Avrupa Cezaevi Kurallarının ilk maddesinde “Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkese, insan haklarının gerektirdiği gibi saygılı davranılmalıdır.” Hükmüne yer verilmiştir. Esasen hem uluslararası mevzuat hem de Türkiye’nin ulusal mevzuatı, hapsedilme konusunu, aynı zamanda bir “insan hakları” konusu olarak ele almakta ve kapatılmanın haricinde ek bir cezalandırmaya dönüştürülemeyeceğini ifade etmektedir. Bu noktadan bakıldığında, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerine erişiminin sağlanması, devletin ve hapishane idarelerinin sorumluluğu altında bulunmaktadır.
Tüm mahpuslara insanca davranma ve insan olmaktan kaynaklanan onurlarına saygı gösterme zorunluluğunu kabul eden etik koşullar içerisinde hapishane yönetilmelidir. Ceza İnfaz Kurumlarında insan onuruna saygı esastır.
Mahpuslara uygulanan ceza, boyut olarak mahpuslar arasında elem ve ızdırap yaratan uygulama işkence ve kötü muameleye neden olmamalıdır. Hapishanede mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların dolmasıyla salıverilmeyi hak kazanan hükümlü serbest bırakılmalıdır. Hem kişi özgürlüğü güvenliği hakkı hem de umut hakkı ihlaller içeren uygulamalarla hükümlülerin hakları elinden almamalıdır. Anayasaya göre özgürlük kural; tutulma ise istisnai durumdadır. Hapishane idarelerinin mutlak görevleri, hükümlüleri dış dünyaya kazandırmaktadır. Onun harici her türlü eylem anayasa ve AİHM içtihatlarına aykırı olacaktır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından farklı tarihlerde, Tokat hapishanesinde hak ihlallerine uğrayan mahpusların vekilleri veya aileleri tarafından, yapılan başvurulara istinaden hapishanelerinde hak ihlallerinin de artmasına yol açması nedeniyle son süreçte mahpusların uğradığı hak ihlalleri ve mahpusların maruz kaldığı muameleleri tespiti amacı ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen bu görüşmeler neticesinde tespit edilen hususlar raporlaştırılmıştır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi olarak 20.12.2024 ve 13.01.2025 tarihlerinde hak ihlallerini önlemek için oluşturulan heyet tarafından mahpuslarla görüşmüştür. Mahpuslara yönelik İşkence, Kötü ve İnsanlık Dışı Muamele, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Umut Hakkı, Eşitlik Hakkı, İfade Özgürlüğü, Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Düşünce ve Kanaat Hakkı, Hak Arama Hakkı, Dilekçe Hakkı, Sağlık Hakkı ve Kanunilik İlkesi ihlallerini muameleyi önlemek için oluşturulan heyet tarafından hapishanendeki mahpuslarla görüşülmüştür.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini raporlaştırmak için Av. Serhat Kurt, Av. Ali Aslan, Av. İbrahim Halil Öyke, Av. Meral Halat, Av. Mehmet Ali Aslan ve Av. Ahmet Taş Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından görevlendirildi.
Tokat Hapishanesinde farklı tarihlerde toplam 5 mahpusla hak ihlalleri konusuyla ilgili olarak görüşülmüştür. Hapishane ziyareti hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele iddialarını yerinde incelemek ve gözlemlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Rapor, bu ziyaretlerde edinilen verilere ve buralardaki tanıklıklara dayanmaktadır.
Avukatlar tarafından yapılan görüşmeler neticesinde tespit edilen sorunlar raporlaştırılarak öneriler sunulmuştur.
Hapishanende tespit edilen sorunların aktarımı ve çözümü için Tokat Ceza İnfaz Kurumlarındaki idari yetkilerle görüşülmüştür. Söz konusu yetkilerle yapılan görüşmeler rapora eklenmiştir.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği amaçlarından biri ÖHD Tüzüğü madde 2 uyarınca “cezaevleri ve gözaltı merkezlerinde bulunan kişilerin haklarının korunması ve insan onuruna uygun yaşam koşullarının yaratılması için gerekli hukuki yardımları sunmaktır.”
Avukatlık mesleğinin temeli olan demokratik hukuk ve insan haklarına uygun davranan devlet mekanizmaları geliştirmektir. İnsan hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği durumlarda sivil toplum örgütlerinin amacı bu ihlalleri önlemektir.
İşkence, Kötü ve İnsanlık Dışı Muamele, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Umut Hakkı, Eşitlik Hakkı, İfade Özgürlüğü, Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Düşünce ve Kanaat Hakkı, Hak Arama Hakkı, Dilekçe Hakkı, Sağlık Hakkı ve Kanunilik İlkesi ihlal edildiği durumda insan haklarının korunması sivil toplum örgütlerinin amaçlarındandır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi olarak insan haklarının korunmasını sağlamak, insan hakları ihlallerini önlemek, insan hakları ile ilgili gerekli inceleme ve araştırmaları yapmak ve inceleme ve araştırma sonuçlarını yetkili mercilere bildirmek amacıyla rapor hazırlanmasına karar verilmiştir.
Amaç; başvuru konusu edilen insan hakkı ihlallerinin önlenmesi, temel hak ve hürriyetlere ilişkin ihlallerin tespiti ve ihlallere ilişkin etkili soruşturma yürütülmesi, yetki ve sorumluluğu olan mercilerin ve kurumların bu ihlallerin sonlandırılmasına yönelik harekete geçmelerini sağlamak ve kamuoyu dikkatini bu ihlallere çekmektir.
Rapor Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından son süreçte yaşanan İşkence, Kötü Ve İnsanlık Dışı Muamele, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Umut Hakkı, Eşitlik Hakkı, İfade Özgürlüğü, Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Düşünce ve Kanaat Hakkı, Hak Arama Hakkı, Dilekçe Hakkı, Sağlık Hakkı ve Kanunilik İlkesi ihlallerini, hapishane idarelerinin, uygulama ve önlemleri ile bunlardan kaynaklı hak ihlallerine ilişkin süreç hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacını da taşımaktadır.
Hastane sevklerinde ağız içi arama yapılıyor. Belli aralıklarla arama yapılıyor.
Personel ve idare tutumları sürece göre yumuşama ve sertleşebiliyorlar. Eskiden kameralı oda da görüşme yapıyorduk artık yapılmıyor.
Farklı muamele olarak telefon görüş saatleri adlilerden daha az, bizde 10 dk adlilerde 1 saattir. 8 kişilik yerlerde 20 kişi kalıyoruz.
Diyarbakır'da yaşıyorum. 12 defadır yerim değiştiriliyor (kampüs) (daha fazlada olabilir). 3 hapishane değiştirdim. Son donemde beni yeni koğuşa sevk ettiler.
Ailem Diyarbakır’da yaşıyor. Hava koşulları kötü olmazsa iki veya 3 ayda bir ailem ziyaretime geliyor. Maddi koşullardan dolayı zorlanıyorlar.
Bir haftadan beridir benimle beraber 10 arkadaş koğuşta Corona’ya benzer bir hastalığa tutulduk. Bu süreçte iyileşemedik. Revirde problem var. İnfaz uzatmalar kronik hale geldi.
İnfazımı uzattılar. 3 defadır uzatılıyor.
Personel ve idare tutumları olarak kişisel problemlerimiz olmuyor ancak sistematik olarak hastane sorunu var.
Hastaneye sevklerde, usulsüz aramalar (ağız içi arama), sosyal faaliyetlerden yararlandırılmama, rutin aramaların sıklığı, muhalif TV kanallarının TV’lerde yer almaması gibi ihlaller söz konusudur.
Bir buçuk ay önce kasık ameliyatı oldum. Ameliyattan dolayı dişlerimi çektirmek zorunda kaldım. Hastane sorunları nedeniyle yaptıramıyorum kulak problemlerim var. Tedavimiz düzgün yapılmıyor. Keyfi şekilde tedaviler uygulanıyor.
Ağız içi arama sorunu var. Hastaneye gitmediğimizde hakkımızda soruşturma açılıyor. Resmen hayvan pazarında hayvan alınıp/satılan hayvan muamelesi gösteriliyor.
Revire haftalık üç kişi çıkarılıyor. İnfazlar erteleniyor. Kitap kotası 5 tanedir. Baskın aramalar var. TV kanallarının hepsi verilmiyor.
Revire çıkmada problem yaşanıyor. Genel olarak personel ve idare yaklaşımları kısmen iyi kısmen kötü
Görüntülü konuşma hakkı yok. Haftalık görüşme 10 dakikadır. İnfaz ertelemeleri keyfidir.
Kronik hepatit b / akut gastrit / karaciğer fibrozis / bel fıtığı hastalığım var.
Tedavim rutine uygun ilerlemiyor. Ağız içi aramadan dolayı hastaneye gitmiyoruz. Revirde de doktorla aramızda 4 metre mesafe var. Güvenlik gerekçesiyle yanımıza gelmiyor. İstanbul protokolüne uygun muayene olmuyor.
Dördüncü başvurucu çapraz bağı kotu. Ameliyat oldu tedavi görmüyor.
Üçüncü mağdur[1] merdivenlerden düştü 5 kırık var. Ağız içi aramadan dolayı gitmiyor.
Batman'da yaşıyor ailem. Koğuştaki herkesin ailesi il dışında.
Koğuştaki hastalar şu şekildedir;
Dördüncü mağdur, prostat hastasıdır.
Beşinci mağdur kalp hastasıdır.
Altıncı mağdur, yüksek tansiyon hastasıdır.
Yedinci mağdur, ağır hasta durumu ciddidir. Hastaneye sevk olmadığından teşhis konulamıyor.
Sekizinci mağdur, katarakt ameliyatı olması gerekiyor. Ama ağız içi aramadan dolayı şimdi gidemiyor.
Birinci mağdur, kolon kanseridir. (ağır hasta)
Dokuzuncu mağdur 78 yaşında. tansiyon, şeker hastasıdır. (ağır hasta)
İkinci başvurucu, yeni ameliyat oldu (kasık fıtığı) fizik tedaviye gidemiyor. Dişlerini çektirdi
İkinci mağdur, HPV hastasıdır.
Onuncu mağdur, Behçet hastalığı (ağır hasta) var.
14 Ekim’de ön çapraz bağlarda ameliyat oldum. Ameliyattan sonra fizik tedavi göremem gerektiği söylendi. 12 gün gördüm. 12. Günden sonra ağız içi araması dayatılmasından dolayı hastaneye götürülmedim. Şu an bacağım bükülmediğinden tekrardan FTR bölümüne görünüp fizik tedavinin uzatılması gerekiyordu ancak ağız içi aramadan dolayı götürülmedim. Tedavim rutine uygun ilerlemiyor.
Kitap kotası 5 tane var. 1 haftadır revire çıkarılmıyoruz
Hakkımda ağız içi aramasını kabul etmediğimden iki tane soruşturma açıldı.
Keyfi infazlar yakılıyor.
Görüntülü konuşma hakkımız yok. 10 dakika tek telefonla görüşebiliyoruz.
Muhalif TV kanallarına izin verilmiyor. Rutin aramalar sık sık yapılmaktadır.
Birinci mağdur ağır hastadır. (kolon kanseri). Aynı zamanda birinci mağdur yazdığı mektup ceza evi idaresince örgüt propagandası kapsamında değerlendirilmiş olup disiplin cezasına çarptırılmıştır. Ancak mektup imha edilmesine rağmen disiplin cezası verilmiştir. Mektup imha edildiğinden propaganda suçunun oluşmadığına dair AYM kararının olduğu tarafımızla paylaşılmıştır. İnfaz hakimliğine itiraz edilmiş itirazın reddinin akabinde Ağır Ceza Mahkemesine itiraz edilmediğinden AYM’ye başvuru yapılamamaktadır.
Ailem İstanbul’da yaşıyorlar.
Üçüncü başvurucu, 2’şer kez 3’er ay,
On İkinci Mağdur 1’er kez 6 ay,
Üçüncü Mağdur 1’er kez 6 ay,
On birinci mağdur 1 kez 3 ay ve 1 kez 5 ay,
On üçüncü mağdur 4’er kez 3’er ay olmak üzere infazları uzatılmıştır. Mahpusların pişman olduklarını göstermedikleri ve tahliye olduktan sonra örgütle tekrar irtibata geçebilecekleri gerekçesiyle ile Koşullu Salıverilmelerinin (İnfazlarının) uzatılmasına karar verilmiştir.
Birinci Mağdur, Kolon Kanseri, Yüksek Tansiyon, Diyabet, Parkinson hastasıdır. Dokuzuncu Mağdur Yüksek Tansiyon, Göz Tansiyonu, Prostat hastasıdır. Onuncu mağdur Behçet hastasıdır.
On Dördüncü mağdur, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığından cezasını tek kişilik hücrede infaz etmektedir.,
5. Başvurucu İle Yapılan Görüşme;
İdare ve Gözlem Kurulu tarafından mahpuslara etkin pişmanlık ve tarafsız koğuşlara geçme dayatma, hastaneye sevklerde, hasta tutsakların diyet yemeklerinin verilmemesi, fizik tedaviye muhtaç tutsakların fizik tedavilerinin karşılanmaması, ağız içi arama, sosyal faaliyetlerden yararlandırılmama, rutin aramaların sıklığı, muhalif TV kanallarının TV’lerde yer almaması sorunları mevcuttur.
İdare ağız içi aramadan dolayı yaşanan sorunların kendilerinden kaynaklanmadığını aktardı. Kendi üzerlerine düşenin yapıldığını ve sevklerin düzenli şekilde yapıldığı belirtildi. Sorunların jandarmadan kaynaklandığı aktarıldı.
Revirle ilgili sorunların kendilerinden kaynaklanamadığını ve revirde düzenin işlediğini belirtti.
İdari gözlem kuruluyla ilgili sorun olmadığı belirtildi.
Hapishanede herhangi bir problemin olmadığı ve kendilerinde kaynaklı problem olmadığı aktarıldı.
Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerde başta işkence yasağı, mahpusların tutulma koşulları, hapishane idarelerinin yetkilerinin sınırları, hapsedilenin hakları hakkında belli kural ve standartlar bulunmaktadır.
Mahkûmlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgari Kurallar (1955), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2006/2 Sayılı Avrupa Hapishane Kuralları, AİHS ve ulusal mevzuatımız mahpusların tutulma koşullarının insan haklarına uygun şekilde gerçekleşmesi gerektiğini düzenlemektedir. Bu bağlamda mahpusların beyanlarına göre gerçekleştiği iddia edilen hak ihlaller şu şekildedir:
AİHS ‘işkence yasağı’ başlıklı 3. Maddede,
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.” Düzenlemesi yer almaktadır.
Uluslararası mevzuat devletlere, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hakları konusunda yükümlülükler getirmektedir. Mahpusların insan haklarına saygılı muamele görmesi gerekliliği Türkiye’nin mevzuatında da yer almaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 10. Maddesinde açık bir şekilde “Özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişiler insani muamele ve insanın doğuştan kazandığı insan onuruna saygılı davranış görme hakkına sahiptir.” Denilmektedir.
Yine BM Mahpusların Islahı İçin Temel Prensiplerin 1. Maddesinde; “Bütün mahpuslara doğuştan sahip oldukları insanlık onurunun ve değerin gerektirdiği saygıyla muamele yapılır.” Denilmektedir.
Anayasa’nın başlangıç bölümünde “Her vatandaşın onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirmeye doğuştan hak sahibi olduğu”, 17. Maddesinde “kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye tabi tutulamayacağı” yazılıdır.
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 2. Maddesi “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz” hükmünü içermektedir.
Yine mahpuslar, hastane sevkleriyle ilgili sorunlar yaşadıklarını, sevklerin geç yapıldığı, insan onuruyla bağdaşmayan muamele olduğu, gidiş gelişlerde insan onuruna aykırı şekilde arandıkları ve kötü muamele ile karşılaştıkları için sevklere çıkmadıklarını beyan etmişlerdir, Birinci Başvurucu, Üçüncü Başvurucu ve Dördüncü Başvurucu Hastaneye sevkler konusunda sorun olduğu beyan edilmiştir
Birinci Başvurucu “Hastane sevklerinde ağız içi arama yapılıyor. Belli aralıklarla arama yapılıyor.” Dedi.
Dördüncü Başvurucu, “Şu an bacağım bükülmediğinden tekrardan FTR bölümüne görünüp fizik tedavinin uzatılması gerekiyordu ancak ağız içi aramadan dolayı götürülmedim. Tedavim rutine uygun ilerlemiyor.” Dedi.
Yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. Maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir. Bu kapsamda devlet sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır
Rahatsızlığı bulunan mahpusların sağlık hizmetinden geç ve düzensiz bir şekilde yararlandırılması, var olan fiziksel acının artmasına yol açmaktadır. Aynı zamanda yapılan sevklerin insan onuruna uygun şekilde yapılması gerekir. İdare pozitif yükümlülükleri uyarınca ivedilikle önlem almalıdır.
Mahpuslar tarafından koğuşlarda yapılan aramalarda özenli davranılmadığı sık sık aynı aramalara maruz kaldıkları beyan edilmiştir. Ceza infaz kurumlarının yönetimi ile ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında tüzük ’ün 46. Maddesinin 9. Fıkrasına göre “arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı esastır.”
Mevcut durumda koğuşları arama hakkı, mahpusların girişlerde aranması ve mahpusların sayım yükümlülüğünün bulunması görevliler tarafından kötüye kullanılarak suiistimal edildiği iddia edilmektedir. Aramalar ve sayımlar işkence ve kötü muamele uygulamasına dönüştüğüne dair şikâyetler mevcuttur. Her ne kadar mevzuattan doğan yükümlülük yerine getirilmeye çalışılıyor olsa da mahpusların özel alanına dikkat edilerek arama yapılması gerekir. Bu aramaların rutininin dışına çıkılarak sürekli yapılması ve baskın seklinde olması işkence ve kötü muameleye neden olacaktır. Koğuşların sık sık aranması idare tarafından somutlaştırılması gerekir. Bu somutlaştırılmanın yapılmadığı zaman hak ihlalleri ortaya çıkacaktır. İdare sorumluluğunu yerine getirirken mahpusların onuruna asgari düzeyde saygı göstermelidir. İdare ilgili ihlalin kaynağını tespit ederek gereken önlemi almalıdır.
Tokat T Tipi hapishanesinde kapasite üzerinde mahpus olduğu aktarılmıştır. Birinci Başvurucu koğuşundan kapasite üzerinde mahpus bulunduğu için sorunlar çıktığını iddia etmiştir.
Ceza infaz kurumlarında insan onuruna uygun yaşam koşulları yaratılmalıdır. Ceza infaz kurumlarında fazla mahpus bulunması hastalık oluşmasına neden olacağı barizdir. İdare ivedilikle önlem almalıdır.
Mahpuslar son aylarda özellikle hastane sevkleri sırasında onur kırıcı ağız içi arama dayatmasına maruz kalmaktadırlar. Özellikle arama nedeniyle mahpusların hastane sevklerinin zorlaştırılması ayrıca sağlık hakkı ihlaline de neden olunmaktadır. Bu uygulama nedeniyle mahpuslar hastane sevklerine çıkmamaktadır. Bu durum kendisiyle beraber başka sorunları da getirmektedir.
Tüm Başvurucular insan onuruna aykırı arama olduğunu aktarmışlardır. Herkesin insan onuruna uygun şekilde kendisine davranılmasını isteme hakkına sahiptir. Mahpus olduğundan dolayı insan onuruna aykırı davranışlar meşrulaştırılmaz. Yapıldığı iddia edilen davranışlar insan onurunu incitici nitelikte olduğundan idare tarafından ivedilikle önlem alınmalıdır.
Anayasa’nın 17. Maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin insan onuruna uygun hükümlerin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Bununla birlikte özgürlüğünden mahrum bırakılan bir kişiye yönelik olarak ağız içi arama dayatması insan onurunu zedelemiştir. Bu uygulamalardan dolayı mahpuslar hastane sevklerine çıkmamaktadır. İdare bu sorunun çözümü için etkili adımlar atmalıdır.
Mahpusların tek kişilik hücrede infazının gerçekleştirilmesi işkence ve kötü muamele yasağının ihlalidir. İnsan Hakları komitesi uzun süreli hücre hapsinin Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin (KİSHUS) 7. maddesinde yer alan işkence ve kötü muamele yasağının bir ihlali olduğunu açıklamıştır. Mahpusların Islahı İçin Temel ilkelerin 7. maddesi devletlerin, bir ceza olarak uzun süreli hücre hapsinin kaldırılması için çaba göstermelerini öngörmektedir. Tecrit cezası veya CİHK tarafından tanımlanmış olan hücrede uzun süre tutulmanın insan psikolojisi üzerindeki etkileri bilim insanları tarafından tespit edilmiş ve şunlar söylenmiştir. İzolasyon hücreleri yöntemi ile mahkûmun bilinci ve kişiliği herhangi bir fiziki işkence yapılmaksızın parçalanarak yok edilmektedir. Mahpusları uzun izolasyon koşullarında kimlik kaybına uğramaktadır. Mahpusun kimliğinin kaybı onun her anının denetim altına alınması özel yaşamının yitimiyle oluşmakta, bu da kişide kendi değerlerinin anlamsızlaşmasına yol açmakta ve irade dışı davranışlarının dışardan müdahaleyle değiştirilebilmesine olanak sağlamaktadır.
On Dördüncü mağdurun hücreye alınması ceza içinde cezadır. Hücrede ceza infazı psikolojik ve fiziki tahribat yaratır. Dolayısıyla hasta mahpusun ıslah edilme rejimine tabi tutulması düşünülemez. On dördüncü mağdur hakkındaki hücre uygulamasına son verilmelidir. İdari kurumlar sosyal devlet ilkesi gereğince kendi yükümlülükleri altındaki mahpuslardan sorumludur. Hücre ve tecridin sonuçları göz önünde bulundurarak idare tarafından tedbirler almalıdır.
Mahpuslar, sosyal faaliyetlerden yararlandırılmadıklarını belirtmiştir. Mahpusların sağlık kapsamında en önemli ihtiyacı k konusunda şikayetler mevcuttur. İdare, mahpusların sağlığının etkilenmemesi için söz konusu hakkı tüm mahpuslara sağlamalıdır.
Hapishanelerde mahpuslara yönelik aktivitelerin (meslek edindirme, eğitim, spor, sohbet gibi) onların bedensel ve ruhsal sağlıkları açısından ne kadar elzem olduğu çok açıktır. Bu sebeple dinlenme, ortak yaşam alanları, sosyal ve kültürel aktivite yerleri oluşturulmalıdır. Aynı şekilde koğuş dışında ortak alanlarda geçirilen süreler artırılmalı ve mahpusların daha kalabalık gruplar halinde birbirleriyle etkileşim kurmalarına izin verilmelidir. Ancak bu tür etkinlik haklarının kısıtlanması, sosyal izolasyonu artıran ve hatta tecride varan boyutlara ulaşmaktadır. AİHM, tamamen duyusal yalıtma ile bütünüyle sosyal yalıtmanın kişiliği tahrip edeceğini ve güvenlik veya başka gerekçelerle haklı gösterilmeyecek bir insanlık dışı muamele biçimi oluşturacağını belirtmiştir.
Görüşme yapılan mahpusların aktarımlarına göre; sohbet, sosyal, kültürel ve sportif kurslara katılma gibi faaliyetlerin kısıtlanması, yaşam kaliteleri üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olup eziyet seviyesine ulaşmıştır. İnsan hakları standartlarına göre hapishanelerdeki mahpusların günün makul bir kısmını (sekiz saat veya daha fazla) hücreleri dışında, belirli amacı olan ve değişen faaliyetler yaparak geçirmeleri hedeflenmelidir. İdare bu konudaki eksikleri tespit ederek; eksikleri gidermelidir.
Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı uluslararası hukukun temel bir unsurudur. Bu sayede eşit koşullardaki kişilere; hukuki olarak ve uygulamada eşit davranılması garanti altına alınır. Bununla birlikte, davranışlardaki her ayrımın veya farklılığın ayrımcılık teşkil etmeyeceğinin vurgulanması da önemlidir. Genel uluslararası hukukta kabul edildiği üzere; nesnel ve makul bir gerekçeyle yapılan farklı muameleler, aranan amaç ile kullanılan araçlar arasında orantının olduğu durumlarda ayrımcılık teşkil etmeyecektir.
Bununla birlikte eşitlik ilkesi; belirli durumlarda bir devletin ayrımcılığa neden olan veya ayrımcılığın devam etmesine yardımcı olan koşulları azaltmak veya ortadan kaldırmak için pozitif ayrımcılık yapılmasını gerektirebilir. Buradaki amaç, eşit olmayan durumda olan kişilere eşit fırsat ve imkânlar sunulması ve bu sayede onların önlerinde engel teşkil eden koşulların azaltılmasıdır.
İdare tarafında bütün mahpuslara eşit muamelede bulunulmadığı deklare edilmiştir. Anayasanın 10. Maddesinin maddi unsuru dikkate alındığında idare tarafından hasta mahpuslara farklı muamelede bulunması gerekir. Sosyal devlet uyarınca idari kurumlar kendi yükümlülüğü altındaki kişilerin haklardan yararlanması için farklı muamelede bulunabilir.
Bu çerçevede ayrımcılık yapmama, eşitlik ilkesinin ayrılmaz birer parçasıdır. Cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş gibi etkenler nedeniyle kişilerin hapishanende ayrımcı muameleye maruz kalmaması sağlanarak gerekli koşullar oluşturulmalıdır.
Tokat hapishanende ayrımcılık yapıldığı daha önce yayınlanan raporlarda anlaşılmaktadır. Son bir yıl içerisinde idari gözlem kuruları kararı doğrultusunda tahliye olan siyası mahpus bulunmamaktadır. Yine görüştüğümüz mahpuslar, birçok mahpusun infazının ertelendiği ve yakıldığını belirtmiştir. Kişinin sahip olduğu düşüncelerden dolayı ayrı bir muameleye kalması kabul edilemez. İdari Gözlem Kurullarının mevzuattaki yeri tartışmalıdır. Kurulda sorulan sorularla ilgili şeffaflık olmadığı gibi etkili bir denetim mekanizmasında bulunmamaktadır. Mahpusların özgürlüğünü elinden alan bu kurumun şeffaf olması ve denetime tabi tutulması için ivedilikle önlem almalıdır.
Adalet Bakanlığı’nın Yargı Reform Stratejisi’nin ACEP (Akıllı Teknolojilerin Ceza İnfaz Kurumlarına Entegrasyonu) Projesi, hapishanelerde şu an için yalnızca adli mahpuslar görüntülü görüşme yapabilmektedir. Siyasi mahpuslar görüntülü görüşme hakkından faydalanamamaktadır. Adli mahpuslar 30 dakika görüntülü görüşme yapabiliyorken siyasi mahpuslara bu hak tanınmamaktadır. Hatta adli mahpusların yakınları açık görüşe gitmediği taktirde görüntülü görüşme süresi 1 saate çıkabilmektedir fakat siyasi mahpuslar yakınları ile 1 saniye bile görüntülü görüşme yapamamaktadır. Ayrıca adli mahpuslar ile siyasi mahpusların telefon görüşme hakkı arasında da süre farkı bulunmaktadır.
Görüşme uygulamasının “Aile Yaşamına Saygı Hakkı” kapsamında; aile bağlarının kopmaması, hükümlü/tutukluların dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürebilmeleri amacıyla çıkarıldığının göz önünde bulundurulması ve bu hakkın bir ölçüde hükümlü/tutukluların ailelerine verildiği de düşünülerek mahpuslar arasında ayrımcılık yapılmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır. Mahpusların bir kısmına verilen bu hakkın bir kısmına verilmemesi Kanun Önünde Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağına aykırıdır.
Görüntülü Görüşme, hapishane idaresinin, mahpusların görüntülü arama imkanından faydalanma konusunda adli mahpuslar için uygularken siyasi mahpuslar için uygulamaması, siyasi mahpusların E-Görüşme yapma hakkının kullanılmasının engellenmesi ve siyasi mahpusların adli mahpuslara göre 20 dakika az telefon görüş yapabilmesi AİHS’in ayrımcılık yasağı ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’nın ruhuna ve ölçülülük ilkelerine aykırı olan ve infazın amaçlarına uymayan bu uygulamanın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.
Herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olması ve bu hakka getirilebilecek sınırlamaların ayrıntılı olarak madde metinlerinde belirtilmesi, keyfî bir biçimde bu haktan kimsenin mahrum bırakılmamasını amaçlamaktadır. Yetkili bir mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının infazının sağlanması ve ceza infaz kurumunda tutma süresi de bu hak kapsamında değerlendirilmelidir. Ceza mahkemelerinin kararına uygun hareket edilmesi de hakkın korunması açısından bir zorunluluktur.
Bu itibarla hapishanende mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların dolmasıyla salıverilmeye hak kazanan hükümlü serbest bırakılmalıdır. Başvurucu beyanlarında siyasi mahpusların infazların yakılmasını kronik hale geldiği iddia edilmiştir.
Görüştüğümüz mahpuslar infazların ertelendiği ya da yakıldığı belirtilmiştir. Hem kişi özgürlüğü güvenliği hakkı hem de umut hakkı ihlaller içeren uygulamalarla hükümlülerin hakların elinden almaktadır. Anayasaya göre özgürlük kural; tutulma ise istisnai durumdadır. Hapishane idareleri mutlak görevleri, hükümlüleri dış dünyaya kazandırmaktadır. Onun harici her türlü eylem anayasa ve AİHM içtihatlarına aykırı olacaktır.
Mahpusların aktardığı bilgilere göre hapishanede oldukça fazla hasta mahpus bulunmaktadır. İdare tarafından durumu hapishanende yaşamını idame ettirmeye elverişli olmayan hasta mahpuslar için tedavi ve tahliye olanakları yaratılmalıdır. İdare ağır hasta mahpuslar konusunda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek mevzuat gereğinde erken tahliye uygulamasını uygulamalıdır.
Son birkaç ayda koşullu salıverilme tarihi geldiği halde haklarına “iyi halli olmadıklarına” yönelik kararlar verilen mahpusların tahliyeleri bu keyfi kararlarla engellendiği beyan edilmiştir. Söz konusu yetkiler kötüye kullanıma açık yetkilerdir. Bu yetkilerin denetlenmediği durumda kişi özgürlüğü ve güvenlik ihlalleri meydana gelecektir.
Anayasa ve AİHS uyarınca kişi özgürlüğü kuraldır. Aksi her türlü tedbir istisnai olarak düzenlenmiştir. Kamu kurumları öncelikli görevleri yurttaşların kişi ve özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Beyanlarda anlaşılacağı üzere kişi ve özgürlük güvenlik hakkı güvenceleri yeterli değildir. Bu durum infazların kötü muamele boyutuna erişmesine neden olacaktır.
İfade özgürlüğüne karşı gerçekleştirilen müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken yaptırımların mahiyeti ve şiddetinin de göz önünde bulundurulması gereken faktörler arasında olduğunu tekrarlamaktadır, idari makamların aldığı tedbir veya uyguladığı yaptırımların, meşru konulardaki tartışmalar açısından caydırıcı etki yaratacağı barizdir.
İdari kurumlar “Demokrasinin temel özelliklerinden birisi, bir ülkenin sorunlarını şiddete başvurmadan, sıkıcı olsa bile diyalog yoluyla çözme olanağı tanımasıdır.” Bilinciyle hareket etmelidir. İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur.
İfade özgürlüğüne yapılan müdahaleler, Anayasa madde 13’te düzenlenen “demokratik bir toplumda gerekli” görülmeli ve “ölçülülük ilkesi” ne uygun olmalıdır. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe yapılabilecek makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Mahpusların mektuplarının geciktirilmesi, sakıncalı diye gerekçesiz bir şekilde mektupların bir kısmının ya da tamamının çizilmesi haberleşme özgürlüğü ihlalidir. (AYM, 10.03.2020 tarih ve B. No: 2017/20669)
Mahpusların, Kitap Kotası TV kanallarıyla ilgili sorun çıkarılması, İdari Gözlem Kurulundaki cezalar nedeniyle infazların ertelenmesi ve eylemlerden dolayı disiplin cezası verilmesi ifade ve haber alma özgürlüğünün ihlalidir.
Mahpusların beyanlarına göre TV, kitap gibi yayınlardan sınırlı sayıda verilmektedir. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülerin yayınlardan yararlanmasına ilişkin esaslar 5275 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri de gözetilerek Anayasa Mahkemesi tarafından şu şekilde belirlenmiştir:
“1-Mahpus ceza infaz kurumlarında bulunan emanet hesabına yatırılan paradan karşılanması koşuluyla herhangi bir yayının kurumca satın alınarak kendisine verilmesini isteyebilir.
2-Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile Cumhurbaşkanı tarafından vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkarılan gazete, kitap basılı yayınlar mahkemelerce yasaklanmamış olması koşulu ile mahpusa ücretsiz olarak ve serbestçe verilir.
3-Mahpus kurum kütüphanesinden serbestçe yararlanma imkânına sahiptir.
4-Mahpus mensup olduğu dinin bayram günlerinde, yılbaşında ve nüfus kaydında belirtilen doğum günlerinde dışarıdan kargoyla gönderilen ya da ziyaretçileri tarafından hediye olarak gönderilen kitapları kabul etme hakkına sahiptir.
5-Eğitim ve öğretimine devam eden mahpusun ders kitapları herhangi bir engelleme olmadan kendisine verilir.”
Bu sebeple mahpuslara yasaklanmamış, birçok yayınevi, bayii ve kitapçıda satılan, resmi abonelik yaptırılan gazete ve basılı yayınların verilmemesi ifade ve haber alma özgürlüğünün ihlalidir. Her ne kadar 14.04.2020 tarihinde 5275 sayılı Kanun mad.62/4 kapsamında değişiklik yapılmış olsa ve Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmi ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler ceza infaz kurumuna kabul edilmez denilse de mevzuat düzenlemesinin de ifade özgürlüğünü ihlal etmesi kabul edilemez. Sınırlı sayıda Kitap ve Televizyon kanalı ihlallere neden olmaktadır.
İdari gözlem kurulundaki cezalar nedeniyle infazların ertelenmesi görüş sahibi olma hakkı kapsamında ifade özgürlüğüne bir müdahaledir. Tahliye için mahpusların doğrudan görüşlerinin ve davranışlarının dikkate alınması durumunda görüş sahibi olma hakkı ihlali olacaktır. İnfaz sürecinin tamamlayan mahpusun tahliye için gerektirdiği kişisel niteliklere sahip olup olmadığına kanaat getirmek bakımından dikkate alındığında görüş sahibi olma hakkı müdahaledir. Bir ifadenin hedef aldığı kişinin kimliği ve ifadenin amacı bu ifadeye karşı ifadenin yöneldiği kişi dikkate alınmayarak infazlar ertelenmektedir. İfadeler nedeniyle infazın ertelenmesi kişinin kendi görüşlerini ifade etme iradesi üzerinde caydırıcı bir etki doğuracaktır. Bu tür infaz ertelenmelerin mahpus üzerinde olduğu gibi inandığı değerler üzerinde açıklamaları konusunda yorumda bulunmak isteyen diğer bütün mahpuslar üzerinde de kendi kendini sansürleme ortamı oluşturacaktır.
İnfaz ertelemelerinin kayda değer bir süre boyunca devam etmesi ve kronik hale gelmesi, her ne olursa olsun, amaçlanan meşru hedefle orantılı olmadığı ve dolayısıyla söz konusu tedbirin demokratik bir toplumda gerekli olmadığından ifade özgürlüğünün ihlalini oluşturacaktır.
Dördüncü başvurucu, ağız içi aramayı kabul etmediği için hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını belirtmiştir.
Birinci mağdurun yazdığı mektubun “: ceza evi idaresince örgüt propagandası kapsamında değerlendirilmiş olup disiplin cezasına çarptırıldığı” belirtilmiştir.
Mahpusların ifade özgürlüğü hakkın kullanırken cezai yaptırımla maruz kalması hak ihlaline neden olmaktadır. Anayasa 13. Madde uyarınca mahpusların hakkı sınırlandırılırken hakkın özüne dokunulmayarak orantılı şekilde sınırlandırılmalıdır. İfade özgürlüğü kapsamdaki eylemlerden disiplin cezası verilenmez. İdari makamların aldığı tedbir veya uyguladığı yaptırımların, meşru konulardaki tartışmalar açısından caydırıcı etki yaratacağı barizdir.
İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, ama ayrıca devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz.
Düşünce ve Kanaat Hürriyeti kişilerin, kendilerine has bir bilinç oluşturabilme ve bu temelde kendi amaçlarına ya da eylemlerine ilişkin kendi etik değerlerini oluşturma ve değerlendirebilme özgürlüğünü anlatır. Kişilerin kendi kaderlerini tayin edebilmeleri ve bireysel kişiliklerine saygı duyulmasını isteyebilmeleri, bu özgürlüğün özünde yer almaktadır.
Düşünce özgürlüğü, kişilerin herhangi bir müdahale olmaksızın bilgilenme ve düşünce geliştirme hakkına sahip olmalarını anlatmaktadır. Düşünce özgürlüğünün sağladığı korumanın sadece devlete karşı değil, aynı zamanda üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı da geçerli olduğu kabul edilmektedir.
Anayasa Madde 15 uyarınca “Bireylerin kendi iç dünyasına yönelik özgürlükler” mutlak korunmalıdır. Sert çekirdeğin koruması altında olan bu hak mutlak güvence altındadır. Hiçbir şekilde sınırlandırılamaz.
Mahpusların düşüncelerinin açığa vurmaya zorlanmasının bir adım daha ilerisi, mahpusların düşüncelerine aykırı şekilde davranmaya zorlanmalarıdır. Oysa düşünsel özgürlüklerin en temel ayaklarından biri, dayatmalardan özgür olabilme özgürlüğüdür. Bu güvenceye aykırı uygulamalar, mahpusların düşüncesini açığa vurulmasıdır.
Anayasa uyarınca kimse düşüncelerinden farklı davranmaya zorlanamaz. İnfaz Kanunu gereğince şartlar sağlandığında herkes tahliye edilmelidir. Tahliyenin bir şarta bağlanıp; mahpusların farklı davranmaya zorlanması hak ihlalidir.
Devletin bireylerin özel hayata saygı haklarına ve haberleşme hürriyetlerine keyfî olarak müdahale etmemekle yükümlüdür. Söz konusu yükümlülükler, kişilerin özel hayatlarına ve haberleşmelerine yönelik gerçekleşmesi yakın tehlikelere karşı gerçek anlamda bir koruma sağlayabilmeli ve oluşan zararların tazmin edilmesi için kamu makamlarınca gerçekleştirilen işlemler, yapılan eylemler ve ihmaller konusunda kişilere etkili bir karşı çıkma ve telafi imkânı vermelidir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Cezalara Mahkûm Olanların Cezaevi İdaresine Yönetimi Hakkında R (200) 23 Sayılı Tavsiye Kararıdır. Tavsiye Kararı’nın “Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Mahkûmiyetin Zarar Verici Etkileriyle Başa Çıkma” başlıklı 22. maddesindeki düzenleme uyarınca aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmeli ve bu amaçla; mahkûmlar mümkün olduğunca ailelerine veya yakın akrabalarına en yakın cezaevlerine yerleştirilmelidirler.
AYM Mehmet Zahit Şahin Kararında, hükümlü ve tutukluların özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkının, ceza infaz kurumu idaresinin hükümlü ve tutukluların ailesi ve yakınlarıyla temasını devam ettirecek önlemleri almasını da zorunlu kıldığını belirtmiştir. Hükümlünün ailesi ile iletişimini kolaylaştırmak için onların ikamet yerinde veya oraya yakın bir kurum talep etmesi halinde değerlendirmenin öncelikli olarak bu noktada yapılması gerekir. Zira burada hükümlünün kurum değişikliği ile elde edeceği refahtan ziyade hükümlü ile aile ve çocuklarının bu nakil nedeniyle kavuşacakları kolaylık ve bunun hükümlünün ıslahına yapacağı katkı önemlidir.[2]
Devletin bireyin özel ve aile hayatına saygı gösterme ve bu konuda gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu kapsamda AİHM, Vintman/ Ukrayna Kararında Sözleşme’nin, mahkûmlara cezalarının nerede infaz edileceği konusunda bir seçim hakkı tanımadığını, mahkûmların ailelerinden ayrı olduklarını ve ailelerinden uzak olmalarının hapis cezasının bir sonucu olduğunu, ancak, mahkûmun, ailesinin ziyaretlerini zorlaştıracak ya da imkânsız hale getirebilecek şekilde uzak bir bölgede barındırılmasının, aile hayatına müdahale teşkil edebileceğini vurgulamıştır. Mahkeme orantılılık ilkesi yönünden yaptığı değerlendirmede ise mahkûmun, ailesine yakın bir kuruma transfer talebinin reddi için, cezaevlerindeki aşırı yoğunluğun meşru bir gerekçe olarak öne sürülebileceğini, ancak bu durumda dahi mahkûmun görece daha yakın cezaevlerine nakli hususunun değerlendirilmesi gerektiğini; aksi halde, yani kişinin nispeten daha yakın bir bölgeye nakli önünde meşru bir engel yokken uzakta bulunan bir kurumda barındırılması halinde, AİHS’nin 8. maddesinin ihlalinin gündeme geleceğini belirtmiştir.
AİHM, Abdülkerim Avşar ve Abdülkerim Tekin kararında adlı mahpusların istekleri dışında ailelerinden uzaktaki Kırıkkale Hapishanesi’ne nakledilmesi üzerine yaptıkları başvuruyu karara bağlayarak Türkiye’nin “aile hayatına saygı yükümlüğünü” ihlal ettiği kararına varmıştır. Kararda özetle şu ifadelere yer verilmiştir:
Sürgünlerin yapıldığı yerler dikkate alındığında aile bireylerin erişmekte zorlanacağı yerlere sürgünler yapıldığı ortadadır. Bu sürgünlerin uzak yerlere yapılması nedeniyle mahpus yakınları maddi ve manevi olarak zorluklar yasamaktadır. Ayrıca kamu kurumları mahpus yakınlarına maddi olarak yardım sağlamadığı gibi; mahpuslara görüntüsü konuşma dahil gibi ekstra haklarda sağlamamaktadır.
AİHM uygulamaları dikkate alındığında nakil taleplerinde ailenin korunması ve bütünlüğünün sağlanmasında ailenin hükümlüyü ziyaret etme imkânına sahip olması temel bir faktördür.
Görüştüğümüz mahpuslar hem kendilerinin hem de koğuşunda bulunan herkesin sürgün edildiği bilgisini vermiştir. Hükümlü ile ailesi arasındaki uzak coğrafi mesafenin, aile ziyaretlerinin azalmasına ve dolayısıyla aile bağlarının bozulmasına neden olacağı da açıktır.,
Adalet bakanlığı sürgünler bir bütün olarak bakarak; aile bütünlüğü korumak adına gerekli adımları atmalıdır. Aile bütünlüğünün sağlanması için idare gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Pozitif yükümlülük uyarınca sorumluğunu yerine getirmeyen idare hak ihlallerine neden olmaktadır. Elimizdeki verilerden anlaşılacağı üzere birçok hak ihlali doğmaktadır. Bu hak ihlallerin tespit edilerek; çözümü için gerekli adımlar atılmalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü Anayasası sağlık tanımı çerçevesinde sağlık hakkı bireylerin fiziksel, ruhsal, sosyal iyilik halinin sağlanması için sahip oldukları hakları içerir. Sağlık hakkı yaşam hakkının tamamlayıcısıdır ve sağlıklı olmak yaşam hakkının temel koşuludur.
Sağlık hizmetlerinin ücretsiz sağlanması, yasal statüleri ne olursa olsun ayrım gözetmeden kişilere bu hizmetin verilmesi ve tedavi süreçleriyle ilgili bilgilendirmenin sağlanması gereklidir.
Mandela Kuralları, Tıbbi Etik İlkeler, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında 2 No’lu Tavsiye Kararı gereği cezaevindeki mahpuslar, yasal statülerine bakılmaksızın, aynı kalite ve standartta, ülke genelinde mevcut, kapatılmamış olan kişilere sağlanan tıbbi bakıma eşit erişim hakkına sahiptir.
AİHM’ e göre, bir mahpusun ihtiyaç duyduğu tıbbi yardıma ulaşımını engelleyen eksiklikler AİHS’in yaşam hakkını düzenleyen 2. Maddesinin ihlaline, gerekliliği tespit edilen tedavinin sağlanmaması ve ölümcül hastalığa yakalanmış kişiler veya sağlık durumu sürekli şekilde cezaevi koşulları ile uyumsuz hale gelmiş kişilerin alıkonulmaya devam etmesini ise işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen 3. Maddesinin ihlaline sebep olmaktadır.
Yine AİHM’ nin yerleşik içtihatlarına göre; “Devlet bir kişinin insan onuruna saygı ile bağdaşır koşullarda alıkonulmasını güvence altına almak zorundadır ve kişiye uygulanan tedbirin infazında izlenecek tutum ve yöntem, kişiyi tutuklamanın doğasında kaçınılmaz olarak var olan ıstırap düzeyini aşan bir yoğunlukta sıkıntı ve zorluğa maruz bırakmamalıdır.”
Anayasa’nın 17. Maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin, negatif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bunun yanı sıra devlet, pozitif bir yükümlülük olarak, yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü altındadır (AYM, e. 1999/68, k. 1999/1, k. T. 6/1/1999). Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (AYM, e. 2005/151 k. 2008/37, k. T. 3/1/2008; e. 2010/58, k. 2011/8, k. T. 6/1/2011, b. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50, 51).
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri bu denli açık olmasına rağmen, sözleşme hükümlerine uyulmadığı ve hasta mahpusların sağlık hakları sistematik bir biçimde ihlal edildiği iddia edilmektedir. Hapishane koşullarında kalamayacak kadar ağır hasta olan mahpusların hapishanende tutulmaya devam edilmesi ulusal mevzuata ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu ve tıbbi tedaviye ulaşma imkânı kısıtlandığından yaşam hakkının açık ihlali olduğu açıktır. Bununla birlikte hapishane koşullarında hastaneye sevk işlemlerinin yapılmaması, geç yapılması, yapılmasına onur kırıcı uygulamalar (ağız içi araması, kelepçeli muayene) ile engel olunması, özellikle diş ve ağız sağlığı tedavisine ulaşımın birçok hapishanende mümkün olmaması yaşam hakkının kapsamında bulunan sağlık hakkına erişimin açık ihlali olduğu vurgulanmaktadır.
Hapishanelerdeki ağız içi aramayla bağlantılı olarak hastaneye sevklerin olmaması sağlık sorunlarından ayrı düşünülemez. Yasal statülerine bakılmaksızın, kapatılmamış kişilerle eşit standartta sağlık hakkına erişim imkanının sağlanmasının gerekliliğinden bahsetmiştir. Bu düzenlemeler ve kararlar devletin mahpusların sağlığından ve yaşamlarından sorumlu olduğunu ortaya koyar. Bakanlıklar ve hapishane İdareleri, mahpusların hapishanende kaldıkları süre zarfında tedavi ve sağlık haklarından faydalanmasını ve bu hakların erişilebilir olmasını sağlamakla yükümlüdür.
Mahpus beyanlarında anlaşılacağı üzere revirde bulunan doktorlar İstanbul protokolüme uygun tedavi yapmamaktadır. Doktorlarla birebir iletişim kurulamaması sağlık problemlerinin teşhisini ve tedavisini doğrudan etkilemektedir. Revir doktoruna erişimin bile bu kadar zorlaştığı bir ortamda mahpusların ihtiyaç duydukları ruh sağlığı hizmetlerine ve sosyal çalışmacılara erişimi bütünüyle imkânsızlaştıracağı barizdir. İstanbul protokolüne uygun yapılmayan her muayene, mahpusların sağlık hakkını ihlal ermektedir.
Tüm başvurucular Hastaneye sevkler konusunda sorun olduğu beyan edilmiştir. Mahpuslar tarafından sevk esnasında ağız içi arama dayatıldığından; sevklere çıkmadıklarını belirtmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Ceza İnfaz Alanındaki Tavsiye Kararlarının 72/1. Maddesine göre, hapishaneler, tüm mahpuslara insanca davranma ve insan olmaktan kaynaklanan onurlarına saygı gösterme zorunluluğunu kabul eden etik koşullar içerisinde yönetilmelidir. Hapishane idaresi mahpusların sağlık hakkına erişimini engelleyen yaklaşımların bertaraf edilmesi için adımlar atmalıdır.
Yaptığımız görüşmeler neticesinde Tokat hapishanesinde çok sayıda hasta mahpus olduğu tarafımıza iletilmiştir. İkinci Başvurucu, Üçüncü Başvurucu, Dördüncü Başvurucu, Birinci Mağdur, İkinci Mağdur Üçüncü Mağdur, Dördüncü Mağdur, Beşinci Mağdur, Altıncı Yedinci Mağdur, Sekizinci Mağdur, Dokuzuncu Mağdur, Onuncu Mağdur, Mahpusların Sağlık Sorunları Olduğu Tarafımıza iletilmiştir. Mahpusların sağlık sorunları olduğu tarafımıza iletilmiştir.
İdari kurumlar sosyal devlet ilkesi gereğince kendi yükümlülükleri altındaki mahpusların sağlıklarından sorumludur. Dolayısıyla sağlık hakkının eksiksiz yerine getirmesi için gerekli yükümlülükleri yerine getirmelidir. İdare hasta mahpusların iyileşmesi ve tahliye edilmesi için gerekli, yükümlülüklerini yerine getirmelidir.
Mahpuslar tedavilerinin rutine uygun ilerlemediğini beyan etmişlerdir. Anayasası’nın 56. Maddesindeki düzenlemelere göre, “devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler”. Hapishane İdaresi pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Mahpus beyanlarıyla beraber ortaya çıkan veriler hapishanende sağlık sorunlarının derinleştiğine göstergedir. İdare acil olarak tedavilerin rutine uygun ilerlemesi için önlemler almalıdır. Aksi her durumda idare sorumludur.
Hapishanendeki ağır hasta mahpuslar AİHM’in Kaytan- Türkiye kararı uyarınca mahpusların müddetnamelerinde yaşları ve sağlık durumları dikkate alınarak tahliye olabilecekleri uygun bir tarih belirlenmelidir. İdare yaşlı ağır mahpusların tahliyesi için gerekli adımları atmalıdır.
Hasta Mahpus Başvurucular tedavi süreçlerinin rutine uygun ilerlemediklerini beyan etmişlerdir. Hasta mahpusların tedavi süreçlerinin rutine uygun ilerlememesi mahpuslarda geri dönülemez hastalıklara ve acılara neden olabilmektedir. İdare hasta mahpusların tedavi süreçlerini aksamadan devam etmesi için program oluşturmalıdır.
Diş tedavilerinde kurum içi yetersizliklerinde dolayı tedavinin yapılmadığı beyan edilmiştir. Bu durum ağır sağlık ihlallerine neden olmaktadır. İdari kurumlar sevk konusunda gerekli şartları sağlamalıdır.
Hapishanelerde tutulan kişilerin can güvenliğini ve tıbbi bakımı her zaman ve derhal sağlamakla görevli olan idarelerin mahpusların esenliğini de güvence altına almak için tedavi amacının yanında koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerini de yerine getirme yükümlülükleri vardır. Hapishanelerde hasta mahpusların tedavi edilmemesi, infaz ertelemeden yararlanamaması gibi yasal haklarını kullanamadıkları için hayatlarını kaybetmeleri açıkça hapishane idaresinin kendi yasalarını ve tarafı olduğu sözleşmeleri ihlal ettiğine karinedir.
Hasta, adalet ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde sağlıklı yaşamanın teşvik edilmesine yönelik faaliyetler ve koruyucu sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere, sağlık hizmetlerinden ihtiyaçlarına uygun olarak faydalanma hakkına sahiptir. Bu hak, sağlık hizmeti veren bütün kurum ve kuruluşlar ile sağlık hizmetinde görev alan personelin adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun hizmet verme yükümlülüklerini de içerir. Türkiye, Anayasa gereği sosyal bir devlettir. Sosyal devletin en önemli unsurların biri yurttaşların sağlık haklarında rahatça erişmesini sağlamaktır. Bu hak herkes için vardır. Hapishanende bulunan mahpuslar sağlık hakkını sağlamak devletin ayrıca yükümlülüklerindendir. Kamu kurumları kendi gözetiminde olan mahpusları tespit ederek gereken tedavinin sağlanması için koşulları sağlamalıdır.
Yetişkin bir kişinin mahkûm olduğu müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, infazın herhangi bir aşamasında yapılacak olan değerlendirme sonucu hukuken ve fiilen indirilebilir nitelikte değilse ve bu nedenle kişi, bir gün serbest kalma umudundan mahrum edilerek ölünceye kadar devam edecek bir infaz rejimi ile karşı karşıya bırakılmışsa; bu durum, sadece mahkûmun ıslahı amacının tamamen inkârı anlamına gelmeyecek, aynı zamanda AİHS’nin 3. Maddesinde düzenlenen insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağının ihlalini gündeme getirecektir
AİHM, bir kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazını bir gün serbest kalma ümidi olmaksızın geçirmesini AİHS madde 3 bağlamında kötü muamele olarak kabul etmekte, umut hakkını insan onuruna saygının bir gereği olarak görmektedir. Son yıllarda verdiği kararlarında ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kötü muamele teşkil etmemesi için, söz konusu cezanın gözden geçirilme olanağının bulunmasının yanı sıra cezanın infazına ara verilmesi, infazın geri bırakılması veya koşullu salıverilmesi af veya cezada indirim yapılmasına olanağının bulunmasını da şart koşmuştur.
AİHM umut hakkı konusunda ilk kez 9 Temmuz 2013 tarihli Vinter ve diğerleri -Birleşik Krallık davasında devletler aleyhine bir karara varmıştır.
Vinter ve Diğerleri-Birleşik Krallık kararında, müebbet hapis cezasının İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin İşkence yasağı başlıklı 3. Maddesi ile korunan değerler ile uyumlu olabilmesi için, serbest bırakılma ve gözden geçirme imkanlarının birlikte mevcut olması gerektiğine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, müebbet hapis cezasının özellikle belirli bir süre geçtikten sonra (somut olayda bu süre 25 yıldır) değerlendirilmesi usulünün gerek Avrupa ve gerekse Uluslararası Hukukta desteklenen bir fikir olduğunu belirtmiştir. (Benzer Kararlar: Murray ve Hollanda, Bodein ve Fransa ile T.P ve A.T v. Macaristan kararları)
AİHM’in 18.03.2014 tarihli Öcalan ve Türkiye 2146/147 kararında Öcalan, ağırlaştırılmış müebbet ile mahkûm olduğunu ve bu durumun AİHS m. 3 ihlaline sebebiyet verdiği iddiasına, başvurucunun işlediği suçların ağırlığı ve esasen mahkûm olduğu müebbet hapis cezasının ölüm cezasının ilgası dolayısıyla bu cezanın dönüştürülmüş hali olduğunu belirterek karşı çıkmıştır. Başvurucunun mahkûm olduğu ve mahkemenin indirilemez olarak nitelendirdiği müebbet hapis cezasının AİHS m. 3 ihlali anlamına geldiği tespit edilmiştir.
Gurban ve Türkiye kararında; başvurucu Emin Gurban da PKK terör örgütü üyesi olup 765 sayılı TCK’nın 125. Maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olmuştur. AİHM İkinci Daire, Öcalan 2 v. Türkiye ve Kaytan v. Türkiye kararlarında müebbet hapis cezasının infazı bakımından Türk Hukuku’nun AİHS m. 3 gereklerini karşılamadığını, bu başvuru özelinde anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren özel bir koşulun bulunmadığını belirterek AİHS m. 3 ihlaline karar vermiştir. Yine bu davada da AİHM İkinci Bölüm; AİHS m. 3 ihlali tespitinin, başvurucunun yakın zamanda salıverilmesine dair umut ortaya çıkarmayacağını da ayrıca vurgulamıştır.
Boltan ve Türkiye kararında Başvurucu Civan Boltan da PKK terör örgütü üyesi olup 2012 yılında bir silahlı çatışma esnasında askerlerin üzerine atmak istediği sırada bombanın elinde patlaması sonucu yaralanmıştır. PKK terör örgütü üyesi 2014 yılında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olmuş ve aynı yıl cezası kesinleşmiştir. Başvurucu, 2016 yılında AİHM’e başvurmuştur. Bu kararda AİHM, Türkiye’nin AYM Bireysel Başvuru Yoluna gidilmemiş olması nedeniyle iç hukuk yollarının tüketilmediği itirazında bulunmadığını ayrıca belirtmiştir. AİHM İkinci Daire, Türkiye aleyhine hükmedilen önceki kararlara atfen müebbet hapis cezasının infazı bakımından Türk Hukuku’nun AİHS m. 3 gereklerini karşılamadığını, bu başvuru özelinde anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren özel bir koşulun bulunmadığını belirterek AİHS m. 3 ihlaline karar vermiştir.
İnfazı yakılan mahpuslar, bu koşullar altında değerlendirildiğinde herhangi bir hukuk kuralının bulunmamasını ve başvuru yollarının etkili olmaması umut hakkı ihlaline neden olacaktır. Uzun süre hapis cezası çekenlerin durumlarının değerlendirilmemesini topluma dönebilme hakkının da ihlalidir.
Başvurucular Tokat hapishanesinde infazları ertelendiği ya da yakıldığı belirtilmiştir. Umut hakkı ihlaller içeren uygulamalarla hükümlülerin hakları elinden almaktadır.
Kanunlar ve kurumlar herkese eşit olarak uygulanmak zorunda iken infazların sürekli yakılması
Mahpusların bedensel ve ruhsal anlamda çöküntüler yaşanmaktadır ve mahpusları zamanla umutsuzluğa sürüklenmektedir. Hapishaneler, mahpusları asosyal bir konuma sürüklediği ve bu yüzden de bu eksikliğin sosyalleşmeye dayalı tedbirlerle sağlanması gerekmektedir.
Şartlı tahliyenin özü, cezanın belirli bir kısmını çektikten sonra, mahkûmun topluma yeniden entegrasyon olasılığını ortaya çıkarmasıdır. Gelinen noktada şartlı tahliye hakkı cezalandırma aracına dönüştürtülmüştür. İnfaz yakılması verilen ceza, özgürlüğünden mahrum kalan tutsağın umut hakkı elinden alarak işkence ve kötü muamele boyutuna erişmektedir.
Kanunilik ilkesi gereği Kanunlar belirli ve net olmalıdır. Kanunilik ilkesi uyarınca kamu makamlarına verilen takdir marjı sınırlı olmalıdır. İdare ve gözlem kurullarının vermiş olduğu iyi hal kararları bu yönüyle ciddi sorunlar ihtiva etmektedir. Burada sorun örgütlü suçtan ya da terör suçundan ceza alan hükümlünün 5275 sayılı CGTİHK 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için yönetmelikte ön şart olarak aranan mensup olduğu örgütten ayrılma durumundan ileri gelmektedir.
Anayasa Mahkemesi bir kararında, “Kanunsuz suç ve ceza olmaz, ilkesinin yaşama geçirilebilmesi bağlamında, Yasada tüzük, yönetmelik veya umumi emir gibi idari tasarruflarla yasaklanan eylemlerin suç kabul edilmesi yasa ile düzenleme anlamına gelmeyeceğinden, bu eylemlerin neler olduğunun da yasada yer alması, cezanın da geçici veya sürekli tanımlamasıyla sürenin takdirini idareye bırakacak biçimde değil açıkça miktar ya da alt ve üst sınırlar belirlenerek gösterilmesi gerekir. Bu gerekliliğin, kişinin temel hak ve özgürlüklerinin de güvencesi olduğunda duraksanamaz.” Gerekçelerine yer verilerek, Anayasa’nın 38 inci maddesine de atıf yapılmıştır. Bu karar, suç ve cezalara ilişkin normların açık, anlaşılabilir, öngörülebilir olması yanında idari yaptırımların da bu ilkelere göre düzenlenmesini aramaktadır. (Anayasa Mahkemesi, 30.9.2005 tarihli E. 2005/78, K. 2005/59, RG 13.7.2006, S. 26227, s.31.) Yönetmelik ile yasa hükmüne aykırı düzenlemeler mahpuslar üzerinde ihlaller neden olmaktadır. Bu Haliyle Açık Cezaevine Ayrılma Yönetmeliğinin 6/Ç maddesi açıkça hukuka aykırıdır.
5275 sayılı Kanunun 89. Maddesinde yapılan değişiklik açıkça hükümlülerin aleyhine düzenlemeler içerdiğinden, maddenin değiştirildiği 14/04/2020 tarihinden önce işlenen suçlar bakımından bu değişiklik uygulanamaz ve eski hüküm geçerliliğini aynen korur. Ancak açık kanun maddelerine rağmen söz konusu yönetmeliğin uygulanması ile TCK'nın 7. Maddesinde düzenlenen kanunların zaman bakımından uygulanması ilkesi, Anayasanın 38. Maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile AİHS'in 7. Maddesinde düzenlenen cezaların yasallığı (suçta ve cezada kanunilik) ilkesi ihlal edilmektedir. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 7’nci maddesi hükümlerine göre suçun veya yaptırımın yasada açık bir şekilde düzenlenmesi aranmakta ve yasallık ilkesine vurgu yapılmaktadır. Söz konusu düzenleme belirlilik içermediğinden ihlallere neden olmaktadır.
İyi hal kararı mahpusun durumu bakımından oldukça önemledir. Çünkü bu durum, örgütlü suçtan ya da terör suçundan mahkûm olan hükümlünün, 5275 sayılı CGTİHK 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için ön şart olarak arandığından tutsağın olduğundan daha erken hapishanenden çıkabilmesi ve daha erken özgürlüğüne kavuşması anlamına gelmektedir.
Yine yönetmelik gereği idare ve gözlem kurulları tarafından iyi hal kararlarının, mevzuatta hangi olgulara ve kriterlere göre bir değerlendirme yapılacağına dar bir düzenleme getirilmediğinden bu kararların tamamına yakınının, birbirinden farklı kriterler ve olgular içerdiği, hatta çoğunlukla birbiriyle çeliştiği, içerik olarak da hukuk denetme elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren hukuk devletinin temel ilkelerinden olan belirlilik ve hukuk öngörülebilirlikten yoksun kararlar olduğu gözlemlenmiştir
İdare ve gözlem kurulları tarafından verilen iyi hal kararlarına karşı itiraz üzere hukukilik ve yerindelik denetim yapmakla görevli infaz hakimlikler ve ağır ceza mahkemelerince de verilen kararların bir kısmında idarenin takdir yetkisi kapsamında gözleme dayalı yazılı şekilde karar verildiği şeklinde, bir kısmında da hukuk denetme elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren yoruma dayalı değerlendirmeler vardır. Bu kararlara karşı istinaf ya da temyiz kanun yolu öngörülmediğinden farklı yerlerde bulunan mahkemelerce farklı içerikte ve çoğunlukla da birbiriyle çelişen kararlar verilmektedir. Bu yönüyle de ilgili yönetmelik gereği idare ve gözlem kurullarınca yapılan değerlendirmelerin ve mahkeme kararlarının Anayasa’nın 2. Maddesine aykırıdır.
Mevcut hapishanelerde bulunan İdari Gözlem Kurullarının ulusal ve uluslararası hukuka aykırı hareket etmekte olduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Hapishane idareleri tarafından verilen subjektif değerlendirme ve soyut gerekçeler ile mahpusların tahliye edilme ve denetimden faydalandırılmama kararları hak ihlallerine neden olmaktadır.
Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. Maddesi şöyledir: “Devletin temel amaç ve görevleri, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 17. Maddesinde düzenlenen hak kapsamında ayrıca devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür.
Kişinin, insan olmasından kaynaklanan dokunulmaz, vazgeçilmez değerlerine doğrudan saldırarak onu öncelikle kendi gözünde değersiz kılan ve aşağılanmışlık duygusu veren muameleler olarak tanımlayabileceğimiz kötü muameleyle korunan insan onuru kişi varlığının ayrılmaz parçasıdır. Bir devletin, hukuk devleti olarak nitelendirilebilmesi için kişilerin temel insan hakları ve özgürlüklerini güvence altına alması hem kendisi hem de diğer bireylerin saldırılarına karşı bu hakları koruması gerekmektedir. Bu durum hapishanendeki mahpuslar için geçerlidir. Hukuk devletinin statü atfeden en önemli özelliği; tüm yurttaşlara eşit mesafede durmasıdır.
Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. Maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. Maddesi de benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörmemiştir.
Mahpuslar, Anayasa’nın 19. Maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirken genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (AYM Turan Günana Başvurusu, Paragraf 35, 36)
Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunlar ceza infaz kurumu idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi yönetimsel hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Ceza infaz kurumlarındaki yaşam, mahpuslara sunulan aktivitelerin genişliğinden mahpuslar ve ceza infaz görevlileri arasındaki ilişkilerin genel durumuna kadar geniş bir alanda değerlendirilmelidir. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir (Turan Günana Başvurusu, paragraf 37, 39).
Demokratik bir hukuk devletinde, insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. Kamu görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, hukuka uygun bir şekilde görev yapmak zorundadır. Yukarıdaki mahpus anlatımları da incelendiğinde görülecektir ki mahpusların sorunlarının olduğu aşikardır. Hapishane yönetiminin insan haklarını gözeten yaklaşım yöntemini esas alarak iddiaları ivedilikleri incelemelidir. Hapishane idaresi kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğü uyarınca bildiği veya bilebileceği konumda olduğu müddetçe mahpuslara insan onuruna uygun koşullar sağlama yükümlülüğü altındadır
Hapishane idari görevinin gereklerine uygun olarak kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esasları ifa etmelidir. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
Ceza İnfaz Kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Ceza İnfaz Kurumlarındaki keyfi şekilde infaz yakmalar mahpuslar üzerinde geri dönülemez zararlara neden olmaktadır. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir.
Demokratik bir hukuk devletinde, insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. İdari gözlem kurularında kanuna aykırı şekilde terör örgütü ve iyi hal kavramlarıyla mahpuslar mağdur edilmektedir. Kamu görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, anayasaya uygun bir şekilde uygulamaları yürürlüğe sokmalıdır.
Mevcut durumda hapishane idaresinin tutumları ve uygulamaları konusunda şikayetler mevcuttur. Hapishane idaresi asli olarak sorunları tespit ederek çözümlemelere yoğunlaşmalıdır. Kanunlara uygunluk, eşitlik ve ayrımcılığın önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye kullanılmaması, tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verebilirlik, kazanılmış hakların korunması ve haklı beklentiye uygunluk, dinlenilme ve savunma hakkı, bilgi edinme hakkı, makul sürede karar verme, kararların gerekçeli olması iyi yönetimin temel ilkelerindendir. Mahpuslar, hapishane idarelerinin birçoğunun iyi yönetim ilkelerine uygun hareket etmediğini beyan etmektedir. Hapishane idaresi iyi, şeffaf, demokratik ve insan haklarına dayalı bir yönetimle sorunları çözme odaklı yaklaşım geliştirmelidir.
[1] Mağdurla Kastedilen Tokat Hapishanesinde Hak İhlaline Uğrayan Mahpus.