|
İÇİNDEKİLER
2.__ TOKAT T TİPİ HAPİSHANESİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER
3.__ ÖNCEKİ RAPORLARLA KARŞILAŞTIRMA
5.__ HAPİSHANE İDARESİ HAKKINDA DEĞERLENDİRME
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği amaçlarından biri ÖHD Tüzüğü madde 2 uyarınca “cezaevleri ve gözaltı merkezlerinde bulunan kişilerin haklarının korunması ve insan onuruna uygun yaşam koşullarının yaratılması için gerekli hukuki yardımları sunmaktır.”
Avukatlık mesleğinin temeli olan demokratik hukuk ve insan haklarına uygun davranan devlet mekanizmaları geliştirmektir. İnsan hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği durumlarda sivil toplum örgütlerinin amacı bu ihlalleri önlemektir.
İşkence, Kötü ve İnsanlık Dışı Muamele, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Umut Hakkı, Eşitlik Hakkı, İfade Özgürlüğü, Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Düşünce ve Kanaat Hakkı, Sağlık Hakkı ve Kanunilik İlkesi ihlal edildiği durumda insan haklarının korunması sivil toplum örgütlerinin amaçlarındandır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi olarak insan haklarının korunmasını sağlamak, insan hakları ihlallerini önlemek, insan hakları ile ilgili gerekli inceleme ve araştırmaları yapmak ve inceleme ve araştırma sonuçlarını yetkili mercilere bildirmek amacıyla rapor hazırlanmasına karar verilmiştir.
Amaç; başvuru konusu edilen insan hakkı ihlallerinin önlenmesi, temel hak ve hürriyetlere ilişkin ihlallerin tespiti ve ihlallere ilişkin etkili soruşturma yürütülmesi, yetki ve sorumluluğu olan mercilerin ve kurumların bu ihlallerin sonlandırılmasına yönelik harekete geçmelerini sağlamak ve kamuoyu dikkatini bu ihlallere çekmektir.
Rapor Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından son süreçte yaşanan İşkence, Kötü ve İnsanlık Dışı Muamele, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Umut Hakkı, Eşitlik Hakkı, İfade Özgürlüğü, Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Düşünce ve Kanaat Hakkı, Sağlık Hakkı ve Kanunilik İlkesi ihlallerini, hapishane idarelerinin uygulama ve önlemleri ile bunlardan kaynaklı hak ihlallerine ilişkin süreç hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacını da taşımaktadır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini raporlaştırmak için Av. İbrahim Halil Öyke, Av. Meral Halat, Ayşe Şehriban Demirel Av. Dicle Aksu ve Av. Ahmet Taş Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından görevlendirildi. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi olarak 04.07.2025 tarihinde hak ihlallerini tespit etmek, raporlamak ve yaşanan hak ihlallerinin önüne geçebilmek için oluşturulan heyet tarafından mahpuslarla görüşmeler yapılmıştır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Urfa Şubesi tarafından, Tokat hapishanesinde hak ihlallerine uğrayan PKK örgüt üyeliği nedeniyle tutulan mahpusların vekilleri veya aileleri tarafından, yapılan başvurularda, hapishanelerinde hak ihlallerinin devam etmesi ve artması nedeniyle son süreçte mahpusların uğradığı hak ihlalleri ve mahpusların maruz kaldığı muameleleri tespiti amacı ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen bu görüşmeler neticesinde tespit edilen hususlar raporlaştırılmıştır.
Tokat Hapishanesinde 4 Temmuz 2025 tarihinde toplam 14 mahpusla hak ihlalleri konusuyla ilgili olarak görüşülmüştür. Hapishane ziyareti hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele iddialarını yerinde incelemek ve gözlemlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Rapor, bu ziyaretlerde edinilen verilere ve buralardaki tanıklıklara dayanmaktadır.
Avukatlar tarafından yapılan görüşmeler neticesinde tespit edilen sorunlar raporlaştırılarak öneriler sunulmuştur.
Tokat Hapishanesinde Görüşülen 14 Mahpus Aşağıdaki Sorunları Aktarmıştır:
Şubemiz tarafından 4 Şubat 2025 ve mayıs 2025 tarihinde yayımlanan Tokat Hapishanesi Raporlarından bu yana geçen beş aylık sürede, hapishanedeki hak ihlallerinin sona ermediği, aksine çeşitli alanlarda şiddetlenerek devam ettiği tespit edilmiştir. Bu süre zarfında tarafımıza iletilen başvurucuların aktardığı beyanlarla yeni bir rapor hazırlanmış olup, önceki raporla büyük ölçüde benzerlik taşıyan ve devamlılık gösteren ağır hak ihlalleri yeniden tespit edilmiştir.
Şubat, Mayıs ve Temmuz aylarında ağır hasta mahpusların sayısı, durumu ve yaşadığı hak ihlalleri tamamen aynıdır. Özellikle ağız içi arama uygulaması nedeniyle tedavi süreçlerinin askıya alınması, hastalıklara bağlı olarak hayatî risk taşıyan durumların büyümesine neden olmaktadır. Yalnızca Temmuz raporunda, Hapishane Cumhuriyet Savcısı'nın ağız içi arama konusunun çözüleceğini beyan ettiği bilgisi yeni bir gelişme olarak yer almakta, fakat bu yönde herhangi bir somut değişiklik, fiili uygulama veya düzenleme hâlâ bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu vaat, sistematik hak ihlallerinin sona erdiğine dair bir güvence sunmamaktadır.
Her üç raporda da mahpusların maruz kaldığı temel hak ihlalleri detaylı olarak yer almaktadır. Üç raporda de il dışındaki konumu aynı kalmıştır. Sevk taleplerinin sistematik olarak reddedilmesi Şubat’tan bu yana değişmemiştir.
Hastaneye sevk sorunları, Koğuş ve onur kırıcı aramalar, Tek kişilik hücrede tutulma, Sosyal faaliyetlerden yoksun bırakılma, Telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması, Kitap ve TV kanalı kotaları, Haber alma hakkının kısıtlanması, Keyfi disiplin cezaları, Mahpusların ailelerinden uzak bölgelerde tutulmaları, Hasta ve ağır hasta mahpusların tedavi edilmemesi, gibi temel hak ihlalleri önceki raporda olduğu gibi bu yeni raporda da yer almaktadır.
Üç raporda da siyasi mahpuslara yönelik ayrımcı iletişim uygulamaları devam etmektedir. Ayrıca bayramlarda Adli mahpuslara tanınan ek görüşme hakki siyasi mahpuslara tanınmamıştır. Görüntülü görüşme hakkı, telefon süresi, yazılı ve görsel medyaya erişim konularında hiçbir iyileştirme olmamış; siyasi kimlik temelinde ayrımcılık sürmektedir.
Beş ay içerisinde sorunların giderilmemesi, aksine artarak devam etmesi, bu ihlallerin münferit değil sistematik nitelikte olduğunu göstermektedir. Bu hem ulusal hem de uluslararası denetim organlarının müdahalesini gerektirecek ölçüde ciddi bir durumdur. Üç rapor karşılaştırıldığında, hapishanede yapısal ve köklü bir iyileştirme yapılmadığı, mevcut sorunların kalıcılaştığı ve kurumsallaştığı anlaşılmaktadır. Tahliye yönünden sınırlı bir gelişme olsa da bu durum diğer hak ihlallerinin devam ettiği gerçeğini değiştirmemektedir
Temmuz 2025 tarihli Tokat, Hapishane raporu, içerik ve ihlal alanları açısından Şubat ve Mayıs aylarındaki raporlarla birebir aynıdır. Yegâne fark, Savcılığın ağız içi arama uygulamasını kaldırmaya yönelik adımlar atılacağı yönündeki sözlü beyanda bulunmuş olmasıdır. Ancak bu beyan, henüz hiçbir somut uygulamaya dönüşmemiştir. Dolayısıyla, temel hak ihlalleri, tedaviye erişim engelleri, görüş ve haberleşme hakkı ihlalleri, infaz yakma uygulamaları ve tecrit koşulları aynı şiddet ve sistematikle devam etmektedir. Sorunların devam etmesi, hapishane idaresinin ve ilgili makamların, uluslararası insan hakları standartlarına ve Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere uygun adımlar atmakta yetersiz kaldığını göstermektedir.
Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerde başta işkence yasağı, mahpusların tutulma koşulları, hapishane idarelerinin yetkilerinin sınırları, hapsedilenin hakları hakkında belli kural ve standartlar bulunmaktadır.
Mahkûmlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgari Kurallar (1955), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2006/2 Sayılı Avrupa Hapishane Kuralları, AİHS ve ulusal mevzuatımız mahpusların tutulma koşullarının insan haklarına uygun şekilde gerçekleşmesi gerektiğini düzenlemektedir. Bu bağlamda mahpusların beyanlarına göre gerçekleştiği iddia edilen hak ihlaller şu şekildedir:
Tarafımızca yapılan görüşmelerde, mahpuslar hastane sevkleriyle ilgili ciddi sorunlar yaşadıklarını, sevklerin geç yapıldığını, sevk sürecinde insan onuruyla bağdaşmayan muameleye maruz kaldıklarını, özellikle gidiş-gelişlerde onur kırıcı ve insanlık dışı arama uygulamalarıyla karşılaştıklarını beyan etmişlerdir. Tokat T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulan ve tarafımızla görüşen on üç başvurucunun tamamı, hastaneye sevklerin sistematik şekilde aksadığını ve bu nedenle sağlık haklarına fiilen erişemediklerini dile getirmiştir.
Mahpuslar tarafından koğuşlarda yapılan aramalarda özenli davranılmadığı sık sık aynı aramalara maruz kaldıkları beyan edilmiştir. Mevcut durumda koğuşları arama hakkı, mahpusların girişlerde aranması ve mahpusların sayım yükümlülüğünün bulunması görevliler tarafından kötüye kullanılarak suiistimal edildiği iddia edilmektedir. Aramalar ve sayımlar işkence ve kötü muamele uygulamasına dönüştüğüne dair şikâyetler mevcuttur
Tokat Hapishanesi’nde koğuşlara düzenli ve sık biçimde yapılan aramalarda, mahpuslara ait kişisel eşyaların tahrip edildiği, keyfi biçimde el konulduğu ve herhangi bir tutanak tutulmadan işlemlerin gerçekleştirildiği yönünde ciddi şikayetler bulunmaktadır. Bu uygulama yalnızca mülkiyet hakkının değil, aynı zamanda özel yaşamın gizliliği, kişisel bütünlük ve onur hakkının da ihlaline yol açmaktadır.
Tüm Başvurucular insan onuruna aykırı aramalar olduğunu aktarmışlardır. Mahpuslar son aylarda özellikle hastane sevkleri sırasında onur kırıcı ağız içi arama dayatmasına maruz kalmaktadırlar. Özellikle arama nedeniyle mahpusların hastane sevklerinin zorlaştırılması ayrıca sağlık hakkı ihlaline de neden olunmaktadır. Bu uygulama nedeniyle mahpuslar hastane sevklerine çıkmamaktadır
Tek Kişilik Hücre Sorunu:
Hamit Acu, ağırlaştırılmış müebbet cezası nedeniyle yaklaşık bir yıldır hücre cezasına tabi tutulmakta ve ciddi tecrit koşullarına maruz kaldığı belirtilmiştir. Hamit Acu’nun Kendi başına kaldığı hücrede sosyal, fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılayacak hiçbir imkan sunulmadığı belirtilmiştir. Günde yalnızca bir saat havalandırmaya çıkarılmakta ve bu süreyi de tek başına geçirdiği aktarılmıştır. Hamit Acu ’ya spor yapma hakkı dahi tanınmadığı belirtilmiştir. Mahpusun Kaldığı alanın son derece dar olması, yaşam alanını ciddi şekilde kısıtlamakta; insan onuruna aykırı bir muamele niteliği taşımaktadır.
Mahpuslar, sosyal faaliyetlerden yararlandırılmadıklarını belirtmiştir. Mahpusların sağlık kapsamında en önemli ihtiyacı konusunda şikayetler mevcuttur. Görüşme yapılan mahpusların aktarımlarına göre; sohbet, sosyal, kültürel ve sportif kurslara katılma gibi faaliyetlerin kısıtlanması, yaşam kaliteleri üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olup eziyet seviyesine ulaşmıştır.
Tokat hapishanesinde mahpusun ceza evinde bulunduğu suça göre ayrımcılık yapıldığı daha önce yayınlanan raporlarda anlaşılmaktadır. Yine görüştüğümüz mahpuslar, birçok mahpusun keyfi bir şekilde infazının ertelendiği veya yakıldığını belirtmiştir. Kişinin sahip olduğu düşüncelerden dolayı ayrı bir muameleye kalması kabul edilemez. İdari Gözlem Kurulları tarafından kullanılan raporlarda sıklıkla; Mahpusun "pişmanlık göstermemesi", “Düşüncelerinden vazgeçmemesi” ya da "Tehlike oluşturabileceği yönündeki varsayımlar" gibi sübjektif ve hukuk dışı değerlendirmelerle infazların yakıldığı belirtilmiştir.
Siyasi mahpuslar görüntülü görüşme hakkından faydalanamamaktadır. Adli mahpuslar 30 dakika görüntülü görüşme yapabiliyorken siyasi mahpuslara bu hak tanınmamaktadır. Hatta adli mahpusların yakınları açık görüşe gitmediği taktirde görüntülü görüşme süresi 1 saate çıkabilmektedir fakat siyasi mahpuslar yakınları ile 1 saniye bile görüntülü görüşme yapamamaktadır. Ayrıca adli mahpuslar ile siyasi mahpusların normal telefon görüşme hakkı arasında da süre farkı bulunmaktadır.
Görüştüğümüz mahpuslar infazların ertelendiği ya da yakıldığı belirtilmiştir. Özellikle Kamuran Taş, Mehmet Sayılgan, Adnan Çelebi, Aydın Değirmenci ve Mehmet Şirin Kaya gibi siyasi mahpuslar, infaz sürelerini doldurdukları halde tahliye edilmemekte; “topluma kazandırılmadıkları”, “pişmanlık göstermedikleri” veya “örgütsel aidiyetlerinin devam ettiği” gerekçesiyle, Hapishanede tutulmaya devam edilmektedir.
30 yıllık mahpus Adnan Çelebi’nin infazı bugüne kadar iki kez ertelenmiştir. Benzer biçimde Kamuran Taş’ın infazı da toplam iki kez yakılmış; biri üç ay, biri altı ay olmak üzere toplam dokuz ay boyunca tahliyesi engellenmiştir. Mehmet Sayılgan’ın ise infazı tam beş kez ertelenmiştir. Bu ertelemeler, infaz hukukunun bireysel ıslah süreci yerine bir tür siyasal sadakat testine dönüştürüldüğünü göstermektedir.
İnfazı yakılan bir diğer mahpus Aydın Değirmenci, kolon kanseri geçmişi olan, aynı zamanda Parkinson başlangıcı ve diyabet hastalığı olan bir mahpustur. Sağlık durumu, Hapishane koşullarında kalamayacak kadar ağır olmasına rağmen, gözlem kurulu tarafından tahliyesi engellenmiştir. Benzer biçimde Mehmet Şirin Kaya’nın infazı da yakılmıştır.
İnfaz erteleme ve yakılmanın ortak noktası, infazı ertelenen ya da yakılan tüm mahpusların siyasi kimlik taşıyor olması ve haklarında verilen kararların ideolojik, keyfi ve ayrımcı nitelikler taşımasıdır. Hem kişi özgürlüğü güvenliği hakkı hem de umut hakkı ihlaller içeren uygulamalarla hükümlülerin hakların elinden almaktadır. Anayasaya göre özgürlük kural; tutulma ise istisnai durumdadır. Hapishane idareleri mutlak görevleri, hükümlüleri dış dünyaya kazandırmaktadır. Onun harici her türlü eylem anayasa ve AİHM içtihatlarına aykırı olacaktır.
Mahpuslara, kitap Kotası TV kanallarıyla ilgili sorun çıkarılması, İdari Gözlem Kurulundaki cezalar nedeniyle mahpusların infazlarının ertelenmesi ve Ağız içi aramanın kabul edilmemesinden dolayı mahpuslara disiplin cezası verilmesi ifade ve haber alma özgürlüğünün ihlalidir. Mahpusların beyanlarına göre TV, kitap gibi yayınlardan sınırlı sayıda verilmektedir. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülerin yayınlardan yararlanmasına ilişkin esaslar 5275 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri de gözetilerek Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal verilmiştir.[1]
İdari gözlem kurulundaki ceza içinde cezaya dönüşen kararları nedeniyle infazların kişinin dünya görüşü ve siyasi görüşü gerekçe gösterilerek infazlarının ertelenmesi- yakılması ifade özgürlüğüne bir müdahaledir. Bir ifadenin hedef aldığı kişinin kimliği ve ifadenin amacı bu ifadeye karşı ifadenin yöneldiği kişi dikkate alınmayarak infazlar ertelenmektedir. İfadeler nedeniyle infazın ertelenmesi kişinin kendi görüşlerini ifade etme iradesi üzerinde caydırıcı bir etki doğuracaktır. Bu tür infaz ertelenmelerin mahpus üzerinde olduğu gibi inandığı değerler üzerinde açıklamaları konusunda yorumda bulunmak isteyen diğer bütün mahpuslar üzerinde de kendi kendini sansürleme ortamı oluşturacaktır.
İnfaz ertelemelerinin kayda değer bir süre boyunca devam etmesi ve kronik hale gelmesi, her ne olursa olsun, amaçlanan meşru hedefle orantılı olmadığı ve dolayısıyla söz konusu tedbirin demokratik bir toplumda gerekli olmadığından ifade özgürlüğünün ihlalini oluşturacaktır.
Ağız içi arama karşıtı tutumlarından dolayı bazı mahpuslara disiplin cezaları verildiği; Aydın Değirmenci, İzbat Orhan, Mehmet Şirin Kaya, Suat Oğuz ve Mehmet Tiryaki hakkında cezai işlem uygulandığı belirtmiştir. Kişilerin ağız içi arama uygulamasına rıza göstermemesi, temel hak ve özgürlüklerini kullanmalarına dayanmaktadır. Bu nedenle, kişilerin bu gerekçeyle cezalandırılması veya disiplin soruşturmasına tabi tutulması, ifade ve beden dokunulmazlığı haklarının ihlali anlamına gelir. Bu durum, aynı zamanda “cezalandırma yoluyla sindirme” ve “hak arama yollarına başvurma hakkının dolaylı olarak engellenmesi” niteliği taşımaktadır.
Tokat T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulan siyasi mahpusların tamamının aileleri il dışında yaşamakta olup, bu durum mahpusların aileleriyle fiziksel temasını ciddi biçimde kısıtlamakta, ailelerin olduğu veya ailelere yakın olunan hapishanelere sevk taleplerinin sistematik ve ısrarlı olarak reddedilmesiyle birlikte özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı fiilen engellenmektedir. Mahpusların maddi yetersizlikler ve uzaklık nedeniyle aylarca görüş yapamaması, aile bağlarının korunmasını imkânsız hale getirmekte; buna ek olarak siyasi mahpuslara tanınmayan görüntülü görüşme hakkı, telefon görüşme süresindeki ayrımcılık ve bayram gibi özel günlerde adli mahpuslara tanınan ek görüş haklarının siyasilere uygulanmaması, mahpusların aileleriyle haberleşme özgürlüğünü açıkça ihlal etmektedir. Ayrıca, Hapishane de muhalif yayınlara erişimin yasaklanması, yalnızca idarenin uygun gördüğü TV kanallarına izin verilmesi, kitap sayısının 5 ile sınırlandırılması gibi uygulamalar, mahpusların bireysel gelişim ve düşünsel özgürlük alanlarını sınırlandırmakta, özel hayatın entelektüel ve duygusal yönüne müdahale anlamı taşımaktadır. Özellikle ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü mahpusların tecrit koşullarında tutulmaları, sosyal ilişkilerden tamamen yoksun bırakılmaları ve yalnızca birinci derece yakınlarıyla sınırlı görüş hakkı tanınması, onların hem aile yaşamına hem özel yaşam alanına ciddi biçimde zarar vermektedir. Tüm bu uygulamalar bir arada değerlendirildiğinde, özel hayata ve aile yaşamına saygı hakkının, Hapishane idaresi eliyle sistematik olarak ihlal edildiği; mahpusların sadece özgürlüklerinden değil, insan onurunun temelini oluşturan özel yaşam, düşünsel bütünlük ve aile bağlarından da yoksun bırakıldıkları açıkça görülmektedir.
Görüştüğümüz mahpuslar hem kendilerinin hem de koğuşunda bulunan herkesin sürgün geldiği bilgisini vermiştir. Mahpusların tamamının aileleri uzak illerde yaşamaktadır. Bu nedenle uzak mesafeden dolayı ziyaretler çok seyrek gerçekleşmektedir. Sevk talepleri ısrarla reddedilmektedir. Bu, aile hayatına saygı hakkını ve insan onurunu zedelemektedir. Hükümlü ile ailesi arasındaki uzak coğrafi mesafenin, aile ziyaretlerinin azalmasına ve dolayısıyla aile bağlarının bozulmasına neden olacağı da açıktır.
Tokat T Tipi Hapishanesinde 15 hasta mahpus bulunmaktadır, bunların 11’i ağır hastadır. Ağız içi arama dayatması nedeniyle mahpuslar Ocak 2025'ten itibaren hastaneye sevk taleplerini geri çekmektedir. Bu durum teşhis ve tedavileri ciddi şekilde aksatmaktadır. Hastaneye sevkler ciddi şekilde gecikmektedir. Tedavi süreçleri düzenli yürütülmemektedir. Ağır hasta mahpusların tedavi edilmemesi hayati tehlikeye neden olmaktadır.
Hapishane idaresi, mahpusları onur kırıcı ve aşağılayıcı nitelikteki ağız içi arama uygulamasına zorlamakta; bu dayatma, hastaların teşhis ve tedaviye ulaşmasını engellemekte, böylece sağlık hakkı ihlal edilmektedir. Kamuran Taş’ın omurilik fıtığı başlangıcı olmasına rağmen MR çekilememesi, Mehmet Şirin Kaya’nın ameliyat sonrası fizik tedaviye erişememesi nedeniyle bacağında kalıcı hasar oluşması, Hasan Demirtaş’ın Behçet hastalığına rağmen uygun beslenme ve tedavi imkânlarından yoksun bırakılması, Ömer Yaman’ın altı ay içinde bir gözünü tamamen kaybetmiş olması, bu ihlallerin yalnızca birkaç örneğidir. Üstelik mahpusların sağlık durumları kötüleştiği halde sevkler gecikmekte veya hiç yapılmamakta, hastaneye gidenler de genellikle ağız içi arama nedeniyle ya geri çevrilmekte ya da tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kalmaktadır. Sağlık hakkı, Anayasa’nın 56. maddesi ile güvence altına alınmış temel bir sosyal haktır; aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı (madde 2) ve işkence yasağı (madde 3) ile doğrudan bağlantılıdır. Ancak Tokat, Hapishanesinde hasta mahpusların tedaviye erişimi gerek fiziksel uygulamalar gerekse idari keyfiyetle engellenmekte; yaşam hakkı tehlikeye atılmakta ve sağlık hakkı, Hapishane duvarları arasında fiilen askıya alınmaktadır. Bu durum, mahpusların insan onuruna yaraşır koşullarda yaşama hakkının açık bir ihlalidir ve hem ulusal hem uluslararası normlara aykırıdır.
Tokat Hapishanesi’nde aşağıdaki mahpusların ciddi sağlık sorunları yaşadığı ve tedavi haklarının çeşitli biçimlerde ihlal edildiği tespit edilmiştir:
Hasan Demirtaş, Behçet hastasıdır. Göz ve böbrek hasarı mevcuttur. Diyet yemeğe ulaşamamaktadır. 6 aydır tedaviye ulaşamamaktadır. Ömer Yaman, 70 yaşındadır. Göz tansiyonu ve hipertansiyon hastasıdır. Sol gözünü kaybetmiştir. İdrar yolu enfeksiyonu yaşamaktadır. Hastaneye 6 aydır hiç sevk edilmemiştir. Mehmet Şirin Kaya, Ameliyat sonrası fizik tedavi hakkı ağız içi arama nedeniyle engellenmiştir. Kalıcı hasar riski vardır. Ayrıca kullanması gereken 30.000 TL maliyetli ilaç için destek verilmemektedir. Kamuran Taş, Omurilik fıtığı başlangıcı vardır. MR çekimi yapılmamış, ameliyat ihtimali varken hastaneye sevk edilmemiştir. Cemal Özgüç, Katarakt nedeniyle gözünü kaybetme riski altındadır. Yunus Şimir, Kalp hastasıdır. Suat Oğuz, Mehmet Tiryaki, Aydın Değirmenci, Adnan Çelebi, Mehmet Sayılgan gibi isimler de ağır hastadır.
Tokat Hapishanesinde mahpusların sağlık durumları ve tedavi süreçlerindeki aksaklıklar, aşağıdaki ihlalleri ortaya koymaktadır. Mahpusların hastane sevkleri, ağız içi aramalar gibi güvenlik prosedürleri nedeniyle engellenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü Anayasası sağlık tanımı çerçevesinde sağlık hakkı bireylerin fiziksel, ruhsal, sosyal iyilik halinin sağlanması için sahip oldukları hakları içerir. Sağlık hakkı yaşam hakkının tamamlayıcısıdır ve sağlıklı olmak yaşam hakkının temel koşuludur.
Tüm başvurucular Hastaneye sevkler konusunda sorun olduğu beyan edilmiştir. Mahpuslar tarafından sevk esnasında ağız içi arama dayatıldığından; sevklere çıkmadıklarını belirtmiştir.
Mahpuslar tedavilerinin rutine uygun ilerlemediğini beyan etmişlerdir. Mahpus beyanlarıyla beraber ortaya çıkan veriler hapishanende sağlık sorunlarının derinleştiğine göstergedir. Ağır hasta mahpusların, Hapishane koşullarında uygun tedaviye erişemedikleri, düzenli muayene, tetkik ve rehabilitasyon olanaklarının sağlanmadığı, ağız içi arama gibi keyfi uygulamalarla sağlık hizmetine erişimlerinin engellendiği gözlemlenmiştir.
AİHM, bir kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazını bir gün serbest kalma ümidi olmaksızın geçirmesini AİHS madde 3 bağlamında kötü muamele olarak kabul etmekte, umut hakkını insan onuruna saygının bir gereği olarak görmektedir. Son yıllarda verdiği kararlarında ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kötü muamele teşkil etmemesi için, söz konusu cezanın gözden geçirilme olanağının bulunmasının yanı sıra cezanın infazına ara verilmesi, infazın geri bırakılması veya koşullu salıverilmesi af veya cezada indirim yapılmasına olanağının bulunmasını da şart koşmuştur.
Başvurucular Tokat hapishanesinde infazları ertelendiği ya da yakıldığı belirtilmiştir. Tokat Hapishanesi’nde tutulan mahpusların infaz süreçlerinde sistematik olarak uygulanan infazın ertelenmesi ve infaz yakma kararları, başta Anayasa olmak üzere uluslararası insan hakları belgelerinde güvence altına alınan “umut hakkı” ile açıkça ihlalidir. Mahpusların infaz sürelerini tamamlamalarına rağmen özgürlüklerine kavuşamamaları, cezanın öngörülen sınırlarının ötesine geçerek keyfi biçimde uzatılması anlamına gelmekte, bu durum ise hukuk devleti ilkesine ve insan onuruna aykırılık teşkil etmektedir.
Aşağıdaki vakalarda görüldüğü üzere, mahpusların tahliyeleri ceza sürelerinin dolmasına rağmen ya tamamen engellenmiş ya da defalarca ertelenmiştir:
Adnan Çelebi, 30 yıllık cezasının önemli bir kısmını tamamlamasına rağmen koşullu salıverilmenin tekrar tekrar ertelenmesi, şeffaf ve adil bir inceleme sürecinin eksikliğini düşündürür. Ertelemeler için açık bir gerekçe sunulmaması, umut hakkını ihlal edebilir.
Mehmet Sayılgan, Beş kez erteleme, inceleme sürecinde sistemik bir sorun olduğunu gösterir. AİHM, nesnel gerekçeler olmadan tekrarlanan ertelemelerin umut hakkını ihlal ettiğini vurgulamıştır.
Kamuran Taş, tahliyesinin ikinci kez ertelenmiş olması, onun açısından artık cezanın infazının ötesinde, belirsiz bir süreyle özgürlüğünden yoksun bırakılma anlamı taşımaktadır. Bu durum yalnızca bir bireyin değil, infaz hukukunun temel ilkelerinin ve insan haklarına dayalı hukuk sisteminin doğrudan ihlalidir.
Aydın Değirmenci ve Mehmet Şirin Kaya, hakkında uygulanan infaz yakma kararları, ceza hukuku ve insan hakları ilkeleri açısından ağır bir ihlal teşkil etmektedir. İnfazın yakılması, ceza süresini fiilen uzatarak, hukuken öngörülebilir bir tahliye tarihini ortadan kaldırmakta ve mahpuslar açısından belirsizlik, umutsuzluk ve keyfilik yaratmaktadır. Bu uygulama, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, AİHS m.3’te yer alan insanlık dışı muamele yasağı ve AİHM’in umut hakkına ilişkin içtihadı ile bağdaşmamaktadır. Mahpusun infaz süresini tamamlamasına rağmen, idari takdirle serbest bırakılmaması, cezayı fiilen ağırlaştırmakta ve hukuki güvenliği zedelemektedir. infaz yakma işlemlerinin gerekçesiz, denetime kapalı ve öngörülemez biçimde uygulanması, infaz hukukunun temel ilkelerine aykırı olduğu kadar, bir cezalandırma değil, cezayı keyfi şekilde uzatma aracına dönüşmüştür
Şartlı tahliyenin özü, cezanın belirli bir kısmını çektikten sonra, mahkûmun topluma yeniden entegrasyon olasılığını ortaya çıkarmasıdır. Gelinen noktada şartlı tahliye hakkı cezalandırma aracına dönüştürtülmüştür. İnfaz yakılması verilen ceza, özgürlüğünden mahrum kalan tutsağın umut hakkı elinden alarak işkence ve kötü muamele boyutuna erişmektedir
Kanunilik ilkesi gereği Kanunlar belirli ve net olmalıdır. Kanunilik ilkesi uyarınca kamu makamlarına verilen takdir marjı sınırlı olmalıdır. İdare ve gözlem kurullarının vermiş olduğu iyi hal kararları bu yönüyle ciddi sorunlar ihtiva etmektedir. Burada sorun örgütlü suçtan ya da terör suçundan ceza alan hükümlünün 5275 sayılı CGTİHK 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için yönetmelikte ön şart olarak aranan mensup olduğu örgütten ayrılma durumundan ileri gelmektedir.[2]
5275 sayılı Kanunun 89. Maddesinde yapılan değişiklik açıkça hükümlülerin aleyhine düzenlemeler içerdiğinden, maddenin değiştirildiği 14/04/2020 tarihinden önce işlenen suçlar bakımından bu değişiklik uygulanamaz ve eski hüküm geçerliliğini aynen korur. Ancak açık kanun maddelerine rağmen söz konusu yönetmeliğin uygulanması ile TCK'nın 7. Maddesinde düzenlenen kanunların zaman bakımından uygulanması ilkesi, Anayasanın 38. Maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile AİHS'in 7. Maddesinde düzenlenen cezaların yasallığı (suçta ve cezada kanunilik) ilkesi ihlal edilmektedir. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 7’nci maddesi hükümlerine göre suçun veya yaptırımın yasada açık bir şekilde düzenlenmesi aranmakta ve yasallık ilkesine vurgu yapılmaktadır. Söz konusu düzenleme belirlilik içermediğinden ihlallere neden olmaktadır.
İyi hal kararı mahpusun durumu bakımından oldukça önemledir. Çünkü bu durum, örgütlü suçtan ya da terör suçundan mahkûm olan hükümlünün, 5275 sayılı CGTİHK 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için ön şart olarak arandığından tutsağın olduğundan daha erken hapishanenden çıkabilmesi ve daha erken özgürlüğüne kavuşması anlamına gelmektedir.
Yine yönetmelik gereği idare ve gözlem kurulları tarafından iyi hal kararlarının, mevzuatta hangi olgulara ve kriterlere göre bir değerlendirme yapılacağına dar bir düzenleme getirilmediğinden bu kararların tamamına yakınının, birbirinden farklı kriterler ve olgular içerdiği, hatta çoğunlukla birbiriyle çeliştiği, içerik olarak da hukuk denetme elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren hukuk devletinin temel ilkelerinden olan belirlilik ve hukuk öngörülebilirlikten yoksun kararlar olduğu gözlemlenmiştir
İdare ve gözlem kurulları tarafından verilen iyi hal kararlarına karşı itiraz üzere hukukilik ve yerindelik denetim yapmakla görevli infaz hakimlikler ve ağır ceza mahkemelerince de verilen kararların bir kısmında idarenin takdir yetkisi kapsamında gözleme dayalı yazılı şekilde karar verildiği şeklinde, bir kısmında da hukuk denetme elverişli olmayan, sübjektif değerlendirmeler içeren yoruma dayalı değerlendirmeler vardır. Bu kararlara karşı istinaf ya da temyiz kanun yolu öngörülmediğinden farklı yerlerde bulunan mahkemelerce farklı içerikte ve çoğunlukla da birbiriyle çelişen kararlar verilmektedir. Bu yönüyle de ilgili yönetmelik gereği idare ve gözlem kurullarınca yapılan değerlendirmelerin ve mahkeme kararlarının Anayasa’nın 2. Maddesine aykırıdır.
Mevcut hapishanelerde bulunan İdari Gözlem Kurullarının ulusal ve uluslararası hukuka aykırı hareket etmekte olduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Hapishane idareleri tarafından verilen subjektif değerlendirme ve soyut gerekçeler ile mahpusların tahliye edilme ve denetimden faydalandırılmama kararları hak ihlallerine neden olmaktadır.
Demokratik bir hukuk devletinde, insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. Kamu görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, hukuka uygun bir şekilde görev yapmak zorundadır. Yukarıdaki mahpus anlatımları da incelendiğinde görülecektir ki mahpusların sorunlarının olduğu aşikardır. Hapishane yönetiminin insan haklarını gözeten yaklaşım yöntemini esas alarak iddiaları ivedilikleri incelemelidir. Hapishane idaresi kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğü uyarınca bildiği veya bilebileceği konumda olduğu müddetçe mahpuslara insan onuruna uygun koşullar sağlama yükümlülüğü altındadır
Hapishane idari görevinin gereklerine uygun olarak kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esasları ifa etmelidir. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
Demokratik bir hukuk devletinde, insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. İdari gözlem kurularında kanuna aykırı şekilde terör örgütü ve iyi hal kavramlarıyla mahpuslar mağdur edilmektedir. Kamu görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, anayasaya uygun bir şekilde uygulamaları yürürlüğe sokmalıdır.
Mevcut durumda hapishane idaresinin tutumları ve uygulamaları konusunda şikayetler mevcuttur. Hapishane idaresi asli olarak sorunları tespit ederek çözümlemelere yoğunlaşmalıdır. Kanunlara uygunluk, eşitlik ve ayrımcılığın önlenmesi, ölçülülük, yetkinin kötüye kullanılmaması, tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verebilirlik, kazanılmış hakların korunması ve haklı beklentiye uygunluk, dinlenilme ve savunma hakkı, bilgi edinme hakkı, makul sürede karar verme, kararların gerekçeli olması iyi yönetimin temel ilkelerindendir. Mahpuslar, hapishane idarelerinin birçoğunun iyi yönetim ilkelerine uygun hareket etmediğini beyan etmektedir. Hapishane idaresi iyi, şeffaf, demokratik ve insan haklarına dayalı bir yönetimle sorunları çözme odaklı yaklaşım geliştirmelidir.