TÜRKĠYE CUMHURĠYETĠ ANAYASA MAHKEMESĠ
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
KARAR
SEBAHAT TUNCEL BAġVURUSU (2) (BaĢvuru Numarası: 2014/1440)
Karar Tarihi: 26/2/2015
R.G. Tarih-Sayı: 14/3/2015-29294
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
KARAR
BaĢkan y. : Burhan ÜSTÜN
Üyeler : Nuri NECĠPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör : Yunus HEPER
BaĢvurucu : Sebahat TUNCEL
Vekili : Av. Ercan KANAR
I. BAġVURUNUN KONUSU
1. BaĢvurucu, hakkında açılan ceza davasında lehine olan delillerin toplanması taleplerinin reddedildiğini, yasak delillere dayanıldığını ve savunma haklarının kısıtlandığını bu nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde koruma altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiĢtir. BaĢvurucu, yeniden yargılama ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuĢtur.
II. BAġVURU SÜRECĠ
2. BaĢvuru, 20/1/2014 tarihinde Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıĢtır. Ġdari yönden yapılan ön incelemede baĢvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiĢtir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiĢtir.
4. Bölüm BaĢkanı tarafından 25/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiĢtir.
5. BaĢvuru konusu olay ve olgular ile baĢvurunun bir örneği görüĢ için Adalet Bakanlığına gönderilmiĢtir. Adalet Bakanlığının 26/6/2014 tarihli yazısı, 7/7/2014 tarihinde baĢvurucuya tebliğ edilmiĢtir. BaĢvurucu, görüĢünü 22/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuĢtur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. BaĢvuru formu ve ekleri ile baĢvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle Ģöyledir:
1
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
7. BaĢvurucu, silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla 5/11/2006 tarihinde gözaltına alınmıĢ ve 8/11/2006 tarihinde tutuklanmıĢtır.
8. Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığının 13/11/2006 tarihli iddianamesiyle baĢvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu iĢlediği iddiasıyla cezalandırılması için Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine ceza davası açılmıĢtır. Ġddianameye göre, bir cinayet davasının soruĢturması sırasında Ģüpheli olarak 2006 yılı Temmuz ayında yakalanan Ġ.Ç. geçmiĢte örgütle bağlantısının bulunduğunu, 2004 yılı Temmuz ayında terör örgütü PKK’nın Irak’ın Kuzeyinde bulunan kamplarına gittiğini ve burada Türkçe adı Demokratik KurtuluĢ Partisi olan Partiya Rızgariya Demokratik’in (PRD) kongresine delege olarak katılan baĢvurucuyu gördüğünü beyan etmiĢtir. Ġddianamede ayrıca baĢvurucunun 5/6/2011 tarihinde terör örgütü PKK mensuplarınca Demokratik Toplum Partisinin (DTP) Bağcılar ġubesinde yaptığı toplantı sırasında yakalandığı belirtilmiĢ ve baĢvurucunun PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün üyesi olduğu iddia edilmiĢtir.
9. Emniyet Genel Müdürlüğünün ilk derece mahkemesine sunduğu bilgi notuna göre iddianamede adı geçen ve PKK kamplarında yapılan PRD kongresi 22/9/2004 ile 29/9/2004 tarihleri arasında yapılmıĢtır. Bilgi notuna göre söz konusu kongre 98 örgüt mensubunun katılımıyla gerçekleĢtirilmiĢ, bu kongrede Ģehir merkezlerinde Öz Savunma Birlikleri adı altına yeni bir silahlı yapılanmaya gidilmesi ve PRD’nin daha etkin çalıĢması için Türkiye ÇalıĢma Merkezi (TÇM) adı altında oluĢturulan yapının tekrar faaliyete geçirilmesi gibi bazı kararlar alınmıĢtır. Sözü geçen bilgi notunda TÇM, PRD, Öz Savunma Birlikleri, PKK’nın silahlı kanadı olan HPG hakkında daha ayrıntılı bilgiler yer almakla birlikte baĢvurucunun iddianamede bahsedilen kongreye katılımı ile ilgili bir bilgi yer almamıĢtır.
10. Polis kayıtlarına göre baĢvurucu, 12/6/2004 tarihinde Irak’ın Kuzeyine geçmiĢ ve 20/8/2004 tarihinde yurda dönüĢ yapmıĢtır.
11. Ayrıca iddianamede baĢvurucunun, 5/6/2011 tarihinde, PKK mensuplarının Bağcılar DTP Ģubesinde yaptığı toplantı sırasında yakalandığı iddia edilmiĢ ise de söz konusu toplantının hangi surette terör örgütü mensuplarınca yapılan bir toplantı olduğu yönünde daha fazla bir açıklamaya yer verilmemiĢtir.
12. Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava sırasında baĢvurucunun terör örgütü mensubu olduğunun ispat edilmesi için savcılık mahkemeye baĢka deliller de sunmuĢtur. Bunlardan en önemlisi 1 Nolu Gizli Tanığın 28/2/2009 tarihinde Ġstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından alınmıĢ olan ifadesidir. Bu ifade iki yılı aĢkın bir süreden sonra savcılık tarafından 28/4/2011 tarihinde Ġlk Derece Mahkemesine ibraz edilmiĢtir.
13. 1 Nolu Gizli Tanık, baĢvurucunun, 2000, 2001, 2002 yıllarında Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Esenler Ġlçe Gençlik Kolları BaĢkanı olduğunu, bu dönemde S.G. isimli yardımcısı ile birlikte dört kiĢinin terör örgütünün kırsal alandaki silahlı yapılanmasına katılımı için çalıĢtığını, kendisinin kabul etmediğini ancak diğerlerinin örgüte katıldıklarını iddia etmiĢtir. Sözü geçen tanık, baĢvurucunun Esenler Ġlçe Gençlik Kolları BaĢkanı olduğu dönemde PKK terör örgütü lehine molotof kokteylli eylemlerin talimatını verdiğini iddia etmiĢtir.
14. Savcılık son olarak tanık H.N’nin polis merkezinde vermiĢ olduğu ifadeyi delil olarak sunmuĢtur. Bu ifadede tanık H.N., 2004 Yılı Haziran ayında Türkçe adı Özgür Kadın Partisi olan Partiya Jina Azad (PJA) isimli terör örgütü yapılanmasının Kandil’de yapılan 5. kongresine katıldığını ve baĢvurucunun da bu kongrede bulunduğunu ileri sürmüĢtür. Tanık
2
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
H.A. Ġlk derece Mahkemesinde yapılan duruĢmada polis nezdinde verdiği beyanları reddetmiĢtir.
15. Yargılama devam ederken baĢvurucu 22/7/2007 tarihli milletvekili genel seçimlerinde Ġstanbul bağımsız milletvekili seçilmiĢtir. BaĢvurucunun tahliye talebi üzerine Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 24/7/2007 tarihinde baĢvurucunun tahliyesine karar vermiĢtir. BaĢvurucu, 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan 24. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde yeniden Ġstanbul bağımsız milletvekili adayı olmuĢ ve seçilmiĢtir.
16. Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 18/9/2012 tarihinde baĢvurucunun, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve karar kesinleĢinceye kadar “yurt dışına çıkmamak” adli kontrol tedbirinin uygulanmasına karar vermiĢtir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı Ģöyledir:
“…
Sanık hakkında düzenlenen iddianamede, sanığın 2004 yılı Temmuz - Ağustos aylarında Kuzey Irak'ta bulunan Kandil Dağındaki örgüt kamplarında düzenlenen PRD isimli yapılanmanın 2. kongresine Türkiye delegesi olarak örgüt kıyafeti ile katıldığı iddiası ile kamu davası açılmış olup, yargılama sırasında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sanık hakkında anılan örgüte eleman kazandırdığı, örgüt adına Esenler ilçesinde bir kısım eylemlerin talimatlarını verdiği ve PJA kongresine katıldığı iddialarını içerir tanık ve gizli tanık beyanları gönderilmiştir.
Sanık ve müdafileri yargılamanın başından itibaren, sanığın Kuzey Irak bölgesine Dohuk Belediyesi ile bağlantılı olarak yasal çalışmalara katılmak amacı ile gittiği, aleyhe beyan veren tanığın cinayet suçundan yargılanması nedeni ile ifadesine itibar edilemeyeceği ve dosyaya yargılama aşamasında gelen tanık ve gizli tanık beyanlarının Emniyet güçleri tarafından delil uydurma çabası olduğunu savunmuşlardır. Sanık savunmasında belirtildiği ve sanığın yurt dışına giriş ve çıkış kayıtlarından anlaşıldığı üzere sanık, 12.06.2004 tarihinde Habur Gümrük Kapısından çıkış yapmış ve 20.08.2004 tarihinde aynı kapıdan yurda giriş yapmıştır.
Sanık ile ilgili olarak;
- Tanık İ.Ç.’nin soruşturma aşamasından itibaren yargılama aşamasında ve kendisinin yargılandığı 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2006/210 esas sayılı dosyasında aynı içerikte ve istikrarlı olarak ve hatta örgütten ifade vermemesi konusunda tehdit de aldığını belirterek, 2004 yılı Temmuz ayı sonlarında PRD konferansına katılmak için Türkiye'den gelen tamamı örgüt mensuplarının giydiği kıyafetlerden giymiş ve kampta silahlı eğitim alan delegeler arasında sanık Sebahat Tuncel'in de bulunduğuna yönelik beyan ve teşhisi ve bu beyanı destekleyen anılan tarihlerde 98 mensubun katılımı ile PRD nin 2. olağan kongresinin gerçekleştirildiğine dair Emniyet Genel Müdürlüğün'den gelen bilgi notu,
Tanığın, sanık ile bağlantısı olmayan bir adli cinayet suçundan yargılanmasının tek başına beyanını itibarsız kılmayacağı ve tanık ile sanık arasında gerçeğe aykırı beyan verilmesini gerektirir bir durum olduğuna dair bir belge yada bilginin mevcut bulunmaması,
12.06.2004 - 20.08.2004 tarihleri arasında Kuzey Irak bölgesinde bulunduğu sabit olan sanığın, yasal alanda Dohuk Belediyesi ile irtibatlı olarak çalışma yapmış olduğu kabul edilse bile, bu durumun bölgedeki sosyal ve siyasi yapı ile güvenlik durumu da dikkate alındığında anılan kongreye katılmasına engel olmayacağı ve bu konuda dinlenilen ve dinlenilecek tanık beyanlarının, sanığın tüm faaliyetlerini 24 saat boyunca gözlemlemeleri olanaksız bulunduğundan sonucu değiştirmeyeceği,
- 1 No.lu gizli tanığın soruşturma ve yargılama aşamasında aynı içerikte ve istikrarlı olarak Azad kod isimli şahsın, Mehmet kod isimli İ.D.’nin ve A.Z. isimli şahsın iki çocuğunu
3
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
sanığın örgütün kırsal alanına gönderdiğine ve kendisini de örgütün kırsal alanına göndermek istediğine ve Sebahat Tuncel'in burada yardımcısı ile birilikte gençleri kandırarak örgütün kırsal alanına eleman aktarımı sağladığına, sanık Sebahat Tuncel'in 2001 - 2002 yıllarında Esenler DEHAP ilçe gençlik kolları başkanı olarak görev yaptığı dönemde PKK terör örgütü lehine yapılan molotof kokteylli korsan gösteri eylemlerinin talimatını verdiğine, sanığın 2003 yılında Esenler Çarşıda yapılan eylemin talimatını verdiğine ve sanığın 1998-1999 tarihleri arasında Kandil Dağında örgüt mensuplarının giydiği kıyafetle elinde kaleşnikof silahla çekilmiş fotoğrafını gördüğüne dair beyan ve teşhisi,
01/07/2003 tarihinde istinat duvarlarına ve okul duvarlarına yasa dışı yazılama yapıldığına, 15/08/2003 tarihinde Esenler ilçesi Havaalanı Mahallesinde yasa dışı pankart asıldığına, 06/06/2003 tarihinde Esenler ilçesi Kazım Karabekir Mahallesinde 8-10 kişilik bir grubun yola molotof atarak yasa dışı slogan attıklarına, 23/08/2003 tarihinde Fatih Mahallesinde terör örgütü ele başısı lehine yasa dışı pankart asılmış olduğuna, 16/08/2003 tarihinde Esenler Kazım Karabekir Mahallesinde el yapımı bomba bulunan yasa dışı pankart asılmış olduğuna, 15/08/2003 tarihinde bir iş yerinin kundaklandığına ve 12/08/2003 tarihinde Esenler İlçesi Kazım Karabekir Mahallesinde yasa dışı pankart asılması ve molotof atılması eyleminin gerçekleştiğine dair, tanık beyanını destekleyen ve anılan örgüt lehine yapılan bir kısım eylemleri gösteren Emniyet Müdürlüğün'den gelen yazı cevabı,
- Tanık H.N.’ın Emniyet Müdürlüğü'nde ve nöbetçi hakimlikte aynı mahiyette olan sanığın Kandil'de Haziran 2004 tarihinde yapılan PJA'nın 5. Kadın Kongresine örgütün talimatı doğrultusunda örgütün giymiş olduğu tek tip elbise ile PJA delegesi olarak katıldığına dair beyan ve teşhisi, (PJA, Kürtçe "Partiya Jina Azad" isimli örgüt yapılanması olup, Türkçe ismi "Özgür Kadın Partisi"dir, anılan yapılanmanın 5. olağan kongresi 17 Haziran - 02 Temmuz 2004 tarihleri arasında Kuzey Irak Bölgesinde Kandil Dağındaki örgüt kamplarında gerçekleştirilmiştir. Anılan yapılanmanın amacı terör örgütü içerisinde kadın sayısının artması, başta intihar saldırıları ve sızma girişimleri olmak üzere kadınların eylemlerde daha etkili bir şekilde kullanılması, erkek egemenliğinden kurtulmak ve kadın ordulaşmasının yaratılması olup, 26-30 Ekim 1986 tarihinde PKK terör örgütünün 3. kongresinde alınan karar ile ayrı bir yapılanma olarak kurulmuş, 2000 yılında alınan karar ile PJA ismini almıştır. ) Tanığın talimatla alınan beyanının farklı olmasının tüm örgütlü suçların yargılamasında doğal olduğu ve soruşturma aşamasında müdafi huzurunda usulüne uygun olarak alınan beyanlara itibar edilmemesini gerektirir dosya kapmasına yansıyan bilgi ve belge bulunmaması,
- Savunma tanıkları A.D. ve S. G.'nın beyanlarının soyut nitelikte bulunması ve yukarıda açıklandığı gibi sanığın Dohuk Belediyesi ile irtibatlı olarak Kuzey Irak Bölgesinde bulunmasının, sanığın tüm faaliyetlerini bu amaca özgülediği anlamını taşımayacağı,
- Son olarak tanık İ.Ç. ve H.N.'ın beyanlarının birbirleri ile zaman ve mekan açısında uyumlu bulunması ve bu iki tanığın ve gizli tanığın beyanlarının içerik olarak aynı mahiyette ve çelişkisiz bulunması,
Dikkate alınarak; Sanık Sebahat Tuncel'in PKK terör örgütüne eleman kazandırmaya yönelik olarak faaliyetlerde bulunduğu, bu bağlamda yukarıda adı geçen dört kişiyi anılan terör örgütünün dağ kadrosuna katılımını sağladığı ve gizli tanığı da bu konuda yönlendirmeye çalıştığı, 2003 yılında PKK terör örgütü lehine yapılacak olan bir kısım yasa dışı şiddet içeren eylemlerin talimatını verdiği, 12.06.2004 - 20.08.2004 tarihleri arasında Kuzey Irak Bölgesinde bulunduğu, PKK terör örgütünün bir yapılanması olan PJA'nın 17 Haziran-2 Temmuz 2004 de Kandil Dağındaki örgüt kamplarında yapılan (5. Kadın Kongresi) Kongresine tek tip örgüt kıyafeti ile katıldığı, bu kongreden daha sonra ki PRD’nin ( Partiya Rızgariya Demokratik- Demokratik Kurtuluş Partisi) Kandil Dağındaki örgüt kamplarında yapılan 2. olağan kongresine Türkiye delegesi olarak katılmak amacıyla tek tip örgüt kıyafeti giyerek kampta bulunmaya devam ettiği, ancak kongre tarihinden önce kamptan ayrıdığının anlaşıldığı, PRD’nin ülkemizdeki sivil itaatsizlik olarak adlandırılan eylemleri aktif bir şekilde
4
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
organize eden ve örgütün dağ kadrosuna elaman aktarımı sağlayan PKK terör örgütünün alt bir kuruluşu olduğu, PJA nın ise PKK terör örgütüne kadın eleman kazandırmayı ve kadınları eylemlerde daha fazla kullanmayı amaçlayan PKK terör örgütünün alt yapılanması olduğu ve sonuç olarak sanığın bu faaliyetleri ile PKK terör örgütünün ve alt yapılanmalarının etkin bir üyesi olduğu, iddia, tanık İ.Ç ve 1. no.lu gizli tanığın soruşturma aşamasından itibaren istikrar arz eden beyanları, tanık H.N.'ın müdafi huzurunda alınan soruşturma aşamasındaki ifade içerikleri, tanık beyanlarını doğrulayan İl Emniyet Müdürlüğü'nden gelen eylemlere ilişkin belgeler ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nden gelen bilgi notu ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış olup, sanığın örgüt üyeliğindeki etkin konumu, eylemlerindeki çeşitlilik ve yoğunluk dikkate alınarak ceza alt sınırından uzaklaşılarak isnat olunan suçtan cezalandırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.”
17. BaĢvurucu, Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin nihai kararını temyiz etmiĢ; Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24/12/2013 tarihli ilamı ile ilk derece mahkemesinin kararı onanmıĢtır. Onama Kararı baĢvurucu tarafından 24/12/2013 tarihinde öğrenilmiĢtir.
18. BaĢvurucu, 20/1/2014 tarihinde bireysel baĢvuruda bulunmuĢtur.
19. BaĢvurucu 28/11/2012 tarihinde, milletvekili olduğu halde hakkında “yurtdışına çıkamamak” Ģeklinde adli kontrol tedbirinin uygulanması nedeniyle adil yargılanma ve siyasal katılım hakkı ile ifade hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesine bireysel baĢvuruda bulunmuĢtur.
20. Anayasa Mahkemesinin 20/2/2014 tarih ve B. No: 2012/1051 sayılı kararı ile baĢvurucunun, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak Anayasa’nın 67. maddesinin birinci fıkrasının ihlal edilmediğine, diğer Ģikayetler hakkında baĢvuruların kabul edilemezliğine karar verilmiĢtir.
B. Ġlgili Hukuk
21. Anayasa’nın “Yasama dokunulmazlığı” baĢlıklı 83. maddesi Ģöyledir:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.
Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.
Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasî parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.”
22. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması” baĢlıklı 14. maddesi Ģöyledir:
5
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.”
23. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Silâhlı örgüt” baĢlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları Ģöyledir:
“Madde 314- (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
24. 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun “Terör amacı ile işlenen suçlar” baĢlıklı 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi Ģöyledir:
“Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:
Türk Ceza Kanununun 79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148, 149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200, 202, 204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265, 294, 300, 316, 317, 318 ve 319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.
…”
25. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun “Cezaların artırılması” baĢlıklı 5. maddesi Ģöyledir:
“3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece bu madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın üçte ikisinden az olamaz.
Bu madde hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz.”
26. 4/12/2014 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tanığa ilk önce sorulacak hususlar ve tanığın korunması” kenar baĢlıklı 58. maddesi Ģöyledir:
“(1) Tanığa, ilk önce adı, soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, işyerinin veya geçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları sorulur. Gerekirse tanıklığına ne dereceye kadar güvenilebileceği hakkında hâkimi aydınlatacak durumlara, özellikle şüpheli, sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir.
6
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
(2) Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir.
(3) Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır.
(4) Tanıklık görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir.
(5) İkinci, üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri, ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.
27. 5271 sayılı Kanun’un “Sanığın savunma delillerinin toplanması istemi” kenar baĢlıklı 177. maddesi Ģöyledir:
“(1) Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.
(2) Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhâl bildirilir.
(3) Sanığın kabul edilen istemleri, Cumhuriyet savcısına da bildirilir.”
28. 5271 sayılı Kanun’un “Doğrudan soru yöneltme ” kenar baĢlıklı 201. maddesinin (1) numaralı fıkrası Ģöyledir:
“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”
29. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar baĢlıklı 209. maddesinin (1) numaralı fıkrası Ģöyledir:
“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.”
30. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar baĢlıklı 217. maddesi Ģöyledir:
“(1)Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
7
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
IV. ĠNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 26/2/2015 tarihinde yapmıĢ olduğu toplantıda, baĢvurucunun 20/1/2014 tarih ve 2014/1440 numaralı bireysel baĢvurusu incelenip gereği düĢünüldü:
A. BaĢvurucunun Ġddiaları
32. BaĢvurucu,
i. Hakkında verilen mahkûmiyet kararının ideolojik ve politik bir karar olduğunu bu sebeple Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan eĢitlik ilkesinin, kesinleĢmiĢ bir karar bulunmadan yurtdıĢına çıkıĢ yasağı konulmuĢ olmasının Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan masumiyet karinesinin, kendisi milletvekili seçildikten sonra yargılamanın durdurulması yönündeki taleplerinin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığını düzenleyen Anayasa’nın 83. maddesinin ve siyasal katılım hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 67. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüĢtür.
ii. Mahkûmiyet kararının esas itibariyle üç tanık beyanına dayandığını ve her üç tanığın beyanlarının da mahkûmiyete esas alınamayacağını ileri sürmüĢtür.
BaĢvurucu, tanıklardan Ġ.Ç.’ın bir tanıkta bulunması gerekli niteliklere sahip olmadığını, bu kiĢi hakkında adam öldürme, suç tasnii ve cinsel istismar iddiasıyla soruĢturmalar ve kamu davaları açıldığını, bu soruĢturma ve davaların araĢtırılması taleplerinin derece mahkemesince gerekçesiz olarak reddedildiğini belirtmiĢtir. BaĢvurucu, söz konusu tanığın kardeĢinin terör örgütüne katılarak ölmesi neticesinde kardeĢinin intikamını almaya çalıĢtığını, tanığın bu yöndeki saikinin ortaya çıkartılması için bu tanıkla ilgili ulusal bir televizyon kanalında yapılan programın da getirtilerek izlenmesi taleplerinin reddedildiğini ileri sürmüĢtür. Ayrıca tanığın beyanında geçen ve baĢvurucunun iliĢkili olduğunu ileri sürdüğü PRD isimli örgütün baĢvurucunun anlatımlarındaki tarihlerde olup olmadığının ĠçiĢleri Bakanlığından sorulma taleplerinin reddedildiğini ileri sürmüĢtür.
BaĢvurucu, kendisi aleyhine ifade veren ikinci kiĢi olan 1 nolu gizli tanığın dinlenmesinde adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde bir dizi usul hatası yapıldığını ileri sürmüĢtür. BaĢvurucu, gizli tanığın beyanlarında geçen bazı maddi olay ve olguların doğruluğunun kendisinin talebine rağmen mahkemece araĢtırılmadığı gibi kendisinin ortaya koyduğu delillerin de dikkate alınmadığını ileri sürmüĢtür. 1 nolu gizli tanığın beyanlarında geçen ve baĢvurucunun araĢtırılmadığını ileri sürdüğü hususlar Ģunlardır: BaĢvurucu, 2003 yılında DEHAP Esenler Ġlçe BaĢkanı olduğu iddiasının gerçek dıĢı olduğunu, bu hususun Ġstanbul Emniyet Müdürlüğü partiler masasından sorulması taleplerinin reddedildiğini beyan etmiĢtir. BaĢvurucu, PKK terör örgütünün dağ kadrolarına gönderilmek üzere birlikte çalıĢtıkları kiĢiyi tanımadığını, kaldı ki bu kiĢinin o tarihlerde cezaevinde olduğunu öğrendiğini, bu kiĢinin hangi tarihlerde cezaevinde kaldığının Cumhuriyet Savcılığından sorulması taleplerinin reddedildiğini belirtmiĢtir. BaĢvurucu, GökkuĢağı isimli derneğin yöneticisi olduğu ve faaliyetlerini bu dernek çatısı altında yürüttüğü iddiasının gerçek dıĢı olduğunu kendisinin bu dernekle bir ilgisinin olup olmadığının Emniyet Müdürlüğü Dernekler Masasından sorulması taleplerinin reddedildiğini belirtmiĢtir. HADEP Esenler gençlik kolu baĢkanı olduğu iddialarının gerçek dıĢı olduğunu ve bu husususun Emniyet Müdürlüğü Partiler Masasından sorulması taleplerinin reddedildiğini ve Mahkemece bu beyanların doğruluğunun baĢka türlü de araĢtırılmadığını ileri sürmüĢtür. BaĢvurucu mahkûmiyet kararının önemli ölçüde dayandığı 1 nolu gizli tanığın beyanlarının kolluk güçlerince alındıktan iki yıl sonra ve dosyanın ilerleyen aĢamalarında getirildiğini, bu kiĢinin duruĢma
8
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
sırasında ifadesi alınırken hazırlık ifadesinin usule aykırı olarak okunması ile yetinildiğini ve bu tanığa soru soramadıklarını ileri sürmüĢtür.
BaĢvurucu, aleyhine ifade veren H.N’ın mahkeme heyeti önündeki ifadelerinin değil hazırlıkta yönlendirme altında alınan ifadelerinin esas alındığını ileri sürmüĢtür. BaĢvurucu, H.N’ın “bipolar bozukluk manik epizod” teĢhisi ile Adli Sağlık Kurulu raporu bulunduğunu, sonraki beyanlarında kollukta alınan beyanlarını hatırlamadığını, bu beyanların alınması sırasında Ģuurunun yerinde olmadığını söylediğini, bu tanığın kolluk beyanlarının da güvenilir olmadığını ileri sürmüĢtür.
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/9/2012 tarihli kararının gerekçesinin iddianameyi tekrar etmekten ibaret olduğunu, ne baĢvurucu aleyhine ileri sürülen delillerin ne de savunmanın gerçekçi bir değerlendirilmesinin yapılmadığını, bu sebeple Anayasa’nın 141. maddesinin ve bilhassa tanık beyanlarına karĢı ileri sürdükleri ve araĢtırılmasını istedikleri taleplerinin makul bir gerekçe olmaksızın reddedilmesi ve maddi gerçeğin resen de araĢtırılmaması nedeniyle adil yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüĢtür.
iii. Uzunca bir süre tutuklu olarak yargılandığı yargılamanın yaklaĢık 8 yıl sürdüğünü bu sebeple makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüĢtür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Seçme, Seçilme ve Siyasî Faaliyette Bulunma Haklarının Ġhlali Ġddiası
33. BaĢvurucu, hakkında hükmedilen mahkûmiyet kararının kendisinin siyasi kimliği nedeniyle ideolojik ve politik bir karar olduğunu bu sebeple Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan eĢitlik ilkesinin, kesinleĢmiĢ bir karar bulunmadan yurtdıĢına çıkıĢ yasağı konulmuĢ olmasının Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan masumiyet karinesinin, kendisi milletvekili seçildikten sonra yargılamanın durdurulması yönündeki taleplerinin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığını düzenleyen Anayasa’nın 83. maddesinin ve siyasal katılım hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 67. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüĢtür.
34. BaĢvurucunun yurtdıĢına çıkıĢ yasağı konulmasına iliĢkin Ģikayetleri Anayasa Mahkemesinin 2012/1051 sayılı dosyasında incelenmiĢ ve 20/2/2014 tarihli karar ile baĢvuru kabul edilemez bulunmuĢtur. Mevcut koĢullarda aynı konuda daha önce verilen söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığından baĢvurunun bu yönden incelenmesine gerek bulunduğu düĢünülmemiĢtir.
35. Anayasa Mahkemesi, olayların baĢvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. BaĢvurucunun seçilmiĢ bir parlamenter olmasına rağmen durdurulmayarak yargılamaya devam edilmesinin yasama dokunulmazlığını düzenleyen Anayasa’nın 83. maddesine aykırı olduğu yönündeki Ģikâyetleri ile Anayasa’nın 10. maddesinin ihlal edildiği yönündeki Ģikâyetlerinin “Seçme, seçilme ve siyasî faaliyette bulunma hakları”nın yer aldığı Anayasa’nın 67. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıĢtır.
36. Anayasa’nın “Seçme, seçilme ve siyasî faaliyette bulunma hakları” baĢlıklı 67. maddesinin birinci fıkrası Ģöyledir:
9
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
“Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.”
37. Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesi’ne (SözleĢme) Ek Protokol 1’in 3. maddesi Ģöyledir:
“Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest şeçimler yapmayı taahhüt ederler.”
38. Anayasa’nın 67. maddesinde seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasî faaliyette bulunma hakkı güvence altına alınmıĢtır. Seçimler ve siyasi haklar Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin vazgeçilmez unsurlarıdır (AYM, E.2002/38, K.2002/89, K.T. 8/10/2002). Benzer Ģekilde Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi de (AĠHM) “serbest seçim hakkı”nı Avrupa kamu düzeninin temel unsuru olan demokrasinin en önemli ilkelerinden biri olarak kabul etmektedir. AĠHM, SözleĢme'ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 3. maddesinin koruduğu hakların, hukukun üstünlüğüne dayanan etkili ve anlamlı bir demokrasinin temellerinin kurulması ve sürdürülmesi için hayati öneme sahip olduğunu belirtmiĢtir (bkz. Mathieu-Mohin ve Clerfayt/Belçika, B. No. 9267/81, 2/3/1987, § 47; Danoka/Letonya [BD], B. No: 58278/00, 16/3/2006, § 103; Yumak ve Sadak/Türkiye [BD], B. No: 10226/03, 8/7/2008, § 105).
39. Anayasa’nın 67. maddesinin birinci fıkrasında yer alan haklar demokrasiyi hayata geçirme hedefi ile doğrudan bağlantılıdır. Siyasi haklar, seçimlerde oy kullanma, aday olma ve seçilme haklarının yanında siyasi faaliyette bulunma hakkını da kapsar (B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 110). Parlamenter demokraside halk ile yönetim arasındaki bağlantıyı ve parlamentonun siyasi meĢruiyetini, demokratik usul ve esaslara göre belirlenen seçimler aracılığıyla halkın temsilcisi olarak seçilen milletvekilleri gerçekleĢtirirler (B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 127).
40. Bununla birlikte seçilme hakkı sadece seçimlerde aday olma hakkını değil, aynı zamanda ilgilinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini de kapsar. Bu bağlamda seçilmiĢ milletvekilinin yasama faaliyetine katılmasına yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkına değil, aynı zamanda seçmenlerinin serbest iradelerini açıklama hakkına (aynı yöndeki AĠHM kararı için bkz. Sadak ve Diğerleri/Türkiye, B.No. 25144/94, 26149/95, 26154/95, 27100/95, 27101/95, 11/6/2002, § 33, 40) ve siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik bir müdahale teĢkil edebilir (B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 67).
41. Yasama yetkisinin sahibi olan parlamento ve onu oluĢturan milletvekilleri anayasal sınırlar içinde toplumda var olan farklı siyasi görüĢlerin temsilcileridirler. Serbest seçimlerle halkın adına karar alma yetkisi verilen milletvekillerinin asli görev alanı parlamento olup, sahip oldukları görev alanı üstün kamusal yarar ve önem içermektedir (B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 128).
42. Siyasi faaliyetlerde her ülkenin kendi koĢulları içinde yasalar ile sınırlamalar getirilebileceği söylenebilirse de, milletvekillerinin yasama faaliyetlerinde anayasal bir koruma alanına sahip olduğu açıktır. Aslolan halkın siyasi iradesinin engellenmemesi ve hakkın özünün etkisiz hale getirilmemesidir. SeçilmiĢ milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yerine getirmelerini engelleyecek ölçüsüz müdahaleler halk iradesiyle oluĢan siyasal temsil
10
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
yetkisini ortadan kaldıracak, seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önleyecektir (B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 129).
43. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar baĢlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası Ģöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
44. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun baĢvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. BaĢvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara iliĢkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meĢru olduğu açık olan baĢvurular ile karmaĢık veya zorlama Ģikâyetlerden ibaret baĢvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
45. Çözümlenmesi gereken mesele, milletvekili seçildikten sonra yargılanmaya devam etmesinin baĢvurucunun seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarından “seçilme hakkı” ile aralarında ayrılmaz bir iliĢki bulunan “siyasal faaliyette bulunma” hakkına yönelik bir müdahale oluĢturup oluĢturmadığını belirlemektir.
46. Somut olayda baĢvurucu, silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla 5/11/2006 tarihinde gözaltına alınmıĢ ve 8/11/2006 tarihinde tutuklanmıĢtır. Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığının 13/11/2006 tarihli iddianamesiyle baĢvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu iĢlediği iddiasıyla cezalandırılması için Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine ceza davası açılmıĢ, yargılama tutuklu olarak devam ederken baĢvurucu 22/7/2007 tarihinde yapılan 23. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde, Ġstanbul bağımsız milletvekili seçilmiĢtir. BaĢvurucunun tahliye talebi üzerine Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 24/7/2007 tarihinde milletvekili seçilmesi nedeniyle kaçma Ģüphesinin kalmadığı gerekçesiyle baĢvurucunun tahliyesine karar vermiĢtir.
47. Ġlk Derece Mahkemesi tahliye kararında baĢvurucu hakkında herhangi bir güvenlik tedbirine karar vermemiĢtir. Bu yönüyle gerek yürütülen kovuĢturma, gerekse baĢvurucunun tutukluluk hali baĢvurucunun milletvekili seçilmesine engel teĢkil etmemiĢtir. Bu anlamda baĢvurucunun seçilme hakkına bir müdahale söz konusu olmadığı gibi, buna yönelik bir iddia da ileri sürülmemiĢtir. BaĢvurucu, milletvekili seçildikten sonra tahliye edildiğinden Türkiye Büyük Millet Meclisinde yemin etmiĢ ve milletvekilliği görevini fiilen yerine getirmeye baĢlamıĢtır. BaĢvurucu, 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan 24. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde Ġstanbul bağımsız milletvekili adayı olmuĢ, yeniden seçilmiĢ ve halen milletvekilidir. Bununla birlikte Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 18/9/2012 tarihli kararı ile baĢvurucunun, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiĢtir.
48. BaĢvuru konusu olayda BaĢvurucu, milletvekili seçildikten sonra Anayasa’nın 83. maddesinin emredici hükmü gereği yasama dokunulmazlığı kazandığı halde yargılamanın durdurulmayarak devam ettirilmesi nedeniyle Anayasa’nın 67. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. BaĢvurucu, Anayasa’nın 67. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan siyasi faaliyette bulunma hakkını kullanamadığına yönelik bir Ģikâyette bulunmadığı gibi seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanamadığı ve bu bağlamda parlamento çalıĢmalarına katılamadığı, milletvekili sıfatıyla siyasi faaliyetlerde bulunamadığını da ileri sürmemiĢtir.
11
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
49. Açıklanan nedenlerle, baĢvurucunun, Anayasa’nın 67. maddesinin ihlaline neden olduğunu ileri sürdüğü yargılamanın durdurulmayarak sürdürülmesi iĢlemi nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan baĢvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koĢulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkı ve Makul Sürede Yargılanma Hakkı’nın Ġhlali Ġddiası
50. BaĢvurucu, hakkında hükmedilen mahkûmiyet kararının esas itibariyle üç tanık beyanına dayandığını ve her üç tanığın beyanlarının da mahkûmiyete esas alınamayacağını, bu tanıkların iddialarına karĢı yaptığı itirazın Ġlk Derece Mahkemesince dikkate alınmadığını ve isnat edilen eylemleri gerçekleĢtirmediğine yönelik olarak sundukları delillerin gerekçeli kararda tartıĢılmadığını, ayrıca makul sürede yargılanmadığını ileri sürmüĢtür. BaĢvurucunun iddialarının bir bütün olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ve makul sürede yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun bulunmuĢtur.
51. BaĢvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek baĢka bir neden de bulunmadığı anlaĢılan baĢvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının Ġhlali Ġddiası
52. BaĢvurucu, Ġ.Ç. ve H.N. isimli iki tanık ile 1 nolu gizli tanığın beyanlarına yönelttikleri itirazların Ġlk Derece Mahkemesince araĢtırılmadan bu beyanların hükme esas alınmasından Ģikâyetçi olmuĢtur (§ 32). BaĢvurucu, tanıkların beyanlarında geçen bazı maddi olay ve olguların doğruluğunun kendisinin talebine rağmen mahkemece araĢtırılmadığı gibi kendisinin ortaya koyduğu delillerin de dikkate alınmadığını ileri sürmüĢtür. BaĢvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/9/2012 tarihli kararının gerekçesinin iddianameyi tekrar etmekten ibaret olduğunu, ne baĢvurucu aleyhine ileri sürülen delillerin ne de savunmanın gerçekçi bir değerlendirilmesinin yapılmadığını ve özellikle tanık beyanlarına karĢı ileri sürdükleri ve araĢtırılmasını istedikleri taleplerinin makul bir gerekçe olmaksızın reddedildiğini, maddi gerçeğin resen de araĢtırılmadığını, bu nedenlerle gerekçeli karar hakkının ve adil yargılanma ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüĢtür.
53. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerince verilen kararları, maddi vakıa ve hukuki yönden inceleyen bir merci değildir. Bireysel baĢvurularda Anayasa Mahkemesinin görevi Anayasa ve SözleĢme’nin ortak koruma alanında kalan haklar kapsamındaki güvencelerin somut olayda sağlanıp sağlanmadığını incelemektir. Bu demektir ki Anayasa Mahkemesi, Anayasa ve SözleĢme’nin ortak koruma alanında kalan hak ve özgürlüklere müdahale edilmedikçe, derece mahkemelerinin maddi vakıaları değerlendirme ve hukuk kurallarını uygulama sırasında yaptıkları hataları ele alamaz.
54. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi adil yargılanma hakkına iliĢkin Ģikâyetleri incelediği pek çok kararında derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak geniĢ bir takdir yetkisine sahip olduğunu, özellikle taraflarca ileri sürülen kanıtların kabulü ve değerlendirilmesinin öncelikle derece mahkemelerinin görevi olduğunu belirtmiĢtir. Bireysel baĢvuru yolunun istisnai ve ikincil nitelikte bir kanun yolu olmasının bir gereği
12
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmıĢ maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuĢmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel baĢvuru incelemesine konu olamaz. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi, görevi gereği Anayasa ve SözleĢme’nin ortak koruma alanında bulunan adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan usuli güvencelerin asgari standartlarda sağlanıp sağlanmadığını denetlemek zorundadır. Bu, salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapmak anlamına gelmez; aksine Anayasa ile verilen temel haklardan birinin ihlal edilip edilmediğini incelemek görevinin yerine getirilmesi anlamına gelir.
55. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, mevcut baĢvuruda adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden baĢvurucunun Ģikâyetleriyle bağlantılı görülen gerekçeli karar hakkı, isnat edilen suçu öğrenme hakkı ve tanık sorgulama hakkının gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini, bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülüp yürütülmediğini inceleyecektir. Böyle bir inceleme, Anayasa Mahkemesinin kendisine getirilen sınırlandırmaları görmezden geldiği ve dördüncü derece mahkemesi gibi hareket
ettiği Ģeklinde değerlendirilemez.
56. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar baĢlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası Ģöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
57. SözleĢme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar baĢlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı Ģöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
58. Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya bakan mahkemelerin Anayasa’nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (bkz. B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 30; benzer yöndeki AĠHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AĠHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaĢımı, baĢvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve baĢvurucuların temel Ģikayetlerini incelemekten kaçınmalarına neden olması halinde SözleĢme’nin 6. maddesi davanın düzgün bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiĢ olur (bkz. Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84-85).
59. Öte yandan mahkemelerin, baĢvurucuların önemli bazı iddialarına yanıt vermemiĢ olması, kiĢinin iddialarının incelenmesi hakkının yanında, adil yargılanma hakkının önemli gerekliliklerinden biri olan mahkemelerin kararı gerekçelendirme yükümlülüğü ile de iliĢkilidir. Zira bir muhakemede usule iliĢkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı da kiĢilerin adil bir Ģekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır ( B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31). Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında, Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin, adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiğini belirtmiĢtir (bkz. B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 49).
13
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
60. Mahkemeler, “kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme” yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra, tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (bkz. B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 33, 34).
61. Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya, karar gerekçesinde ayrıntılı Ģekilde yanıt verilmesi Ģeklinde anlaĢılamaz. Bu nedenle, bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koĢullarına bağlıdır. Bununla birlikte muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, baĢka bir deyiĢle davanın sonucunu değiĢtirebilecek nitelikte bulunması halinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (bkz. B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35).
62. Ayrıca, insan haklarına iliĢkin güvencelerin soyut ve teorik olarak değil, uygulamada ve etkili bir Ģekilde sağlanması gerekir. Buna göre, mahkemelerin ileri sürülen iddia ve savunmalara Ģeklen cevap vermiĢ olmaları yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Diğer bir ifadeyle mahkemelerce belirtilen gerekçeler, davanın Ģartları dikkate alındığında makul olmalıdır (bkz. B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 36). Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (bkz. B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24).
63. Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve argümanları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte, bu Ģekildeki gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması Ģart değildir. Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda, makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması gerekmektedir. Zira bir davada tarafların, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun Ģekilde oluĢturulmuĢ, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle seçilmiĢ ve kuĢkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması “gerekçeli karar hakkı” yönünden zorunludur (bkz. B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 37, 38). Aksi bir tutumla, mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmıĢ olması bir hak ihlaline neden olabilecektir (bkz. B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 39).
64. Somut olayda baĢvurucu, tanık beyanlarına yönelttiği itirazların Ġlk Derece Mahkemesince araĢtırılmamasından, tanıkların beyanlarında geçen bazı maddi olay ve olguların doğruluğunun talepte bulunmasına rağmen mahkemece araĢtırılmamasından ve kendisinin ortaya koyduğu delillerin de dikkate alınmamasından Ģikâyetçi olmuĢtur. Ġlk Derece Mahkemesinin aĢağıda özetlenen gerekçelerinin makul, baĢka bir deyiĢle yeterince açık ve yeterli olup olmadığının tespiti için baĢvurucu tarafından hükmün dayanağı olan tanık beyanlarına karĢı ileri sürülen itirazların denetlenebilir, makul yanıtının verilmesi gerekir.
14
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
65. Ġlk olarak, Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığının 13/11/2006 tarihli ve baĢvurucunun terör örgütü üyesi olduğunu iddia eden iddianamesi yalnızca tanık Ġ.Ç.’nin beyanlarına dayanmıĢtır. Tanık Ġ.Ç. hakkında isnat edilen adam öldürme suçuna iliĢkin soruĢturma nedeniyle 10/8/2006 tarihinde yakalanmıĢ, isnat edilen suçla ilgili beyanlarının yanı sıra ayrıca baĢvurucu hakkında da bir iddia da bulunmuĢtur. Tanık Ġ.Ç., 2004 yılı Temmuz ayında Irak’ın Kuzeyinde PKK terör örgütünün bir kampında baĢvurucuyu terör örgütü mensuplarının giydiği kıyafetleri giymiĢ olarak gördüğünü, baĢvurucunun burada yapılmakta olan kongreye PRD delegesi olarak katıldığını iddia etmiĢtir. Söz konusu iddianamede ayrıca baĢvurucunun, PKK-KONGRA-GEL terör örgütünün üst düzey yöneticilerinin Bağcılar Ġlçe DTP binasında toplantı yaptıkları sırada yakalandığı iddia edilmiĢtir.
66. Ġlk Derece Mahkemesinin gerekçesinde baĢvurucunun yakalandığı sırada yapıldığı iddia edilen terör örgütü toplantısı hakkında hiçbir bilgi yer almadığı gibi yargılama boyunca da iddianamede baĢvurucunun terör örgütü üyesi olduğunun bir delili olarak gösterilen söz konusu toplantı tartıĢma konusu yapılmamıĢtır. Ne toplantıya katılan kiĢilerin kimlikleri
bilinmektedir, ne de toplantıda ne tür bir faaliyet yürütüldüğü belirlenmiĢtir. Dahası böyle bir terör örgütü toplantısı hakkında adli makamların herhangi bir iĢlem yapıp yapmadıkları da araĢtırılmamıĢtır.
67. Tanık Ġ.Ç., baĢvurucunun 2004 yılı Temmuz ayında PRD kongresine katıldığını iddia etmiĢ ise de Ġstanbul Emniyet Müdürlüğüne göre söz konusu toplantı 22/8/2004 ila 29/8/2004 tarihleri arasında yapılmıĢ, yine Emniyet Müdürlüğüne göre baĢvurucu 12/6/2004 tarihinde Habur sınır kapısından çıkıĢ yapmıĢ ve 20/8/2004 tarihinde yurda dönüĢ yapmıĢtır. Ġlk Derece Mahkemesi, somut bilgi ve belgeler karĢısındaki tanık Ġ.Ç.’nin beyanlarındaki bu tutarsızlığı gidermemiĢtir. Üstelik Emniyet Müdürlüğü Ġlk Derece Mahkemesine PRD hakkında son derece ayrıntılı bir bilgi notu göndermiĢtir. Bu notta, PRD oluĢumunun kuruluĢundan itibaren geçirdiği tüm değiĢimler, oluĢumun amacı, hangi tarihlerde toplantılar yapıldığı, toplantılarda ele alınan meseleler ve toplantılara kaç kiĢinin katıldığı gibi oldukça ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Buna karĢın Mahkeme, baĢvurucunun toplantıya katılımı hakkında polis veya istihbarat kayıtlarında bir bilgi bulunup bulunmadığını da araĢtırmamıĢtır.
68. Ayrıca baĢvurucu tarafından, tanık Ġ.Ç.’ın güvenilirliğine iliĢkin ortaya konan bazı kuĢkulu durumlar da araĢtırılmamıĢtır. Söz gelimi baĢvurucunun iddiasına göre bu kiĢi hakkında adam öldürme, suç tasnii ve cinsel istismar iddiasıyla soruĢturmalar ve kamu davaları bulunmaktadır. Özellikle tanık hakkında suç tasniinden bir soruĢturma veya kovuĢturma bulunmasının tanığın güvenilirliğini etkilemediği söylenemez. Ayrıca baĢvurucunun iddiasına göre bu tanık, ulusal bir televizyon kanalında terör örgütüne katılarak ölen kardeĢinin intikamını alacağını söylemiĢtir ve baĢvurucunun bu programın kayıtlarının izlenmesi talepleri de mahkemece reddedilmiĢtir. Tanık Ġ.Ç.’nin baĢvurucunun GökkuĢağı isimli dernekte yöneticilik yaptığı yönündeki beyanlarının doğru olmadığı itirazı karĢısında bu beyanın araĢtırılması da tanığın güvenilmezliğinin ortaya konması çabasının bir parçasıdır.
69. BaĢvurucu hakkındaki iddianame 13/11/2006 tarihinde düzenlenmiĢ ve Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın ilk duruĢması 8/2/2007 tarihinde yapılmıĢtır. Ġddianamede tek delil olarak gösterilen tanık Ġ.Ç.’nin beyanlarından sonra baĢvurucunun terör örgütü mensubu olduğunun ispat edilmesi için savcılık mahkemeye bu defa 1 Nolu Gizli Tanığın 28/2/2009 tarihinde Ġstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından alınmıĢ olan ifadesini davanın açılmasından yaklaĢık beĢ yıl sonra, tanığın ifadesinin alınmasından ise yaklaĢık iki yıl sonra 28/4/2011 tarihinde sunmuĢtur.
15
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
70. 1 Nolu Gizli Tanık, baĢvurucunun, 2000, 2001, 2002 yıllarında DEHAP Esenler Ġlçe Gençlik Kolları BaĢkanı olduğunu, bu dönemde S.G. isimli yardımcısı ile birlikte dört kiĢinin terör örgütünün kırsal alandaki silahlı yapılanmasına katılımı için çalıĢtığını, kendisinin kabul etmediğini ancak diğerlerinin örgüte katıldıklarını iddia etmiĢtir. Sözü geçen tanık, baĢvurucunun Esenler Ġlçe Gençlik Kolları BaĢkanı olduğu dönemde PKK terör örgütü lehine molotof kokteylli eylemlerin, 2003 yılında ise “Esenler Çarşıda yapılan eylemin” talimatını verdiğini iddia etmiĢtir.
71. BaĢvurucu, gizli tanığın güvenilirliğini sorgulamak çabası kapsamında, iddia edilen dönemde gençlik kolları baĢkanlığı yapmadığını beyan etmiĢ ve bu dönemdeki baĢkanın ismini mahkemeye bildirmiĢ, Mahkemenin de bu bilgiyi Emniyet Müdürlüğü Dernekler Masasından doğrulatabileceğini belirtmiĢtir. Ġlk Derece Mahkemesi gizli tanığın bu beyanının doğruluğunu araĢtırmamıĢtır. Gizli tanığın beyanında adı geçen S.G. tanık olarak dinlenmiĢ, baĢvurucu ile o tarihlerde tanıĢmadığını, tanığın beyanlarının doğru olmadığını beyan etmiĢ ancak Mahkeme bu kiĢinin beyanlarına da itibar etmemiĢtir. Öte yandan gizli tanık, baĢvurucu ile birlikte S.G.’nin de bazı kiĢilerin terör örgütüne katılımı için faaliyet yürüttüğünü iddia etmiĢ olmasına rağmen S.G. hakkında böyle bir eyleminden dolayı ne soruĢturma açılıp açılmadığı araĢtırılmıĢ ne de bu eylemler sabit kabul edildiği halde suç duyurusunda bulunulmuĢtur.
72. 1 Nolu Gizli Tanık, isimlerini verdiği üç kiĢinin baĢvurucu tarafından terör örgütünün kırsaldaki yapılanmasına gönderildiğini iddia etmiĢtir. Ne var ki dosyaya yansıdığına göre Ġlk Derece Mahkemesi, baĢvurucunun taleplerine rağmen ismi verilen kiĢilerin gerçekte var olup olmadıklarını, polis ve istihbarat kayıtlarında bulunup bulunmadıklarını, gerçekten de kırsala gidip gitmediklerini araĢtırmamıĢtır. Yine dosyadan anlaĢıldığı kadarıyla baĢvurucu, bu kiĢilerden birinin iddia edilen tarihlerde cezaevinde olduğunu bildirmesine ve bu konunun araĢtırılması talebinde bulunmasına rağmen bu husus da araĢtırılmamıĢtır. Aynı Ģekilde 1 Nolu Gizli Tanığın beyanlarında adı geçen ve iki oğlu kırsala gönderildiği söylenen A. Z. isimli kiĢinin beyanlarına baĢvurularak söz konusu tanık beyanlarının doğruluğu araĢtırılmamıĢtır.
73. 1 Nolu Gizli Tanık, baĢvurucunun Esenler Ġlçe Gençlik Kolları BaĢkanı olduğu dönemde PKK terör örgütü lehine molotof kokteylli eylemlerin, 2003 yılında ise “Esenler Çarşıda yapılan eylemin” talimatını verdiğini iddia etmiĢtir. Ġlk Derece Mahkemesi tanığın iddia ettiği 2000-2002 yılları arasındaki eylemlerin hangileri olduğunu araĢtırmamıĢtır. Buna karĢın Mahkeme, Emniyet Müdürlüğünden gelen ve 2003 yılında Esenler Ġlçesinde yapılan eylemlerin talimatının baĢvurucu tarafından verildiğini ima etmiĢtir. Ġlk derece Mahkemesi gerekçeli kararında 1/7/2003 tarihinde istinat duvarlarına ve okul duvarlarına yazılar yazılması, 15/8/2003 tarihinde Esenler Ġlçesi Havaalanı Mahallesinde yasa dıĢı pankart asılması, 6/6/2003 tarihinde Esenler Ġlçesi Kazım Karabekir Mahallesinde 8-10 kiĢilik bir grubun yola molotof atarak yasa dıĢı slogan atması, 23/8/2003 tarihinde Fatih Mahallesinde terör örgütü kurucusu lehine pankart asılması, 16/8/2003 tarihinde Esenler Kazım Karabekir Mahallesinde el yapımı bomba bulunan pankart asılması, 15/8/2003 tarihinde bir iĢ yerinin kundaklanması ve 12/8/2003 tarihinde Esenler Ġlçesi Kazım Karabekir Mahallesinde pankart asılması ve molotof atılması eylemleri ile baĢvurucu arasında bir bağ bulunduğunu kabul etmiĢtir.
74. Ġstanbul Emniyet Müdürlüğü genel olarak 2003 yılında tüm Esenler Ġlçesinde kayda geçen ve PKK terör örgütü lehine olan eylemlerin listesini mahkemeye bildirmiĢtir. Bu eylemler ile baĢvurucu arasındaki bağlantının nasıl kurulduğu gerekçeli kararda yer almamaktadır. Gizli tanığa Esenler ÇarĢısında yapıldığını iddia ettiği eylemin Emniyet
16
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
Müdürlüğünün bildirdiği listedeki eylemlerden hangisi olduğu sorulmamıĢtır. Ġlk Derece Mahkemesinin baĢvurucunun talimatını verdiği kabul ettiği bu eylemler, terör örgütüne üye olmak suçu dıĢında ayrıca baĢka suçlara da vücut vermektedir. BaĢvurucunun talebi bulunmasına rağmen, bu eylemlerle ilgili olarak soruĢturma bulunup bulunmadığı, varsa sorumlular ve baĢvurucu hakkında bir adli iĢlem yapılıp yapılmadığı araĢtırılmamıĢ, soruĢturma evrakları dosyaya getirtilmemiĢ ve gerekçeli kararda eylem listesini vermek dıĢında hiçbir açıklama yapılmamıĢtır.
75. Son olarak baĢvurucu aleyhine tanık H.N’ın poliste verdiği ifadelere itibar edilmiĢtir. Tanık H.N, “bipolar bozukluk manik epizod” teĢhisi ile Adli Sağlık Kurulu raporu ibraz etmiĢ ve polis ifadelerini kabul etmemiĢtir. Ġlk Derece Mahkemesi tanığın polis ifadesini kabul etmemesi hakkında bir açıklamada bulunmamıĢ, örgütlü suçlarda beyan farklılıklarının normal olduğunu belirtmekle yetinmiĢtir. Tanık H.N. polis ifadesinde baĢvurucunun 2004 yılı Haziran ayında Kandil’de yapılan PJA’nın 5. Kadın Kongresine katıldığını iddia etmiĢtir. BaĢvurucu böyle bir kongre yapılıp yapılmadığının araĢtırılmasını istemiĢ ancak Mahkeme bu talebi yerine getirmemiĢtir. Ġlk Derece Mahkemesi tanık Ġ.Ç. ile tanık H.N.’nin beyanları arasındaki farklılığı Ģu Ģekilde gidermeye çalıĢmıĢtır:
“…12.06.2004 - 20.08.2004 tarihleri arasında Kuzey Irak Bölgesinde bulunduğu, PKK terör örgütünün bir yapılanması olan PJA'nın 17 Haziran-2 Temmuz 2004 de Kandil Dağındaki örgüt kamplarında yapılan Kongresine tek tip örgüt kıyafeti ile katıldığı, bu kongreden daha sonra ki PRD’nin Kandil Dağındaki örgüt kamplarında yapılan 2. olağan kongresine Türkiye delegesi olarak katılmak amacıyla tek tip örgüt kıyafeti giyerek kampta bulunmaya devam ettiği, ancak kongre tarihinden önce kamptan ayrıldığının anlaşıldığı…”
76. Ġlk Derece Mahkemesi olayları bu Ģekilde kabul ettikten sonra tanık Ġ.Ç. ve H.N.'ın beyanlarının birbirleri ile zaman ve mekân açısında uyumlu olduğunu ve bu iki tanığın ve gizli tanığın beyanlarının içerik olarak da aynı mahiyette ve çeliĢkisiz bulunduğunu kabul etmiĢtir. Oysa tanık Ġ.Ç. ve H.N.'ın beyanlarının birbirleri ile zaman ve mekân açısından farklılık bulunduğu gibi içerik olarak gizli tanığın beyanları ile de hiçbir bağlantı bulunmamaktadır.
77. Ġlk Derece Mahkemesinin tanık beyanları arasındaki çeliĢkiyi gidermek için baĢvurucunun PRD kongresine katılmayarak yurda döndüğü tezine rağmen Yargıtay, baĢvurucunun her iki toplantıya da katıldığına karar vermiĢtir. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24/12/2013 tarihli ilamında baĢvurucunun “PKK terör örgütünün alt oluşumları olan PJA (Özgür Kadın Partisi)’nin 5. kongresine ve PRD (Demokratik Kurtuluş Partisi)’nin 2. kongresine örgüt mensuplarınca giyilen tek tip kıyafetle iştirak…” ettiği kabul edilmiĢtir.
78. Tarafsızlığı, keyfiliği, denetimden kaçmayı ve perdelemeyi önlemek için mahkemeler, kararın verilmesine neden olan temelleri yeterince açık olarak belirtmekle yükümlüdürler. Mahkemelerin yargılama süresince kendilerine iletilen her iddia ve talebi gözetme zorunda olmadıkları biçimindeki serbesti, kararın verilmesine neden olan dayanaklara asgari açıklıkta değinilmesi görevini ortadan kaldıracak Ģekilde yorumlanamaz
(B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 58).
79. Bireysel baĢvuru yolunda derece mahkemelerinin gerekçelerinin niteliği, ancak açık bir keyfilik veya takdir hatası oluĢturduğu ya da makul ve ikna edici açıklamalar içeren bir gerekçe gösterilmediği, iddia olunan eylem ile hüküm arasında “uygun illiyet bağı” kurulmadığı durumlarda denetlenebilir. Derece mahkemesi kararlarının, adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte yeterli gerekçe ile açıklanıp açıklanmadığı hususları, adil
17
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan bireysel baĢvurularda Anayasa Mahkemesince yapılacak denetimin kapsamında yer almaktadır (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 59).
80. Somut olayda iddianamenin dayanağı olan tanık Ġ.Ç., baĢvurucunun Irak’ın Kuzeyinde 2004 yılı Temmuz ayında yapılan PRD kongresine katıldığı yönündeki beyanlarına karĢı Ġstanbul Emniyet Müdürlüğü o tarihlerde baĢvurucunun Türkiye’ye dönmüĢ olduğunu ve söz konusu kongrenin 2004 yılı Ağustos ayında yapıldığını bildirmiĢtir. Bu kez tanık H.N.’nin iddianamede söz konusu edilmeyen polis nezdindeki beyanları delil olarak sunulmuĢtur. Tanık H.N., duruĢmada polis ifadesini kabul etmediğini, bu beyanlarının yönlendirme ile alındığını ifade etmiĢtir. Tanık H.N’nin psikolojik rahatsızlığı olduğuna iliĢkin adli tıp raporu da mahkemeye sunulmuĢtur. Tanık H.N. polis ifadesinde, baĢvurucunun 2004 yılı Haziran ayında Kandil’de yapılan PJA kongresine katıldığını iddia etmiĢtir. BaĢvurucunun taleplerine rağmen PJA kongresi araĢtırılmamıĢ, üstelik Ġlk derece Mahkemesi iki tanık beyanı arasında çeliĢki bulunmadığını, zaman ve mekân uyumluluğu olduğunu kabul etmiĢtir. Öte yandan 1 Nolu Gizli Tanığın iddialarından birisi olan baĢvurucunun bazı terör eylemlerinin talimatını verdiği yönündeki iddiası doğru kabul edilmekle yetinilmiĢ, hangi somut eylemin talimatının baĢvurucu tarafından verildiği belirtilmemiĢtir. Yine 1 Nolu Gizli Tanığın baĢvurucunun terör örgütünün kırsalda bulunan yapılanmasına adam gönderdiği iddiasına iliĢkin olarak, bu kiĢilerin gerçekte var olup olmadığı, terör örgütüne katılıp katılmadıkları da araĢtırılmamıĢtır. Ġlk Derece Mahkemesi gerekçeli kararında soyut olarak baĢvurucunun, terör örgütünün kırsal yapılanmasına adam gönderdiğini kabul etmekle yetinmiĢtir.
81. BaĢvurucu hakkındaki suçlamaların dayanağını oluĢturan ve güvenilirliğine iliĢkin ciddi kuĢkular uyanmasına neden olan tanık beyanları gözetildiğinde, önemli ölçüde, tanık beyanlarına dayanan Ġlk Derece Mahkemesince verilen kararın gerekçesi, adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte, yeterli ve makul olarak değerlendirilemez.
82. BaĢvurucunun hakkaniyete uygun bir Ģekilde yargılandığının belirlenebilmesi için somut baĢvurunun isnat edilen suçu öğrenme hakkı ile tanık sorgulama hakkı ıĢığında da değerlendirilmesi gerekir.
83. SözleĢme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar baĢlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı Ģöyledir:
“Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
…
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
…”
84. SözleĢme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “hakkaniyete uygun yargılama” kavramı, aynı maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan “suç isnat edilmiş kişi”nin asgari haklarıyla doğrudan bağlantılıdır. Hakkında bir suç isnadı olan kiĢiye tanınmıĢ anılan fıkradaki haklar, (1) numaralı fıkrada yer alan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin somut görünümleridir. Fakat hakkaniyete uygun yargılama çerçevesindeki haklar ve ilkeler,
18
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
(3) numaralı fıkradaki kapsamlı olmayan listedeki minimum haklarla sınırlı değildir. (3) numaralı fıkrada yer alan asgari Ģüpheli/sanık hakları, (1) numaralı fıkrada koruma altına alınmıĢ olan daha genel nitelikteki “hakkaniyete uygun yargılanma” hakkının özel görünüm Ģekilleridir (Bkz. Asadbeyli ve Diğerleri/Azerbaycan, B. No: 3653/05 14729/05 16519/06, 11/12/2012, § 130). Bu nedenle SözleĢme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan özel güvencelerin, (1) numaralı fıkrada yer alan “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı” ıĢığında değerlendirilmesi gerekir. Diğer taraftan 6. maddenin (3) numaralı fıkrasının (a-e) bentlerinde düzenlenen güvenceler arasında da bağ bulunmakta olup bunlardan her biri yorumlanırken diğerleri de dikkate alınmalıdır (Bkz. Pélissier ve Sassi/Fransa [BD], B. No: 25444/94, 25/3/1999, §§ 51-54). Bu nedenle yalnızca (3) numaralı fıkrada sayılan haklara uygun olarak yapılan bir ceza yargılamasının, (1) numaralı fıkrada yer alan “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı” ıĢığında değerlendirilmeden, hakkaniyete uygun ve dolayısıyla adil olduğu söylenemez (Bkz. Deweer/Belçika, B. No: 6903/75, 27/2/1980 § 56).
85. SözleĢme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde hakkında bir suç isnadında bulunulan kiĢinin “Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden …ayrıntılı olarak haberdar edilmek” hakkı, kiĢinin savunmasını hazırlayabilmesi için getirilmiĢ bir güvencedir. 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında güvence altına alınmıĢ olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ıĢığında, (3) numaralı fıkranın (a) bendi, cezai konularda hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmasının temel ön koĢulu olarak Ģüpheli veya sanığa detaylı bilgi verilmesini öngörmektedir (B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 35).
86. SözleĢme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendi, bilgilendirmenin Ģekline iliĢkin herhangi bir yükümlülük içermemekle birlikte bu güvence, Ģüpheliye veya sanığa hakkındaki “suçlamayı bildirme” konusunda özel bir çaba gösterilmesi gerekliliğine iĢaret etmektedir. Bu nedenle (a) bendi uyarınca sanığa verilecek bilgi, kendisinin hangi fiil nedeniyle suçlandığını ve bu fiilin hukuki nitelemesinin ne olduğunu içermeli ve detaylı olmalıdır (Bkz. Gea Catalan/İspanya, B. No: 19160/91, 10/2/1995 § 26).
87. Ceza kovuĢturmasında kiĢiye resmen suç isnadının yapıldığı belge iddianamedir. Ġddianamenin, sanığın savunmasını hazırlayabilmesine imkân vermek için isnat edilen suç fiillerinin yerini ve zamanını göstermesi, bu fiillerin hukuki nitelendirmesini yaparak ceza kanununda bunların karĢılığı olan suç ve cezaları göstermesi gerekir. Ceza yargılamasında esaslı bir yeri olan iddianamenin tebliğ edilmesiyle, sanığın, yazılı bir biçimde suçlamaların maddi ve hukuki temelinden resmi olarak haberdar olduğu kabul edilmektedir. Öte yandan yargılama sırasında suçun hukuki niteliğinin değiĢmesi halinde de sanığa yöneltilen suçlamanın değiĢen hukuki niteliği ve nedenleri hakkında bildirim yapılması gerekmektedir.
88. SözleĢme’nin 6. maddesinin (a) bendi ile hakkında bir suç isnadında bulunulan kiĢinin “Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak” hakkına yer verilen (b) bentleri birbiriyle bağlantılıdır. Suçlamanın nedeni ve niteliği hakkında bilgilendirilme hakkı, Ģüphelinin veya sanığın savunmasını hazırlama hakkı ıĢığında değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 37).
89. Somut olayda baĢvurucu hakkında tanık Ġ.Ç.’nin beyanlarına dayanarak ve Irak’ın Kuzeyinde PRD Kongresine katıldığından bahisle iddianame düzenlenmiĢtir. Ancak daha sonra, yargılamanın ilerleyen aĢamalarında tanık H.N.’nin polis nezdindeki beyanlarında ve 1 Nolu Gizli tanığın beyanlarında geçen bazı fiilleri gerçekleĢtirdiği iddia edilmiĢtir. Daha sonra ortaya çıkan yeni isnatlar, baĢvurucuya yazılı olarak bildirilmemiĢtir ve yargılama boyunca baĢvurucuya isnat edilen fiiller sürekli değiĢmiĢtir. BaĢvurucunun tanık beyanlarında isnat edilen yeni fiiller hakkında savunmasını hazırlamak için gerekli zamana sahip olmadığı
19
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
söylenemez. Buna karĢın baĢvurucunun itirazlarına ve taleplerine rağmen, Ġlk Derece Mahkemesi, sonradan ortaya çıkan tanıklar ve bunların beyanlarında geçen eylemlerin doğruluğu konusunda yeterince araĢtırma yapmamıĢtır.
90. Ġsnat edilen suçun dayandığı eylemlerin sürekli değiĢtiği bir durumda sanığın “gerçek ve etkili” savunma yapma olanağına sahip olduğunun kabulü için mahkemelerce sanığın dezavantajlı durumunu telafi edici önlemlerin alındığının gösterilebilmesi gerekir. Bu gereklilik SözleĢme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan tanık sorgulama hakkının da bir sonucudur. Bu düzenlemenin esas amacı, sanığın “aynı koşullar altında” ve “silahların eşitliği ilkesi”ne uygun olarak tanık dinletme talebinde bulunabilmesinin (B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 47) ve aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aĢamasında itiraz imkânının sağlanmasıdır (B. No: 2013/2630, 30/12/2014, § 44).
91. Bu baĢlık altında ilk olarak baĢvurucunun 1 nolu gizli tanığın dinlenmesine iliĢkin Ģikâyetler değerlendirilmelidir. BaĢvurucu mahkûmiyet kararının önemli dayanaklarından biri olan 1 nolu gizli tanığın polis ifadelerinin kovuĢturma baĢladıktan yaklaĢık dört buçuk yıl sonra dosyaya getirtilmesinden ve 1 nolu gizli tanığı yeterince sorgulayamamaktan da Ģikâyetçi olmuĢtur. 1 nolu gizli tanık ilk kez 25/2/2009 tarihinde kolluk ifadesinde baĢvurucu hakkında beyanlarda bulunmuĢ ve baĢvurucuyu fotoğrafından teĢhis etmiĢtir. 1 nolu gizli tanık ikinci kez, 28/2/2009 tarihinde yine kollukta daha ayrıntılı beyanda bulunmuĢtur. 28/4/2011 tarihli duruĢmada baĢvurucu ve müdafii 1 nolu gizli tanığın duruĢmada dinlenmesini talep etmiĢler ve 4/10/2011 tarihli duruĢmada 1 nolu gizli tanık duruĢmada hazır edilmiĢtir. 1 nolu gizli tanık, söylediklerinin duyulabileceği özel bir odaya alınmıĢ, hâkimler dıĢında diğer yargılama süjelerinin görmesine izin verilmemiĢtir. BaĢvurucu müdafii gizli tanığa doğrudan soru sorabilmiĢ, tanığın beyanlarına itiraz edebilme fırsatı elde etmiĢlerdir. BaĢvurucu veya müdafileri ile gizli tanık yüz yüze getirilmemiĢ ise de yargılamanın bir terör suçuna iliĢkin olması nedeniyle bunun zorunlu olduğu da söylenemez. Öte yandan baĢvurucu 25/5/2009 tarihli fotoğraf teĢhis tutanağına itiraz etmiĢtir. Buna karĢın fotoğraf teĢhis tarihinde ve duruĢmada sorgulandığı 4/10/2011 tarihinde baĢvurucunun televizyon ve diğer basın yayın organlarında görüntüleri sıklıkla yayınlanan bir milletvekili olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Fotoğraflı teĢhisinin yanılgılara yol açma potansiyeli her durumda bulunmakla birlikte somut olayda baĢvurucunun oldukça bilinen bir kiĢi olduğu inkâr edilemez.
92. BaĢvurucu, 1 nolu gizli tanığı yeterince sorgulayamamaktan ve bazı soruları cevaplamaması yönünde mahkeme heyetince yönlendirildiğinden Ģikayetçi olmuĢ ise de 4/10/2011 tarihli duruĢmada baĢvuru müdafiinin tanığa soru sormasının engellendiği söylenemez. Ayrıca mahkeme heyetinin cevap vermeyebileceğini belirttiği soruların tanığın kimliğini ortaya çıkartabilecek sorular olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
93. Buna karĢın 1 nolu gizli tanığın baĢvurucunun bazı terör eylemlerinin talimatını verdiği yönündeki iddiası doğru kabul edilmiĢ ancak hangi somut eylemin talimatının baĢvurucu tarafından verildiği araĢtırılmamıĢ, baĢvurucunun terör örgütünün kırsalda bulunan yapılanmasına adam gönderdiği iddiasına iliĢkin olarak ise bu kiĢilerin gerçekte var olup olmadığı, terör örgütüne katılıp katılmadıkları da araĢtırılmamıĢtır (§ 69-74, 81).
94. Bundan baĢka baĢvurucu, tanık H.N’nin polis merkezinde vermiĢ olduğu ve önceki iki tanığın beyanından farklı olan ifadesine itiraz etmiĢtir. Bu ifadede tanık H.N., 2004 yılı Haziran ayında PJA isimli terör örgütü yapılanmasının Kandil’de yapılan 5. kongresine katıldığını ve baĢvurucunun da bu kongrede bulunduğunu ileri sürmüĢ, Ġlk Derece
20
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
Mahkemesinde yapılan duruĢmada polis nezdinde verdiği beyanları reddetmiĢtir. BaĢvurucu, Ġlk Derece Mahkemesinden tanığın polisteki beyanında geçen PJA yapılanması hakkında araĢtırma yapılmasını, tanık beyanında geçen 5. kongrenin hangi tarihlerde yapıldığının tespit edilmesini istemiĢ ancak mahkeme bu itirazları cevapsız bırakmıĢtır (§ 76).
95. Son olarak sanık aleyhine ifade veren tanıkların güvenilirliklerini sorgulamak da tanık sorgulama hakkının en önemli unsurlarındandır. Sanığın aleyhine ifade veren tanığın önyargılı, düĢmanca veya güvenilmez olduğunu gösterebilmesi gerekir. Bir sanığı suçlayan tanıklık veya baĢka beyan türleri gerçek dıĢı düzenlenmiĢ veya sadece hatalı olabileceği gibi, savunma eğer bu ifadenin sahibinin güvenilirliğini sınayabileceği veya itibarına Ģüphe düĢürebileceği bilgilerden yoksun kalırsa bunları aydınlatma ihtimali çok düĢük olacaktır. Böyle bir durumda var olan tehlikeler çok belirgindir. Somut olayda, tanıkların güvenilmezliğini ortaya koymaya çalıĢan baĢvurucunun tanık beyanlarındaki çeliĢkileri, tanıkların kendisine karĢı düĢmanca davrandıklarını ve önyargılı olduklarını ortaya koyabilmek için tanık beyanlarına karĢı bazı deliller ileri sürmüĢ, Mahkemeden de bazı hususların araĢtırılmasını istemiĢ, ancak Ġlk Derece Mahkemesi bu talepleri kabul etmemiĢtir (§ 32, 66-74).
96. Somut olayda baĢvurucunun duruĢma sırasında aleyhindeki tanık beyanlarına karĢı çıkma ve tanıkları sorgulama imkânı bulamadığı söylenemese de “tanık beyanlarına karşı çıkma” yalnızca Ģekli bir usul güvencesi olarak da anlaĢılamaz. BaĢvurucuya tanık beyanlarına karĢı savunma yapma ve tanıkların beyanlarına karĢı itirazda bulunma imkânının “gerçek ve etkili” olarak sağlandığının kabulü için somut olaydaki gibi sonradan ortaya çıkan beyanlarda geçen eylemlerin doğruluğunun yeterince araĢtırılarak baĢvurucunun dezavantajlı durumunu telafi edilmesi gerekir. Somut olayda Ġlk Derece Mahkemesinin, gerekçeli kararında, sonradan ortaya çıkan tanık beyanları ile baĢvurucunun tanık beyanlarına karĢı itirazlarını ayrıntılı bir analize tabi tuttuğu da söylenemez.
97. Yukarda belirtildiği gibi yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya iliĢkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi baĢvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
98. Somut olayda Ġlk Derece Mahkemesi hükmünü, iddianamede yer almayan ve sonradan ortaya çıkan tanık beyanlarında geçen eylemlerin baĢvurucu tarafından gerçekleĢtirildiği kabulüne dayandırmıĢtır. Buna karĢın Ġlk Derece Mahkemesi baĢvurucunun itirazlarını araĢtırmayarak iddianamede yer almayan ve sonradan ortaya çıkan eylemlerin sürekli değiĢmesi karĢısında baĢvurucunun savunma hakkını ve tanık sorgulama hakkını “pratik ve etkili” olarak kullanmasını sağlayacak ve sanığın dezavantajlı durumunu telafi edecek önlemleri almamıĢtır.
99. Ġlk Derece Mahkemesinin tanık beyanlarına karĢı ileri sürülen hususları araĢtırmaması ve gerekçeli kararında da tanık beyanlarını ve baĢvurucu tarafından yapılan itirazları yeterince ve makul bir biçimde değerlendirmemesi nedeniyle yargılamanın hakkaniyete uygun gerçekleĢtiği söylenemez. Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğinin kabul edilmesi gerekir.
21
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden
100.BaĢvurucu, hakkında yürütülen soruĢturma ve kovuĢturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiĢtir.
101.Anayasa ve SözleĢme’nin ortak koruma alanı dıĢında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren baĢvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), SözleĢme metni ile AĠHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü SözleĢme’nin 6. maddesi ve AĠHM içtihadı ıĢığında yorumlamak suretiyle, SözleĢme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AĠHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut baĢvurunun dayanağını oluĢturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
102.Davanın karmaĢıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve baĢvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
103.Anayasa’nın 36. ve SözleĢme’nin 6. maddeleri uyarınca kiĢilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuĢmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıĢtır. Suç isnadı, bir kiĢiye suç iĢlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kiĢiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiĢ ve yargılama aĢamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmıĢ ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
104.BaĢvuru konusu olayda, baĢvurucu hakkında, silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla ceza davası açılmıĢtır. BaĢvurucu hakkında isnat olunan suç 5237 sayılı Kanun’da hapis cezasını gerektirir Ģekilde tanımlanmıĢtır. Bu çerçevede baĢvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuĢku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
105.Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuĢmazlıklara iliĢkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin baĢlangıcı kural olarak, kiĢiye bir suç iĢlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut baĢvuru açısından bu tarih, baĢvurucunun bahse konu suç kapsamında gözaltına alındığı ve böylece isnattan haber olduğu anlaĢılan 5/11/2006 tarihidir. Sürenin bitiĢ tarihi ise, suç isnadına iliĢkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara iliĢkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
22
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
içeren baĢvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiĢ anı bireysel baĢvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiĢ tarihinin, baĢvurucu hakkındaki mahkumiyet kararının Yargıtayca onanarak kesinleĢme tarihi olan 24/12/2013 tarihi olduğu anlaĢılmaktadır.
106.BaĢvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde; BaĢvurucu, silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla 5/11/2006 tarihinde gözaltına alınmıĢ ve 8/11/2006 tarihinde tutuklanmıĢtır. Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığının 13/11/2006 tarihli iddianamesiyle baĢvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu iĢlediği iddiasıyla cezalandırılması için Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine ceza davası açılmıĢtır. Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 24/7/2007 tarihinde baĢvurucunun tahliyesine karar vermiĢtir. Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 18/9/2012 tarihinde baĢvurucunun, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiĢtir. BaĢvurucu, Ġstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin nihai kararını temyiz etmiĢ; Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24/12/2013 tarihli ilamı ile ilk derece mahkemesinin kararı onanmıĢtır.
107.5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel baĢvuru konusu yapılmıĢ ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiĢtir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).
108. BaĢvuruya konu davada yer alan kiĢi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul iĢlemlerinin niteliği baĢvuruya konu yargılamanın karmaĢık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut baĢvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yedi yıl bir ay on dokuz günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıĢtır.
109.Açıklanan nedenlerle, baĢvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
110.BaĢvurucu, yargılamanın hakkaniyete uygun ve makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiĢtir.
111.6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar baĢlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası Ģöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
112.BaĢvurucu, delillerin değerlendirilmesine iliĢkin esaslar çerçevesinde adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep etmiĢtir.
23
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
113.Tespit edilen hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlali bir mahkeme kararından kaynaklanmakta olup, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından hukuki yarar bulunduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
114.BaĢvurucunun tarafı olduğu uyuĢmazlığa iliĢkin yaklaĢık yedi yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karĢılığında baĢvurucuya takdiren net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
115.BaĢvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuĢ olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaĢıldığından, baĢvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
116.BaĢvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluĢan 1.706,10 TL yargılama giderinin baĢvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. BaĢvurucunun;
1. Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDĠLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDĠLEBĠLĠR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDĠLEBĠLĠR OLDUĞUNA,
B. BaĢvurucunun;
1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ĠHLAL EDĠLDĠĞĠNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ĠHLAL EDĠLDĠĞĠNE,
C. Tespit edilen hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali yönünden, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye GÖNDERĠLMESĠNE,
D. BaĢvurucuya, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, net 5.000,00 TL manevi TAZMĠNAT ÖDENMESĠNE, baĢvurucunun tazminata iliĢkin diğer taleplerinin REDDĠNE,
E. BaĢvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluĢan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAġVURUCUYA ÖDENMESĠNE,
24
BaĢvuru Numarası : 2014/1440 Karar Tarihi : 26/2/2015
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben baĢvurucunun Maliye Bakanlığına baĢvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
26/2/2015 tarihinde OY BĠRLĠĞĠYLE karar verildi.
BaĢkan y.
Burhan ÜSTÜN
Üye
Erdal TERCAN
Üye
Nuri NECĠPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Hasan Tahsin GÖKCAN
25