Tarihsel süreç içerisinde 73 kez soykırıma uğrayan Êzidî toplumu, bir kez daha 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal’de DAİŞ’in soykırımına maruz bırakıldı. Êzidî toplumunun “74’üncü Ferman” olarak adlandırdığı bu soykırımda; binlerce Êzidî öldürüldü, yüzlerce çocuk, yaşlı ve hasta Ezidi açlık ve susuzluk sebebiyle yaşamını kaybetti. Êzidî çocuklar kaçırılarak DAİŞ tarafından tutsak edilip, toplumundan koparıldı ve dinleri zorla değiştirildi. Binlerce kadın ve kız çocuğu DAİŞ tarafından zorla alıkonuldu, pazarlarda “savaş ganimeti olarak satılarak” köleleştirildi. Bu köleleştirme politikalarında kadınların sadece iradeleri değil, bedenleri de esir alındı.
Şengal’de kırımdan geçirilenler sadece kadınlar değildi, bir bütün olarak Ezidi toplumduydu; ancak zorla alıkonulanların büyük çoğunluğunun kadınlar ve kız çocukları olması tesadüf değildir. Çünkü tarihteki bütün savaşlarda ilk olarak kadın bedeninin, doğrudan şiddetin hedefi haline gelmesi ve işgal/fetih alanı olarak görülmesi erk/devletçi sistemin en eski ve hala güncel olan temel bir sömürü biçimidir. Bu sömürü biçimi Nijerya’da, Kürdistan’da, Afganistan’da, Vietnam’da ve dünyanın birçok farklı yerinde her seferinde defaatle ısrarla savaş politikası olarak uygulanmıştır. 2014’te Êzidî kadınların DAİŞ tarafından zorla alıkonulması ve köleleştirilmesi de binlerce yıllık bu sistem saldırılarının tekrarıdır. Aynı saldırılar, Efrin ve Serekani’de bugün hala devam etmektedir.
Şüphesiz ki, 3 Ağustos 2014’te Şengal’de Êzidî toplumuna yönelik gerçekleştirilen bu katliam, “Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” ve “Roma Statüsü’nün” soykırım tanımıyla uyuşmaktadır. Bu katliamın, uluslararası kurumlar tarafından hazırlanan raporlarda “soykırım” olarak tanımlanması ve “insanlığa karşı işlenen suçlar” kategorisinde ele alınması önemli gelişmeler olmasına rağmen; bugüne kadar başta Türkiye hükümeti olmak üzere diğer dünya ülkeleri ve uluslararası mekanizmalarca hala Ezidi toplumuna yönelik gerçekleştirilen soykırıma karşı uygulanması gereken hukuki süreçler işletilmemiştir.Soykırımın üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen Êzidî toplumunun yaraları sarılmamış ve uluslararası düzeyde etkili bir mücadele hayata geçirilmemiştir.
Bizler Özgürlük İçin Hukukçular Derneği üyeleri olarak, soykırım uygulamalarına maruz bırakılan Êzidî toplumunun acılarını paylaşıyor ve başta kadınlar olmak üzere; bedenlerini, topraklarını, yaşamlarını korumak ve toplumunu savunmak için direnen ve bütün baskılara rağmen topraklarını terk etmeyerek demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir yaşam inşa etmeye çalışan bütün Êzidî toplumunun mücadelesini selamlıyoruz.
Ayrıca, katliam motivasyonunu ve ideolojik referansını kadın düşmanlığından alan DAİŞ’in Êzidîlere yönelik saldırısının, uluslararası düzeyde “soykırım” olarak tanınması ve 3 Ağustos tarihinin “Kadın Kırımı ve Soykırıma Karşı Uluslararası Eylem Günü” olarak ilan edilmesi çağrısını yineliyor ve herkesi soykırımlara karşı mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ