PFDK Kararı: Kürtçeye Ceza, Barışa Engel
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’nun (PFDK), Amedspor’a formalarında yer alan “Koma me bona we” ifadesi gerekçe gösterilerek 110.000 TL para cezası vermesi, yalnızca spor hukukuna değil, aynı zamanda temel hak ve özgürlüklere de aykırıdır. Söz konusu ifade, kulübün göğüs sponsoru olan bir market zincirine ait ticari bir reklam yazısıdır. Politik, dini ya da ırkçı bir içerik taşımadığı gibi, TFF’nin yürürlükteki Sportif Ekipman Talimatı kapsamında da yasaklanan unsurlar arasında yer almamaktadır. Diğer kulüplerin formalarında İngilizce ya da Fransızca ticari ifadeler bulunmasına rağmen herhangi bir yaptırım uygulanmazken, Kürtçe bir ifadenin cezalandırılması, Türkiye Futbol Federasyonu’nun fiilen “Kürtçeyi yasaklı dil ilan etmesi” anlamına gelmektedir.
Disiplin hukukunun en temel ilkesi olan kanunilik, açıkça yasaklanmamış bir fiil nedeniyle ceza verilemeyeceğini öngörmektedir. Talimatta “slogan” kavramı yer almazken, sıradan bir reklam ifadesinin disiplin yaptırımına konu edilmesi, hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Bu karar aynı zamanda eşitlik ilkesine aykırıdır; Türkçe ifadelerin serbest olduğu bir ortamda Kürtçe ifadelerin cezalandırılması, dil temelli bir ayrımcılık niteliği taşımaktadır.
Bugün ülkede toplumsal barışın, farklı kimliklerin ve dillerin tanınmasıyla mümkün olacağı artık herkesçe kabul edilmektedir. Halkların eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşaması, yalnızca kültürel hakların tanınmasıyla değil, aynı zamanda çok dilliliğin kamusal alanda güvence altına alınmasıyla sağlanabilir. Demokratik bir toplumun temeli, halkların kendi kimlikleriyle, kendi dilleriyle özgürce var olabilmeleridir. Her dilin varlığını koruması ve kamusal alanda görünür olması, ortak yaşamı zayıflatmaz; tam tersine onu daha güçlü ve kalıcı kılar. Bir dilin görünürlüğünden korkmak yerine, onu bu coğrafyanın ortak zenginliği olarak kabul etmek, eşit yurttaşlık anlayışının ve demokratik yaşamın vazgeçilmez koşuludur.
Ne var ki, verilen bu ceza yalnızca hukuki ilkelerden sapmakla kalmamış, aynı zamanda ülkede gelişmekte olan barış ortamına da zarar vermiştir. Dillerin kamusal alandaki varlığını cezalandırmak, toplumun farklı kesimleri arasında güven inşasına engel olmakta ve ortak geleceğe yönelik umutları zedelemektedir. Oysa barış ve demokratik çözüm, korku ve yasaklarla değil, farklılıkların meşru ve eşit bir biçimde tanınmasıyla inşa edilebilir. Toplumsal sözleşmenin temeli, halkların kimlikleriyle eşit koşullarda bir arada yaşamasıdır. Spor alanı da bu ortak yaşamın aynasıdır; farklı dillerin, kültürlerin ve kimliklerin eşit koşullarda yer bulabildiği, halkların kendini ifade edebildiği bir alan olmak zorundadır.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği olarak bizler, bu kararın yalnızca bir Amedspor’a değil, aynı zamanda halkların ortak yaşam iradesini ve barış umudunu hedef aldığını düşünüyoruz. Dil ve kimlik temelli hiçbir ayrımcılığın kabul edilemeyeceğini, Kürtçe’nin bu toprakların köklü bir dili olarak kamusal alanda özgürce var olmasının barış ve demokrasi için zorunlu olduğunu kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.
ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ