Duyurular
Kanun Yollarına Başvurularda İleri Sürülmeyen İddialar Hakkında Değerlendirme Yapılmayacağı, Kanun Yollarına Başvurularda İleri Sürülmeyen İddialar Hakkında Değerlendirme Yapılmayacağı
28.05.2022

Kanun Yollarına Başvurularda İleri Sürülmeyen İddialar Hakkında Değerlendirme Yapılmayacağı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DELİL İLDAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/2498)

 

Karar Tarihi: 12/7/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Okan TAŞDELEN

Başvurucu

:

Delil İLDAN

Vekili

:

Av. Keleş ÖZTÜRK

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hastalık dolayısıyla usulüne uygun olarak savunmanın alınmamış ve aleyhteki delillere karşı beyanda bulunulamamış olması nedenleriyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkesinin; kötü muameleye dayalı olarak kollukta verilen ve sonradan inkâr edilen ifadelerin hükme esas alınması ve kararların uygun biçimde gerekçelendirilmemesi nedenleriyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının; davanın uzun sürede sonuçlanması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının; 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesi ile görevli mahkemelerde yapılan yargılamalarla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/2/2014 tarihinde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 26/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 1/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 23/1/2016 tarihli yazısında, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

1. Başvuruya Konu Ceza Yargılaması

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, MLKP silahlı terör örgütüne yönelik soruşturma kapsamında 15/3/1996 tarihinde gözaltına alınmıştır.

8. Başvurucu 24/3/1996 tarihinde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde müdafii olmaksızın verdiği ifadesinde MLKP terör örgütünün askerî kanadında görev yaptığını, diğer bazı kişilerle birlikte örgütün Suriye'deki kampına giderek siyasi ve askerî eğitim aldığını, örgütün Gazi Mahallesi sorumlusu olduğunu, CemalTarık ve Cemil kod adlarını kullandığını ve bir döviz bürosunun soyulması, belediye otobüsünün yakılması ve polis otosunun taranması ile Kaymakamlık, Emniyet Müdürlüğü ve bir parti binasına ateş açılması eylemlerine katıldığını belirtmiştir.

9. Başvurucu 29/3/1996 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde gözaltında işkence gördüğünü, gözleri kapalıyken bazı belgelerin kendisine imzalattırıldığını ve üzerine atılı eylemleri işlemediğini ileri sürmüştür.

10. İstanbul 4 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde (DGM) yapılan sorgusunda başvurucu, kolluktaki ifadesinin baskı altında alındığını ve kabul etmediğini söylemiştir. Sorgusu yapılan diğer kişiler de kollukta alınan beyanlarını reddetmiştir. Bu kişilerden, K.B. (gözaltı tarihi: 15/3/1996), Y.A. (gözaltı tarihi: 5/3/1996), B.P., H.M. ve F.E. işkence, baskı veya zora dayalı ifade verdiklerini, S.B. tecavüz tehditi ve korkusu altında ifadesini imzaladığını, H.O. kendisine vurulduğunu, İ.Ç. kolluğun kötü muamelerini protesto ettiğini söylemiştir. Mahkeme 29/3/1996 tarihinde, başvurucunun ve diğer kişilerin tutuklanmasına karar vermiştir.

11. Şikâyetleri üzerine başvurucunun ve diğer şüphelilerin muayene edildikleri anlaşılmaktadır.

12. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Adli Tabipliğinin düzenlediği 29/3/1996 tarihli raporda, başvurucunun sağ elinin iki parmağında ağrı ve uyuşukluk şikâyeti ve belin her iki yanında ağrı şikâyeti bulunduğu belirtilmiştir.

13. Adli Tabipliğin raporunda, başvurucuyla aynı gün muayene edilen İ.Ç., B.P., Y.A., F.E., H.O., A.O., A.H.P., S.K., A.A. (gözaltı tarihi: 24/3/1996), H.M., D.Ş., S.B. ve A.Y.nin vücutlarının çeşitli yerlerinde ağrı ve uyuşukluk şikâyetlerinin olduğu, sıyrıklar, eski ekimoz bulunduğu ve İbrahim Ç.nin dişlerinden birinin sallandığı not edilmiştir.

14. Başvurucu ve diğer şüpheliler hastaneye sevk edilmişlerdir. Hastanede yapılan muayenelerinin ardından Adli Tabipliğin düzenlediği 1/4/1996 tarihli raporda, tespit edilen bulguların başvurucu ve İ.Ç.nin beş gün; B.P., F.E., A.H.P. ve D.Ş.nin üç gün; A.O.nun bir gün iş güç kaybına yol açtığı değerlendirilmiştir. H.A., S.K. ve A.Y. ile ilgili olarak gün tayinine gerek olmadığı belirtilmiştir. Y.A. bakımından ağrı ve hissizlik şikâyetiyle ilgili patolojik bir bulguya rastlanmadığı, testislerindeki ağrıya yönelik olarak ise üroloji servisindeki muayenesinden sonra rapor verilebileceği değerlendirilmiştir.

15. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 23/7/1996 tarihinde, başvurucu ve diğer on üç sanık hakkında anayasal düzeni cebren yıkmaya teşebbüs etme, silahlı terör örgütü üyeliği veya örgüte yardım suçlarından dava açmıştır.

16. Başvurucu cezaevinde önce açlık grevine, kırk beşinci günün ardından ise ölüm orucuna başlamıştır. Başvurucu 28/7/1996 tarihinde hastaneye kaldırılmıştır.

17. İstanbul Tıp Fakültesinin 4/9/1996 tarihli raporunda, açlık grevinin sonucunda wernicke-korsakoff hastalığının oluştuğu tespit edilmiştir. Raporda, hastalığın etkileri arasında yürütücü işlevlerde bozukluk ve bellek kusuru sayılmıştır.

18. 8/11/1996 tarihli raporda, hastaneden çıkarılmasından bir ve iki ay sonra yapılan kontrollerde başvurucunun denge bozukluğunun aynen devam ettiği, zihinsel açıdan hafif bir düzelme olduğu sonucuna varılmıştır.

19. Başvurucu 8/11/1996, 20/1/1997, 26/3/1997 ve 30/7/1997 tarihli celselere rahatsız olması, katılmayı istememesi nedeniyle veya belirlenemeyen bir nedenle katılmamıştır. Başvuru formunda, rahatsızlığı nedeniyle duruşmalarda bulunulamadığı ileri sürülmüştür.

20. 20/1/1997 tarihli celsede dinlenen B... Döviz Bürosunun sahibi M.Y., gasp eylemini altı kişinin gerçekleştirdiğini, bu kişilerden birini poliste teşhis ettiğini, zaman geçtiği için tam hatırlayamadığını fakat teşhis ettiği kişinin sanık K.B.ye benzediğini söylemiştir. Tanık Ş.Y. ise gasp olayına katılan beş altı kişiden, kendisine silahı dayayıp yere yatmasını söyleyen kişinin başvurucu olduğunu belirtmiştir. Kolluktaki ifadelerinde, M.Y.nin K.B.yi, Ş.Y.nin başvurucuyu teşhis ettiği anlaşılmaktadır.

21. İstanbul 4 No.lu DGM, 13/10/1997 tarihli celsede hazır bulunan başvurucunun savunma yapacak ve ayağa kalkacak durumda olmadığını gözlemlemiştir.

22. Mahkeme 22/12/1997 tarihli celsede, başvurucunun cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığına ve mevcut hâliyle savunma yapacak durumda olup olmadığına dair rapor alınmasına karar vermiştir.

23. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Gözlem İhtisas Dairesinin 19/3/1998 tarihli raporunda, açlık grevinden önce başvurucunun herhangi bir psikiyatrik geçmişinin bulunmadığı, açlık grevi sonrasında beyin hasarı geliştiği, soyut düşünme yeteneğinin ve yargılamasının bozulduğu, rahatsızlığın iyileşme sürecinde olduğu belirtilmiştir. Raporda, suç öncesi ve sırasında herhangi bir akıl hastalığı veya zayıflığı bulunmadığından başvurucunun cezaisorumluluğunun tam olduğu, rahatsızlığının açlık grevine bağlı geliştiği, mevcut durumu itibarıyla savunma yapamayacağı, sağlık durumunun bir yıl sonra tekrar değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

24. Adli Tıp KurumuBaşkanlığı 4. İhtisas Kurulu 27/5/1998 tarihli raporunda, başvurucunun cezai ehliyetine ilişkin yukarıda ulaşılan sonuca katılmıştır. 3. İhtisas Kurulu 24/7/1998 tarihinde, rahatsızlığının başvurucuyu sürekli bakıma muhtaç bıraktığı, cezaevinde tutulmasının sakıncalı olduğu ve tutulmasının bir yıl süreyle tehirinin uygun olduğu yönünde görüş bildirmiştir.

25. Mahkeme 26/10/1998 ve 23/12/1998 tarihli celselerde başvurucunun savunmasının hazır edildiği zaman alınmasına karar vermiştir.

26. İstanbul 4 No.lu DGM 24/3/1999 tarihinde, mevcut raporları ve duruşmada gözlemlenen hâlini dikkate alarak başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.

27. Başvurucu müdafii 28/2/2001 tarihli celsede, başvurucunun hâlen ifade verecek durumda olmadığını belirtmiştir.

28. Başvurucu 7/10/2002 tarihli celseye gelmiş fakat rahatsızlığının devam ettiğini, savunma yapacak bir durumda bulunmadığını ve söyleyecek başka bir şeyin olmadığını belirtmiştir.

29. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasının ardından davanın görülmesine İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilmiştir.

30. (Kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli), 6/6/2007 tarihli ve E.1996/312, K.2007/211 sayılı kararıyla savunmasının alınmadığı gerekçesiyle başvurucu hakkındaki davanın tefrikine; sanıklar K.B. ve Y.A.nın anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme suçundan müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Diğer sanıklar hakkındaki davalar zamanaşımı nedeniyle düşürülmüş veya sanıkların beraatına hükmedilmiştir.

31. Bu kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 25/12/2008 tarihinde usule ilişkin nedenlerle bozulduğu, Mahkemenin E.2009/58 sayılı dosyaya kaydedilen davada 21/4/2010 tarihinde önceki hükümdeki gibi karar verdiği ve Yargıtayın 21/7/2011 tarihli ilamıyla kararı düzelterek onadığı anlaşılmaktadır.

32. Başvurucu hakkındaki dava, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2007/365 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.

33. Bu Mahkemedeki ilk iki celseye gelen olmamıştır.

34. Başvurucu müdafii 17/9/2008 tarihli celseye mazeret dilekçesi göndermiş ve adresi araştırılan başvurucunun hâlen eski adresinde ikamet ettiğini ve rahatsızlığının sürdüğünü bildirmiştir.

35. Başvurucu 23/2/2009 tarihli celsede hâlen rahatsız olduğunu, kendisine okunan ifadeleri, olayları ve şahısları hatırlamadığını ileri sürmüştür. Mahkeme, başvurucunun tedavisinin sürüp sürmediğinin ilgili hastaneden sorulmasına ve E.1996/312 sayılı ana dosyanın Yargıtaydan dönüşünün beklenmesine karar vermiştir.

36. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 17/6/2009 tarihinde wernicke-korsakoff hastalığına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasına karar vermiştir.

37. 14/2/2011 tarihli celsede raporun aldırılamadığı yönünde gelen yazı okunmuştur.Mahkeme, araştırılan hususun cezai ehliyetin tespitine değil cezaevinde kalıp kalmamaya ilişkin olduğu gerekçesiyle ara kararından geri dönmüştür. Duruşmada bu kez bozma sonrası E.2009/58 sayıya kaydedilen ana dosyanın Yargıtaydan dönüşünün beklenmesi gerektiğine karar verilmiştir.

38. E.2009/58 sayılı ana dosyanın Yargıtaydan dönmesinin ardından 16/5/2012 tarihli celsede Cumhuriyet Savcılığından mütalaa talep edilmiştir.

39. Cumhuriyet savcısı 8/10/2012 tarihinde mütalaasını sunmuştur. Başvurucu müdafii, başvurucunun henüz savunmasını yapamadığını belirtmiş ve cezai ehliyeti hususunda rapor alınmasını talep etmiştir. Mahkeme, başvurucunun yazılan yazılara rağmen Adli Tıp Kurumuna gitmemesi nedeniyle rapor alınamadığı ve daha önce ara kararıyla rapor alınmasına gerek görülmediği gerekçeleriyle talebi reddetmiştir.

40. Başvurucu müdafii 29/1/2013 tarihli celsede başvurucunun savunmasının alınmamış olması nedeniyle kendisinin de savunma yapmayacağını söylemiştir.

41. (Kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) 29/1/2013 tarihli ve E.2007/365, K.2013/4 sayılı kararıyla başvurucunun anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetmiştir.

42. Mahkeme, bir altın atölyesinin ve B... Döviz Bürosunun gasbedilmesi, propaganda amacıyla bir radyonun basılması, bir inşaata bombalı pankart asılması ile Kaymakamlığa ve bir parti binasına bomba ve silahla saldırılması eylemlerine başvurucunun K.B. ve Y.A. ile birlikte katıldığı sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme bu eylemlerin yasa dışı terör örgütü MLKP adına anayasal düzeni silahlı halk ayaklanması yoluyla yıkmaya ve yerine Marksist Leninist ilkelere dayalı bir devlet düzeni kurmaya yönelik, vahim ve amacı gerçekleştirmeye uygun olduğunu değerlendirmiştir.

43. Ağır Ceza Mahkemesi kararını başvurucunun kolluktaki ifadesine, başvurucu ve K.B.nin kaldığı evde ve bu kişilerin gösterdikleri yerlerde gerçekleştirilen aramalarda silah, patlayıcı madde ve diğer bazı malzemelerin ele geçirilmesine, bu malzemelerin örgüt tarafından gerçekleştirilen eylemlerde kullanıldığına, K.B., Y.A. ve/veya başvurucuya yaptırılan yer gösterme işlemlerine (E... Kuyumculuktaki gasp eylemi de dâhil olmak üzere), radyo istasyonunun basılması eylemiyle ilgili K.B. ile başvurucunun teşhis edildiğine dair tutanağa, İ.A.nın başvurucu hakkındaki ifadelerine, C.D.T. ile Y.K.nın beyanlarına, A.H.B.nin çeşitli ifadeleri ile bu kişinin K.B. ve başvurucu hakkında itirafçı olarak verdiği yazılı beyanına, olay tutanaklarına ve dosyadaki diğer bilgilere dayandırmıştır. Mahkeme kararında, Y.A. ve K.B. hakkında E.2009/58 sayılı dosyada verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği de belirtilmiştir.

44. Gerekçeli kararda İ.A., A.H.B.nin ve B... Döviz Bürosunun sahibi müşteki M.Y.nin ifadelerine yer verilmiş; diğer ifadelere atıf yapılmıştır. İ.A.nın 1997 tarihli kolluk ifadesinde başvurucunun MLKP terör örgütünün Gazi Mahallesi sorumlusu olduğunu, Taylan ve Cemal kod adlarını kullandığını ve bir derneğe molotof atılması eylemine birlikte katıldıklarını söylediği anlaşılmaktadır. A.H.B.nin kolluktaki ifadesinde ve sonraki beyanlarında başvurucunun örgüt içinde yer aldığını ve başvurucunun kaymakamlığa ve parti binasına bomba atılması ve ateş açılması eyleminde yer aldığını ifade ettiği belirtilmiştir. Müşteki M.Y.nin K.B.yi teşhis ettiği görülmektedir.

45. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun Cumhuriyet Savcılığındaki ve sonraki aşamalardaki beyanlarına itibar etmemiştir. Mahkeme, kollukta sıcağı sıcağına verilen ifadeler ile kararına dayanak yaptığı delillerin örtüştüğünü belirtmiş ve başvurucunun suçtan kurtulmak amacıyla ifadesini inkâr ettiğini değerlendirmiştir.

46. Başvurucu; sağlık durumu itibarıyla savunması alınmaksızın hüküm kurulduğunu, mahkûmiyetine esas ifadelerin baskı ve zora dayalı alındığını ve sonraki aşamalarda inkâr edildiğini, ilgili görevlilerin kötü muamele suçundan cezalandırıldığını fakat zamanaşımının dolması nedeniyle davanın temyiz aşamasında düşürüldüğünü belirterek bu kararıtemyiz etmiştir.

47. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 11/11/2013 tarihli ve E.2013/11360, K.2013/13670 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesi kararını düzeltmek suretiyle onamıştır. Yargıtay, altın atölyesinde ve E... Kuyumculukta işlenen gasp eylemlerine, radyo istasyonunun basılmasına ve bombalı pankart asma eylemlerine başvurucunun katıldığını gösteren yeterli delil bulunmadığından bu kısımların gerekçeden çıkartılmasına hükmetmiştir.

48. Yargıtay ilamı 28/1/2014 tarihinde başvurucu müdafiine tebliğ edilmiştir.

49. Başvurucu 25/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

2. Kolluk Görevlileri Hakkında Açılan Ceza Davası

50. Başvurucuyla birlikte gözaltına alınan İ.Ç., B.P., F.E., A.H.P., D.Ş., A.A., A.O. ve H.M.ye gözaltında tutuldukları 15/3/1996 ile 24/3/1996 tarihleri arasında kötü muamelede bulundukları iddiasıyla yedi polis memuru hakkında 1997 yılında ceza davası açılmıştır.

51. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi 20/9/2002 tarihli kararıyla beş sanığın atılı suçtan hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar vermiştir.

52. Yargıtay 8. Ceza Dairesi 4/10/2004 tarihli ilamıyla zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek davanın düşürülmesine hükmetmiştir.

3. AİHM'e Yapılan Başvuru

53. Başvurucu, F.E., İ.Ç. ve B.P., kötü muamele gördükleri ve bu hususta etkili bir yol bulunmadığı iddiasıyla 2004 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur.

54. AİHM 30/6/2009 tarihli ve 16234/04 başvuru numaralı kararıyla kötü muamele iddialarının sağlık raporuyla kanıtlandığını ve açılan davanın zamanaşımından düştüğünü tespit etmiş; kötü muamele yasağının hem esastan hem de usulden ihlal edildiğine karar vermiştir.

B. İlgili Hukuk

55. Başvurucunun cezalandırılmasına esas alınan anayasal düzeni ortadan kaldırmaya cebren teşebbüs etme suçu Mahkemenin lehe kanun olduğunu değerlendirdiği 13/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 146. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir.

56. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "İfade alma ve sorguda yasak usuller" kenar başlıklı 148. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.

...

(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez."

57. 5271 sayılı Kanun'un "Delilleri takdir yetkisi" kenar başlıklı 217. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

58. Mahkemenin 12/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

59. Başvurucu, savunmasını yapacak durumda olup olmadığına ilişkin rapor alınması taleplerinin reddedildiğini, usulüne uygun biçimde savunması alınmadığından yargılamanın esasına etkili delillerin sorulup tartışılmadığını, soruşturmanın genişletilmesi taleplerini sunamadığını, eksik soruşturmaya dayalı karar verildiğini, müdafi yokluğunda yasak sorgu yöntemleriyle elde edilen ve sonraki aşamalarda inkâr edilen kolluktaki ifadelere dayanıldığını, Mahkeme kararlarının uygun biçimde gerekçelendirilmediğini, yargılamanın uzun sürdüğünü ve buna karşı başvurabileceği bir yolun bulunmadığını belirterek adil yargılanma, gerekçeli karar, makul sürede yargılanma ve etkili başvuru haklarının, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ile doğrudan doğruyalık ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca farklı yargılama usullerinin izlenmesi nedeniyle bazı suçlara ilişkin davaların 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi uyarınca görev yapan mahkemelerde görülmesinin ve bu mahkemelerin kaldırılmasının ardından sadece ilk derece mahkemeleri önünde görülmekte olan davaların diğer mahkemelere devredilmesi nedenleriyle eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi ile 20.068 TL maddi ve 80.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

60. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli mahkemelerde yapılan yargılamalara ilişkin iddiasının eşitlik ilkesi, usulüne uygun biçimde savunmasının alınmadığına ve delillere karşı beyanlarının alınamadığına yönelik iddialarının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkesi, müdafi yokluğunda yasak usullerle alınan kolluktaki ifadelerin mahkûmiyete esas alındığına ve Mahkeme kararlarının uygun biçimde gerekçelendirilmediğine ilişkin iddialarının hakkaniyete uygun yargılanma hakkı; hakkındaki davanın uzun sürdüğüne ilişkin iddiasının makul sürede yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

61. Başvurucu kimi suçlara ilişkin yargılamaların 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli mahkemelerde yürütüldüğü ve bu mahkemelerin kapatılmasının ardından sadece bazı davaların normal ağır ceza mahkemelerine devredildiği gerekçesiyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

62. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).

63. Ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).

64. 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile kurulmuş ağır ceza mahkemelerinin görev sahaları ve kapatılmalarının ardından hangi tür davaların diğer mahkemelere devredileceği genel bir kanuni düzenlemeye dayanarak belirlenmiştir (Deniz Seki, B. No:2014/5170, 25/6/2015, § 56; Abdulvahap Aydemir ve Yusuf Candemir, B. No: 2013/7349, 1/12/2015, § 53). Başvurucu, kendisine hangi nedenle ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

65. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

66. Başvurucu, adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkesinin, hakkaniyete uygun ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

67. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

68. Başvurucu, kendisinin ve diğer kişilerin müdafi yardımından faydalanmaksızın verdikleri, yasak sorgu usulleriyle alınan ifadelere hükümde dayanılması ve kararların uygun gerekçe içermemesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

69. Müdafi yokluğunda alınan ifadelere dayanıldığı iddiasının temyiz aşamasında ileri sürülmediği anlaşıldığından (bkz. § 46; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18-20), incelemenin kapsamı başvurucunun diğer şikâyetleriyle sınırlı tutulmuştur.

70. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

71. Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında, kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlanmıştır.

72. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Bu kapsamda delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığı dikkate alınmalıdır (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 60).

73. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan hakların etkili bir şekilde korunması gereklidir. Bu itibarla işkence ve kötü muamele yasağına aykırı eylemler sonucunda elde edilen delillerin kullanılması da yargılamanın adilliğine yönelik ciddi sorunlar ortaya çıkarır. Zira işkence ve kötü muamele sonucunda elde edilen delillerin kabul edilebilirliğine karar verilmesi, mutlak surette yasaklanan işkence ve kötü muameleye yönelik bir tolerans olarak değerlendirilme ve bu noktada ilgili kamu görevlerinin bu yöntemlere başvurmalarını teşvik gibi sonuçlar doğurabilir (Güllüzar Erman, § 64; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 178).

74. Hüküm kurulurken işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ile toplanan delillere dayanılması hakkaniyete uygun yargılama hakkı ile bağdaşmamaktadır. Ancak suç şüphesi altındaki kişinin yargılama sırasında verdiği ikinci ikrarın, tek başına veya bunu doğrulayıcı tartışmasız nitelikteki maddi delillerle birlikte mahkûmiyetine ve cezalandırılmasına yeterli bulunduğu ve özellikle kullanılan yasak sorgu yöntemleri sonucunda tartışmalı hâle gelen maddi deliller ile kişinin cezalandırılması arasındaki nedensellik bağının kesildiği durumlarda salt işkence ve kötü muamele yasağına aykırılık nedeniyle yargılamanın bütün olarak adil olmadığının kabul edilmesi mümkün değildir. Yargılama kapsamında dayanılan diğer delillerin sıhhatine bakılarak hakkaniyete uygun yargılama yapılıp yapılmadığı tespit edilmelidir(Güllüzar Erman, §§ 64, 65).

75. İkrarın kişinin hür iradesine dayalı olup olmadığının -kovuşturma aşamasında- çelişmeli bir usulle yargılama makamı tarafından irdelenip değerlendirilmiş olması da gereklidir. Dahası özellikle sanığın soruşturma aşamasındaki ikrarını kötü muamele veya işkence altında verdiğini belirterek hâkim önünde reddetmesi hâlinde işin esasına geçilmeksizin öncelikle bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekli olup aksi yöndeki uygulamalar, hakkaniyete uygun yargılama hakkı bakımından önemli eksiklik oluşturur (Güllüzar Erman, § 67; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003, § 91).

76. Sonuç olarak işkence ve kötü muamele altında toplanan delillerin, mahkemenin ulaştığı vicdani kanaat üzerinde etkili olması ve bu etkinin önemini ortadan kaldıracak derecede esaslı, güvenilir ve şüpheden uzak başka delillere dayanılmamış olması yargılamanın bütün olarak adilliğini zedelemektedir(Güllüzar Erman, § 66).

77. Somut olayda başvurucular ve diğer bazı şüpheliler 15/3/1996 ile 29/3/1996 tarihleri arasında gözaltında kalmışlar ve gözaltından çıkarılmalarının ardından Cumhuriyet savcısına ve sorgu hâkimine verdikleri ifadelerinde kötü muamele ve baskı iddialarını dile getirmişlerdir (bkz. §§ 7, 9, 10). Yapılan muayeneleri sonucunda başvurucu, İ.Ç., B.P., F.E., A.H.P., D.Ş. ve A.A.da bir ve beş gün arasında değişen sürelerde iş güç kaybına yol açacak yaralanmalar ve bulgular saptanmıştır (bkz. §§ 12-14). Gözaltına alındıkları tarihte bu kişilerin yaralanmalarının veya rahatsızlıklarının olduğunu gösteren herhangi bir raporun bulunmadığı anlaşılmaktadır.

78. Bu yaralanmalar nedeniyle yedi polis memuru hakkında ceza davası açılmış; Mahkeme, beş sanığın kötü muamelede bulunmaktan mahkûmiyetine karar vermiştir. Yargıtay 2004 yılında, açılan davaların zamanaşımının dolması nedeniyle düşürülmesine hükmetmiştir (bkz. §§ 50-52). Başvurucu ve diğer üç kişi, bunun üzerine AİHM'e başvurmuştur. AİHM 2009 yılındaki kararında, sağlık raporlarındaki tespitlerin kötü muameleyi gösterdiğini ve açılan davanın da uzun süren yargılama sonucunda düştüğünü belirterek esas ve usul yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 54).

79. Yukarıdaki dikkate alındığında başvurucunun ve yaralanma bulguları tespit edilen diğer altı şüphelinin kollukta verdikleri ifadelerin yasak sorgu yöntemi olan kötü muamele sonucunda elde edildiğine yönelik kuvvetli işaretlerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Belirtilen tespitler, bu kişilerle çakışan tarihlerde ve benzer koşullarda ifadeleri alınan diğer şüphelilerin kötü muamele veya zor kullanıldığı iddialarının da Mahkemesince değerlendirilmesini gerektirmektedir.

80. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi; başvurucunun mahkûmiyetine hükmederken başvurucuya, K.B. ve/veya Y.A.ya yaptırılan yer gösterme işlemleri ile başvurucunun beyanlarını kararına esas almıştır. Mahkeme ayrıca İ.A., A.H.B. ve B... Döviz Bürosunun sahibi müşteki M.Y.nin ifadelerine, C.D.T. ile Y.K.nın beyanlarına, arama sonucunda bulunan malzemelere, teşhis tutanağına (Yargıtay tarafından hükümden çıkartılan eyleme ilişkin), olaylara ilişkin tutanaklara ve genel biçimde dosyadaki diğer bilgi ve belgelere dayanmıştır (bkz. §§ 43, 44).

81. 5271 sayılı Kanun'un 148. ve 217. maddelerinde yasak usullerle alınan ifadelerin karara esas alınmayacağı düzenlenmiştir. Bununla birlikte İlk Derece Mahkemesi kararında, kötü muamele iddiası nedeniyle başvurucunun kolluk ifadesinin şüpheli hâle gelip gelmediğine yönelik bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu itibarla başvurucunun gözaltında maruz bırakıldığı muamele sonucunda ifade verdiğini belirtmesinin, gözaltı çıkışında düzenlenen raporda diğer bazı şüphelilerle birlikte başvurucuda iş gücü kaybına yol açacak yaralanma ve bulguların tespit edilmesinin, açılan dava nihayetinde zamanaşımından düşürülse dahi İlk Derece Mahkemesinin beş görevlinin mahkûmiyetine hükmetmiş olmasının dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemenin suçtan kurtulmak amacıyla başvurucunun ifadesini değiştirdiğini belirtmesi, mevcut başvurunun şartlarında yeterli bir açıklama sağlamamaktadır. Öte yandan AİHM'in başvurucu ve diğer bazı sanıklara ilişkin ihlal kararı da gözetildiğinde kötü muamele iddialarının Mahkeme tarafından açık biçimde karşılanması ya da bu beyanlara kararda dayanılmaması gerekmektedir.

82. Beyanları başvurucunun cezalandırılmasına esas olan ve başvurucuyla aynı tarihlerde gözaltında kalan K.B. ile Y.A.nın iddialarına ilişkin olarak da herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir.

83. Dolayısıyla kötü muamele altında alındığı ileri sürülen beyanların mahkûmiyet hükmüne gerekçe yapılmasının yargılamanın bütün olarak adilliğini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu bakımdan kararda gösterilen diğer delillerin, şüpheli beyanların etkisini ortadan kaldıracak ağırlıkta olduğu söylenemez.

84. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılanma İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

85. Başvurucu, uygun biçimde savunmasının alınmamış olması ve aleyhindeki delillere karşı beyanda bulunamaması nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

86. Başvurucunun yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin yukarıda ulaşılan sonuç dikkate alınarak bu başlık altında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

87. Başvurucu, ceza davasının uzun sürede sonuçlandırılması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

88. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesi de -Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).

89. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

90. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).

91. Somut başvuruya konu yargılama başvurucunun gözaltına alındığı 15/3/1996 ile Yargıtayın onama ilamının verildiği 11/11/2013 tarihleri arasında sürmüş, yani yargılama 17 yıl 7 ay 27 günde sonuçlanmıştır (bkz. §§ 7, 47).

92. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; Ersin Ceyhan, §§ 24-44).

93. Başvuruya konu ceza davasının nisbeten karmaşık bir nitelik taşıdığı, yargılamadaki uzamanın bir kısmının rahatsız olan başvurucunun savunmasının alınabilmesine yönelik olduğu söylenebilir (bkz. §§ 16-28). Bununla birlikte Adli Tıp Kurumunun 19/3/1998 tarihli raporunda başvurucunun savunma yapacak durumda olmadığı ve sağlık durumunun bir yıl sonra tekrar gözden geçirilmesi gerektiği belirtilmesine rağmen bu hususta yeni bir inceleme yaptırılmaksızın 29/1/2013 tarihine kadar hüküm kurulmadığı dikkate alındığında 17 yıl 8 aya yaklaşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır. Yaşanan gecikmenin esaslı biçimde başvurucunun yargılama sürecindeki davranışlarından kaynaklandığını gösteren bir husus da bulunmamaktadır.

94. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

95. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

96. Başvurucu yargılamanın yenilenmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

97. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

98. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için başvurucunun yeniden yargılanmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

99. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ve somut başvurunun koşullarında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

100. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

101. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 36 maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkesine yönelik karar verilmesine YER OLMADIĞINA,

D. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) dosyasının ilgili olduğu mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

12/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.