Ankara’nın Altındağ ilçesine bağlı Önder Mahallesi’nde iki grup arasında henüz belirlenemeyen bir nedenle çıkan tartışma sonucu bir kişinin hayatını kaybettiğinin öğrenilmesi üzerine Önder Mahallesi’ne elleri sopalı çok sayıda kişi gelerek Suriyeli mültecilerin iş yerlerini, araçlarını ve evlerini tahrip etmişlerdir.
Mültecilere yönelik başlatılan organize saldırılar derhal durdurulmalıdır. Belirtmek isteriz ki toplumsallaşan ve kurumsallaşan ırkçılık yalnızca bulunduğu yer için değil, tüm ülke için bir tehdittir. Şiddeti tetikleyen tüm ırkçı söylemlere karşı tüm toplumu yaşam hakkını savunmaya ve yaşanılan ayrımcı ve ırkçı saldırılar karşısında olmaya çağırıyoruz.
Sadece ülkemizde değil dünyanın bir çok yerinden; silahlı çatışma bölgelerinden daha güvenli bölgelere geçiş, ekonomik yetersizlikler, politik olarak ülkelerinde tehdit altında olma, çevresel sorunlar ve doğal afetler (iklim mültecileri) vb. nedeniyle milyonlarca insan yer değiştirmek zorunda kalmaktadır. Ancak ülkemize gelen mültecilere karşı ötekileştirici, kutuplaştırıcı dilin sürmesi milliyetçi ve ırkçı gruplar üzerinde tetikleyici bir etki bırakmakta ve bu durum organize nefret saldırılarını meydana getirmektedir. Ayrıca siyasal iktidarın kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı dilinin kontrol edilemez bir hale gelmesiyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkes hedef haline gelmektedir ve şiddetin boyutları tetiklenmektedir. Özellikle son dönemde Suriyeli mülteciler ve Kürtler başta olmak üzere pek çok kesime yönelik saldırıların sayısında ciddi bir şekilde artış yaşanmaktadır.
Önder Mahallesi'nde mültecilere yönelik gelişen bu saldırının da organize saldırı olduğu açıktır. Sivil ve resmi kolluk görevlilerinin bulunduğu bu mahallede bu boyutta gerçekleşen saldırının ‘önlenememesi’ sadece öfkeli grubun durdurulamazlığıyla açıklanamaz. Bu faşist saldırıların engellenmemesi, göçmenlerin ‘olağan şüpheli’ olarak görülmesi ve gösterilmesi, ülkemizde ırkçı saikle gerçekleştirilen saldırıların faillerinin cezasız kalması, manipülatif haberlerle bu saldırılara zemin yaratılması bu saldırıların sorumlularının sadece ‘öfkeli kalabalık gruptan’ ibaret olmadığını göstermektedir.
Ülkemiz için geçmişten bu yana her zaman aktif bir tehlike olan bu ırkçı saldırıların son bulması, önlenebilmesi ve olumsuz sonuçlarının bertaraf edilebilmesi için somut bazı adımların atılması elzemdir. Bu bağlamda;
1-Etnik kimlikleri nedeniyle kişilere yönelen hakaret, yaralama ve öldürme eylemlerinin tamamı nefret suçu olup bu nefret suçunu işleyenlere karşı etkili soruşturma yürütülmeli, tüm sorumlulular açığa çıkartılmalıdır.
2-İhmali ya da iştiraki sebebiyle sorumluluğu olduğu iddia edilen kamu görevlileri hakkında da adli ve idari soruşturma başlatılmalıdır.
3-Nefret suçları ile ilgili kapsamlı bir yasal düzenlemenin eksikliği ile birlikte resmi ideolojiye bağlı ceza mevzuatı sistematik bir biçimde bu saldırıların devam etmesine de zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple siyasal iktidar BM Irk Ayrımcılığı Komitesi’nin tavsiyeleri doğrultusunda nefret suçları yasası düzenlemesi yapılmalı ve ırkçı saldırı failleri cezalandırılmalıdır.
4-Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ayrımcılık yasağını düzenleyen 12 No’lu Protokülü’nü 18 Nisan 2001 tarihinde imzalamış fakat parlamentoda henüz onaylamadığı için uygulamaya konulmamıştır. Bu protokolün bir an önce parlamento tarafından onaylanıp uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir.
Özgürlük için Hukukçular Derneği olarak Türkiye’de yayılmaya ve olağanlaşmaya devam eden organize ırkçılığa karşı hukuk mücadelesi vermeye devam edeceğimizi, göçmen ve mültecilerle dayanışma içinde olduğumuzu belirtmek isteriz.
ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ