya maruz kaldıklarını, bu sebeple tedaviye erişim haklarının kısıtlandığını belirttikleri,
Farklı tarihlerde Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[11] mahpusların; hastane sevki yapılıp hastaneye giden mahpusların bir kısmının tedavi ve muayene olamadan geldiklerini, bazı mahpusların ise hastane sevklerinin hiç yapılmadığını ya da geç yapıldığını, N.A. isimli mahpusun diş sorunları bulunmasına ve diş hastanesine sevki gerekmesine rağmen sürekli olarak gereksiz şekilde revire çıkarıldığını, mahpusun diş tedavisi yapılamadığından beslenmede de sorun yaşadığını, Özge Özbek’in beynindeki tümörler ve Epilepsi hastalığı ile ilgili bütün şikayetlerinin devam ettiğini, tedavi kapsamında devam eden hastane süreçlerinin sevk, bekleme-randevu alamama gibi sebeplerle mahpusu yıprattığını ve eziyete döndüğünü, Gama Knife tedavisi için Sincan’a sevk edilmesine rağmen 1 yıldır randevu beklediğini, beyin MR’ının da Etlik Şehir Hastanesi'nde 21 Mart 2024’te çekilmesine rağmen hâlâ herhangi bir işlem ve tedavi yapılamadığını, en son Etlik Şehir Hastanesi doktorlarının kötü muamelesi ve taraflı tavırlarının kendisini çok yıprattığını, sağlık durumunda hiçbir iyileşme olmadığını, Selver Yıldırım’ın cezaevi koşullarında 2014 yılında başlayan hastalığına ancak 7 yıl gibi bir sürede teşhis konulduğunu, %85 oranında görme kaybı olduğunu, Elbistan Devlet Hastanesi’nde kelepçeli muayene dayatması sebebiyle tedavisine devam edemediğini, Bilkent Şehir Hastanesi’nde devam eden tedavisi sırasında tedavi hakkında bilgi istemesine F.S.A. isimli hekimin ‘istemiyorsan yaptırma, zamanımı alıyorsun’ şeklinde hekim etiğine aykırı olarak yanıt verdiğini, görme kaybının ilerlemesi sebebiyle verilen güneş gözlüğü ve büyütecin ise güvenlik gerekçesiyle cezaevi tarafından kendine verilmediğini, birçok mahpusun ailesinin Ankara’dan uzakta olması ya da ülke dışında olması sebebiyle açık ve kapalı görüşe gelemediklerini belirttikleri,
Farklı tarihlerde Sincan 1 No.lu F Tipi Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerde[12] mahpusların; kitap sınırlaması olduğunu, mektupların ulaşmadığını, kulaklarında çınlama olan F.T.' nin kelepçeli muayeneyi kabul etmemesi sebebiyle kulak testine giremediği, boynundaki sorunlarla ilgili nöroloji ve fizik tedavi arasında gidip geldiğini, 2 bölümün de birbirine sevk etmesi nedeniyle tedavisinin bir türlü yapılmadığını, boynunun arkasında felç gibi hissizleşme olduğunu, Etlik Şehir Hastanesi'nde doktorların tavrının son derece keyfi olduğunu, beyin cerrahinin kendisini fizik tedaviye başlatması gerektiği ancak 1 aydır bekletildiğini, diğer odalara kurs hakkı verilirken kendi odalarına sadece spor hakkı verildiğini ve bunu da sadece odadakilerle kullanabildiklerini belirttiği,
Farklı tarihlerde Sincan 1 No.lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[13] mahpusların; disiplin cezalarının gerekçe yapılarak sosyal ve fiziksel tecrit halinin sürdürüldüğünü, sohbet haklarının sosyal hak niteliğine uygun şekilde ve sürede kullandırılmadığını, çünkü zaten aynı koridorda bulundukları isimlerle sohbete çıkarıldıklarını, bu sohbetlerde kitap üzerine paylaşımda bulunma imkanlarının sohbet alanına kitap götürme yasağı sebebiyle kalktığını, atölyeye çıkma haklarının uzun süre engellendiğini, hastane sevklerin sürekli ertelendiğini ya da yapılan sevklerin haber verilmeden iptal edildiğini, kantin fiyatlarının en temel şeylere dahi erişimi engelleyecek pahalılıkta olduğunu, bu durumun temel gereksinimleri edinmelerini zorlaştırdığını, sürekli su kesintilerinin yaşandığını, hastane sevk sorunu sebebiyle A.A. isimli mahpusun endoskopi yaptıramadığını, cezaevinin daha büyük havalandırması olmasına rağmen küçük havalandırmaya çıkarıldıklarını, haftada bir spora, bir saat ise atölyeye çıkarıldıklarını, 55 yaşında V.S.’nin hastalığı sebebiyle güneş görmesi gerektiğini; ancak cezaevinin fiziksel yapısının havalandırmada ve odada güneşten yararlanmasını imkansızlaştırdığını, havalandırma saatinin kısıtlı olması ve güneş almayan havalandırma alanına çıkarılmaları sebebiyle güneş ışığından yararlanamadığını, hastane sevklerinin asker bulunmadığı gerekçesiyle engellendiğini belirttikleri,
Farklı tarihlerde Sincan 2 No.lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[14] mahpusların; kendilerine metal bıçak ve tabak verilmediğini, beslenme sırasında plastik araç kullanmak zorunda kaldıklarını, havalandırma için süreli hapis cezası olanlara günde 2 saat, süresiz hapis cezası olanlara günde 1 saat izin verildiğini, demirbaş olmasına rağmen bozulan musluk başlarının mahpuslar tarafından alınması halinde karşılandığını, kantinde satılan ürünlerin yetersiz, kalitesiz, sağlıksız ve fahiş fiyatlarda olduğunu, yapamadıkları kapalı ve açık görüşlerin telefon hakkı olarak eklenmesini istediklerini ancak olumlu dönüş alamadıklarını, alt kattaki odalara güneş girmediğini, hastane sevklerinin çok uzun sürelerde gerçekleştirildiğini, sohbet haklarının sosyal hak niteliğine uygun şekilde ve sürede kullandırılmadığını, çünkü zaten aynı koridorda bulundukları isimlerle sohbete çıkarıldıklarını, modül şeklinde başka bir odaya alınarak sohbet hakkının gerçekleştirildiğini, yeni bir mekan, kişi ve alan sağlanmadığından sohbet hakkının gerektirdiği koşullarda kullanılmadığını, mahpus A.H.’ye cildiye bölümüne sevki ve hastaneye götürülmesi için 5 seferdir götürüleceğinin söylendiğini ancak götürülmediğini, Diş ve Cilt Hastalıkları bölümüne sevklerinde sorun yaşadıklarını, mahpus Sabri Yavuz’un hem yaşı hem hastalıkları birlikte düşünüldüğünde tek başına kalamayacak kadar ağır hasta olduğunu, hastane sevkleri sırasında götürüldükleri ring araçlarının tekli, havasız ve klimasız olmasından kaynaklı sevklerin eziyete dönüştüğünü ve hastanelerde havalandırmaya sahip uygun hijyen koşullarının bulunduğu mahpus bekleme odaları bulunmadığından randevu bekleme sırasında da sıkıntı yaşandığını, yine tek başına kalamayacak ruhsal problemi olan mahpusların bulunduğunu ancak tek başına kalmak zorunda bırakıldıklarını belirttikleri,
Farklı tarihlerde Yozgat 1 No.lu Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[15] mahpusların; revire çıkma haklarının iki haftada birden, ayda bire çıkarıldığını; ancak buna rağmen 3-4 ayda bir ancak revire çıkabildiklerini, revire çıkamadıkları için hastane sevklerinin de olmadığını, diş sorunları olan mahpuslar olmasına rağmen neredeyse diş tedavisinin hiç yapılmadığını, bazı hekimlerin kelepçeli muayene yapmak istemeleri sebebiyle mahpusların muayene olamadan hapishaneye dönmek zorunda kaldıklarını belirttikleri,
Farklı tarihlerde Yozgat 2 No.lu Kapalı Hapishanesi'nde mahpuslarla yapılan görüşmelerden[16] mahpusların; kelepçeli muayene uygulaması sebebiyle tedaviye erişimlerinin kısıtlandığını, H.T. isimli mahpusun dişi olmamasına rağmen kelepçeli muayene dayatması yüzünden 2 yıldır tedavi olamadığını ve dayanılmaz ağrılar çektiğini, revirde muayene için sıra beklediklerini, revirde doktor problemi olduğunu, ilaçlara ulaşmakta güçlük çektiklerini, hastaneye tekli ring aracıyla gittiklerini, hastanede mahkum bekleme odası olmadığından tekli ring aracında beklemek zorunda kaldıklarını, hijyen ürünlerinin hapishane tarafından verilmediğini, yemeklerde kıl, salyangoz, solucan, taş vs. çıktığını, A.Ş. isimli mahpusa diyabet hastası olmasına rağmen tuzlu yemek verildiğini, yemeklerin çok kötü olduğunu belirttikleri görülmüştür.
Raporda özet olarak aktarılan bu beyanların fiziksel koşullar, beslenme, hijyen, sosyal haklar, birinci basamak sağlık hizmeti aksaklıkları, ikinci basamak sağlık hizmetlerine ulaşım, hasta mahremiyeti ve eşit sağlık hizmetine erişim hususlarında ortaklaştığı anlaşılmaktadır.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Tarafından Yozgat 2 No.lu T Tipi Kapalı Hapishanesine[17], Kırşehir S Tipi Kapalı Hapishanesine[18], Afyonkarahisar 1 No.lu T Tipi Kapalı Hapishanesine[19] Gerçekleştirilen Ziyaretler ve Açıklanan Ziyaret Raporları Hakkında:
TİHEK’in, Yozgat 2 No.lu T Tipi Kapalı Hapishanesine, Kırşehir S Tipi Kapalı Hapishanesine, Afyonkarahisar 1 No.lu T Tipi Kapalı Hapishanesine gerçekleştirdiği izleme ziyareti neticesinde edinilen tespit, gözlem ve şikâyetlerin ulusal ve uluslararası normlar bağlamında değerlendirilmesi sonucunda raporlar hazırladığı ve Kurum’a, Adalet Bakanlığı’na ve diğer ilgili kurum ve Bakanlıklara tavsiyede bulunduğu görülmüştür.
Kaleme aldığımız raporumuz 2024 yılının ilk 6 ayında tespit edilen sağlık hakkı ihlallerini kapsayacak içerikte olsa da 2023 yılında TİHEK tarafından tespit edilen hususların 2024 yılı ilk 6 ayı için tespit ettiğimiz birçok başlıkla uyuştuğu görülmüş olup, hak ihlallerine ilişkin yapılan tespitler için geçen zaman içerisinde düzelme olmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeple raporun ilerleyen safhasında karşılaştırma yapabilmek ve aksaklıkları doğru tespit edebilmek için bu değerlendirmelere raporumuzda yer vermenin gerekli olduğu kanaatine varılmıştır.
15-16/3/2023 tarihlerinde Yozgat 2 No.lu T Tipi Kapalı Hapishanesine gerçekleştirilen ziyaret sonucunda düzenlenen raporda[20];
“87. Mahpuslara yemeklerinin ve ekmek istihkaklarının belirli ve uygun saatlerde verilmesi,
88. Mahpusların tedavi ve muayenelerinin uygun şekilde hekim tarafından yapılması, mahpuslara kaba davrandığı iddia edilen ve ziyaret esnasında Heyetimize de kaba davranan sağlık memurunun benzer olayların tekerrürünün önlenmesi amacıyla ikaz edilmesi, söz konusu personelin mahpuslara ve görevli personele insan onurunun gerektirdiği şekilde saygılı davranmasının sağlanması
(…)
91. Mahpusların açık görüş yapılan haftada da spor haklarından faydalanabilmelerinin sağlanması,
92. Kurumdaki televizyon kanalı sayısının mahpusların talepleri doğrultusunda artırılması hususunun değerlendirilmesi, çekmeyen kanallar için çözüm üretilmesi,
95. Kurumun yemek listelerinin mahpusların ihtiyaç duyduğu kalori miktarını sağlayacak şekilde diyetisyen tarafından hazırlanması veya kontrolünün sağlanması,
(…)
98. Kurumun sosyal çalışmacı ve diş teknisyeni ile ilave psikolog ihtiyacına ilişkin hususlarının değerlendirilmesi”
hususlarında tavsiyelerde bulunulduğu görülmüştür.[21]
14-15/8/2023 tarihlerinde Kırşehir S Tipi Kapalı Hapishanesine gerçekleştirilen ziyaret sonucunda düzenlenen raporda[22];
“73. Mahpus oda ve koğuşlarında bulunan alaturka tuvaletlere tuvalet kapağı takılması ve kantinde tuvalet kapağı satışı yapılması,
74. Kapasite altı kullanım olmasına rağmen yerde yatma probleminin olduğu tespit edilmiş olup aynı problemin tekrarlanmaması için gerekli önlemlerin zamanında alınması, Kurumda bulunan boş koğuşların değerlendirilmesi, her mahpusa şahsi kullanımı için yatak ve dolap sağlanması,
75. Mahpus oda ve koğuşlarında bulunan banyolara elbise askılıkları monte edilmesi,
76. Mahpus oda ve koğuşlarına temiz hava girişini azaltması sebebiyle pencerelerin dış cephesinde yer alan sabit tel örgülerin güvenlik zafiyeti oluşturmayacak ve yeterli havalandırma sağlayacak şekilde yeniden dizayn edilmesi,
78. Mahpuslara koğuş ve odalarında bulunan tuvaletlerin temizliğinde kullanılmak üzere ayrı çekpas ve temizlik fırçası verilmesi,
79. Geçici koğuş tuvalet ve banyolarının temiz tutulması,
80. Engelli koğuşu tuvaletine tutunma barı takılması,
82. Mahpusların her an içme suyuna erişebilmesinin sağlanması amacıyla Kurumda soğuk su kesintilerinin oluşmaması için gerekli tedbirlerin alınması ve çalışmaların sürdürülmesi,
83. Mahpusların ayaklı vantilatör alabilmelerine imkân sağlanması,
84. Kantinde tuval satılması, satışı yapılan meyve çeşitliliğinin artırılması ile taze ve zarar görmemiş meyve ve sebze satışı yapılmasına dikkat edilmesi,
85. Mahpusların aileleri tarafından gönderilen iç çamaşırlarının gerekli kontrollerin yapılmasının ardından mahpuslara teslim edilmesi
87. Mahpusların kaldığı oda ve koğuşlardaki kapıların rahatsızlığa sebep olacak kadar sert bir şekilde açılmamasına ve kapatılmamasına özen gösterilmesi,
(…)
89. Mahpuslara verilen yemek miktarının yeterli olmasına ve eşit dağıtılmasına özen gösterilmesi,
90. Kurumda düzenlenen kurs sayısının artırılması, mevcut kurslara daha fazla mahpusun katılabilmesine imkân verilmesi, hobi-iş atölyelerinin faaliyete geçirilmesi,
(…)
93. Yemek listelerinin diyetisyen görüşüne uygun olarak hazırlanması amacıyla gerekli tedbirlerin alınması,
94. Kurumda barınan mahpusların hastaneye sevklerinin düzenli bir şekilde yapılabilmesi konusunda gerekli tedbirlerin alınması”
hususlarında tavsiyelerde bulunulduğu görülmüştür.[23]
2-3/8/2023 tarihlerinde Afyonkarahisar 1 No.lu Tipi Kapalı Hapishanesine gerçekleştirilen ziyaret sonucunda düzenlenen raporda[24];
“85. Kurumda genel olarak sinek sorunu olduğu görüldüğünden; ilaçlama sıklığının artırılması ve daha etkili ilaçlar kullanılarak ilaçlamanın yapılması,
86. Engel durumu veya kronik hastalığı bulunan mahpusların barındırıldığı koğuşların durumlarına uygun ve günlük yaşamı kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi,
87. Özellikle yaz günlerinde birtakım ilaçların ve yemeklerin saklanması için buzdolabının hayati önem arz etmesi sebebiyle Kurumun imkânları ölçüsünde buzdolabı alamayan mahpusların bulunduğu koğuşlara buzdolabının sağlanması,
88. Kadın mahpuslar için çamaşır kurutma makinesinin temin edilmesi,
89. Doku hasarı ve travma önleyici odalarda bulunan tuvalet taşının yumuşak bir malzemeyle kaplanması ve mahremiyetin sağlanması amacıyla kameraların tuvaletin bulunduğu alanı görmeyecek şekilde konumlandırılması veya görüntünün tuvaleti gören kısımlarının dijital olarak kapatılması gibi önlemlerin alınması,
90. Mahpusların aileleri tarafından gönderilen iç çamaşırı ve benzeri eşyaların gerekli kontrollerin yapılmasının ardından mahpuslara teslim edilmesi,
91. Mahpusların sağlık hizmeti talebine ilişkin dilekçelerinin, dilekçe kapsamında bir işlem yapılmamış olsa dahi sağlık servisi tarafından UYAP sitemine kaydının gerçekleştirilmesi,
(…)
94. Psiko-sosyal servisin düzenli aralıklarla mahpuslarla görüşmeler gerçekleştirmesi, ayrıca görüşme talep eden mahpusların da makul bir süre içinde taleplerinin karşılanması,
95. Kurumda mevcut olan kurslara daha fazla sayıda mahpusun katılımının sağlanması ve kurs çeşitliliği ile kurs sayısının artırılması, ekonomik getirisi olabilecek sanatlara mahpusların meslek edinimi kapsamında yer verilmesi,
(…)
98. Kurumda toplam kapasitenin üzerinde mahpus bulunduğu için bazı mahpusların yer yatağında yattığı, dolap sayısının yetersiz olduğu, sağlık hizmetlerine erişimde gecikme yaşanabildiği ve buna bağlı olarak Kurumdaki yaşam kalitesinin düştüğü tespit edilmiş olup bu çerçevede kalabalıklaşma sorununun giderilmesine yönelik çalışmaların yapılması,”
hususlarında tavsiyede bulunulduğu görülmüştür.[25]
Sadece İç Anadolu Bölgesindeki hapishanelerde durumu ağır olan 19, çok sıkı takip edilmesi gereken 21 ve gerekli sağlıklı yaşam imkânı sağlanmak, tetkik, teşhis ve tedavileri yapılmak kaydıyla cezaevinde kalmasında sorun olmayan 92 olmak üzere; toplam 132 hasta tutuklu bulunmaktadır.
Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek için her hafta bu konuda basın açıklamaları gerçekleştirmektedir. İnisiyatifin ve İHD Ankara Şubesi’nin veri ve belgelerine göre rapora konu edilen Hapishaneler'de ağır hasta tutsak olarak nitelendirilebilecek isimler ve hastalık süreçleri aşağıdaki gibidir:
Abdullah Onğulu; [26] kronik astım, bronşit ve KOAH hastasıdır. Orta kulak iltihabından kaynaklı iki kulağında işitme kaybı olmakla birlikte işitme cihazı kullanmaktadır. İki gözde glokom ve ileri görme kaybı (bir gözünde %60 hasar var) varken bir ayağında ise %90 engellilik bulunmaktadır.
Cihat Özdemir;[27] kalp ve prostat hastası olmakla birlikte, sağ epidimde 3-4 mm kist, sol böbreğinde lezyonlar, pankreası çalışmadığından sindirim bozukluğu, kronik Duodenitis (onikiparmak bağırsak yangını) bulunmaktadır. Ayrıca tiroid kanseri teşhisi konulmuş ve ameliyat edilmiştir.
Cemil İvrendi;[28] Kalp, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve anal fistül olmak üzere 4 kronik hastalığı yaşamını zorlaştırmaktadır. Hapishanede kaldığı süreç içinde de hem Anal Fistül hem de Coumadin ilacı için dozaj ayarlanmış kontrollerine gitmesi konusunda büyük zorluklar yaşamaktadır. Hapishane koşullarından kaynaklı olarak hastalığı ilerlemektedir.
Mustafa Karatepe30[29]; Yozgat Kapalı Hapishanesi'nden Kırşehir S Tipi Hapishanesi’ne nakledilmiş ve Ankara’da devam eden tedavileri nakil sebebiyle yarım kalmıştır. Mayıs ayından bu yana yaklaşık 22 kilo kaybetmiştir ve kilo kaybı devam etmektedir. Mahpus yürümekte ve dengede durmakta zorlanmakta, midesindeki sorun nedeniyle yemek yiyememekte, sürekli baş ağrısı çekmekte ve kusmaktadır.
Devrim Ayık;[30] Devrim Ayık’a 2012 yılında Crohn hastalığı teşhisi konulmuş ve yapılan ameliyat ile bağırsağından 40 cm alınmıştır. 2014 yılına kadar özel bir iğne ile tedavi görmüş ve 2017 yılına kadar hastalığı hafif seyretmiştir. 2015 yılında tutuklanarak İzmir F Tipi Kapalı Hapishanesine konulmuş ve burada iken uzun süre boyunca hastaneye götürülmemiştir, en son 49 kiloya kadar düşmüştür. 2017 yılında durumunun ağırlaşması üzerine acilen hastaneye sevk edilmiş ve bağırsaklarında 4 delik patladığı tetkik edilerek ameliyata alınmış ve bağırsağı 60 cm alınmıştır. Bu ameliyat sonrası sağlık durumu giderek kötüleşmiş ve 2 ayda 6 ünite kan almak zorunda kalmıştır. 2018 yılında tedavi amaçlı olarak tahliye edilmiştir. 2019 yılı ağustos ayında kolonoskopi için gittiği Akdeniz Üniversitesinde muayene sonrası, tekrar gözaltına alınmış 4 gün boyunca gözaltında tutulduktan sonra Antalya L Tipi Kapalı Hapishanesine gönderilmiştir. Burada durumu daha da kötüleşmiş olup 3 ay boyunca yatağa bağımlı hale gelmiş ağızdan ve makattan kan gelmeye başlamış ve başkasının yardımı ile hayatını devam ettirebilmiştir. Pandemi nedeniyle 17 Mart 2020’de tekrar tahliye edilmiştir.
Tedavisini tamamlayamadan 12 Ocak 2021 yılında tutuklanıp Edirne F Tipi Kapalı Hapishanesine konulmuştur. Daha sonra buradan, Eskişehir H Tipi Kapalı Hapishanesine sevk edilmiştir. 2 Nisan 2021’de yapılan kolonoskopi kontrolünde doktor tarafından “bağırsaklarında ciddi derecede çürümelerin başladığı, acilen ilaç ve iğne ile tedavisinin yapılması ve diyet uygulanması gerektiği” ifade edilmiştir. 2021 yılının Mayıs ayında Eskişehir Şehir hastanesine tekrar sevk edildiğinde doktorların tarafından muayene yapmaksızın sadece raporları istenmiş ve ardından heyete çıkarılmış, “cezaevinde tek başına kalabilir.” şeklinde rapor verilmiştir. En son 2021 yılının Eylül aynında bir Gastroentoloji doktoruna görünebilmiştir. Ağrılardan neredeyse hiç uyuyamamaktadır. En son hastane sevkinde “bağırsaktaki yara, lezyon ve lekelerin arttığı, üçüncü bir ameliyatın gerektiği ancak bunun çok riskli olduğu” söylenmiştir. Hastalığından dolayı sebze-meyve, kapalı gıda, süt ve süt ürünleri yemesi ve hap kullanması yasaktır. Crohn diyetinin uygulanması gerekmesine rağmen cezaevi idaresi bu diyete göre yemek vermemektedir. Daha önceki ameliyatlarını İzmir ve Antalya’da olmasından dolayı aynı hastanelerde tedavisine devam etmek için bu şehirlerdeki cezaevlerine nakil talebi kabul edilmemiştir.
Diş sorunu nedeniyle 22 aydır diş ameliyatı beklemektedir. 2006 yılında geçirdiği kaza sonucu bir gözünü kaybetmiştir. Sol gözü miyop olup 30 dereceye kadar yükselmiştir. Yaşadığı ağrılar ve direncinin düşmesinden dolayı şiddetli baş ağrılarının, gözüne vurmakta ve görme kaybının ilerlemesine neden olmaktadır. Ayrıca kulaklarının birinde %50, diğerinde %40 işitme kaybı vardır. Devrim Ayık, hastalıklarından kaynaklı olarak %76 engelli raporludur.
Ağır hasta mahpuslardan Devrim Ayık’ın ağır hastalıklarından dolayı hapishanede kalabilmesi mümkün değildir. Diyet yapması ve tetkik-tedavilerine sağlıklı koşullarda devam etmesi gerekmektedir.
Özge Özbek[31]; Beynindeki tümör nedeniyle 27.10.2020’de İstanbul Acıbadem Hastanesinde açık beyin ameliyatı geçirmiş, ameliyatının hemen ardından hastanede tutuklanmış ve Bakırköy Kadın Kapalı hapishanesine götürülmüştür. Durumunun ağır ve yeni ameliyat olması nedeniyle yapılan başvurular sonucunda, İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından 3 ay infaz erteleme kararı verilmiş, 3 ay bittikten sonra tekrar tutuklanarak Gebze Kadın Kapalı Cezaevine götürülmüştür. Sağlık Bakanlığı Darıca Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 24.12.2021 tarihli Sağlık Kurulunun vermiş olduğu kararda “Hapishane şartlarında kalması uygun değildir” raporu olmasına rağmen, İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından bu rapor kabul edilmemiş ve “Hapishanede kalabilir” raporu verilmiştir. Adli Tıp Kurumu tarafından verilen raporda Nöroloji, Üroloji ve Psikiyatri doktorlarının imzası bulunmakta; ancak asıl görmesi gereken ve onayının bulunması gereken beyin cerrahının ise bu kararda imzası bulunmamaktadır.
09.06.2022 tarihinde tekrar Darıca Farabi Eğitim ve Araştırma Hastanesine yapılan başvuruda “Cezaevinde kalabilir” raporu verilmiştir. Oysa, sürekli şiddetli baş ağrıları çekmekte, denge kaybı yaşamakta ve tümörlerin duyu organlarına baskı yapmasından kaynaklı işitme kaybı problemleri yaşamaktadır. MR raporlarında beyninde birden fazla tümör bulunduğu için sürekli kontrol altında olması gerektiği, ameliyatını gerçekleştiren doktoru tarafından ailesine söylenmiştir. Daha önce Darıca Farabi Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 24.12.2021 tarihinde düzenlene heyet raporunda ‘cezaevinde kalamaz’ kararı verilmiş ve bu raporun 2 yıl geçerli olduğu belirtilmiştir.
Cezaevinde hastalığı hızlı bir şekilde ilerlemiş ve Epilepsi, Vertigo gibi hastalıkların belirtileri nüksetmiştir. Beyin tümörleri organlara baskı yapmaktadır ve tümörden kaynaklı olarak sol kulağında %72 işitme kaybı, ellerde titreme, kimi zaman idrarını tutamama gibi sorunlar da meydana gelmiştir.
2023 yılı ocak ayında tekrar heyet işlemleri başlatılan ve önceki MR ile karşılaştırıldığında tümörlerde büyüme ve çoğalma olduğu saptanan mahpusun, hayati riskinin olduğu söylenerek 13 Ocak’ta acilen Ankara’ya sevki yapılmıştır. Ancak Gazi ÜÜniversitesi’nde mahkum koğuşu olmadığından ameliyat olamayacağı, Gamma Knife (Lazerli Ameliyat) için de daha önce ışın tedavisi alan hücrelerin olumlu yanıt veremeyeceği, tek çözüm olarak 1 yıl sonra kontrol edilebileceği söylenmiştir. Hasta mahpus Sincan Kadın Hapishanesi’nde tutulmaya devam etmektedir. Ancak sık sık denge problemleri yaşamakta, düşüp yaralanmaktadır. Benzer bir düşmenin yaşandığı 10 Temmuz 2023 tarihinde düşmeden kaynaklı oluşan şişlik için kampüs hastanesine götürülmüş, tomografi çekilen bölümde beyinde kanama görülmüş ve 3 saat sonra tekrar tomografi çekilmiştir. Kanamanın olması nedeni ile acil bir şekilde Etlik Şehir Hastanesine götürülmüş, travma yoğun bakımında müşahede altında tutulmuştur. Çekilen yeni tomografide “Kanın dağılmadığı, tümörlerin hayati risk oluşturduğu, yapılacak tek müdahalenin cerrahi operasyon olduğu, bunun da yüksek ihtimalle koma veya ölümle sonuçlanabileceği” bilgisi verilmiş ve dilekçe yazması istenmiştir. Kendisi de sonucu koma veya ölüm olabilecek, riskli bir ameliyatı talep etmediğini ifade ederek taburcu olmuştur.
2 ay sonra çekilen MR sonucunda doktorlar tarafından tümörler için “patates kökü, mayın tarlası, karınca yuvası” gibi tabirler kullanılarak hızlı çoğaldığı ifade edilmiştir.
Özge Özbek bu tedavi sürecinde panik atak hastalığı sebebiyle hastaneye gitmekte zorlanmaktadır. Hastane sevkleri ise tekli ring araçlarıyla yapılmakta, bu durum da hem panik atağını tetiklemekte hem de tümörlerden ve epilepsiden kaynaklı olarak yaşamını riske atmaktadır.
Özge Özbek’in durumu kritik bir aşamada olup, hapishanede kalamayacağı hem çekilen MR ve tomografilerle hem de raporlar ile sabittir. Hapishanede kaldığı her saat, her gün yaşam hakkı tehdit edilmektedir. Özge Özbek’in hastalığının tam teşekküllü bir hastanede yapılması zorunlu olup infazına ara verilmesi gerekmektedir.
Pınar Tikit[32]; Beyinde 8 cm’lik araknoid kist bulunmaktadır. Hasta son dönemde bayılma, kriz şeklinde ataklar geçirmektedir.
Rihan Kavak Özbek[33]; Astım hastasıdır ve zehirli guatr teşhisi sebebiyle ameliyat olmuştur. Göğüslerindeki kitle nedeniyle yılda bir kez mamografi çektirmek zorunda kalmaktadır. Bel fıtığının yanı sıra kas ve sinir erimesi ile panik atak rahatsızlığı bulunmaktadır.
Sabri Yavuz[34]; 74 yaşında olup Hepatit-B, prostat, Apandis, Safra kesesi hastalıkları bulunmaktadır.16 Kasım 2022’de İnguinal Herni ameliyatı olmuştur. Ameliyattan sonra elleri yatağa kelepçeli olarak 2 gün yoğun bakımda tutulmuştur. Serviste kalıp bakım görmesi gerekmesine rağmen ameliyatlı hali ile hastaneden çıkartılıp yürütülmüş ve cezaevine götürülmüştür. 2024 yılında safra kesesi alınmıştır.
Salih Gün’ün[35]; Eklem romatizması, kronik migren, sinüzit, Kalp ve bel fıtığı rahatsızlıkları bulunmaktadır. Kronik otit ve işitme kaybı için tedavi olmuş ancak tedavi sonuç vermemiştir. Kalp için anjiyo olmuştur. Bel fıtığı ameliyatı olmuş ancak ağrıları devam etmektedir. Sağ kulağı fonksiyonunu kaybetmiştir. Sağ gözünde sürekli şişlik ve sağ geniz deliğinde sürekli akıntı olmaktadır. Sık sık ateşi çıkmaktadır. Ayrıca mide sorunları ve idrar yollarında nedenini bilmediği problemler yaşamaya başlamıştır.
Adalet Bakanlığı verilerine göre 2021 yılında 32 adet, 2022 yılında 22 adet, 2023 yılında 16 adet yeni hapishane açılmış olup bunlardan 7’si S tipi, 14’ü ise Y tipi hapishanelerdir.[36] Yine Türkiye genelinde ilgili yasaya göre kurulmuş 22 adet yüksek güvenlikli hapishane mevcuttur.
Raporumuzda Kırşehir S Tipi Hapishanesi, Sincan 1 No.lu Yüksek Güvenlikli ve Sincan 2 No.lu Yüksek Güvenlikli ve Kırşehir Yüksek Güvenlikli Hapishaneleri yeni tip “gözetlenebilir hücre” diye tabir edebileceğimiz hapishanelerdendir.
Türkiye'de mevcut olan, hücre tipi hapishaneler olarak da adlandırdığımız F Tipi hapishaneler de yüksek güvenlikli hapishaneler olarak isimlendirilmektedir; ancak Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifleri Genel Müdürlüğü, hapishane tiplerine ilişkin yaptığı ayrımda F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanelerini, Yüksek Güvenlikli Hapishanelerden ayrı bir tip olarak düzenlemiştir. Bu sebeple raporumuzda yer verdiğimiz yüksek güvenlikli hapishaneleri tarihinin yeni yakın döneme işaret ettiğini söylemek mümkündür.
Yüksek Güvenlikli Hapishaneleri ve S Tipi Hapishaneleri faaliyete geçtiğinden bu yana birçok bölgede, birçok mahpusun yaşadığı çeşitli hak ihlalleri tespit edilmiştir. Meydana gelen hak ihlallerinin bir kısmının genel hapishane ve kapatılma alanlarında gerçekleşen ihlallerle ortaklaştığı görülmekle birlikte, bir kısmının bu hapishanelere hâkim olan özel infaz politikasının, kapatma rejiminin sonuçları olduğunu söylemek mümkündür.
Sincan Yüksek Güvenlikli Hapishanelerine ilişkin odaların tasvirinde; “odada güneşlik denilen apartman boşluğuna benzeyen boş bir alana açılan bir pencere bulunduğu, hücresinde demir korkuluk ve eleğe benzeyen çelik bir ağla kapatılan pencereden gökyüzünü görmenin mümkün olmadığı, hücreye güneş girmediği, bu kafes deliklerden sigaranın bile geçemediği ifadeleri kullanılmıştır.
Mahpusların tek kişilik odada tutulmaları, havalandırmalarının ortak olmaması, diğer odaların uzak bloklarda bulunması, havalandırma saatlerinin mevzuata aykırı kısıtlanması, hapishanelerde hava karardıktan sonra her saat başı ışık yakılması, yine her saat başı sayım yapılması ve mahpusların tecrit koşullarında havalandırmaya çıkarılmaları hususlarında ise beyanların ortaklaştığı görülmüştür.
Türkiye’de neredeyse hapishanelerin tamamında sportif, kültürel ve sosyal faaliyetler engellenerek mahpuslar sosyal izolasyona tabi tutulmaktadır. Nitekim yukarıda yer verdiğimiz mahpus beyanları ve TİHEK tespit ve önerileri de bunu göstermektedir. Bu uygulamaların hukuki dayanağının olmadığı ve keyfi uygulamalara dayandığı açıktır. Ancak en önemlisi Yüksek Güvenlikli Hapishanelerde ve S Tipi Hapishanelerde sosyal izolasyona duyusal izolasyonun eşlik etmesidir. Yüksek Güvenlikli Hapishanelerin ve S Tiplerinin genelinde karşılaşılan fiili tecrit hali olağan uygulama haline gelmiştir.
Bu hapishanelerde odalar yalnızca geceleme için değil, tüm yaşamlarını geçirecekleri üniteler olarak kullanılmaktadır. Bu ise, mahpuslar için fiili tecridin yoğunlaşması anlamına gelmektedir. Nitekim Yüksek Güvenlikli Cezaevleri ve S Tiplerinde yaşanan bu durum da bütüncül bir hapsetme politikasının sonucudur. Hava karardıktan sonra her saat başı ışık yakılması ve yine her saat başı sayım yapılması duyusal izolasyonu artıran bir durumdur. Yine bu tip hapishanelerde mahpusların odalarını izleyen kameraların varlığı ve mahpusların özel alanlarına müdahalesi F Tiplerinde olduğu gibi “gözetlenebilir hücre” anlayışının devamı niteliğindedir.
Böyle bir sistemde, insanlık onuru birkaç yönüyle ihlal edilmektedir. Tecridin süresinin ötesindeki sonuçları, insanlarla temastan mahrum edilmekten başlayarak işkence ve kötü muamele riskinin artması ve mahpusların ruh sağlığı hakkının ihlal edilmesine kadar ilerlemektedir. Son 3 yıldır cezaevinde intihar sonucu gerçekleştiği iddia edilen mahpus ölümlerinin çoğunun tek kişilik hücrelerde meydana gelmiş olması, hem tecrit halinin ruh sağlığında yarattığı etkiyi ortaya koymakta hem de mahpusların tek başına tutulmaları halinde fiili işkence ve kötü muamele riskine açık hale getirilerek şüpheli ölümlerin arttığını göstermektedir.
Kırşehir Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde kalan M.Ç.’nin birkaç ay evvel intihara teşebbüs ettiğini, 3 kişilik odada tek başına tutulduğunu, odanın havalandırması olmaması sebebiyle ruhsal durumunun kötüye gittiğini, bu sebeple 1 ay kadar açlık grevine girdiğini, kurumda havalandırması olan oda bulunmaması sebebiyle şu an için tek talebinin havalandırmalı odası bulunan başka bir kuruma sevk olması olduğunu belirtmesi de bu gerçekliği doğrulamaktadır.
Mahkûmlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgari Kurallar (1955), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2006/2 sayılı Avrupa Hapishane Kuralları, AİHS ve ulusal mevzuatımız, mahpusların tutulma koşullarının insan haklarına uygun şekilde gerçekleşmesi gerektiğini düzenlemektedir.
Mahpus beyanları değerlendirildiğinde; Yüksek Güvenlikli ve S Tipi Hapishanelerdeki uygulamaların 1987 Avrupa Cezaevi Standart Kurallarına aykırı olduğu tespit edilmiştir. Standart Kurallarının 1. Maddesinde; "Hürriyetten yoksunluk, insana saygıyı sağlayıcı maddim ve manevi koşullarda ve bu kurallara uygunluk içerisinde gerçekleştirilecektir." denilmektedir.
Kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılması zaten bir cezalandırma olduğu için ayrıca tutulma koşulları ile ikinci kez cezalandırmaya maruz bırakılması açıkça yasaklanmıştır.
Herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu (Anayasa m. 17/1) ve ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kuralların, hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanacağı (CGTİHK m. 2/1) yasal mevzuat gereğidir.
Bu kapsamda hapis cezasını öngören bir mahkûmiyet kararının infazında sağlanması gereken koşulların, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmasının gerekliliği açık olup; Anayasa Mahkemesi'nin 2017/24680, T. 13.10.2020, § 57 sayılı kararında ve yine, bir tutuklama veya hapis cezasını öngören mahkûmiyet kararının infazında bir kişinin; insan onuruna saygılı koşullar altında tutulması, infazın uygulanma şekli ve usulünün tutuklamanın veya mahkûmiyetin doğasında var olan kaçınılmaz ızdırap seviyesini aşan bir sıkıntı ve zora maruz bırakılmaması gerektiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Mechenkov/Rusya Kararı'nda (35421/05, 07.02.2008, § 100) açıkça vurgulanmıştır.
Hükümlülerin yaşamaları ve çalışmaları gereken her yerde: (a) Pencereler hükümlülerin doğal ışıkta okumalarına ve çalışmalarına izin verecek kadar büyük olacak ve yapay bir havalandırma sistemi olsa bile temiz hava girecek şekilde yapılacaktır.[37]şeklindedir.Oysa söz konusu bu hapishanelerde pencerelerin dışında parmaklıklar bulunmakta ve yetersiz kalan pencereler yaz ayında hükümlüler için büyük sorunlar oluşturmaktadır. Bu sorunlardan bazıları; mekânda doğal aydınlatmanın eksik kalışı, fazla kişi sayısı ve mekânın küçüklüğü sebebiyeti ile oda sıcaklığının yüksek oluşu, yeterli sayıda açılır pencere bulunmadığından hava akışı sağlanamaması ve koku problemlerinin ortaya çıkmasıdır.
AİHM Ananyev ve Diğerleri/Rusya41 kararında Mahkeme, AİHM kararlarının icrasını düzenleyen Sözleşme’nin 46. maddesi uyarınca, koğuş tuvaletlerinin aralarına perde veya paravan çekmek, koğuş pencerelerindeki gün ışığının girmesini engelleyen kalın kafesleri kaldırmak ve duş alma sıklığını artırmak gibi girişimlerde bulunarak kısa vadede ve az maliyetle maddi tutulma koşullarını iyileştirmek adına bazı tedbirlerin uygulanabileceğini kaydetmiştir. Bu bağlamda, derhal bir planlama yapılmalı ve daha fazla girişimde bulunulmalıdır. Mahkeme ayrıca, Rus yetkili makamlarının, özellikle mevcut yasal çerçeveyi, uygulamaları ve tutumları değiştirerek, cezaevlerinde aşırı kalabalık koşullarda tutulma sorununu çözmek için bütüncül bir yaklaşım arayışı içerisinde olmalarını desteklemiştir.
AİHM’nin Modârcă/Moldova Kararı 95 incelendiğinde; Başvurucu, Osteoporoz hastası olup, 2005 yılında 10 metrekarelik bir hücrede diğer üç tutukluyla birlikte, 9 ay boyunca tutuklu yargılanmıştır. Hücre çok az gün ışığı almış, ısıtma ve havalandırma sistemi yetersiz olmuş ve Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamında insanlık dışı veya onur kırıcı muamele yasağının ihlaline yol açtığına karar vermiştir.
CPT'nin Faaliyetlerine İlişkin 11’inci Genel Rapor, CPT/Inf (2001)16, 2020, para.30’da “ sıklıkla metal panjur, kapak ve plaka gibi hücre pencerelerine yerleştirilerek tutukluları gün ışığına erişimden mahrum bırakan ve kaldıkları yere temiz hava girmesini engelleyen araçlarla karşılaşmaktadır. Bunlara özellikle dava öncesi mahkeme önüne henüz çıkarılmamış tutukluların bulundurulduğu yerlerde rastlanmaktadır. CPT, belli tutuklular açısından hile ve/veya suça yönelik faaliyetlerle ilgili riskin önlenmesine yönelik özel güvenlik önlemlerinin gerekli olabileceğini tamamen kabul etmektedir. Ancak bu tür önlemlerin uygulanması kural değil, istisna olmalıdır. Bunun anlamı şudur: ilgili yetkililer her bir tutuklunun durumunu ayrı ayrı değerlendirerek belli güvenlik önlemlerinin gerçekten gerekli olup olmadığını incelemelidir. Bunun da ötesinde, böyle önlemler gerekli olsa dahi, hiçbir zaman söz konusu tutukluların gün ışığı ve temiz havadan mahrum bırakılması anlamına gelmemelidir. Bunlar her tutuklunun yararlanma hakkı bulunan yaşamın temel unsurlarıdır. Ayrıca, bu unsurların yokluğu hastalıkların, özellikle de veremin yayılmasına uygun koşullar yaratmaktadır.” değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Mahpuslara uygulanan tecrit politikasının, sosyal ve duyusal izolasyonun kısa ve uzun vadedeki ruhsal sonuçları bulunmakta olup, tecrit uygulamalarının; emosyonel dalgalanma ya da durgunluk, ilgi istek kaybı, kronik depresif afekt, ısrarlı intihar düşünceleri ve davranışları, çok boyutlu algısal çarpıtmalar ve yanılsamalar, varsanılar, derealizasyon deneyimleri, zamansal ve uzamsal yönelim bozukluğu, düşünme, konsantrasyon ve bellekte bozulma, bilişsel yetilerde azalma, gerginlik, motor huzursuzluk, sıkıntı, yerinde duramama, kronik yorgunluk, halsizlik, yaygın ağrı, panik, uyku sorunları (sürekli uyuma, uyuyamama, kabuslar), iştah/yeme sorunları, bedensel anksiyete belirtileri, bedensel yakınmalara yol açtığı saptanmıştır. Tek başına veya küçük grup tecridi ve/ veya sınırlanmış duyusal uyaranla yaşamak insan doğasına aykırıdır ve bu ortamda tutulanların önemli bir bölümünde fiziksel, sosyal ve ruhsal sorunlar ortaya çıkmaktadır.[38]
Hapishane ziyaretlerinde edinilen gözlem, beyan ve tespitlerden, birçok hapishanede sohbet hakkının sağlanmadığı, sağlanan hapishanelerde ise bu hakkın kanunlarda yer aldığı şekliyle kullandırılmadığı, disiplin cezaları ile mahpusların atölyeye çıkma, spor faaliyetlerinden yararlanma haklarının, görüş ve iletişim haklarının uzun sürelerle engellendiği, radyolara keyfi olarak el konulduğu, mektupların gönderilen yerlere ulaşmadığı ya da sakıncalı görülerek mektupların gönderilmesinin ve alınmasının engellendiği, spora çıkmaya izin verilen hapishanelerin bazılarında atölye hakkının kullandırılmadığı, ailesinden uzakta tutulmaları sebebiyle birçok mahpusun kanuni olarak var olan açık ve kapalı görüş hakkını kullanamadıkları, bu görüş haklarının en azından telefon hakkı olarak eklenmesine ilişkin taleplerinin ise sonuçsuz kaldığı, farklı kişilerle iletişim kurulabilmesi için talep edilen oda görüşlerinin reddedildiği, “sürgün” tehditleri ile psikolojik baskı uygulandığı anlaşılmıştır.
Avrupa Cezaevi Kuralları, Kural 25.2’de “Tutuklu ve hükümlülerin yeterli kişisel ve sosyal temasta bulunabilmesi için her gün gerektiği kadar süreyle odalarının dışında zaman geçirmelerine izin verilmelidir.” denilmektedir. Yine CPT Standartları, 2. Genel Rapor’dan alıntı [CPT/Inf (92) 3], para. 47: “Tatminkâr bir faaliyet programı (çalışma, eğitim, spor, vs.), mahkûmların iyiliği açısından çok önemlidir. Bu durum ister hüküm giymiş ister mahkemeye çıkmayı bekleyen kişilerin bulunduğu bütün kurumlar için geçerlidir. CPT, birçok tutukevindeki faaliyetlerin çok kısıtlı olduğunu gözlemlemiştir.” tespiti yer almıştır.
5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. Maddesinde “Tutuklu/hükümlünün kural olarak kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkı olduğu gibi, yasal mevzuat uyarınca gerekli teknik altyapının bulunduğu kurumlarda, elektronik yöntemlerle de mektup alıp gönderme hakkı da bulunmaktadır.” denilirken 67. Maddesinde “tutuklu/hükümlüler, ceza infaz kurumlarında bulunan ve merkezi yayın sistemine bağlı olan radyo ve televizyon yayınlarını izleme hakkına sahiptir. Merkezi yayın sistemi bulunmayan ceza infaz kurumlarında, bağımsız anten kullanılmak suretiyle radyo dinlenmesine ve televizyon izlenmesine izin verilmektedir. Bu cihazların bedeli tutuklu/hükümlü tarafından ödenmekte, kantinden temin edilebilmekte, kurum aracılığıyla alınmaktadır.” denilmektedir.
Yine Anayasa Mahkemesi tarafından mahpusların yararlanabileceği yayınlara ilişkin kriterler ise şu şekilde belirlenmiştir:
Ortaklaşan beyan ve tespitlerden mahpusların dış dünya ile olan iletişiminin ve kendisi dışında olanlarla iletişiminin kısıtlandığı, sosyal izolasyona tabi tutulduğu anlaşılmaktadır. Sohbet, spor, atölye, telefon, ziyaret hakkı, TV ve radyo, mektup imkanlarının ya kullandırılmadığı ya da gerektiği gibi kullandırılmadığı bu durumların mevzuata aykırı olduğu açıktır.
İnsanın insan olmasından kaynaklı olarak sahip olduğu hakların mahpuslar nezdinde ortadan kaldırılması ve mahpusların sosyal izolasyona tabi tutulması, mahpus üzerinde psikolojik, fizyolojik ve sosyal işlerliği sürdürme hususlarında etki doğurmaktadır. Çünkü günün 23 saati tek başına tutulan mahpus için yeterli ve uygun uyaranın olmaması durumlarında özgül ruhsal ve fiziksel sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Bu durum ise mekân kısıtıyla birlikte düşünüldüğünde bir şiddet biçimi olup sağlıklı bir mahpusun “hasta” olmasına sebep olmaktadır. Bellek kayıpları, uzun süre açık kalan ışıklardan kaynaklı görme bozuklukları, insan ve doğa ile bağın koptuğu bu ortamda sese karşı geliştirilen aşırı duyarlılık, stres bozuklukları, havalandırma, güneş ışığı ve spor hakkından gerektiği gibi yararlanamayan mahpuslarda fiziksel tutulmalar, kemik sorunları, romatizmal hastalıklar bu şiddetin sonuçlarından sadece birkaçıdır.
Hapishane ziyaretlerinde edinilen gözlem, beyan ve tespitlerden, beslenme ve temiz suya erişim, kantin fiyatlarının fahiş pahalılığı, ürünlerin kalitesizliği, plastik araç ve gereç kullanımına zorlanma hususlarında sorun yaşandığı görülmektedir. Bu durum ise sağlıklı gıdaya erişim hakkını ihlal ettiği gibi sonuçları itibariyle birçok sağlık sorununu da beraberinde getirmektedir.
Kırşehir Yüksek Güvenlikli Hapishanesi ve Kırşehir S Tipi Kapalı Hapishanesi açıldığından bu yana temiz ve yeterli suya erişim sorunu yaşanmaktadır. Nitekim TİHEK raporunda da bu tespit edilmiştir; ancak bu sorunun çözümü için herhangi bir şey yapılmamıştır. Birçok mahpus çok yüksek paralar ödeyerek kantinden su alırken, gelir durumu olmayan mahpuslar kirli suyu içmek zorunda kalmakta ve hastalıklarla boğuşmaktadırlar.
Hijyenik olmayan yemeklerin verilmesi, birçok hapishanede yeterli miktarda ve uygun saatlerde yemeğin verilmiyor oluşu sağlık hakkı ihlalini doğurmaktadır. Çünkü sağlıklı bir yaşam, sağlıklı ve yeterli beslenmeyi sağlayacak gıdaya sürdürülebilir şekilde ulaşmaktan geçer. Yeterli gıdaya ulaşamayan ve beslenmeden yoksun insanların tam bir iyilik haline erişmesi olanaksızdır. Sağlık Bakanlığı tarafından da beslenme, “sağlığı korumak, geliştirmek ve yaşam kalitesini yükseltmek için vücudun gereksinimi olan besin öğelerini yeterli miktarlarda ve uygun zamanlarda almak için bilinçli yapılması gereken bir davranış” olarak tanımlanmaktadır.[39]
Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Hapishane Kurallarına Dair Üye Devletlere Rec(2006)2-rev Sayılı Tavsiye Kararında beslenmeyle ilgili şu kararlar alınmıştır (Councıl of Europe, 2022):
1. Mahpuslara, yaşlarını, sağlıklarını, fiziki koşullarını, dinlerini, kültürlerini ve çalıştıkları işin özelliğini gözeten besleyici gıdalar temin edilmelidir.
2. Asgari enerji ve protein miktarı da dahil olmak üzere besleyici bir gıdanın gerekleri ulusal mevzuatta düzenlenmelidir.
3. Yiyecekler hijyenik olarak hazırlanmalı ve dağıtılmalıdır.
4. Mahpuslara makul aralıklarla günde üç öğün yemek verilmelidir.
5. Mahpuslar temiz içme suyuna her zaman ulaşabilmelidir.
6. Hekim veya nitelikli bir hemşire, tıbbi durumu gerektirdiğinde o mahpusa özel beslenme talep etmelidir.
Türkiye’de 5275 sayılı Kanunun “Hükümlünün Beslenmesi” başlıklı 72. maddesinde;
1. Hükümlüye Adalet ve Sağlık bakanlıklarınca birlikte belirlenecek kalori esasına göre, sağlıklı ve güçlü kalması için nitelik ve nicelik olarak besleyici, sağlık koşullarına uygun, makul çeşitlilikte, yaş, sağlık, çalıştığı işin özelliği, dinî ve kültürel gerekleri göz önünde tutularak besin verilmesi ve içme suyu sağlanması,
2. Hükümlü, kendisine verilen günlük besin ve ihtiyaç maddeleri dışındaki ihtiyaçlarını kurum kantininden sağlayabilmesi; kantini bulunmayan kurumlarda, bu maddeler, idarenin izin ve kontrolü altında dışardan sağlanabilmesi,
3. Hasta hükümlüye, kurum hekiminin belirleyeceği besinler verilmesi
yer almaktadır.
Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik’te Yeme ve İçmede Kullanılan Araç ve Gereçler başlıklı 6. maddesinde; “koğuş, oda ve eklentilerinde, her hükümlü için kantinden temin edilmek şartıyla bir adet uç kısmı sivri olmayan on santimetre uzunluğunda bıçak, plastik veya yumuşak metalden imal edilmiş çatal, yemek ve çay kaşığı, 0.50 mm. kalınlığında iki adet metal yemek tabağı ve ikişer adet cam su bardağı ile çay bardağı ve tabağı bulundurulabilir.” denilmektedir.
Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda; yeterli ve sağlıklı gıdaya, temiz ve yeterli içme suyuna erişim imkânın sağlanmadığı hapishanelerde ulusal ve uluslararası mevzuatlar gereğince mahpusların beslenme hakkı ihlal edilmektedir. Yetersiz ve sağlıksız beslenmenin sonuçları ise sağlık sorunlarını beraberinde getirmekte olup mahpusların gıda hakkının güvence altına alınması gerekmektedir.
Hapishane ziyaretlerinde edinilen gözlem, beyan ve tespitlerden, hapishanelerin temizlenmediği, hijyen malzemelerinin verilmediği veya yetersiz olduğu, koku yapan tuvalet ve banyo giderleri için kapak imkanının sağlanmadığı, akan suya erişimin olmadığı, mahpuslara battaniye yıkama imkanının sağlanmadığı, demirbaş olarak verilen battaniyelerin cilt hastalıklarına sebep olduğu anlaşılmaktadır.
Avrupa Konseyi Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı veya Onurkırıcı Muamelenin veya Cezanın Önlenmesi Komitesi (AIÖK) Cezaevlerinde Sağlık Hizmetleri 3. Genel Raporunda;
“53. Yiyecek düzenlemeleri (yiyeceğin miktarı, kalitesi, hazırlanması ve dağıtımı) ve hijyen koşulları (giysi ve çarşafların temizliği; akan suya erişim; tuvalet ve lavabolar) ile hücrelerin ısıtılması, aydınlatılması ve havalandırılması, gerekli hallerde diğer yetkililerle birlikte olmak üzere, cezaevi sağlık hizmetlerinin sorumluluğu altındadır. Çalışma ve açık havada egzersiz düzenlemeleri de dikkate alınmalıdır.” denilmiştir.
Mahpusların temizliğini sağlamak için Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kurallarının (Nelson Mandela Kuralları, 2015) 18. maddesinde “Mahpusların kendilerini temiz tutmaları zorunludur ve bu amaçla kendilerine sağlıkları ve temizlikleri için gerekli su ve tuvalet malzemesi sağlanır ve mahpusların özsaygılarına uygun bir dış görünümü sürdürebilmeleri amacıyla, saç ve sakalların uygun şekilde bakımı için gerekli, araçlar sağlanır ve erkekler düzenli tıraş olabilmelidir.” yer almaktadır.
Bu doğrultuda su, tuvalet ve öz bakımlarını sağlamaları için gerekli malzemelerin ve genel hijyen için gerekli olanakların hapishane idaresi tarafından sağlanması gerekmektedir.
Hapishanelerdeki en yakıcı insan hakları ihlallerinin başında hasta mahpusların durumu gelmektedir. Mahpusların hastaneye sevk taleplerinin hiç yapılmaması ya da geciktirilerek yapılması, hapishane revirinde hekim ya da uzman hekim bulunmaması, diş tedavilerinin yapılmaması, ilaçların düzenli olarak verilmemesi, diyet beslenme taleplerinin karşılanmaması, acil durumlarda bile mahpusun ambulans yerine ring aracıyla hastaneye götürülmesi, ring araçlarının ve hastanelerdeki mahpus koğuşlarının olumsuz koşulları, ring araçlarında kelepçeli ve aralıksız yolculuklar, hastaneye sevklerde mahpuslara yönelik kışkırtıcı, onur kırıcı davranışlar, jandarma personelinin ağız içi aratma dayatması, mahpuslarının doktor önüne giden şahsi dosyalarının üstüne suç tipinin yazılması sebebiyle ayrımcılığa maruz kalmaları, kelepçeli muayeneye zorlanma, muayene odasında asker bulunması, hapishaneye dönüşte çıplak aramaya zorlanma, kalabalık koğuş nedeniyle salgın hastalık riski, revir doktorunun darp raporu vermemesi gibi sağlığa erişimde oldukça büyük sorunlar yaşanmaktadır.
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 16. maddesinin 3. fıkrasına göre infazın hastalık nedeniyle geri bırakılmasında “Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor” aranmaktadır. Yani mahpusun tedavisini bizzat yürüten doktor ve hastanenin raporları, Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastane olsa bile ATK tarafından onaylanmadıkça geçerli olmamaktadır. Bu durum Adli Tıp Kurumu’nu bir tekel haline getirmiş durumdadır. Ancak Adli Tıp Kurumu, yapısı itibariyle tarafsız ve bağımsız karar vermeye elverişli olmadığı gibi, aynı zamanda bürokratik işleyişi nedeniyle hasta mahpuslara aylarca zaman kaybettirmektedir.
Yine aynı maddenin 6. fıkrasına göre “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûm” ibaresi oldukça belirsizlik içermekte ve ağır hasta olup da hayatını yalnız idame ettiremeyen mahpusların tahliyesi önünde engel teşkil etmektedir. Özellikle siyasi suçlardan verilen cezaların infazında tüm siyasi mahpusların toplum güvenliği bakımından otomatik bir şekilde tehlike oluşturduğu kanaatiyle hasta mahpuslar tahliye edilmemektedir.
Ağırlaştırılmış müebbet hükümlüler için aynı Kanun’un 25. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendindeki “Hükümlünün cezasının infazına, hiçbir surette ara verilemez.” hükmü ise şartlı tahliyeyi yasaklayarak adeta yaşam hakkına kasteden bir maddedir. Bu madde sebebiyle hiçbir koşulda tahliye olamayan hasta mahpuslar cezaevinde ölüme terk edilmektedir.
Hasta mahpuslara ilişkin mevzuatta hiçbir değişiklik yapılmaması, hasta mahpusların cezasının tehirine ilişkin süreçte ayrımcılık yapılması, hasta mahpusların uygun ve yeterli tedavi olanaklarına sahip olmaması, tedavi süreçlerinin ayrı bir ezaya dönüşmesi idarenin ve Bakanlıkların sorumluluklarını yok sayamayacağı bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.
Mahpus beyanlarından; Kırşehir, Afyon, Eskişehir, Karabük Hapishanelerinde mahpuslara ağız içi arama yapıldığı, ağız içi aramayı kabul etmeyen mahpusların ise tedaviye erişim hakkının kısıtlandığı anlaşılmıştır.
Ağız içi arama, insan onurunu hiçe sayan bir uygulama olup başlı başına bir işkence biçimidir. Mahpuslara bu uygulamanın dayatılması kişinin onurunu zedelediği gibi kişide acıya sebep olup kişinin aşağılanmış hissetmesine de neden olmaktadır. Aşağılayıcı muamele yasağı ve insan onuruna saygı kavramları arasında güçlü bir bağ bulunmaktadır. Muamele; bireyin küçük düşürülmesi, itibarını azaltması, insan onuruna saygı gösterilmemesi, insan onurunun zedelenmesi ya da bireyin ahlaki ve fiziksel direncini kırabilecek korku, acı veya aşağılama duygularının uyandırılması boyutlarında olduğunda aşağılayıcı muamele olarak nitelendirilebilecek ve işkence yasağı kapsamına girecektir.
Yapılan görüşmelerde ağız içi aramanın bir işkence biçimi olduğu ayrıca mahpusların sağlık hakkına erişiminde büyük bir engel olduğu açığa çıkmıştır. Görüşme yapılan mahpuslar, ağız içi aramaya maruz kalmamak için hastaneye sevk ve tedavi haklarından vazgeçmek zorunda kaldıklarını aktarmışlardır. Bu durum özellikle ağır hasta mahpuslar özelinde yaşam hakkı ihlaline sebep olabilecek bir boyuta ulaşmıştır.
Sağlık hizmetlerine erişim ve yaşam hakkı, mahpuslar için de en temel haktır. Bu nedenle mahpusların sağlık hizmetlerine erişim ve yaşam haklarının korunması tüm hukuk devletlerinde yasal güvence altındadır ve bu hakkın korunması için gerekli önlemlerin alınması devletlerin sorumluluğundadır.
Konuyla ilgili düzenlemeler genel olarak değerlendirildiğinde devletin kişileri özgürlüğünden mahrum bıraktığı andan itibaren insan haklarının korunması açısından sağlık hizmetinin verilmesinde “tutuklu ve hükümlülerin muayenelerinin de diğer hastalar gibi, kişilik haklarına saygı gösterilerek hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılması; hastaların ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal durum ile benzer farklılıklarının dikkate alınmaması; her türlü tıbbi müdahalenin hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle yerine getirilmesi” temel kural olarak belirtilmiştir.
Yine Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun, İnfazda Temel İlke başlıklı ikinci maddesi “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz” şeklindedir.
Türkiye’nin taraf olduğu Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları (Nelson Mandela Kuralları) 51. maddesinde "Aramalar, rahatsız etme, göz korkutma ya da mahpusun mahremiyetine gereksiz yere müdahale etmek için kullanılamaz. Hesap sorulabilmesi amacıyla hapishane idaresi, özellikle soyma ve beden boşluklarının aranması ile hücre aramaları için arama gerekçesi, gerçekleştirenlerin kimliklerini ve arama sonuçlarını içeren uygun arama kayıtları tutar." denilmekte ve 52. maddesinde "1. Soyma ve beden boşluklarının aranması dahil rahatsız edici aramalara, ancak mutlak bir gereklilik söz konusuysa başvurulur. Hapishane idaresi, rahatsız edici aramalara uygun seçenekler geliştirmek ve kullanmak konusunda teşvik edilir. Rahatsız edici aramalar, özel olarak ve mahpusla aynı cinsiyete sahip eğitimli görevliler tarafından yürütülür. 2. Beden boşluğu araması sadece yetkili sağlık görevlileri tarafından veya bunlardan başka, öncelikle mahpusların bakımı ile sorumlu ya da en azından hijyen, sağlık ve güvenlik standartları ile ilgili bir sağlık çalışanı tarafından uygun şekilde eğitilmiş görevlilerce yürütülür." denilmekle aramaların şekli ve yöntemi belirlenmiştir.
Ağız içi arama, beden boşluklarının aranmasına girmekle birlikte ancak mutlak bir gereklilik söz konusuysa başvurulmalıdır. Bu mutlak gereklilik ortaya konulmamakta ve rutin bir arama biçimine dönüştürülmektedir.
Jandarma Genel Komutanlığı'na mensup jandarma personelleri tarafından hastaneye tedavi için sevk olmak isteyen mahpuslara ağız içi araması dayatılmakta, bu aşağılayıcı uygulamayı kabul etmeyen hasta mahpusların hastaneye sevkleri engellenmektedir. Kimi mahpuslar diş ağrısı gibi dayanılamayacak ağrılarla yaşamaya çalışmakta, kimi ameliyatını iptal etmek zorunda kalmaktadır. Bu durum ise hapishanelerde tedaviye erişim hakkının kısıtlandığını göstermektedir.
Mahpus beyanlarında, Çorum, Sungurlu, Yozgat Hapishanelerinde revir sorunu yaşandığı, sıra beklendiği, iki haftada bir, ayda bir ve daha uzun sürelerde bu erişimin ancak mümkün olabildiği belirtilmiştir.
Türkiye’deki hapishanelerde öncelikli olarak birinci derece sağlık hizmetleri ve doktora ulaşımda sorunlar yaşandığı bilinmektedir. Türkiye’de sadece nüfusu 5000’in üzerinde olan cezaevi yerleşkelerinde 30 yataklı C grubu Kampüs Hastaneleri yapılması mümkündür. Bunların dışındaki hapishanelerde sağlık hizmetleri aile hekimleri vasıtasıyla genel sağlık sistemi kapsamında Sağlık Bakanlığı’nca sunulmaktadır. Mahpus ve personel sayısı 1000’in üzerinde olan hapishanelerde haftada 5 tam gün aile hekimliği hizmeti sunulmaktadır. Hapishane nüfusu 500 ila 1000 arası olan hapishanelerde haftada 5 yarım gün, nüfusu 500’ün altında olan hapishanelerde ise haftada 2 yarım gün aile hekimleri gezici sağlık hizmeti vermektedir. Mahpuslara birinci basamak muayene ve tedavi hizmetleri hapishane revirlerinde verilmektedir. Mahpuslar revire çıkabilmek için öncelikli olarak hapishane idaresine dilekçeyle başvuru yapmaktadır. Başvurunun işleme alınıp alınmayacağı o hafta başvuran hasta sayısına göre belirlenmektedir. Bu da mahpusların bütün sağlık hizmetlerinden yararlanmak için beklemesi gerektiği anlamına gelebilmektedir. Beklemek bir yana hasta ve bekleyen hasta sayısının fazla olması ve zaman darlığı nedeniyle hekimler görüşme sürelerini kısa tutabilmektedir. Bu sorun ve sınırlılıklar da hastalığın teşhisi ve tedavisi konularında birçok probleme yol açmaktadır.[40]
Mahpuslar tarafından; mahpusların birçoğunun ağır hastalığının ring aracıyla sevk için uygun olmadığı, klimasız ve dar ring araçlarının koşullarının sağlıklı biri için dahi çekilebilir koşullar olmadığı, hastane randevusunun beklenmesi sırasında ring aracında bekletilmenin birçok hasta mahpusun hastaneye gitmekten vazgeçmesine sebep olduğu, kimi mahpuslar yeni, klimalı araçlarla hastaneye götürülürken özellikle siyasi mahpusların bu ring araçlarına maruz bırakıldığı belirtilmiştir.
Hasta bir mahpusun ambulansla değil de ring ile sevkinin yapılması yerinde olmayıp, teşhis ve tedavi için sevk edilen mahpusların insani koşullara sahip olmayan bu ring araçlarıyla hastaneye götürülmeleri sağlık hakkı ihlallerinden biridir.
Mevcut ring araçları hem şehir içi hem de şehirlerarası yolculuklar için kaza, yangın vb. risklerinin yanında insanın fiziksel ve ruhsal sağlığını ileri derecede bozma, mahpusların mevcut hastalıklarının ilerlemesine ya da farklı hastalıkların oluşmasına neden olma dışında insanlık onurunu da rencide etmektedir. Bir yaşam hakkı ihlalidir, bir işkence aracıdır.[41] Herhangi bir insanın normal koşullarda seyahatini sağlayan özelliklere sahip, ergonomik, aynı zamanda güvenli ring araçlarını sağlamak idarenin görevidir.
Mahpusların tedaviye erişimini kısıtlayan bir diğer durum ise muayenenin kelepçeli olarak gerçekleştirilmesi ve muayene sırasında jandarmanın muayene odasında bulunmasıdır.
Her özgürlüğünden mahrum kalmış kişinin diğer sağlık hizmeti almak isteyen hastalar gibi mahremiyetine saygı gösterilen bir ortamda, insan onuruna yakışır bir şekilde muayene olma ve sağlık hizmeti alma hakkı vardır. Kelepçe gibi sadece tutukluların nakillerinde, güvenlik güçlerinin kullandığı kısıtlayıcı bu aracın; muayenenin bir parçası olması hiçbir hekimlik uygulaması için kabul edilemez. Jandarmanın muayene sırasında odada bulunması durumunda ise jandarmanın iradesinin hasta ve hekimin iradesinin önüne geçme durumu söz konusudur. Oysa muayene, kelepçe ve benzeri hiçbir kısıtlama aracının olmadığı koşullarda yapılmalıdır. Bu konuda belirleyici olan ise İstanbul Protokolü’nde tanımlanmış olan ilkeler, hekimlik etik değerleri, insan onuru ve haklarıdır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde, Anayasa’da ve Türk Ceza Kanunu’nda ise kötü muamele ve işkence yasağı hüküm olarak yer almaktadır. Yine cezaların infazı hususunda ulusal mevzuat ve uluslararası mevzuatta insan onuruna saygı esas alınmıştır.
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'na göre ise; hekim, görevlerini her durumda hastaları arasındaki siyasal görüş, sosyal durum, dini inanç, milliyet, etnik köken, ırk, cinsiyet, yaş, toplumsal ve ekonomik durum ve benzeri farklılıkları gözetmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür. Tutuklu ve hükümlülerin muayenesi de öteki hastalarınki gibi, kişilik haklarına saygılı, hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılır ve onların gizlilik hakları korunur. Yine hekimin, bu bağlamda koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunma hakkı ve sorumluluğu vardır.
Ayrıca İstanbul Protokolü 2022 baskısının 271. paragrafında; muayene ortamının güvenli, mahremiyeti gözeten ve rahat olması gerektiği belirtilmektedir. Aksi tüm uygulamalar ise kötü muamele yasağının ihlalini doğurmaktadır. Kelepçeli muayenenin insanlık onuruna aykırı olmasının dışında muayene edilen ve eden için uygun koşullar oluşturmadığı da muhakkaktır.
Ulusal ve uluslararası mevzuat ve etik yükümlülükler çerçevesinde tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmeti almak isteyen hastalar gibi mahremiyetine saygı gösterilen bir ortamda, insan onuruna yakışır bir şekilde muayene ve sağlık hizmeti alma hakkı olduğu gözetilerek hekim tarafından muayene sırasında kolluk görevlilerinin muayene odasında bulunmasına ve kelepçeli muayeneye izin verilmemesi gerekmektedir.
Mahpusların personel ve malzeme yönünden yetersiz olan revirlere zamanında çıkmak konusunda sorun yaşadığını tespit ettiğimizi belirtmiştik. Bir diğer tespit edilen sorun ise diğer sağlık kurumlarına yapılan sevklerde yaşanan sorunlardır. Uzman hekimin görmesinin gerektiği ya da detaylı tetkik ve tedavilerin yapılması gereken mahpusların ihtisas kurumlarına sevkinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Ancak bu sevkler zamanında yapılmamakta, 3 ay, 5 ay, 1 seneyi bulan sürelerde sevklerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Sevk yapılan durumlarda ise gerekli tetkikler için çok uzak tarihlere gün verilmekte ve sevkler personel yetersizliği sebebiyle ertelenmekte, mahpuslar tetkik ve tedavilerine götürülmemektedir.
Ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin sevklerinin gecikmesi, tedavilerin aksamasına, yaşamsal tehlikeye sebep olmaktadır. Kurumlar arası irtibatın olmaması sebebiyle mahpusların teşhis ve tedavileri gecikmektedir.
SONUÇ YERİNE
İç Anadolu Bölge Hapishanelerinde gerçekleştirilen ziyaretlerden edinilen gözlem ve tespitler sonucunda sağlık hakkının fiziksel tecrit, sosyal izolasyon, önleyici koşullarına, birinci basamak, ikinci basamak ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerine erişimde karşılaşılan engellemeler sebebiyle sağlık hakkının ihlal edildiği tespit edilmiştir.
İnsan onuruna aykırı kapatma rejiminin bir parçası haline gelen, İmralı Hapishanesi’nde başlayıp tüm hapishanelere ve aslında yaşamın her alanına yansıyan fiziksel tecrit ve sosyal izolasyon hapishanelerin sağlıklı bedenlerde hastalık üretecek şekilde planlanmasının bir sonucudur. Güneş görmeyen, yeterli miktarda temiz hava alamayan, hareket alanı bulunmayan, sürekli yapay ışığa maruz kalan, mekanik sesler dışında canlı sesi duymayan bir mahpusun sağlıklı kalma, sağlıklı olma imkânı yoktur.
Bununla birlikte ağır hasta mahpusların mevcut mevzuat düzenlemesinden ve sağlığa erişimde karşılaştığı muamelemeden kaynaklı olarak hapishanede tutulmaları kötü muamele ve işkence yasağının ihlalini oluşturduğu gibi sonuçları itibariyle de yaşam hakkını ihlal eder niteliktedir.
Yine hapishanelerde önleyici sağlık koşulları olarak nitelendirdiğimiz hijyen, beslenme koşullarının oluşturulmaması, birinci basamak, ikinci basamak, üçüncü basamak sağlık hizmetlerine erişimin ise yukarıda saydığımız başlıklarda engellenmesi ise sağlık hakkını, kötü muamele ve işkence yasağı ile sonuçları itibari ile yaşam hakkını ihlal eder niteliktedir.
Bu bağlamda;
Sonuç olarak; tespit edilen ihlallere ilişkin Bakanlıkların ve ilgili İdarelerin sorumluluğunu hatırlatarak, bu konuda yukarıda belirttiğimiz ve daha önce bu alanda çalışan hekimlerin görüşlerini de içeren çözüm önerilerinin dikkate alınması ve mahpusların karşılaştığı kötü muamele ve işkenceye varan uygulamaların sonlandırılması, tüm mahpuslara eşit, ayrımsız ve insan onuruna uygun bir şekilde sağlığa erişim hakkının tanınması gerektiğinin altını çizeriz.
[1] Rapora ulaşmak için bkz. https://ozgurlukicinhukukcular.org/tr/detay/ic-anadolu-bolgesi-hapishaneleri-2024-yili-ocak--haziran-aylari-hak-ihlali-raporu, Son Erişim Tarihi: 29.07.2024
[2] 30 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleştirilen ziyarette R.G, M.S, S.E, D.N.İ, H.Y, İ.A isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[3] 30 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleştirilen ziyarette A.B, Ö.K, J.K, C.İ isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[4] 23 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleştirilen ziyarette S.G, S.Y, H.S ve A.T isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[5] 23 Mayıs 2024 tarihinde yapılan ziyarette F.Ö, V.B, S.G, R.T isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[6] 29 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleştirilen ziyarette C.A, M.Y, Ş.Y, M.K, E.D, M.P, M.F isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[7] 30 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleştirilen ziyarette H.T, A.K, S.T, H.Ö, M.S, Ç.İ, M.S.S, H.A isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[8] 29 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleştirilen ziyarette B.G isimli mahpusla görüşme yapılmıştır.
[9] 26 Mart 2024, 3 Mayıs 2024 ve 29 Mayıs 2024 tarihlerinde gerçekleştirilen ziyarette Ö.G, N.S, V.A, İ.Y, A.N, M.F.E, M.E, H.K, isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[10] 26 Mart 2024, 3 Mayıs 2024 ve 29 Mayıs 2024, 26 Temmuz 2024 tarihlerinde gerçekleştirilen ziyarette Y.K, Ö.S, İ.Y, A.N, M.F.E, M.Ş, C.İ, N.S, M.E, H.K isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[11]31 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleştirilen ziyarette S.İ, N.A, Ö.Ö, S.T isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[12] 26 Nisan 2024 tarihinde gerçekleştirilen ziyarette M.B, F.T isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[13] 21 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleştirilen ziyarette B.S, A.A, C.İ isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[14] 05 Şubat 2024, 29 Mart 2024, 13 Mayıs 2024 ve 27 Haziran 2024 tarihlerinde yapılan ziyaretlerde M.B., İ.A., H.B, S.D, R.Ç, N.Ö, T.Ç, S.Y isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[15] 23 Mayıs 2024 tarihinde yapılan ziyarette D.S, A.T, M.N.T, S.Ş, A.I, S.A isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[16] 23 Mayıs 2024 tarihinde yapılan ziyarette R.K, A.T, M.Y, F.İ, A.Z, E.A isimli mahpuslarla görüşme yapılmıştır.
[17] 15-16/3/2023 tarihlerinde gerçekleştirilen ziyaretler.
[18] 14-15/8/2023 tarihlerinde gerçekleştirilen ziyaretler.
[19] 2-3/8/2023 tarihlerinde gerçekleştirilen ziyaretler.
[20] https://www.tihek.gov.tr/public/images/kararlar/sqqcjh.pdf, Son Erişim Tarihi:16.07.2024
[21] İlgili raporda; Kuruma, Açık Ceza İnfaz Kurumuna ve Bakanlığa birçok öneride bulunulduğu görülmüş olup Raporumuza sadece bir kısmı alınmıştır.
[22] https://www.tihek.gov.tr/public/images/kararlar/93fnuq.pdf, Son Erişim Tarihi:16.07.2024
[23] İlgili raporda; Kuruma, Açık Ceza İnfaz Kurumuna ve Bakanlığa birçok öneride bulunulduğu görülmüş olup Raporumuza sadece bir kısmı alınmıştır.
[24] https://www.tihek.gov.tr/public/images/kararlar/bzssb4.pdf, Son Erişim Tarihi:16.07.2024
[25] İlgili raporda; Kuruma, Açık Ceza İnfaz Kurumuna ve Bakanlığa birçok öneride bulunulduğu görülmüş olup Raporumuza sadece bir kısmı alınmıştır.
[26] Afyon 1 No.lu T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulmaktadır.
[27] Kırıkkale F Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulmaktadır.
[28] Kırşehir S Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulmaktadır.
[29] Kırşehir S Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulmaktadır
[30] Eskişehir H Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulmaktadır.
[31] Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutulmaktadır.
[32] Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutulmaktadır.
[33] Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutulmaktadır.
[34] Sincan Yüksek Güvenlikli 2 No.lu Hapishanesi’nde tutulmaktadır.
[35] Sincan Yüksek Güvenlikli 2 No.lu Hapishanesi’nde tutulmaktadır.
[36]DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, S ve Y Tipi Hapishaneleri Raporu, 10 Temmuz 2024, https://www.demparti.org.tr/Images/UserFiles/Documents/Editor/2024/s-y-tipi-hapishane-raporu-2024.pdf, Son Erişim Tarihi:23.07.2024
[37] Cezaevi Yönetimine İnsan Haklarını Göz Önüne Alan Bir Yaklaşım, Andrew Coyle, Uluslararası Cezaevi Araştırma Merkezi, https://www.prisonstudies.org/sites/default/files/resources/downloads/turkish3.pdf
[39] Dicle Dilan Salman, Hapishanelerde Sağlıklı Gıdaya Adil Erişim Hakkının İncelenmesi, Toplum ve Hekim Dosya-Derleme, Cilt 38, Sayı 1 ,Ocak - Şubat 2023,Sayfa 34-42
[40] Zeynep Sedef Varol, Hapishanelerde Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Toplum ve Hekim, Kasım-Aralık 2022, Cilt:37, Sayı:6, syf.461
[41]Cezaevi Ring Araçları, TTB İnsan Hakları Kolu, https://www.tipdunyasi.dr.tr/2024/04/cezaevi-ring-araclari/, Son Erişim Tarihi:24.07.2024
[42] Zeynep Sedef Varol, Hapishanelerde Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Toplum ve Hekim, Kasım-Aralık 2022, Cilt:37, Sayı:6, syf.463-464
[43] Zeynep Sedef Varol, Hapishanelerde Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Toplum ve Hekim, Kasım-Aralık 2022, Cilt:37, Sayı:6, syf.463-464
[44] Zeynep Sedef Varol, Hapishanelerde Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Toplum ve Hekim, Kasım-Aralık 2022, Cilt:37, Sayı:6, syf.463-464
[45] Zeynep Sedef Varol, Hapishanelerde Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Toplum ve Hekim, Kasım-Aralık 2022, Cilt:37, Sayı:6, syf.463-464
[46] Zeynep Sedef Varol, Hapishanelerde Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Toplum ve Hekim, Kasım-Aralık 2022, Cilt:37, Sayı:6, syf.463-464
[47] Zeynep Sedef Varol, Hapishanelerde Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Toplum ve Hekim, Kasım-Aralık 2022, Cilt:37, Sayı:6, syf.463-464