Türkiye’nin içine sürüklendiği çoklu kriz hali, gün geçtikçe daha da derinleşiyor. Siyasal, toplumsal ve hukuksal alanda bu krizin en yoğun halini uygulayan iktidar tarafından ve yargı eliyle, her gün her saat kadınlar, gençler ve muhalifler başta olmak üzere; eşitlik, özgürlük, adalet ve barış isteyen, bu konuda mücadele veren bütün kesimler, güvenlikçi politikalarla susturulmaya ve cezalandırılmaya çalışılıyor. Bunun son halkası olarak da iktidarın bu güvenlikçi politikalarını teşhir eden, iktidar yetkililerinin suçlarını açığa çıkaran, toplumun sesi olan ve toplumu hakikatle buluşturan, özgür basın geleneğinin sürdürücüleri Kürt gazeteciler baskıya, hukuksuzluğa maruz bırakıldı ve tutuklandı. Tıpkı, kolluk tarafından işlenen “Kemal Korkut” cinayetini ve yine kolluk tarafından iki kişinin “helikopterden” atılması olayını belgeleyen, bunu kamuoyu ile paylaşan gazetecilerin yargılandığı gibi…
Kadının kalemiyle hakikatin izini süren kadın gazeteciler başta olmak üzere Kürt gazetecilere dönük bütün bu saldırılar;gazeteciler şahsında bütün topluma, demokrasiye ve özgürlüğe saldırıdır. Kürt gazetecilere dönük bu saldırılar, ülkenin bir kez daha sessiz sedasız kaosa, karanlığa ve savaş siyasetinesürüklenme çabasıdır.
Çünkü hepimiz biliyoruz; basının özgür olmadığı bir ülkedeözgürlükten ve demokrasiden söz edilemez!
Özgür basına yönelik sistematik saldırıların son örneği, 8 Haziran 2022 tarihinde Diyarbakır’da 22 Kürt gazetecinin göz altına alınması ve akabinde 16 gazetecinin tutuklanması olmuştur. 2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine göre 180 ülke arasından en son sıralarda yer alan Türkiye’nin Kürt gazetecilere yönelik bu son saldırısı, bu sıralamayı daha da geriye çekmiştir.
İç hukuk ve taraf olunan uluslararası sözleşmelere rağmen, Kürt gazetecilere dönük bu saldırılar, aynı zamanda hükümetin özgürlük ve demokrasi karnesinin de tescilidir. Çünkü uluslararası hukuka göre basın özgürlüğü, en güçlü özgürlüklerden biridir ve sadece despot hükümetler tarafından engellenebilir.
Diyarbakır’da özgür basına dönük bu saldırı ile birlikte; Apê Musa, Hrant Dink ve Deniz Fırat’tan aldıkları güçle gerçekleri açığa çıkarmak için mücadele eden gazetecilerin, sadece yaptıkları haber ve programlar gerekçe gösterilerek hukuksuz bir şekilde tutuklanması, halkın gerçek ve tarafsız haber alma özgürlüğünü bir kez daha elinden almıştır.
Bizler buradan bir kez daha yetkililere seslenmek istiyoruz; basın özgürlüğü, demokrasinin ve hukukun en güçlü teminatıdır. Bunun bir gereği olarak da başta Kürt gazeteciler olmak üzere basın emekçilerine dönük sistematik saldırıların bir an önce son bulması gerektiğini hatırlatıyor ve bütün insan hakları savunucularını, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşları iktidarın ve yargının Kürt gazetecilere dönük saldırıları karşısında durmaya ve mücadeleyi büyütmeye davet ediyoruz.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği