Türkiye’de hemen her dönem ciddi bir hapishaneler rejimi ve siyasi mahpusluk sorunu olagelmiştir. Hapishaneleri otoriter bir egemenlik aygıtı olarak kurgulayan siyasi rejim, özellikle politik muhaliflere yönelen bir baskı mekanizması olarak kurgulamıştır. Günümüzde bu sorunlu durum içerisinde en özel tecrit uygulaması ise İmralı Cezaevi’nde gerçekleştirilmektedir.
Sn. Abdullah Öcalan, Sn. Hamili Yıldırım, Sn. Ömer Hayri Konar ve Sn. Veysi Aktaş’ın tutulmakta olduğu İmralı Cezaevi;
olağanüstü koşullarda, olağanüstü rejimle yönetilen bir mekan durumundadır.
İmralı Cezaevinde, mahpuslara yönelik üç ayda bir yinelenerek devam ettirilen disiplin cezaları gerekçe gösterilerek aile görüşmelerini engelleme uygulaması, yıllardır kesintisiz bir şekilde devam ettirilmektedir. Disiplin soruşturmaları, disiplin cezaları ve bunlarla ilgili infaz süreci, avukatlarının tüm başvurularına rağmen avukatlardan gizli yürütülmekte; UYAP kayıt talepleri, delil, dayanak ve belge talepleri reddedilmektedir. İmralı’da gizli ve özel yürütülen yargılama ve ceza süreçleri bu vesileyle anayasal itiraz ve başvuru denetiminin de dışında bırakılmaktadır. Avukatların olası periyodik cezalandırma sürelerine denk getirerek yaptıkları itirazları da bekletilmekte, işleme alınmamaktadır. Böylece disiplin cezaları dış dünya ile tüm bağları koparılan, hukuki destek alamayan mahpuslar üzerinden korsanca kesinleştirilmektedir. Kanunu dolanarak, işkence ve kötü muamele oluşturan bir cezalandırma rejimi inşa edilmiştir. Bu biçimde kurgulanan disiplin cezaları ile zaten gerçekleştirilemeyen aile ve vasi ziyaretlerinin yasaklanmasına ilgisi olmayan bahaneler (spor aktivitesinde volta atmak gibi) üretilmektedir. Bu şekilde disiplin cezaları eliyle gerçekleştirilen işkence uygulamaları ve sistemli hak ihlallerine karşı Anayasa Mahkemesi’ne 9 yıl içerisinde onlarca başvuru yapılmıştır.
İmralı Cezaevinde ilk on iki yıl boyunca avukat ile görüşme hakkı yasaya aykırı şekilde haftada bir gün bir saat ile sınırlı tutulmuş ancak bu sınırlı hakkın kullanılması bile “hava muhalefeti”, “koster bozuk” gibi bahanelerle birçok kez engellenmiştir. 27 Temmuz 2011 tarihinden itibaren ise İmralı Cezaevinde avukat görüşmesi tamamen yasaklanmıştır. Bu tarihten günümüze değin Mayıs-Ağustos 2019 tarihleri arasında istisnai olarak gerçekleşen 5 avukat görüşü dışında hiçbir avukat görüşmesi gerçekleşmemiştir. Daha önce “hava muhalefeti”, “koster bozuk” gibi bahanelerle engellenen avukat görüşmeleri Temmuz/2016 tarihinden itibaren hukuksuz bir şekilde Bursa İnfaz Hakimliği tarafından alınan 6 aylık avukat görüş yasağı kararına dayandırılmaktadır. Yasak kararları altı ayda bir periyodik ve sistematik bir uygulama olarak yinelenmektedir.
Söz konusu yasakların ve diğer tutulma koşullarının işkence yasağına aykırı olduğu ve derhal avukat ziyaretlerinin sağlanmasına yönelik talep ve şikâyetlerle birlikte yasak kararlarının esasları ile dayanaklarının avukatlara tebliğ edilmesi, avukatlarının UYAP kayıtlarının yapılması talepleri de İnfaz Hakimliği tarafından hukuka aykırı bir şekilde reddedilmektedir. Gizli yürütülen, yasal denetime kapalı, yasal dayanaklardan yoksun, tutulma koşullarının insanlık dışı biçimlerde seyretmesine yol açan, öngörülemez, genel ve soyut güvenlik gerekçesine dayalı avukat görüş yasaklarına karşı da Anayasa Mahkemesine 9 yıl içerisinde birçok başvuru yapılmıştır.
Açıkladığımız bu ve benzeri sayısız insanlık dışı muameleye karşı 2015 yılından bu yana Anayasa Mahkemesi’ne İmralı Cezaevi’ndeki mahpuslar adına yapılan tüm başvurular zamana yaydırılarak etkisizleştirilmektedir. Özellikle haber alamama (Incommunicado tutulma) halinin kaldırılmasını amaçlayan ziyaret yasakları, aldatıcı ve inandırıcı olmayan disiplin cezaları, yasal ve maddi temeli olmayan avukat ve telefon yasaklamalarına karşı 9 yıla yayılmış şekilde yapılan ellinin üzerinde başvuru bulunmaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesi, İmralı Cezaevinde uygulanan ve giderek ağırlaştırılan tecrit koşullarına karşı yapılmış bu başvurular hakkında karar vermekten kaçınarak yaşanan bu hukuksuzluğun sürdürülmesinde etkili bir rol oynamaktadır.
Anayasa Mahkemesi başkanı Sn. Kadir Özkaya yakın zamanda yaptığı bir konuşmada şunları ifade etmiştir:
“Haktan uzak yaşayan, haksızlıktan yakayı kurtaramaz. Bir topluluğa olan kininiz, hırsınız sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adalet timsali hâkimler olun. Hiçbir neden, sizi hiçbir zaman hakkı ayakta tutmaktan alıkoymasın; adaletsiz davranmaya yöneltmesin.
Yapılan zulümlere ırk, din, dil, renk vb. hiçbir ayrım yapılmadan bir an önce cesaretle ve adaletle müdahale edilmelidir. Bu; insan olmanın zorunlu bir sonucu, yaşamsal bir vicdani borcudur.”
Ancak söz konusu Kürtler olduğunda Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın bu ifadelerinin pratikte bir karşılığının olmadığı Anayasa Mahkemesi’nin Roboski, Sokağa Çıkma Yasakları, Suruç Katliamı ve 10 Ekim Gar Katliamı Başvurularında verdiği kararlarda bariz bir şekilde görülmüştür. Yine yıllardır Anayasa ve yasanın askıya alındığı İmralı Tecrit Sistemine karşı ellinin üzerinde başvuru yapılmış olmasına rağmen Anayasa Mahkemesi’nin halen ağır hak ihlallerine son verecek karar ve tedbirleri almamış olması hukuka duyulan güveni ciddi bir şekilde zedelemektedir.
İmralı tecrit rejimine son verilerek çözüm ve diyalog zeminin geliştirilmesi, Türkiye’nin demokratik hukuk devletine doğru evrim göstermesinde ve mevcut ekonomik, toplumsal krizlerin çözümünde önemli rol oynayacaktır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesinin de, diyalog, barış ve demokratik uzlaşı temelinde sorunların çözümünden yana tavır belirlemesi ve İmralı Tecrit Sistemine karşı vereceği adaletli kararlarla Türkiye’deki siyasal ve toplumsal sorunların çözümüne katkı sunması gerektiğine inanıyoruz.
Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesi’ ne İmralı Cezaevinde sistematik olarak sürdürülen ve giderek ağırlaşan hak ihlallerinin sona erdirilmesi için sorumluluğunu yerine getirmesi çağrısında bulunuyor; Anayasal ve evrensel insan hakları ilkelerini hatırlatarak söz konusu ihlalleri giderecek karar ve tedbirleri ivedilikle almasını talep ediyoruz.
ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ