1. GİRİŞ 1
2. AMAÇ VE YÖNTEM 2
3. TOKAT T TİPİ HAPİSHANESİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER 3
4. 11 TEMMUZ 2025 TARİHLİ RAPORLA KARŞILAŞTIRMA 5
5. YAŞANAN HAK İHLALLERİ 6
A. İşkence ve Kötü Muamele Yasağı İhlali 6
a) Sevk Sorunu 6
b) Koğuş Aramaları Sorunu 6
c) Onur Kırıcı Arama Sorunu 7
B. Eşitlik İlkesinin İhlali 8
a) İdari Gözlem Kurul Sorunu: 8
b) Telefon Konuşma Hakkı Sorunu 8
D. İfade Özgürlüğü Hakkının İhlali 10
a) Haber Alma Hakkının İhlali 10
b) Görüş Sahibi Olma Hakkının İhlali 10
c) Disiplin Cezaları 11
E. Düşünce ve Kanaat Hürriyeti Hakkının İhlali 11
F. Özel Hayatın Gizliliği Ve Korunması Hakkı İhlali 12
G. Sağlık Hakkı İhlali 13
H. Umut Hakkı İhlali 15
İ. Kanunilik İlkesinin İhlali 17
6. HAPİSHANE İDARESİ HAKKINDA DEĞERLENDİRME 18
7. SONUÇ 19
8. ÖNERİLER 23
GİRİŞ
Avrupa Cezaevi Kurallarının ilk maddesinde “Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkese, insan haklarının gerektirdiği gibi saygılı davranılmalıdır.” Hükmüne yer verilmiştir. Esasen hem uluslararası mevzuat hem de Türkiye’nin ulusal mevzuatı, hapsedilme konusunu, aynı zamanda bir “insan hakları” konusu olarak ele almakta ve kapatılmanın haricinde ek bir cezalandırmaya dönüştürülemeyeceğini ifade etmektedir. Bu noktadan bakıldığında, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerine erişiminin sağlanması, devletin ve hapishane idarelerinin sorumluluğu altında bulunmaktadır.
Tüm mahpuslara insanca davranma ve insan olmaktan kaynaklanan onurlarına saygı gösterme zorunluluğunu kabul eden etik koşullar içerisinde hapishane yönetilmelidir. Ceza İnfaz Kurumlarında insan onuruna saygı esastır.
Mahpuslara uygulanan ceza, boyut olarak mahpuslar arasında elem ve ızdırap yaratan uygulama işkence ve kötü muameleye neden olmamalıdır. Hapishanede mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların dolmasıyla salıverilmeyi hak kazanan hükümlü serbest bırakılmalıdır. Hem kişi özgürlüğü güvenliği hakkı hem de umut hakkı ihlaller içeren uygulamalarla hükümlülerin hakları elinden almamalıdır. Anayasaya göre özgürlük kural; tutulma ise istisnai durumdadır. Hapishane idarelerinin mutlak görevleri, hükümlüleri dış dünyaya kazandırmaktadır. Onun harici her türlü eylem anayasa ve AİHM içtihatlarına aykırı olacaktır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından, Tokat hapishanesinde hak ihlallerine uğrayan mahpusların vekilleri veya aileleri tarafından, yapılan başvurulara istinaden hapishanelerinde hak ihlallerinin de artmasına yol açması nedeniyle son süreçte mahpusların uğradığı hak ihlalleri ve mahpusların maruz kaldığı muameleleri tespiti amacı ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen bu görüşmeler neticesinde tespit edilen hususlar raporlaştırılmıştır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği amaçlarından biri ÖHD Tüzüğü madde 2 uyarınca “cezaevleri ve gözaltı merkezlerinde bulunan kişilerin haklarının korunması ve insan onuruna uygun yaşam koşullarının yaratılması için gerekli hukuki yardımları sunmaktır.”
Avukatlık mesleğinin temeli olan demokratik hukuk ve insan haklarına uygun davranan devlet mekanizmaları geliştirmektir. İnsan hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği durumlarda sivil toplum örgütlerinin amacı bu ihlalleri önlemektir.
İşkence, Kötü ve İnsanlık Dışı Muamele, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Umut Hakkı, Eşitlik Hakkı, İfade Özgürlüğü, Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Düşünce ve Kanaat Hakkı, Sağlık Hakkı ve Kanunilik İlkesi ihlal edildiği durumda insan haklarının korunması sivil toplum örgütlerinin amaçlarındandır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi olarak insan haklarının korunmasını sağlamak, insan hakları ihlallerini önlemek, insan hakları ile ilgili gerekli inceleme ve araştırmaları yapmak ve inceleme ve araştırma sonuçlarını yetkili mercilere bildirmek amacıyla rapor hazırlanmasına karar verilmiştir.
Amaç; başvuru konusu edilen insan hakkı ihlallerinin önlenmesi, temel hak ve hürriyetlere ilişkin ihlallerin tespiti ve ihlallere ilişkin etkili soruşturma yürütülmesi, yetki ve sorumluluğu olan mercilerin ve kurumların bu ihlallerin sonlandırılmasına yönelik harekete geçmelerini sağlamak ve kamuoyu dikkatini bu ihlallere çekmektir.
Rapor Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından son süreçte yaşanan İşkence, Kötü Ve İnsanlık Dışı Muamele, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Umut Hakkı, Eşitlik Hakkı, İfade Özgürlüğü, Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Düşünce ve Kanaat Hakkı, Sağlık Hakkı ve Kanunilik İlkesi ihlallerini, hapishane idarelerinin, uygulama ve önlemleri ile bunlardan kaynaklı hak ihlallerine ilişkin süreç hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacını da taşımaktadır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini raporlaştırmak için Av. Mehmet Ali ASLAN ve Av. Emre ÇAYLAN Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından görevlendirildi. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi olarak 08/09/2025 tarihinde hak ihlallerini önlemek için oluşturulan heyet tarafından mahpuslarla görüşmüştür.
Tokat Hapishanesinde toplam 10 mahpusla hak ihlalleri konusuyla ilgili olarak görüşülmüştür. Hapishane ziyareti hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele iddialarını yerinde incelemek ve gözlemlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Rapor, bu ziyaretlerde edinilen verilere ve buralardaki tanıklıklara dayanmaktadır.
Avukatlar tarafından yapılan görüşmeler neticesinde tespit edilen sorunlar raporlaştırılarak öneriler sunulmuştur.
TOKAT T TİPİ HAPİSHANESİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER
Tokat Hapishanesinde görüşülen 10 mahpus aşağıdaki sorunların olduğunu aktarmıştır:
Ağız içi araması son dönemlerde kısmen esnetilmesine rağmen tamamıyla ortadan kalkmamıştır. Son 3 aydır tedavi olabiliyor. Ondan önce tedaviler ağız içi aramalarından dolayı engelleniyordu. Kitap kotası (7 kitap) uygulanıyor. Muhalif gazete ve TV kanalları verilmiyor. Hastalıkları; kronik HepatitB, Karaciğerinde kist var, kronik akut gastrit, bel fıtığı ve prostat sorunu var. Daha önce sırasıyla; Metris, Batman M Tipi, Hilvan T Tipinde kalmış en son Tokat T Tipine sürgün edilmiş. Ailesi Batman’da yaşıyor.
Ağız içi araması son dönemlerde kısmen esnetilmesine rağmen tamamıyla ortadan kalkmamıştır. En son 2 ay önce hastaneye gitmiş. Ondan önce tedaviler ağız içi aramalardan dolayı engelleniyordu. Kitap kotası (7 kitap) uygulanıyor. Muhalif gazete ve TV kanalları verilmiyor. Bazı personeller bilinçli olarak mahpusları provoke etmeye çalışıyorlar. Hastalıkları; romatizma, diş problemi, bel ve boyun fıtığı var. Yakın tarihte ameliyat olmuş. Dişlerini yaptırması gerekiyor ancak ağız içi aramayı kabul etmediği için hastaneye gidemiyor. İnfazı 3 defa toplamda 1 yıl 4 gün ertelenmiş. Aile İstanbul’da yaşıyor.
Ağırlaştırılmış müebbet cezasından dolayı 1 yıl 2 aydır hücrede kalmaktadır. Koğuşa geçme talepleri reddedilmektedir. Tek başına olduğu için etkinlik yapamamaktadır. Günde 1 saat tek havalandırılmaya çıkabilmektedir. Tek başına olduğu için spor hakkı tanınmamaktadır. Sevk talepleri reddedilmektedir. Kaldığı alan metrekare olarak dar bir alandır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığından İki haftada bir aile görüş hakkı tanınmamaktadır. Telefon ile konuşma dakikası da kısıtlıdır. Ayrıca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlüsü olduğu için sadece 1. Dereceden yakınların görüşe gelmesine izin verilmektedir. Kronik bir hastalığı yok fakat boyun fıtığı var. Televizyon ,dergi ve gazeteye erişimi sınırlıdır. Aynı zamanda kitap kotasında dolayı kitaplara da erişimi sınırlıdır. Görüntülü görüşme hakkı da tanınmamaktadır.
Hastalıkları; Behçet hastalığı var, hastalığı ilerleyerek devam etmekte şu anda hastalığı ciğerlerine ulaşmış ve ciğerlerine zarar vermektedir. Tedavisi ağız içi aramaların devam etmesinden kaynaklı olarak rutine uygun ilerlemiyor. Normal şartlarda doktorun diyetine uygun bir şekilde beslenmesi gerekirken hapishanede rutin olarak yapılan yemeği yemek zorunda bırakılıyor. Eşi ve çocukları İstanbul’da yaşıyor. Annesi ve abisi Mardin'de yaşıyor. Kitap kotası (7 kitap) uygulanıyor. Kürtçe kitaplar verilmiyor. Muhalif gazete ve TV kanalları verilmiyor.
Hastalıkları; Menisküs ameliyatı olması gerekiyor. Ön çapraz bağlarının kopmasından kaynaklı ameliyat olmuş, Halihazırda dizi çıkık olarak kalmış, fizik tedaviye gitmesi gerekiyor. İyileşme için fizik tedavi süresinin arasında aralık olmamalı tedavi uzun zamana yayılmamalı. Yine hastalığından kaynaklı düzenli olarak kullandığı ilacı dış kantinden alması gereken ilaç için aylık 2.500TL ödeme yapmak zorunda kalmaktadır. Bu ödemeyi devlet karşılamıyor.Hastane sevkleri konusunda problemler hala devam etmekte yaşıyorlar. Sevkler geç yapılıyor. Hastane sevkleri 2 ay 3 ay gibi sürelere kadar sarkıyor. Sevklerde ağız içi arama dayatması seyreltilmiş olsa da ağız içi arama dayatması olduğu zaman mahpusların bu uygulamayı kabul etmemeleri halinde hastane sevkleri gerçekleşmemektedir. İdare tarafından Covid-19 salgın hastalığı döneminde karantinadan dolayı yapılmayan görüşmeler sebebiyle 30 dakika telefon hakkı verileceği söylenmiştir. Adli mahpuslara 30 dakika olarak ek süre hakkı verilmiş olmasına rağmen kendilerine hala telefon görüşme sürelerinin 10 dakika olduğu tarafımıza bildirilmiştir.Aile Van’da yaşıyor. 2012’de hapse girmiş, önce Van’da sonrasında Oltu T Tipine son olarak 2017 yılında Tokat T Tipine sürgün edilmiştir.
Ömer Yaman Tansiyon hastasıdır. Kataraktı var. Göz tansiyonu var. Sol gözü görmüyor. Gardiyanın koluna girmesi ile avukat görüş odasına gelebildi. Son 8 ay içinde sol gözünü kaybetti. İdrar Yolu enfeksiyonu yaşıyor. 70 yaşındadır. Doktor kullanması için göz damlası vermiş, ayrıca doktor tansiyonun düşer ise ameliyat edeceğini düşmez ise de başka hastaneye sev edeceğini sözlü olarak söylemiştir. Her gecen gün durumu ağırlaşmaktadır. Ailesinden bir yeğeni Antep’te yaşıyor, diğer aile mensupları yurtdışında yaşıyor. Çok az Türkçe biliyor.
Şükrü ABDO yüksek tansiyon ve reflü hastasıdır. Uzun zamandır ağız içi aramaları nedeniyle hastaneye gidememiş, en son 05/09/2025 tarihinde hastaneye sevkini istemiştir. Görüş tarihi (08/09/2025) itibarıyla hastaneye sevki gerçekleştirilmemiştir. Şükrü ABDO’nun ailesi Suriye’nin Halep vilayetinde yaşamaktadır. Şükrü ABDO’nun ailesi Türkiye vatandaşı olmadığı için eski tarihlerde görüşe bakanlık izni ile gelebiliyorlarmış. Ancak son 14 yıldır hiçbir şekilde aile ve avukat görüşü gerçekleştirmemiştir. Şükrü ABDO ailesiyle mektup üzerinden iletişim sağlamaya çalışmıştır. Ancak anadili olan Kürtçe mektupları yazdığı için bu mektuplar ailesine ulaşamamıştır. Kürtçe yazılan mektuplar hapishane komisyonu tarafından Kürtçe bilen personel olmadığı için gönderilmemiş veya farklı hapishanelere gönderilerek yaklaşık olarak bir yılı aşkın bir süre bu mektupların ilgililere teslim edilmesi geciktirilmiştir. Batman Hapishanesinden Diyarbakır Hapishanesine sevk isteyerek gelmiş, Diyarbakır Hapishanesinden Muş Hapishanesine sürgün edilmiş, Muş Hapishanesinden Midyat’a oradan da Tokat Hapishanesine getirilmiştir.
Şükrü ABDO 14 yıldır Tokat Hapishanesinde kalmaktadır. Başından beri bildiği bir vasisi yokmuş, mahkeme tanımadığı bir kişiyi vasi olarak atamıştır. Şükrü ABDO kendisine atanan vasiyi hiç tanımadığı hukuki işlerini kimse takip etmemiştir. Hakkında açılan davalara ilişkinde avukatlara bilgi verememiştir. Bu nedenle vasi probleminin çözülmesini talep etmiştir.
Böbrek ve mide sorunlarını yaşadığı aynı zamanda prostat, bel ve boyun fıtığı hastalığının olduğu tarafımıza bildirilmiştir. Şu ana kadar ağız içi arama dayatması sebebiyle sebebiyle hastaneye gidilmiyor dolayısıyla tedavi rutine uygun ilerlemiyor. Ağız içi araması tamamıyla sona erdiği taktirde tedavisine devam edeceğini bildirdi. Van’dan Tokat’a sürgün edilmiş. Ailesi Bingöl’de yaşıyor.
Tokat T Tipi Hapishanesinde Tutuklu bulunduğu dosyasının istinaf aşamasında olduğu bilgisi tarafımıza aktarılmıştır. Daha öncesinde Diyarbakır da Tutuklu olduğunu daha sonra Tokat T Tipi Hapishanesine sevk edildiği bilgisi tarafımıza aktarılmıştır. Ailesi Diyarbakır Sur ilçesinde yaşamaktadır. Ailenin uzak şehirde yaşaması nedeniyle ziyarete gelmesi zorlaşmaktadıri
Gözlerinde problem var. Yüksek hipermetrop rahatsızlığı bulunmaktadır. Her iki gözü 10 derece olduğu için göremiyor. İnfazı 4 veya 5 defa toplamda 19 ay olacak şekilde ertelendi. 1 Ekim 2025 tarihinde tekrardan idari gözlüm kurulu tarafından değerlendirmeye tabi tutulacak. Tedavileri rutine uygun olarak yapılmıyor. Ailesi Muş’da yaşıyor.
Şubemiz tarafından 11 Temmuz 2025 tarihinde yayımlanan Tokat Hapishanesi Raporu’ndan bu yana geçen iki aylık sürede, hapishanedeki hak ihlallerinin sona ermediği, ancak mahpusların hapishane idaresi ve savcısı ile görüştükten sonra bir takım esnemelerin yansıdığı aktarılmıştır. Bu süre zarfında tarafımıza iletilen başvurucuların aktardığı beyanlarla yeni bir rapor hazırlanmış olup, önceki raporla büyük ölçüde benzerlik taşıyan ve devamlılık gösteren ağır hak ihlalleri yeniden tespit edilmiştir.
Her iki raporda da mahpusların maruz kaldığı temel hak ihlalleri detaylı olarak yer almaktadır. Bunlar arasında: Hastaneye sevk sorunları, Koğuş ve onur kırıcı aramalar, Tek kişilik hücrede tutulma, Sosyal faaliyetlerden yoksun bırakılma, Telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması, Kitap ve TV kanalı kotaları, Haber alma hakkının kısıtlanması, Mahpusların ailelerinden uzak bölgelerde tutulmaları, Hasta ve ağır hasta mahpusların tedavi edilmemesi, gibi temel hak ihlalleri önceki raporda olduğu gibi bu yeni raporda da yer almaktadır.
Önceki raporda İdari Gözlem Kurulu kararlarına yönelik tahliye olmaması yönündeki sorun devam etmektedir.
İki ay içerisinde sorunların giderilmemesi, ancak tüm cabalara rağmen çok az bir düzelmenin yaşandığı gözlemlenmiştir. Sistematik hale gelmiş olan hak ihlalleri rapor haline getirilip göndemleştirilmesi bazı esnemelere (Kitap sayısının 5’den 7’ye çıkarılması, ağız içi aramaları tamamıyla kalkmamış olsa da esnetilmiş olması vs.) neden olmuş olsa dahi esaslı problemlere karşı idare çözüm üretmemiştir. Bu hem ulusal hem de uluslararası denetim organlarının müdahalesini gerektirecek ölçüde ciddi bir durumdur. İki rapor karşılaştırıldığında, hapishanede yapısal ve köklü bir iyileştirme yapılmadığı, mevcut sorunların kalıcılaştığı ve kurumsallaştığı anlaşılmaktadır.
Her iki rapor, Tokat Hapishanesi'nde insan hakları ihlallerinin sistematik bir şekilde devam ettiğini ortaya koymaktadır. Tokat hapishanesinde kitap kotasının artması veya ağız içi aramalarının esnetilmesi genel tabloyu değiştirecek nitelikte değildir. Sorunların devam etmesi, hapishane idaresinin ve ilgili makamların, uluslararası insan hakları standartlarına ve Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere uygun adımlar atmakta yetersiz kaldığını göstermektedir.
Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerde başta işkence yasağı, mahpusların tutulma koşulları, hapishane idarelerinin yetkilerinin sınırları, hapsedilenin hakları hakkında belli kural ve standartlar bulunmaktadır.
Mahkûmlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgari Kurallar (1955), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2006/2 Sayılı Avrupa Hapishane Kuralları, AİHS ve ulusal mevzuatımız mahpusların tutulma koşullarının insan haklarına uygun şekilde gerçekleşmesi gerektiğini düzenlemektedir. Bu bağlamda mahpusların beyanlarına göre gerçekleştiği iddia edilen hak ihlaller şu şekildedir:
Tarafımızca yapılan görüşmelerde, mahpuslar hastane sevkleriyle ilgili ciddi sorunlar yaşadıklarını, sevklerin geç yapıldığını, sevk sürecinde insan onuruyla bağdaşmayan muameleye maruz kaldıklarını, özellikle gidiş-gelişlerde onur kırıcı ve insanlık dışı arama uygulamalarıyla karşılaştıklarını beyan etmişlerdir. Tokat T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulan ve tarafımızla görüşen on başvurucunun tamamı, hastaneye sevklerin sistematik şekilde aksadığını ve bu nedenle sağlık haklarına fiilen erişemediklerini dile getirmiştir.
Mahpusların sağlık hizmetlerine erişimi hem iç hukuk hem de uluslararası sözleşmeler kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri arasındadır. Bu yükümlülüklerin ihlali halinde, devletin sorumluluğu doğmaktadır. Bu nedenle, hastane sevk süreçlerinin insan onuruna uygun şekilde, makul sürede ve güvenli biçimde gerçekleştirilmesi, zorunlu bir hukuki gerekliliktir. Aksi takdirde, başta yaşam hakkı olmak üzere, kötü muamele yasağı ve sağlık hakkı ağır biçimde ihlal edilmiş olur. Rahatsızlığı bulunan mahpusların sağlık hizmetinden geç ve düzensiz bir şekilde yararlandırılması, var olan fiziksel acının artmasına yol açmaktadır. Aynı zamanda yapılan sevklerin insan onuruna uygun şekilde yapılması gerekir.
Mahpuslar tarafından koğuşlarda yapılan aramalarda özenli davranılmadığı sık sık aynı aramalara maruz kaldıkları beyan edilmiştir. Mevcut durumda koğuşları arama hakkı, mahpusların girişlerde aranması ve mahpusların sayım yükümlülüğünün bulunması görevliler tarafından kötüye kullanılarak suiistimal edildiği iddia edilmektedir. Aramalar ve sayımlar işkence ve kötü muamele uygulamasına dönüştüğüne dair şikâyetler mevcuttur. Her ne kadar mevzuattan doğan yükümlülük yerine getirilmeye çalışılıyor olsa da mahpusların özel alanına dikkat edilerek arama yapılması gerekir. Bu aramaların rutininin dışına çıkılarak sürekli yapılması ve baskın seklinde olması işkence ve kötü muameleye neden olacaktır. Koğuşların sık sık aranması idare tarafından somutlaştırılması gerekir. Bu somutlaştırılmanın yapılmadığı zaman hak ihlalleri ortaya çıkacaktır. İdare sorumluluğunu yerine getirirken mahpusların onuruna asgari düzeyde saygı göstermelidir. İdare ilgili ihlalin kaynağını tespit ederek gereken önlemi almalıdır.
Tüm Başvurucular insan onuruna aykırı arama olduğunu aktarmışlardır. Mahpuslar son aylarda esnetilmişte olsa uzun süre hastane sevkleri sırasında onur kırıcı ağız içi arama dayatmasına maruz kalmaktadırlar. Özellikle arama nedeniyle mahpusların hastane sevklerinin zorlaştırılması ayrıca sağlık hakkı ihlaline de neden olunmaktadır. Bu uygulama nedeniyle mahpuslar hastane sevklerine çıkmamaktadır. Bu durum kendisiyle beraber başka sorunları da getirmektedir. Özgürlüğünden mahrum bırakılan bir kişiye yönelik olarak ağız içi arama dayatması insan onurunu zedelemiştir. Bu uygulamalardan dolayı mahpuslar hastane sevklerine çıkmamaktadır. İdare bu sorunun çözümü için etkili adımlar atmalıdır.
Hamit Acu, ağırlaştırılmış müebbet cezası nedeniyle yaklaşık bir yıl iki aydır hücre cezasına tabi tutulmakta ve ciddi tecrit koşullarına maruz kaldığı belirtilmiştir. Hamit Acu’nun Kendi başına kaldığı hücrede sosyal, fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılayacak hiçbir imkan sunulmadığı belirtilmiştir. Günde yalnızca bir saat havalandırmaya çıkarılmakta ve bu süreyi de tek başına geçirdiği aktarılmıştır. Uluslararası insan hakları normlarına göre tutuklu ve hükümlülerin sosyal etkileşim içinde olma ve fiziksel aktivite yapma hakları açıkça tanınmasına rağmen, Hamit Acu ’ya spor yapma hakkı dahi tanınmadığı belirtilmiştir. Hamit Acu’nun hücreye alınması ceza içinde cezadır. Hücrede ceza infazı psikolojik ve fiziki tahribat yaratır. Dolayısıyla hasta mahpusun ıslah edilme rejimine tabi tutulması düşünülemez. Mahpusun Kaldığı alanın son derece dar olması, yaşam alanını ciddi şekilde kısıtlamakta; eski, kullanıma elverişsiz yatak ve battaniyelerle yaşamını sürdürmek zorunda bırakılması, insan onuruna aykırı bir muamele niteliği taşımaktadır.
Mahpuslar, sosyal faaliyetlerden yararlandırılmadıklarını belirtmiştir. Mahpusların sağlık kapsamında en önemli ihtiyacı konusunda şikayetler mevcuttur. İdare, mahpusların sağlığının etkilenmemesi için söz konusu hakkı tüm mahpuslara sağlamalıdır.
Görüşme yapılan mahpusların aktarımlarına göre; sohbet, sosyal, kültürel ve sportif kurslara katılma gibi faaliyetlerin kısıtlanması, yaşam kaliteleri üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olup eziyet seviyesine ulaşmıştır. İnsan hakları standartlarına göre hapishanelerdeki mahpusların günün makul bir kısmını (sekiz saat veya daha fazla) hücreleri dışında, belirli amacı olan ve değişen faaliyetler yaparak geçirmeleri hedeflenmelidir. İdare bu konudaki eksikleri tespit ederek; eksikleri gidermelidir.
Tokat hapishanende ayrımcılık yapıldığı daha önce yayınlanan raporlarda anlaşılmaktadır. Birçok mahpusun infazının ertelendiği ve yakıldığını belirtmiştir. Kişinin sahip olduğu düşüncelerden dolayı ayrı bir muameleye kalması kabul edilemez.
İdari Gözlem Kurulları tarafından kullanılan raporlarda sıklıkla; Mahpusun "pişmanlık göstermemesi", “Düşüncelerinden vazgeçmemesi” ya da "Tehlike oluşturabileceği yönündeki varsayımlar" gibi sübjektif ve hukuk dışı değerlendirmelerle infazların yakıldığı görülmektedir. Bu tür gerekçeler özellikle siyasi mahpuslar ve örgüt üyeliği kapsamında yargılanmış kişiler için ayrımcı bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca bu kararlar çoğunlukla denetime kapalı biçimde alınmakta, gerekçeler ya hiç sunulmamakta ya da son derece yüzeysel kalmaktadır. Mahpusların ve avukatlarının etkili bir şekilde bu kararlara itiraz etme imkânı da pratikte sınırlıdır.
Adalet Bakanlığı’nın Yargı Reform Stratejisi’nin ACEP (Akıllı Teknolojilerin Ceza İnfaz Kurumlarına Entegrasyonu) Projesi, hapishanelerde şu an için yalnızca adli mahpuslar görüntülü görüşme yapabilmektedir. Siyasi mahpuslar görüntülü görüşme hakkından faydalanamamaktadır. Adli mahpuslar 30 dakika görüntülü görüşme yapabiliyorken siyasi mahpuslara bu hak tanınmamaktadır. Hatta adli mahpusların yakınları açık görüşe gitmediği taktirde görüntülü görüşme süresi 1 saate çıkabilmektedir fakat siyasi mahpuslar yakınları ile 1 saniye bile görüntülü görüşme yapamamaktadır. Ayrıca adli mahpuslar ile siyasi mahpusların telefon görüşme hakkı arasında da süre farkı bulunmaktadır.
Pandemi döneminde ceza infaz kurumlarında uygulanan kısıtlamalar kapsamında tarafımıza verilen ek telefon görüşme hakkının yalnızca 10 dakika ile sınırlandırılması, eşitlik ilkesine ve temel haklara aykırıdır. Zira adli hükümlülerin bu haktan 20 dakika süreyle faydalandığı dikkate alındığında, aynı hakkın siyasi mahpuslar için yarı süreyle sınırlandırılması açık bir ayrımcılık teşkil etmektedir.
Görüntülü Görüşme, hapishane idaresinin, mahpusların görüntülü arama imkanından faydalanma konusunda adli mahpuslar için uygularken siyasi mahpuslar için uygulamaması, siyasi mahpusların E-Görüşme yapma hakkının kullanılmasının engellenmesi ve siyasi mahpusların adli mahpuslara göre 20 dakika az telefon görüş yapabilmesi AİHS’in ayrımcılık yasağı ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’nın ruhuna ve ölçülülük ilkelerine aykırı olan ve infazın amaçlarına uymayan bu uygulamanın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.
Görüştüğümüz mahpuslar infazların ertelendiği ya da yakıldığı belirtilmiştir. Hem kişi özgürlüğü güvenliği hakkı hem de umut hakkı ihlaller içeren uygulamalarla hükümlülerin hakların elinden almaktadır. Anayasaya göre özgürlük kural; tutulma ise istisnai durumdadır. Hapishane idareleri mutlak görevleri, hükümlüleri dış dünyaya kazandırmaktadır. Onun harici her türlü eylem anayasa ve AİHM içtihatlarına aykırı olacaktır.
Mahpusların cezalarının infazı, Anayasa ve ilgili ceza mevzuatı kapsamında öngörülen usul ve kurallara tabi olup, hukuk devleti ilkesinin temel bir unsurudur. Ancak infazın gerekçesiz biçimde ertelenmesi ya da yakılması, kişilerin hukuki güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı ve özgürlük ve güvenlik hakkının ihlaline yol açmaktadır. Bu tür uygulamalar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 5. ve 6. maddelerinde güvence altına alınan haklara aykırıdır.
İnfazların yasal dayanak olmaksızın ertelenmesi, cezanın süresiz biçimde belirsizliğe itilmesi anlamına gelmektedir. Bu durum, mahpuslar üzerinde ciddi psikolojik baskı yaratmakta, belirsizlik duygusunu derinleştirmekte ve yeniden topluma kazandırılma amacına zarar vermektedir. Ayrıca, infaz belgelerinin yakılması, cezaevi yönetimi ve infaz savcılığı mekanizmalarının şeffaflık ve hesap verebilirliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu tür uygulamalar, aynı zamanda işkence ve kötü muamelenin önlenmesine ilişkin yükümlülükler kapsamında da değerlendirilmelidir; zira infazın keyfi biçimde uzatılması, fiziksel olmasa da psikolojik bir baskı ve insanlık dışı muamele niteliği taşıyabilir.
Mahpusların aktardığı bilgilere göre hapishanede oldukça fazla hasta mahpus bulunmaktadır. İdare tarafından durumu hapishanende yaşamını idame ettirmeye elverişli olmayan hasta mahpuslar için tedavi ve tahliye olanakları yaratılmalıdır. İdare ağır hasta mahpuslar konusunda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek mevzuat gereğinde erken tahliye uygulamasını uygulamalıdır.
Son birkaç ayda koşullu salıverilme tarihi geldiği halde haklarına “iyi halli olmadıklarına” yönelik kararlar verilen mahpusların tahliyeleri bu keyfi kararlarla engellendiği beyan edilmiştir. Söz konusu yetkiler kötüye kullanıma açık yetkilerdir. Bu yetkilerin denetlenmediği durumda kişi özgürlüğü ve güvenlik ihlalleri meydana gelecektir.
Anayasa ve AİHS uyarınca kişi özgürlüğü kuraldır. Aksi her türlü tedbir istisnai olarak düzenlenmiştir. Kamu kurumları öncelikli görevleri yurttaşların kişi ve özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Beyanlarda anlaşılacağı üzere kişi ve özgürlük güvenlik hakkı güvenceleri yeterli değildir. Bu durum infazların kötü muamele boyutuna erişmesine neden olacaktır.
Mahpusların, Kitap Kotası TV kanallarıyla ilgili sorun çıkarılması, İdari Gözlem Kurulundaki cezalar nedeniyle infazların ertelenmesi ve Ağız içi aramanın kabul edilmemesinden dolayı disiplin cezası verilmesi ifade ve haber alma özgürlüğünün ihlalidir.
Mahpusların beyanlarına göre TV, kitap gibi yayınlardan sınırlı sayıda verilmektedir. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülerin yayınlardan yararlanmasına ilişkin esaslar 5275 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri de gözetilerek Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal verilmiştir.
Bu sebeple mahpuslara yasaklanmamış, birçok yayınevi, bayii ve kitapçıda satılan, resmi abonelik yaptırılan gazete ve basılı yayınların verilmemesi ifade ve haber alma özgürlüğünün ihlalidir. Her ne kadar 14.04.2020 tarihinde 5275 sayılı Kanun mad.62/4 kapsamında değişiklik yapılmış olsa ve Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmi ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler ceza infaz kurumuna kabul edilmez denilse de mevzuat düzenlemesinin de ifade özgürlüğünü ihlal etmesi kabul edilemez. Sınırlı sayıda Kitap ve Televizyon kanalı ihlallere neden olmaktadır.
İdari gözlem kurulundaki cezalar nedeniyle infazların ertelenmesi görüş sahibi olma hakkı kapsamında ifade özgürlüğüne bir müdahaledir. Tahliye için mahpusların doğrudan görüşlerinin ve davranışlarının dikkate alınması durumunda görüş sahibi olma hakkı ihlali olacaktır. İnfaz sürecinin tamamlayan mahpusun tahliye için gerektirdiği kişisel niteliklere sahip olup olmadığına kanaat getirmek bakımından dikkate alındığında görüş sahibi olma hakkı müdahaledir. Bir ifadenin hedef aldığı kişinin kimliği ve ifadenin amacı bu ifadeye karşı ifadenin yöneldiği kişi dikkate alınmayarak infazlar ertelenmektedir. İfadeler nedeniyle infazın ertelenmesi kişinin kendi görüşlerini ifade etme iradesi üzerinde caydırıcı bir etki doğuracaktır. Bu tür infaz ertelenmelerin mahpus üzerinde olduğu gibi inandığı değerler üzerinde açıklamaları konusunda yorumda bulunmak isteyen diğer bütün mahpuslar üzerinde de kendi kendini sansürleme ortamı oluşturacaktır.
İnfaz ertelemelerinin kayda değer bir süre boyunca devam etmesi ve kronik hale gelmesi, her ne olursa olsun, amaçlanan meşru hedefle orantılı olmadığı ve dolayısıyla söz konusu tedbirin demokratik bir toplumda gerekli olmadığından ifade özgürlüğünün ihlalini oluşturacaktır.
Mehmet Şirin Kaya, Suat Oğuz, Mehmet Tiryaki ve Aydın Değirmenci, ağız içi aramayı kabul etmediği için hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını belirtmiştir.
Anayasa uyarınca, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını güvence altına almaktadır. Bu kapsamda, vücut bütünlüğüne rıza dışı müdahaleler ancak kanuni dayanakla ve ölçülülük ilkesi çerçevesinde yapılabilir. özellikle mahrem bölgelere yönelik ve tıbbi gerekçe olmadan yapılan müdahalelerin, mahkumun insan onuru ile bağdaşmaması halinde bu İşkence ve Kötü Muamele yasağının ihlalidir.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve ilgili yönetmeliklerde, cezaevlerinde yapılacak aramalarda kişilik haklarına saygı gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Ağız içi arama gibi mahrem müdahaleler, ancak ciddi güvenlik gerekçelerine ve tıbbi koşullara dayanarak, hekim gözetiminde gerçekleştirilebilir. Keyfi şekilde ve rıza dışında bu tür uygulamalara zorlamak hem insan haklarına hem de ulusal mevzuata aykırıdır.
Kişilerin ağız içi arama uygulamasına rıza göstermemesi, temel hak ve özgürlüklerini kullanmalarına dayanmaktadır. Bu nedenle, kişilerin bu gerekçeyle cezalandırılması veya disiplin soruşturmasına tabi tutulması, ifade ve beden dokunulmazlığı haklarının ihlali anlamına gelir. Bu durum, aynı zamanda “cezalandırma yoluyla sindirme” ve “hak arama yollarına başvurma hakkının dolaylı olarak engellenmesi” niteliği taşımaktadır.
Anayasa Madde 15 uyarınca “Bireylerin kendi iç dünyasına yönelik özgürlükler” mutlak korunmalıdır. Sert çekirdeğin koruması altında olan bu hak mutlak güvence altındadır. Hiçbir şekilde sınırlandırılamaz.
Mahpuslar tarafından idari gözlem kurullarından içsel alanın dışa vurulmaya zorlandığı ve pişmanlık dayatılması olduğu aktarılmıştır. İlgili düzenlemelere rağmen, cezaevindeki uygulamaya bakıldığında, içsel özgürlük alanında sistematik hak ihlallerinin bulunduğu görülmektedir. İdari Gözlem Kurulunda mahpuslara sorulan siyası sorular düşünce ve kanaatlerini açıklamaya yönelik sorulardır. Bu tür sorular mahpuslar üzerinde kaçınılmaz olarak belli bir çağrışım yaptığı ve ilgili kimseleri, diğer mahpuslardan farklılaştırmaktadır. Bu durum hem mahpuslara ayrıştırıcı davranıldığını hem de ikilemler arasında bırakmaktadır.
Mahpusların düşüncelerinin açığa vurmaya zorlanmasının bir adım daha ilerisi, mahpusların düşüncelerine aykırı şekilde davranmaya zorlanmalarıdır. Oysa düşünsel özgürlüklerin en temel ayaklarından biri, dayatmalardan özgür olabilme özgürlüğüdür. Bu güvenceye aykırı uygulamalar, mahpusların düşüncesini açığa vurulmasıdır.
Anayasa uyarınca kimse düşüncelerinden farklı davranmaya zorlanamaz. İnfaz Kanunu gereğince şartlar sağlandığında herkes tahliye edilmelidir. Tahliyenin bir şarta bağlanıp; mahpusların farklı davranmaya zorlanması hak ihlalidir.
Devletin bireylerin özel hayata saygı haklarına ve haberleşme hürriyetlerine keyfî olarak müdahale etmemekle yükümlüdür. Söz konusu yükümlülükler, kişilerin özel hayatlarına ve haberleşmelerine yönelik gerçekleşmesi yakın tehlikelere karşı gerçek anlamda bir koruma sağlayabilmeli ve oluşan zararların tazmin edilmesi için kamu makamlarınca gerçekleştirilen işlemler, yapılan eylemler ve ihmaller konusunda kişilere etkili bir karşı çıkma ve telafi imkânı vermelidir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Cezalara Mahkûm Olanların Cezaevi İdaresine Yönetimi Hakkında R (200) 23 Sayılı Tavsiye Kararıdır. Tavsiye Kararı’nın “Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Mahkûmiyetin Zarar Verici Etkileriyle Başa Çıkma” başlıklı 22. maddesindeki düzenleme uyarınca aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmeli ve bu amaçla; mahkûmlar mümkün olduğunca ailelerine veya yakın akrabalarına en yakın cezaevlerine yerleştirilmelidirler.
AİHM ve AYM uygulamaları dikkate alındığında nakil taleplerinde ailenin korunması ve bütünlüğünün sağlanmasında ailenin hükümlüyü ziyaret etme imkânına sahip olması temel bir faktördür.
Görüştüğümüz mahpuslar hem kendilerinin hem de koğuşunda bulunan herkesin sürgün edildiği bilgisini vermiştir. Hükümlü ile ailesi arasındaki uzak coğrafi mesafenin, aile ziyaretlerinin azalmasına ve dolayısıyla aile bağlarının bozulmasına neden olacağı da açıktır.
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin 2 No’lu genel kararında “aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmelidir” ibaresi yer alır. Ayrıca CPT standartlarında “mahkumların dış dünyayla temaslarını makul düzeyde devam ettirmesi de çok önemlidir. Her şeyden önce mahkumlara aile ve yakın arkadaşlarıyla ilişkilerini devam ettirebilme imkânı verilmelidir. Bu temasın sınırlandırılması sadece kayda değer güvenlik endişeleri ve kaynak kısıtlılığına dayandırılabilir. Bu bağlamda ailesi uzakta yaşayan mahkumlar için ziyaret ve telefon teması kurallarının uygulanması konusunda esnekliğe gerek olduğunun örneğin bu tür mahkumların ziyaret saatini biriktirebilmesine veya aileleriyle telefonla temas kurabilmek için daha iyi imkanlara izin verilmesi” gerektiğinin altı çizilmiştir.
Aile ve mahpus yakınlarının mahpusları ziyaret etmek için uzun yollar gelmek zorunda olması ve yolculuk süresince karşılaşacakları riskler düşünüldüğünde bu ziyaretlerin tehlikeli olduğu açıktır. Özellikle Kürt siyasi mahpuslara yönelik kötü muamele ve ayrımcılığın aracı haline gelen zorunlu sürgünler bu dönemde de uygulanmaya devam ettiği görülmektedir.
Tokat Hapishanesi’nde aşağıdaki mahpusların ciddi sağlık sorunları yaşadığı ve tedavi haklarının çeşitli biçimlerde ihlal edildiği tespit edilmiştir:
Tokat Hapishanesinde mahpusların sağlık durumları ve tedavi süreçlerindeki aksaklıklar, aşağıdaki ihlalleri ortaya koymaktadır. Mahpusların hastane sevkleri, ağız içi aramalar gibi güvenlik prosedürleri nedeniyle engellenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü Anayasası sağlık tanımı çerçevesinde sağlık hakkı bireylerin fiziksel, ruhsal, sosyal iyilik halinin sağlanması için sahip oldukları hakları içerir. Sağlık hakkı yaşam hakkının tamamlayıcısıdır ve sağlıklı olmak yaşam hakkının temel koşuludur.
Mandela Kuralları, Tıbbi Etik İlkeler, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında 2 No’lu Tavsiye Kararı gereği cezaevindeki mahpuslar, yasal statülerine bakılmaksızın, aynı kalite ve standartta, ülke genelinde mevcut, kapatılmamış olan kişilere sağlanan tıbbi bakıma eşit erişim hakkına sahiptir. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri bu denli açık olmasına rağmen, sözleşme hükümlerine uyulmadığı ve hasta mahpusların sağlık hakları sistematik bir biçimde ihlal edildiği iddia edilmektedir.
Tüm başvurucular Hastaneye sevkler konusunda sorun olduğu beyan edilmiştir. Mahpuslar tarafından sevk esnasında ağız içi arama dayatıldığından; sevklere çıkmadıklarını belirtmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Ceza İnfaz Alanındaki Tavsiye Kararlarının 72/1. Maddesine göre, hapishaneler, tüm mahpuslara insanca davranma ve insan olmaktan kaynaklanan onurlarına saygı gösterme zorunluluğunu kabul eden etik koşullar içerisinde yönetilmelidir.
Mahpuslar tedavilerinin rutine uygun ilerlemediğini beyan etmişlerdir. Anayasası’nın 56. Maddesindeki düzenlemelere göre, “devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler”. Hapishane İdaresi pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Mahpus beyanlarıyla beraber ortaya çıkan veriler hapishanende sağlık sorunlarının derinleştiğine göstergedir. İdare acil olarak tedavilerin rutine uygun ilerlemesi için önlemler almalıdır. Aksi her durumda idare sorumludur.
Hapishanendeki ağır hasta mahpuslar AİHM’in Kaytan- Türkiye kararı uyarınca mahpusların müddetnamelerinde yaşları ve sağlık durumları dikkate alınarak tahliye olabilecekleri uygun bir tarih belirlenmelidir. İdare yaşlı ağır mahpusların tahliyesi için gerekli adımları atmalıdır.
Ağır hasta mahpusların cezaevi koşullarında uygun tedaviye erişemedikleri, düzenli muayene, tetkik ve rehabilitasyon olanaklarının sağlanmadığı, ağız içi arama gibi keyfi uygulamalarla sağlık hizmetine erişimlerinin engellendiği gözlemlenmiştir.
AİHM, bir kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazını bir gün serbest kalma ümidi olmaksızın geçirmesini AİHS madde 3 bağlamında kötü muamele olarak kabul etmekte, umut hakkını insan onuruna saygının bir gereği olarak görmektedir. Son yıllarda verdiği kararlarında ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kötü muamele teşkil etmemesi için, söz konusu cezanın gözden geçirilme olanağının bulunmasının yanı sıra cezanın infazına ara verilmesi, infazın geri bırakılması veya koşullu salıverilmesi af veya cezada indirim yapılmasına olanağının bulunmasını da şart koşmuştur.
AİHM umut hakkı konusunda ilk kez 9 Temmuz 2013 tarihli Vinter ve diğerleri -Birleşik Krallık davasında devletler aleyhine bir karara varmıştır. AİHM, müebbet hapis cezasının İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin İşkence yasağı başlıklı 3. Maddesi ile korunan değerler ile uyumlu olabilmesi için, serbest bırakılma ve gözden geçirme imkanlarının birlikte mevcut olması gerektiğine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, müebbet hapis cezasının özellikle belirli bir süre geçtikten sonra (somut olayda bu süre 25 yıldır) değerlendirilmesi usulünün gerek Avrupa ve gerekse Uluslararası Hukukta desteklenen bir fikir olduğunu belirtmiştir.
İnfazı yakılan mahpuslar, bu koşullar altında değerlendirildiğinde herhangi bir hukuk kuralının bulunmamasını ve başvuru yollarının etkili olmaması umut hakkı ihlaline neden olacaktır. Uzun süre hapis cezası çekenlerin durumlarının değerlendirilmemesini topluma dönebilme hakkının da ihlalidir.
Başvurucular Tokat hapishanesinde infazları ertelendiği ya da yakıldığı belirtilmiştir. Tokat Hapishanesi’nde tutulan mahpusların infaz süreçlerinde sistematik olarak uygulanan infazın ertelenmesi ve infaz yakma kararları, başta Anayasa olmak üzere uluslararası insan hakları belgelerinde güvence altına alınan “umut hakkı” ile açıkça ihlalidir. Mahpusların infaz sürelerini tamamlamalarına rağmen özgürlüklerine kavuşamamaları, cezanın öngörülen sınırlarının ötesine geçerek keyfi biçimde uzatılması anlamına gelmekte, bu durum ise hukuk devleti ilkesine ve insan onuruna aykırılık teşkil etmektedir.
Aşağıdaki vakalarda görüldüğü üzere, mahpusların tahliyeleri ceza sürelerinin dolmasına rağmen ya tamamen engellenmiş ya da defalarca ertelenmiştir:
Adnan Çelebi, 30 yıllık cezasının önemli bir kısmını tamamlamasına rağmen koşullu salıverilmenin tekrar tekrar ertelenmesi, şeffaf ve adil bir inceleme sürecinin eksikliğini düşündürür. Ertelemeler için açık bir gerekçe sunulmaması, umut hakkını ihlal edebilir.
Mehmet Sayılgan, Beş kez erteleme, inceleme sürecinde sistemik bir sorun olduğunu gösterir. AİHM, nesnel gerekçeler olmadan tekrarlanan ertelemelerin umut hakkını ihlal ettiğini vurgulamıştır.
Kamuran Taş, tahliyesinin üçünçü kez ertelenmiş olması, onun açısından artık cezanın infazının ötesinde, belirsiz bir süreyle özgürlüğünden yoksun bırakılma anlamı taşımaktadır. Bu durum yalnızca bir bireyin değil, infaz hukukunun temel ilkelerinin ve insan haklarına dayalı hukuk sisteminin doğrudan ihlalidir.
Aydın Değirmenci ve Mehmet Şirin Kaya, hakkında uygulanan infaz yakma kararları, ceza hukuku ve insan hakları ilkeleri açısından ağır bir ihlal teşkil etmektedir. İnfazın yakılması, ceza süresini fiilen uzatarak, hukuken öngörülebilir bir tahliye tarihini ortadan kaldırmakta ve mahpuslar açısından belirsizlik, umutsuzluk ve keyfilik yaratmaktadır. Bu uygulama, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, AİHS m.3’te yer alan insanlık dışı muamele yasağı ve AİHM’in umut hakkına ilişkin içtihadı ile bağdaşmamaktadır. Mahpusun infaz süresini tamamlamasına rağmen, idari takdirle serbest bırakılmaması, cezayı fiilen ağırlaştırmakta ve hukuki güvenliği zedelemektedir. infaz yakma işlemlerinin gerekçesiz, denetime kapalı ve öngörülemez biçimde uygulanması, infaz hukukunun temel ilkelerine aykırı olduğu kadar, bir cezalandırma değil, cezayı keyfi şekilde uzatma aracına dönüşmüştür
İnfazın ertelemesi ve yakılması İdarenin ve İdare ve Gözlem Kurulu’nun “iyi hallilik” ve “topluma kazandırılma” kriterlerini keyfi ve öngörülemez şekilde uyguladığını göstermektedir. İnfazın keyfi yakılması, sistematik tahliyelerin ertelenmesi ve benzer koşullardaki mahpuslar arasında ayrım yapılması ciddi bir hukuki belirsizlik ve eşitsizlik yaratmaktadır. Kurulların kararlarında objektif kriterler yerine, çoğu zaman geçmiş siyasi yargılamalar veya pişmanlık göstermeme gibi subjektif değerlendirmelerin esas alınması da umutsuzluk iklimi yaratmakta, AİHS m.3’ün ihlali anlamına gelmektedir.
Kanunlar ve kurumlar herkese eşit olarak uygulanmak zorunda iken infazların sürekli ertelenmesi mahpusların bedensel ve ruhsal anlamda çöküntüler yaşanmaktadır ve mahpusları zamanla umutsuzluğa sürüklenmektedir. Hapishaneler, mahpusları asosyal bir konuma sürüklediği ve bu yüzden de bu eksikliğin sosyalleşmeye dayalı tedbirlerle sağlanması gerekmektedir.
Şartlı tahliyenin özü, cezanın belirli bir kısmını çektikten sonra, mahkûmun topluma yeniden entegrasyon olasılığını ortaya çıkarmasıdır. Gelinen noktada şartlı tahliye hakkı cezalandırma aracına dönüştürtülmüştür. İnfaz yakılması verilen ceza, özgürlüğünden mahrum kalan tutsağın umut hakkı elinden alarak işkence ve kötü muamele boyutuna erişmektedir.
Kanunilik ilkesi gereği Kanunlar belirli ve net olmalıdır. Kanunilik ilkesi uyarınca kamu makamlarına verilen takdir marjı sınırlı olmalıdır. İdare ve gözlem kurullarının vermiş olduğu iyi hal kararları bu yönüyle ciddi sorunlar ihtiva etmektedir. Burada sorun örgütlü suçtan ya da terör suçundan ceza alan hükümlünün 5275 sayılı CGTİHK 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için yönetmelikte ön şart olarak aranan mensup olduğu örgütten ayrılma durumundan ileri gelmektedir.
5275 sayılı Kanunun 89. Maddesinde yapılan değişiklik açıkça hükümlülerin aleyhine düzenlemeler içerdiğinden, maddenin değiştirildiği 14/04/2020 tarihinden önce işlenen suçlar bakımından bu değişiklik uygulanamaz ve eski hüküm geçerliliğini aynen korur. Ancak açık kanun maddelerine rağmen söz konusu yönetmeliğin uygulanması ile TCK'nın 7. Maddesinde düzenlenen kanunların zaman bakımından uygulanması ilkesi, Anayasanın 38. Maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile AİHS'in 7. Maddesinde düzenlenen cezaların yasallığı (suçta ve cezada kanunilik) ilkesi ihlal edilmektedir. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 7’nci maddesi hükümlerine göre suçun veya yaptırımın yasada açık bir şekilde düzenlenmesi aranmakta ve yasallık ilkesine vurgu yapılmaktadır. Söz konusu düzenleme belirlilik içermediğinden ihlallere neden olmaktadır.
İyi hal kararı mahpusun durumu bakımından oldukça önemledir. Çünkü bu durum, örgütlü suçtan ya da terör suçundan mahkûm olan hükümlünün, 5275 sayılı CGTİHK 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için ön şart olarak arandığından tutsağın olduğundan daha erken hapishanenden çıkabilmesi ve daha erken özgürlüğüne kavuşması anlamına gelmektedir.
Yine yönetmelik gereği idare ve gözlem kurulları tarafından iyi hal kararlarının, mevzuatta hangi olgulara ve kriterlere göre bir değerlendirme yapılacağına dar bir düzenleme getirilmediğinden bu kararların tamamına yakınının, birbirinden farklı kriterler ve olgular içerdiği, hatta çoğunlukla birbiriyle çeliştiği, içerik olarak da hukuk denetme elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren hukuk devletinin temel ilkelerinden olan belirlilik ve hukuk öngörülebilirlikten yoksun kararlar olduğu gözlemlenmiştir
İdare ve gözlem kurulları tarafından verilen iyi hal kararlarına karşı itiraz üzere hukukilik ve yerindelik denetim yapmakla görevli infaz hakimlikler ve ağır ceza mahkemelerince de verilen kararların bir kısmında idarenin takdir yetkisi kapsamında gözleme dayalı yazılı şekilde karar verildiği şeklinde, bir kısmında da hukuk denetme elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren yoruma dayalı değerlendirmeler vardır. Bu kararlara karşı istinaf ya da temyiz kanun yolu öngörülmediğinden farklı yerlerde bulunan mahkemelerce farklı içerikte ve çoğunlukla da birbiriyle çelişen kararlar verilmektedir. Bu yönüyle de ilgili yönetmelik gereği idare ve gözlem kurullarınca yapılan değerlendirmelerin ve mahkeme kararlarının Anayasa’nın 2. Maddesine aykırıdır.
Mevcut hapishanelerde bulunan İdari Gözlem Kurullarının ulusal ve uluslararası hukuka aykırı hareket etmekte olduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Hapishane idareleri tarafından verilen subjektif değerlendirme ve soyut gerekçeler ile mahpusların tahliye edilme ve denetimden faydalandırılmama kararları hak ihlallerine neden olmaktadır.
Anayasanın 2’nci maddesinde “hukuk devleti” ilkesi devletin temel niteliği olarak düzenlenmiş, bu ilke Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatlarında “eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı tutum ve davranışlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlet” olarak tarif edilmiştir.
Demokratik bir hukuk devletinde, insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. Kamu görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, hukuka uygun bir şekilde görev yapmak zorundadır. Yukarıdaki mahpus anlatımları da incelendiğinde görülecektir ki mahpusların sorunlarının olduğu aşikardır. Hapishane yönetiminin insan haklarını gözeten yaklaşım yöntemini esas alarak iddiaları ivedilikleri incelemelidir. Hapishane idaresi kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğü uyarınca bildiği veya bilebileceği konumda olduğu müddetçe mahpuslara insan onuruna uygun koşullar sağlama yükümlülüğü altındadır
Hapishane idari görevinin gereklerine uygun olarak kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esasları ifa etmelidir. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
Demokratik bir hukuk devletinde, insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. İdari gözlem kurularında kanuna aykırı şekilde terör örgütü ve iyi hal kavramlarıyla mahpuslar mağdur edilmektedir. Kamu görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, anayasaya uygun bir şekilde uygulamaları yürürlüğe sokmalıdır.
Mevcut durumda hapishane idaresinin tutumları ve uygulamaları konusunda şikayetler mevcuttur. Hapishane idaresi asli olarak sorunları tespit ederek çözümlemelere yoğunlaşmalıdır. Kanunlara uygunluk, eşitlik ve ayrımcılığın önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye kullanılmaması, tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verebilirlik, kazanılmış hakların korunması ve haklı beklentiye uygunluk, dinlenilme ve savunma hakkı, bilgi edinme hakkı, makul sürede karar verme, kararların gerekçeli olması iyi yönetimin temel ilkelerindendir. Mahpuslar, hapishane idarelerinin birçoğunun iyi yönetim ilkelerine uygun hareket etmediğini beyan etmektedir. Hapishane idaresi iyi, şeffaf, demokratik ve insan haklarına dayalı bir yönetimle sorunları çözme odaklı yaklaşım geliştirmelidir.
ÖNERİLER