Duyurular
Kent hakkı bağlamında kayyum uygulamaları, Kent hakkı bağlamında kayyum uygulamaları,kayyum,öhd,kent hakkı
26.03.2024

Kent hakkı bağlamında kayyum uygulamaları

 

GİRİŞ

Temel hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, seçme ve seçilme hakkının yok sayıldığı, yargının iktidarın bir organı gibi hareket ettiği, toplumsal barışın ve adaletin imkanlarının yok edilmeye çalışıldığı bir süreçten geçiyoruz.

Merkezileşmenin ve otoriterleşmenin hatta olağanüstü devlet rejiminin bir yönetim biçimi halini aldığı bu dönem yerel seçim süreci ile birçok tartışmayı da beraberinde getirdi.

Seçmen taşıma ve hayali ikamet oluşturma, seçim çalışmalarını engelleme ve bu amaçla yapılan gözaltı ve tutuklamalar, eşit bir yarış imkanının olmayışı, adayların belirlenmesine getirilen hukuka aykırı engeller bu yönetim biçiminin seçim öncesi çalışmalara ve iradeye yansımasıyken esas gündemin kayyumlar ve kayyumların uygulamaları olduğunu söyleyebiliriz.

15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü̈ hâl (OHAL) ile birlikte 11 Eylül 2016’da, 28 belediye başkanı görevden uzaklaştırılarak yerlerine merkezi iktidar tarafından görevlendirilen kişiler atanmış,  674 sayılı OHAL kanun hükmünde kararnamesiyle önü açılan kayyum uygulamaları, sistematik olarak Kürt  siyasi hareketinin yerel seçimlerle göreve gelen temsilcilerinin görevden alınmasına zemin hazırlamış, Demokratik Bölgeler Partisi’nden (DBP) seçilen belediye eş başkanlarının 96’sı görevden uzaklaştırılarak yerlerine kayyum atanmış ve  daha sonra 2019 yılında seçimle Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından kazanılan 65 belediyenin 59’una  tekrar kayyum atanmış,[1] belediye meclis üyeleri tutuklanmış, belediye meclisleri fiilen çalışamaz duruma getirilmiş,  personelleri görevden alınmış ve sonuç olarak Kürdistan’da yerinden yönetim ilkesi, yerel yönetim mevzuatı, Anayasa, Avrupa Yerel Özerklik Şartı rafa kaldırılarak kayyum rejimi olağanlaştırılmaya çalışılmıştır.

2016 itibariyle gelişen 2019 yılı ve sonrasında da devam eden kayyum atamaları ve uygulamaları bu zamana kadar birçok rapora ve incelemeye konu edilmiş; özellikle bu atamaların hukuki ve meşru bir zemininin olmayışı, irade gaspı sonucunu doğurması bağlamında birçok değerlendirme yapılmış ve atamalar sonucunda toplumun mahrum kaldığı hizmetlere işaret edilmiştir.

Yerel seçim süreci sathında kayyum belediyelerinin belediye taşınmazlarının merkezi yönetimlere devri, taşınmazların satışı ve usulsüz ihaleleri çokça gündeme gelirken, kentin sahiplerinden, yerelden, yerelin iradesinden nelerin “kaçırıldığı” ise herkesi meşgul eden soru olmuştur.[2]

Bu soruları ve sorunları da gözeterek otoriterleşmenin, adaletsizliğin, eşitsizliğin ve yoksulluğun yükseldiği, olağanüstülüğün olağan kılındığı;  eşitliğe, barışa, özgürlüğe ve adil bölüşüme ihtiyaç duyulan bu dönemde  iyi yaşamın bir parçası olan,  iyi yaşamanın imkanı olan yerel yönetimin önemine de işaret ederek kayyum atama ve uygulamalarını kent hakkı bağlamında ve yarattığı kamusal dönüşümü de ele alacak şekilde değerlendirmenin önemli ve gerekli olduğu düşünülerek, Komisyonumuz tarafından bu ön değerlendirme raporu hazırlanmıştır. 

Bu değerlendirmeyi yaparken mevcut rapor ve incelemelerde yer alan bilgi, veri ve değerlendirmelerden faydalandığımızı, birçok başlıkta bu rapor bilgilerine ve değerlendirmelerine yer verdiğimizi, kayyumların kent hakkı ve yarattığı kamusal dönüşüm, tahribat bağlamında değerlendirilmesinin ise saha bilgisine ve verisine de ulaşarak  daha kapsamlı, disiplinler arası bir çalışmayı gerektirmesi sebebiyle bu raporun ön rapor ve bu başlıktaki kapsamlı çalışmalar için bir adım niteliğinde olduğunu belirtmek isteriz.

OLAĞANÜSTÜ HALİN “OLAĞANLAŞTIRILMASI”

Prof. Dr. Şebnem Oğuz otoriter devletçilikten olağanüstü devlet biçimine geçişi ele aldığı makalesinde, Türkiye’deki siyasi rejimin otoriter niteliği ve AKP ile birlikte sivilleşme retoriği altında olağanüstü yargı rejiminin olağan yargı rejiminin sürekli parçası haline geldiğini anlatırken özellikle Kürdistan’daki sokağa çıkma yasaklarının valilerin takdir yetkisiyle ilan edilmesini ve böylelikle yürütmenin yasama ve yargı işlevlerini üstlenmesine dayalı yönetsel mantığın mekânsal olarak yayıldığını ve hukuk kurallarının işlemediği olağanüstü halin olağanlaştığı bir sürecin yaşandığını ifade eder.[3]

Sokağa çıkma yasaklarının ilanında yaşanan bu hukuka aykırılık ve aslında olağanüstü yargı rejiminin olağan yargı rejiminin bir parçası haline gelmesinin bir diğer örneği ise “kayyum rejimidir.”

Merkezileşmeye dayanan ve temelde siyasal alanı daraltmayı hedeflediği anlaşılan bu uygulamanın hukuki bir dayanağının bulunduğunu söylememiz mümkün değildir.[4]

Nitekim 18.03.2019 tarihli İçişleri Bakanlığı’nın Belediyelerdeki Kayyum Sistemi ve Mevcut Durum Raporunda da bu atamaların hukuki dayanağı, meşruiyeti açıklanmamış, “terör” kılıfına, güvenlikçi söylemlere yaslanıldığı görülmüştür.[5]

Bu kapsamda öncelikle 674 sayılı KHK’nin ve kanunlaşmasının hukuken değerlendirilmesi gerekmektedir.

OHAL istisnai bir hal olmakla birlikte OHAL ilan edilmesi hukuka uygun davranma ve işlem yapma gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Ancak OHAL süresince birçok temel hak ve özgürlüğün uygulamada ve OHAL KHK’leri ile ihlal edildiğini gördük. 15 Temmuz 2016 sonrasında ilan edilen OHAL ile peşi sıra birçok Kararname yayımlanmış olup bu kararnamelerden biri de Belediye Kanunu’nda değişiklik yapan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’dir.

Anayasa’nın 91. maddesine göre olağan dönem KHK’leri ile Anayasa’nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevlerin düzenlenmesi mümkün değil iken OHAL KHK’leri bakımından bu yasak geçerli değildir. Ancak Anayasa’nın 121. maddesinde yer alan “olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda” ifadesi[6] ile 15. maddede yer alan sınırlanamayacak haklar kategorisi yürütmenin bu konuda sınırsız bir yetkiye sahip olmadığını göstermektedir.[7] Bu sınırlamaya göre kanun hükmünde kararnameler OHAL’in gerekli kıldığı konuyla, süreyle sınırlıdır.

Bununla birlikte OHAL döneminde, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının sınırlandırılması ve durdurulması Anayasa’nın 15. maddesine göre yapılabilir; ancak bu sınırsız bir yetki değildir. AYM, E.2016/166, K.2016/159, 12/10/2016, § 11; Aydın Yavuz ve Diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 167. Kararlarına göre milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı olmamalı, durumun gerektirdiği ölçüde olmalı, maddenin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmamalıdır.[8]

Anayasanın 127. maddesi 4. fıkrasına göre “görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir.” Yine 674 sayılı KHK ile değişiklik yapmadan önce Belediye Kanunu’nun 45. maddesine göre belediye başkanlığının boşalması veya seçim dönemini aşacak biçimde kamu hizmetinden yasaklanma cezasının verilmiş olması durumunda bir başkan, başkanın görevden uzaklaştırılması, tutuklanması veya seçim dönemini aşmayacak biçimde kamu hizmetinden yasaklama cezası alması durumunda bir başkan vekili belediye meclisi tarafından seçilebilmektedir. Ancak 674 sayılı KHK ile belediye meclisi yok sayılmış ve başkan, üye ve başkan vekili atamaya İçişleri Bakanlığı ve Valilik yetkili kılınmıştır.

674 sayılı KHK’yi incelediğimizde 3 başlıkta sorun olduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi OHAL KHK’lerinin OHAL’in gerekli kıldığı konuyla, kapsamla ve süreyle sınırlı olması gerekliliğinin ihlalidir. OHAL KHK’sı ile seçme ve seçilme hakkı üzerinde böyle bir sınırlama yapılması mümkün değildir. Yine bu düzenleme AİHS, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na da aykırılık içermektedir. Mevcut Belediye Kanunu yerelin iradesini de tasfiye etmeden bu ve benzeri durumlara çözüm üretirken OHAL KHK’si ile yapılan bu düzenleme ancak yerelin üzerinde merkezin vesayetinin sağlanması çabasıdır. İkinci bir durum ise OHAL KHK’lerinin yargısal denetimden ari tutulmasının araladığı hukuksuzluktur. Üçüncüsü ise OHAL kanununa dayanarak çıkarılan OHAL KHK’lerinin “tedbir” niteliğini aşacak biçimde yasalaşması ve süreklileşmesi mümkün değilken bu KHK maddesinin yasalaşmış ve süreklilik halini almış olmasıdır. Böylece olağanüstü hâl tedbiri olarak belirtilen bu uygulama olağan yargı rejiminin bir parçası haline getirilmiştir.

674 sayılı KHK ile getirilen düzenleme Resmî Gazete’de yayımlanarak kabul edilen Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na da aykırıdır.

Nitekim 674 sayılı KHK’nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na aykırılığını Mustafa Yıldız Atanmasını Yasallaştıran 674. KHK’nin Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelere Göre Değerlendirilmesi yazısında şöyle ifade etmiştir:[9]

“Şartı’n Özerk Yerel Yönetim Kavramı başlıklı 3. maddesinin 2. fıkrasında ''yerel yönetim hakkının, doğrudan, eşit ve genel oya dayanan gizli seçim sistemine göre serbestçe seçilmiş üyelerden oluşan ve kendilerine karşı sorumlu yürütme organlarına sahip olabilen meclisler veya kurul toplantıları tarafından kullanılacaktır'' denilmektedir.

Özerklik Şartı'nın, Özerk Yerel Yönetimin Kapsamı başlığı altındaki, 4. maddenin 2. fıkrasında ise yerel yönetimler, kanun tarafından belirlenen sınırlar içerisinde, yetki alanlarının dışında bırakılmış olmayan veya başka herhangi bir makamın görevlendirilmemiş olduğu tüm konularda faaliyette bulunmak açısından tam takdir hakkına sahip olacakları, kamu sorumlulukları genellikle ve tercihan vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından kullanılacağı, sorumluluğun bir başka makama verilmesinde, görevin kapsam ve niteliği ile yetkinlik ve ekonomi gereklerin göz önünde bulundurulacağı, yerel makamlara verilen yetkilerin normal olarak tam ve münhasır olduğu, Kanunda öngörülen durumların dışında, bu yetkiler öteki merkezi veya bölgesel makamlar tarafından zayıflatılamayacağı veya sınırlandırılamayacağı, yerel makamların merkezi veya bölgesel bir makam tarafından yetkilendirildiği durumlarda, bu yetkilerin yerel koşullarla uyumlu olarak kullanılabilmesinde yerel makamlara olanaklar ölçüsünde takdir hakkı tanınacağını belirtilmektedir. 

Kayyum atanan belediyelerin çoğunda, görevlendirilen başkan vekilleri ya vali ya da kaymakamdır. Vali ve kaymakamların yasal statülerine baktığımızda, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 9. maddesi valinin, ilde Cumhurbaşkanının temsilcisi ve idari yürütmenin başı olduğunu. Bu sıfatı ile vali İlin genel idaresinde Cumhurbaşkanı'na karşı sorumlu olduğunu, bakanlar valilere re’sen talimat verebilirler demektedir. Vali hem merkezi idarenin ildeki en üst yöneticisi görevini sürdürürken, aynı zamanda yerel yönetimin en üst Yöneticisi olarak görevini sürdürmektedir. Bu durum yerel yönetim hakkının, doğrudan, eşit ve genel oya dayanan gizli seçim sistemine göre serbestçe seçilmiş meclis üyesi olan yerel yöneticiler tarafından değil merkezi idarenin atama yolu ile görev yapan bir kamu görevlileri eliyle yürütülmesidir. Bu durumda da Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki yerel yönetimlerin yetkilerini, bırakın sınırlandırmayı veya zayıflatmayı tamamen ortadan kaldırmıştır. Yerel makamlara olanaklar ölçüsünde takdir hakkı vermediği gibi, atanan kayyumlar yerel yönetimlerin seçilmiş ve halen görevde olan meclis üyelerini kapıdan içeri almamaktadır. 

Kayyum olarak atanan vali 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 9. maddesinin d fıkrası gereğince ilde bulunan askeri ve adli kurumlar dışında belediyeler dahil tüm kurumları denetleme yetkisine sahiptir. Vali valilik görevini yaparken, kendisinin kayyum olarak atandığı belediyeyi denetleyecek. Bu durumda da Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın 8. maddesinin 1 ve 2. fıkrasında belirtilen, "Yerel makamların her türlü idari denetimi ancak kanunla veya anayasa ile belirlenmiş durumlarda ve yöntemlerle gerçekleştirilebilir. Yerel makamların faaliyetlerinin idari denetimi normal olarak sadece kanunla ve anayasal ilkelerle uygunluk sağlamak amacıyla yapılacaktır. Bununla beraber, üst makamlar yerel makamları yetkili kıldıkları işlerin gereğine göre yapılıp yapılmadığını idari denetimine tabi tutabileceklerdir." Bu iki paragrafa baktığımızda, öncelikle görevde yerel makam yok. Cumhurbaşkanı'nın ildeki temsilcisi, kayyum olarak atanmış, belediyede kendi yapmış olduğu işleri mi denetlettirecek? Belediye bütçesini denetleyecek olan Belediye Meclis üyeleri de 674 sayılı KHK ile getirilen düzenleme ile devre dışı bırakılmıştır. Bu durumda belediye kanununda belirtilen faaliyet raporunun onaylanmasına da gerek kalmamaktadır. Bu düzenlemeyle kayyum döneminin incelenmesi dahi ortadan kaldırılmıştır.”

Venedik Komisyonu’nun 18.07.2020 tarih ve Seçilmiş Adayların ve Belediye Başkanlarının Değiştirilmesi Hakkında Türkiye Görüşü raporunda ise;  674 numaralı KHK'yle getirilen değişiklikler OHAL ile doğrudan ilişkili değildir, özellikle yerel yöneticilerin merkezden atanmasına yol açan bu değişiklikler geri çekilmelidir, 674 numaralı KHK'yle getirilen değişikliklerin OHAL'in sonlanmasıyla sona ermesi sağlanmalıdır, demokrasiyi etkileyen kalıcı yapısal değişiklikler KHK ile değil parlamentoda kapsamlı tartışmalar sonucunda yapılmalıdır, terörle mücadele bağlamında valilere verilen özel yetkiler yargı denetimine açılmalıdır, terörle ilişkili suçlamalarla görevden alınan yerel yöneticilerin suçsuz bulunmaları durumunda görevlerine iadesini sağlayacak bir çerçeve ve mekanizmalar geliştirilmelidir diyerek aslında benzer hukuka aykırılıklara ve yerel özerklik bağlamındaki kaygılara işaret etmiştir.[10]

Kayyum atanması sürecinin ve devamında gelişen sürecin ulusal ve uluslararası mevzuat açısından hukuka aykırılığı için çokça değerlendirme yapmak mümkün; nitekim atıfta bulunduğumuz raporlarda da bu incelemeler detaylı olarak yapılmıştır. Bununla birlikte hukuki güvenlik ilkesini ortadan kaldıran bu uygulamanın yarattığı tahribatın da altını çizmek gerekir.  2019’dan bu yana HDP ve DBP belediyelerinin kayyum tarafından yönetilebilmesi seçmende irade gaspı fikrini güçlendirirken seçimlere dair katılım düşüncesini de düşürmüştür.[11] Yine seçmen taşıma ve hayali ikamet oluşturma, seçim çalışmalarını engelleme ve bu amaçla yapılan gözaltı ve tutuklamalar, eşit bir yarış imkanının olmayışı, adayların belirlenmesine getirilen hukuka aykırı engeller kayyum atamalarıyla genişleyen hukuka aykırı uygulamalara rıza üreten yargısal rejimden beslenmektedir.

Ayrıca “terör” kılıfı altında merkezin yerele müdahalesi sadece DBP ve HDP belediyeleriyle de sınırlı kalmamıştır. Benzer kayyum atama uygulamaları denenmemiş olsa da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi için yürütülen soruşturmada “terör örgütüyle irtibat ve iltisaklı” olduğu söylenen kişilerin işe alındığını ifade etmesi bu hukuka aykırı olan uygulamanın yargı rejimi üzerinden kendine ürettiği rızanın genişletilmeye çalışıldığını da göstermektedir. [12]

Bu sebeple merkezin yereli biçimlendirme, yereli belirleme amacının da tehdit ettiği temellük ve tasarruf yetkisinin de sadece Kürdistan belediyeleriyle sınırlı olduğunu düşünmek yerinde olmayıp yerellik, yerel özerklik, yerinden yönetim anlayışını yapı bozuma uğratan bu hukuka aykırı uygulamaya topyekûn karşı durmak gerekmektedir.

KAYYUM UYGULAMALARI[13]

İçişleri Bakanlığı’nın raporunda; “PKK/KCK ve siyasal uzantıları tarafından Devletin bütünsel organizasyonunun bir parçası olan ve temel görevi vatandaşların mahalli ve müşterek nitelikli ihtiyaçlarını karşılamak olan bazı belediyeler; ülkemizin diğer bölgelerinden ayrı bir yönetim modelinin parçası haline getirilmeye çalışılmış, Anayasanın 3. Maddesinde açıkça tanımlanan ülkemizin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden bir araç olarak kullanılmış, terör faaliyetlerinin desteklendiği lojistik merkezlere dönüştürülmüştür denilerek sonuç olarak, kamuoyunda Kayyum süreci olarak bilinen, bölücü terör örgütü PKK/KCK ile iltisaklı, irtibatlı 94 belediye başkanının görevden alınarak yerlerine belediye başkan vekilleri görevlendirilmesinin İçişleri Bakanlığı tarafından bir tercih olmadığı Devletin ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü korumak, bölgede yaşayan vatandaşların can ve mal emniyetini sağlamak ve mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak için Anayasal görev ve sorumluluk olduğu, hukuk içinde gerçekleştirilen bu süreç sonucunda görevlendirilen belediye vekilleri terör örgütü ve siyasi kuklalarının hiçbir tehdidine aldırmadan, mesai merhumu gözetmeksizin bölgedeki vatandaşların mahalli müşterek nitelikteki (içme suyu, yol, kanalizasyon, park, sosyal alanlar vb.) sorunlarını çözmek için çaba sarf etmişler ve kısa bir süre içerisinde dünyada eşi benzeri görülmemiş bir gayretle büyük bir başarı elde edildiği” ifade edilmiştir.[14]

Bakanlığın yukarıda belirtilen görüşünün aksine kayyum uygulamaları bugün hala çokça tartışmaya konu olmaktadır. Mahalli müşterek ihtiyaçlar ve belediye ait görevler yerine getirilirken ayrımcılık yapılmaması, bu gibi politikaların oluşturulma ve gerçekleştirilme süreçlerine yerel halkın doğrudan katılımına olanak sağlayacak araçların geliştirilebilmesi; ayrıca ortak gereksinimleri karşılamakla görevli belediye organlarının yerel halkı temsil edecek biçimde seçimle işbaşına getirilmesi önemli olup; kayyumların ve uygulamalarının katılım ve tanınma adaleti bakımından sınıfta kaldığının ifade edildiğini söyleyebiliriz.[15]

TMMOB Kayyım Uygulamaları ve Takibi Komisyonu tarafından hazırlanan Kayyım İrade Gaspı ve Kent Kırımı ön raporunu ve Demokratik, Ekolojik, Katılımcı, Kadın Özgürlükçü Yerel Yönetim Modeli ve Bir Gasp Aracı Olarak Kayyum Uygulamaları (DBP), İrade Gaspı ve Kayyum Gerçekleri (HDP-2021) Raporlarını incelediğimizde, kayyum uygulamalarıyla kent, toplum ve halk hafızasına yönelik isimlerin, sembollerin değiştirildiği, yıkıldığı, kaldırıldığı, kentin siluetini bozan uygulamaların yapıldığı, başta Sur olmak üzere kentin hafızasızlaştırılmasına hizmet eden konutların ve taklit sokakların inşa edildiği, tarihi yapıların, belediyeye ait taşınmazların cemaat vakıflarına ya da iktidar yandaşı kişilere tahsis edildiği, kiralandığı, belediyeye ait taşınmazların merkezi yönetime devredildiği, kadın politikasına yönelik kadın odaklı çalışmaların durdurulduğu, merkezlerin kapatıldığı, kamusal alanda Kürtçe’nin görünür, bilinir ve öğrenilir olmasını sağlayan imkanların kaldırıldığı, personel rejiminde ve belediye hizmetlerinde siyasi rabıta ile hareket edildiği tespitlerine dayandığı görülmektedir.

Bununla birlikte saydığımız raporlarda yer alan tespitlerin erişilebilen bilgilerle, illerle sınırlı ve yetersiz olduğu, kayyum uygulamalarına dair daha detaylı veri, bilgi ve analiz ihtiyacı duyduğumuz tartışmasızdır. Ancak kayyum uygulamasını kent hakkı ve kamusal dönüşüm bağlamında değerlendirebilmek için bu raporlarda yer alan tespitlerin bazılarına raporlarda yer aldığı haliyle verecek olursak:

Merkezi Yönetime Yapılan Devirler:

  • ►Diyarbakır Bismil’de Belediye binası takas usulüyle Emniyet Müdürlüğüne,

  • ►Çocuk Kütüphanesi, Oyuncak kütüphanesi ve Yetişkin kütüphanelerinin Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğüne,

  • Lice Belediyesi’ne ait 1400 m2 taşınmazı (arsa) Lice İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne,

  • Kırsal alanda sağlık hizmeti sunmak üzere hizmete sokulmuş olan tam donanımlı mobil hastane ve evde hasta bakım hizmetleri ile acil durumlarda kullanılmak üzere Van Büyükşehir Belediyesine ait 2 adet ambulans İl Sağlık Müdürlüğü’ne

devredilmiştir.

Yapılan Tahsisler ve Bağışlar:

  • Cegerxwîn Kültür Merkezi’nin önce Milli Emlak Müdürlüğü’ne, oradan da Kayapınar Halk Eğitim Müdürlüğü’ne,

  • ►Belediye Spor Kompleksi’nin Kayapınar Gençlik Spor Müdürlüğüne 25 yıllığına,

  • ►Kayapınar Belediyesi’ne ait 2 adet kreşin, Kuran kursu yapılmak üzere Müftülüğe,

  • ►Nusaybin Belediyesi’ne ait Nusaybin Gençlik Merkezi 25 yıllığına bedelsiz olarak, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne

  • ►Kayapınar Belediyesi’ne ait olan Afet evler adresinde bulunan taziye evi, Medya Mahallesinde bulunan çocuk yaşam merkezi, Çölgüzeli küme evlerinde bulunan taziye evi ve Yolboyu Pirinçlik Mahallesinde bulunan taziye evi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığına 25 yıllığına,

  • ►Zarokistan Gündüz Bakımevi ve Kreşi ile Kayapınar Belediyesi Gündüz Bakımevi ve Kreşi Kayapınar ilçe Müftülüğüne 25 yıllığına,

  • ►Yenişehir Belediyesine ait olan yas evleri Müftülüğe ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ ne,

  • ►Ekin parkı içerisinde bulunan 1 adet Mutfak, 2 katlı kafeterya, 2 katlı ahşap ev ve 1 adet Büfe Prefabrik yapı ile mescit 25 yıllığına, TÜGVA’ya

  • ►Kayapınar Belediyesi’ne ait yüzme havuzu, 300 metrekare kapalı, 200 metrekare açık alan 25 yıllığına TÜGVA’ya

tahsis edilmiştir.

  • ►14.439.134,04 TL harcanarak yapılan Bismil Belediye Hizmet binası Bismil Emniyet Müdürlüğü’ne hibe edilirken Kayapınar Belediyesine ait eski belediye hizmet binası Kayapınar Kaymakamlığı’na önce devredilmiş sonrasında ise kaymakamlık hizmet binası olarak kullanılmak üzere devredilen binanın döşemelerinin bütçesi belediyeden karşılanmıştır.

Usulsüz harcama ve ihaleler:

  • ►Sur Belediyesi kayyumunun 7.760.000 TL’ye 60’a yakın köye yapılmak üzere kilitli parke yapım işi ihalesi gerçekleştirdiği; ancak söz konusu 60 köye herhangi bir kilitli parke yapım işi gerçekleşmediği, 

  • ►Bismil Belediyesi kayyumunun toplamda 22.710.460,51 TL’yi halka hizmet için kullanmak yerine; Emniyet, Jandarma, Müftülük, Milli Eğitim Müdürlüğü ve özel kalem harcamalarına kullandığı,

  • ►Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ ne atanan kayyum Hasan Basri Güzeloğlu’nun Kamu İhale Kanunu’nda deprem, sel gibi olağanüstü̈ hallerde mağduriyetlerin önlenmesi amacıyla öngörülen “21/B-Pazarlık Usulü̈” nü kullanarak maliyeti 324 bin TL olan 12 dekoratif şehir aydınlatmasına iki reklam şirketinin davet edildiği ihalede, ihaleyi 1 milyon 210 bin TL’ye verdiği,

  • ►Önceki kayyum döneminde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 57 milyon harcayarak yaptığı Melik Ahmet Caddesi’nin teslim alınmadan yeni kayyum tarafından yeniden yapılmak üzere yıktırıldığı,

  • ►Yerel seçimlerin yapıldığı 31 Mart 2019 günü̈ şoförlü̈ 100 araç kiralayan Sur kayyumunun 49 bin 560 TL ödeme yaptığı,

  • ►Sur Belediyesi kayyumunun seçim günü̈ belediye kaynaklarından 100 araç kiralayıp AKP’nin seçim çalışmalarında kullandırdığı,

  • ►Kayyum Hasan Basri Güzeloğlu yönetimindeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin koronavirüs tedbirleri kapsamında sağlık kuruluşları dahil sahte dezenfektan dağıttığı,

tespit edilmiştir.

Kayyum Tarafından Yapılan-Yapılmayan “Yatırımlar” ve “Hizmetler”:

  • ►Kayyum yönetimindeki Kızıltepe Belediyesi’nin kazı çalışması yaptığı; ancak onarmadığı yolun çamur deryasına dönmesi nedeniyle ambulansın hasta alamadığı,

  • ►Hakkâri Belediyesi kayyumu döneminde yapılan ve 320 bin TL’ye mal edilen mezbaha ve ahırların dere kenarına yapıldığı için açılış yapılmadan çöktüğü, 

  • ►11 ili etkileyen deprem felaketinde, yerel yönetimler krizi yönetme konusunda çok ciddi bir rol oynayabilecekken kayyum atanmış belediyelerin organize olma, vatandaşa ulaşma, arama kurtarma çalışmalarına katılma ve hasar tespit süreçlerini yürütmek şöyle kalsın milyonlarca liralık bütçesi varken neredeyse hiçbir organizasyonda bulunmadığı,

  • ►Dicle Nehri kenarına kurulan ve yapımına 125 milyon TL harcanan çadır kentin yağan ilk yağmurda tahliye edildiği,

  • ►Sadece Diyarbakır’da 8 bin orta ve ağır hasarlı bina bulunurken kayyum yönetimleri tarafından evlerini boşaltmak zorunda kalan yaklaşık 40 bin ailenin barınma sorununa hiçbir çözüm üretilmediği,

  • ►Doğubeyazıt Belediyesi’ne bağlı olan ve ücretsiz sağlık hizmeti veren Ayşenur Zarakolu Tıp Merkezi’nin kayyum tarafından kapatıldığı,

  • ►Cizre Belediyesine ait Dicle nehri kenarında bulunan 55 dönümlük arazi içinde bulunan ağaçların “kötü görüntü oluşturuluyor” gerekçesi ile söküldüğü,

  • ►Dersim Belediyesi’ne atanan kayyumun “güvenlik gerekçesi ile” belediye binasının önünde bulunan ağaçları kestirdiği,

tespit edilmiştir.

Personel Rejimine, İşe Alım ve Çıkartmalara Dair Uygulamalar:

  • ►HDP’li belediye yönetimi döneminde işe alınan emekçilerin kayyumlar tarafından hızlı bir şekilde işten çıkarıldıkları; işçilerin alanında ne kadar yetkin ve liyakat sahibi oldukları görülmeden ve mesai harcanmadan bu kararların alındığı; Kürt emekçilerinin iş akitlerinin feshedildiği, işten çıkarılan emekçilerin yerine polislerin, emekli askerlerin, kayyumların akrabalarının, AKP’ye yakın kurum/ kuruluşlar da görev alanların ve AKP üye/yöneticilerinin işe alındığı,

  • ►Cizre Belediyesi kayyumunun, AKP Şırnak Gençlik Kolları Başkanı Hayret Olcay’ı Özel Kalem Müdürlüğü’ne getirdiği,

  • ►Sur Belediyesi’nde bir önceki kayyum döneminde yaptıkları 9 milyonluk yolsuzluk nedeniyle iş akitleri feshedilen 4 kişinin yeni kayyumtarafından tekrar işe alındığı ve ise alınanlardan ikisinin müdür vekilliğine atandığı, 

  • ►Hakkâri Belediyesinde AKP il başkanları, üyeleri ve akrabalarının işe alındığı, 

  • ►Mardin Büyükşehir Belediyesi kayyumu Vali Mustafa Yaman’ın Kent AŞ’nin başına yeğeni Yunus Emre Akça’yı getirdiği, İzmir’de yaşayan Mercan A.’nın ise, “homeofis” çalışarak belediye tarafından maaşa bağlandığı,

  • ►Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum olarak atanan Hasan Basri Güzeloğlu’nun korumalarından Tuncay Akyıldız’ın eşi Hatice Kübra Akyıldız’ın Kayapınar Belediyesin’e Park ve Bahçeler Müdürü̈ olarak atandığı, 

  • ►Lice Belediyesine 2017’de kayyum olarak atanan Sinan Başak’ın mesaisinin ikinci gününde kayınbiraderi Fatih Salihoğlu’nu işe aldığı, 

  • ►Mardin Büyükşehir Belediyesi’ nin eski kayyumu tarafından 3 ayrı göreve getirilen Zeyni Teker’in, YÖK’ün denklik vermemesi nedeniyle avukatlık yapamayan AKP Gençlik Kolları üyesi oğlu Sefa Teker’i belediyenin Hukuk Müşavirliği biriminde işe aldığı, 

  • ►Nusaybin Belediyesi kayyumu Emrullah Temizkan’ın TÜGVA Mardin Temsilcisi Mesut Çetin’i Hukuk İşleri Müdürü olarak görevlendirdiği

tespit edilmiştir.

Sosyal ve Kentsel Politikalara Dair Uygulamalar:

  • ►Kayyum yönetimindeki Derik Belediyesi’ nin HDP döneminde ekonomik durumu iyi olmayan öğrencilere verilen 200 TL’lik bursları, “kamu zararı” olduğu iddiasıyla öğrencilerden faiziyle birlikte geri istediği,

  • ►DBB’nin önceki kayyumu Hasan Basri Güzeloğlu’ nun görevden alınan DBB Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı’nın Amedspor’a yaptığı 1 milyon 500 bin TL’lik yardımı geri istediği, 

  • ►Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ ne atanan kayyumun talimatıyla kentin takımı Amedspor’un kadın futbolcularına ve altyapısına tahsis edilen servis aracına el konulduğu,

  • ►Bismil’de, 2016’da projesi belediyeye atanan kayyum tarafından ertelenen ve yerel seçimlerden sonra temeli atılan Engelsiz Yaşam Merkezinin, 2019 kayyum atamasının ardından Evlendirme ve Nikah Salonu olarak kullanıma açıldığı, 

  • ►Muş Belediyesinin AKP’li Belediye Başkanı Feyat Asya’nın talimatıyla Kürt yazar, şair ve çevirmen Zeynel Abidin Han’ın cenazesinin cenaze aracından indirildiği, imamın ise Varto kayyumunun talimatıyla cenaze namazını kılmadığı,

  • ►Erciş’e kayyum olarak atanan Nuri Mehmetbeyoğlu tarafından, kütüphane olarak kullanılan bir otobüsün üzerindeki Kürt şair ve edebiyatçıların fotoğraflarının söktürüldüğü; otobüsün ise garaja çekildiği,

  • ►Cizre Belediyesi kayyumunun kentin tarihi ve turistik yerlerinin tanıtımının yapıldığı tabelalarda sadece Türkçe ve İngilizceyi kullandığı, 

  • ►2014 yılında açılışı gerçekleştirilen Nuda Kültür Merkezi’nin önceki kayyum tarafından depoya dönüştürüldüğü, 31 Mart sonrası belediyenin alınması ile tekrar kullanıma hazır hale getirilen kültür merkezinin kayyum tarafından ikinci defa kapatıldığı,

  • ►Siirt Belediyesi kayyumunun belediyeye ait Celadet Alî Bedîrxan Kütüphanesi’ni tramvay projesi adı altında yıktırdığı; ancak halen tramvay projesinin hayata geçmediği, 

  • ►Kars Belediyesine atanan kayyumun belediye iştirak şirketi olan Beltaş A.Ş. bünyesinde “KarSbel” markasıyla kente ait doğal ürünlerin satışının yapıldığı kooperatifle ilişiğini kestiği,

  • ►Botan Vadisi’ne yapılacak olan büyük bir botanik park ve vadiye bakan seyir terası ve madde bağımlıları için projelendirilen rehabilitasyon merkezinin ve dengbêj evi gibi birçok projenin kayyum tarafından durdurulduğu,

tespit edilmiştir.

Kültür ve Sanat Politikalarına Dair Uygulamalar:

  • ►Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Kürtçe anadili ile tüm sanat disiplinlerinde eğitimler veren Türkiye’nin ilk ve tek Kürtçe konservatuarı olan Aram Tigran Kent Konservatuarı’ nın adının değiştirilerek öğretim dilinin sadece Türkçe yapıldığı ve 3 yıllık akademik eğitim programının aylık kurslara dönüştürüldüğü,

  • ►Aynı içerik ile Kayapınar Belediyesi’ne bağlı Cegerxwin Gençlik ve Kültür Merkezi’nin de hem öğretim dilinin Türkçeleştirildiği ve merkezin mekanının Halk Eğitim Merkezi’ne devredildiği,

  • ►DBB bünyesinde her yıl düzenlenen Kürtçe Oyun Yazarlığı Yarışması’nın kaldırılarak yerine Türkçe-Kürtçe Oyun Yazarlığı yerleştirildiğinden, Kürtçe oyunların önünün kesildiği,

  • ►DBB Şehir Tiyatrosu’nun 5 yıllık stratejik planında her yıl Tiyatro Festivali yapılması gerekirken 6 yılda 2 tane festival yapıldığı ve Kürtçe tek bir oyunun dahi festival programına alınmadığı,

  • ►Van BB bünyesinde Kürtçe anadilinde sanat eğitimleri veren Nuda Akademisi’nin adı değiştirilerek içerik programının Türkçeleştirilerek kurslara dönüştürüldüğü,

  • ►DBB bünyesine bağlı Kulp’ta Cixsê, Dicle’de Avdela, Hani’de Nêrib, Ergani’de Qilêş Köy Kültür Sanat Okullarının kapatıldığı

tespit edilmiştir.

Toplumsal Hafıza ve Kimlik Oluşumuna Dair Uygulamalar:

  • ►Doğubayazıt Belediye Başkanı Rohat Özbay'ın görevden alınmasının ardından kayyum olarak atanan Kaymakam Ulaş Akhan tarafından, İsmail Beşikçi Caddesi’nin adı İnegöl Caddesi olarak, 

  • ►20 Ekim 2019'da Diyarbakır Bismil Belediye’sine kayyum olarak atanan Bismil Kaymakamı tarafından, 1991’de gözaltına alındıktan sonra katledilen HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın isminin verildiği parkın adı Millet Bahçesi olarak,

  • ►Ağrı Belediyesi’ne kayyum olarak atanan Vali Musa Işın tarafından belediyenin barışı simgeleyen logosu,

  • ►Van’ın Çatak Belediyesi’ne kayyum olarak atanan İlçe Kaymakamı tarafından, katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin isminin verildiği parkın adı “Şehit GK Ali Ogün Parkı” olarak,

  • ►Diyarbakır kent merkezinde ve tarihi surların yanı başında bulunan Şeyh Said Meydanı’nın adı Dağkapı Meydanı olarak,

  • ►Ağrı Doğubayazıt’a atan kayyum sonrasında Ehmedê Xanî büstünün yıkıldığı ve kamuoyunda tepkiler oluşması sonucu kayyum yönetimindeki belediyeden büstün kazara yıkıldığı ve onarılacağı şeklinde açıklama yapıldığı,

  • ►12 Kasım 2004 tarihinde babası Ahmet Kaymaz’la birlikte Mardin Kızıltepe'deki evlerinin önünde polisler tarafından açılan ateşle hayatını kaybeden 12 yaşındaki Uğur Kaymaz adına yapılan Kızıltepe Mardin Caddesi kavşağındaki heykelin kaldırtıldığı,

  • ►Kayapınar Belediyesi’ne kayyum atanmasından sonra, savaş uçaklarının hava bombardımanında katledilen 34 kişi için yaptırılan Roboski Anıtının kaldırıldığı,

  • ►Iğdır'ın Tuzluca ilçesinde belediyeye kayyum olarak atanan Kaymakam Kadıoğlu’nun, park yapılacağı gerekçesiyle İnsan Hakları Anıtı'nı yıktığı,

  • ►Nusaybin Belediyesi’ne atanan kayyumun 1992 Newroz’unda yapılan kutlamalar sırasında açılan ateş sonucu öldürülen 16 kişinin anısına yapılan Newroz Anıtı’nı yıktığı, Şırnak'ın Cizre Belediyesi'ne atanan kayyumun ilçe merkezinde bulunan Orhan Doğan’ın anıtını yıktığı,

  • ►Diyarbakır Lice ilçesine Tek Dil Tek Devlet Tek Vatan Tek Millet yazılı saat kulesi yapıldığı,

tespit edilmiştir.

Kadın Politikalarına Dair Uygulamalar:

Öncelikle kayyum atamalarıyla birlikte belediye eş başkanlarına yöneltilen suçlamaların başında eş başkanlık gelmekte olup doğrudan eş başkanlığın suç olarak kabul edilmesi doğrudan kadın kazanımlarına müdahale anlamına gelmektedir.

Bununla birlikte raporlarda;

  • ►Van’da, Kadın Politikaları Daire Başkanlığı’ nda çalışan birim müdürü̈ ile diğer daire başkanlıkları ve birimlerde müdür olan 11 kadının açığa alındığı,

  • ►Diyarbakır’da 19 Ağustos Kayyum Darbesi’yle 6 Ağustos tarihli Yeni Şafak gazetesinin bizzat hedef gösterdiği Kadın Politikaları Daire Başkanı’nın gözaltına alındığı, ardından görevden uzaklaştırıldığı, Daire Başkanlığı’nda çalışan bir kadın personelin ve DİKASUM Müdürü’nün ise görevlerinden alındığı,

  • ►Mardin Büyükşehir Belediyesi Kadın Daire Başkanı’nın görevden alındığı ve memurluktan menedildiği, Mardin Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Gençlik Daire Başkanlığı’na bir erkek müdürün atandığı,

  • ►Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde kadın kurumlarını kapatan Kayyum Vali Mustafa Yaman’ın Kadın Daire Başkanlığı’na bir erkek müdür görevlendirdiği ve çalışan çoğu kadının işine son verdiği, kadın müdürlüklerinin üçüne erkek müdürün atandığı, Alo Şiddet Hattı’nın kayyyumdan sonra kapatıldığı, 

  • ►Kayyumla beraber Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde Kadın Semt Pazarı’nın kurulması için yapılan çalışmaların durdurulduğu,

  • Van’ın Erciş̧ Belediyesi Kadın Politikalar Müdürlüğü bünyesinde faaliyet yürüten Kadın Yaşam Merkezi’nin kayyum tarafından kapatıldığı,

  • ►Batman Belediyesi Kadın Aile ve Hizmetleri Müdürlüğü’ne ilk olarak bir erkek müdür atandığı; ancak kamuoyunun tepkisinden sonra bir kadın müdürün atandığı,

  • ►Selis Kadın Danışma Merkezi’nde görevli bulunan sosyoloğun park bahçelerde görevlendirildiği, Selis Kadın Danışma Merkezi faaliyetlerinin ise durdurulduğu,

  • ►Siirt Belediyesi bünyesinde açılan Berfin Kadın Danışmanlık Merkezi ve Kadın Yaşam Merkezinin kayyum tarafından pasifize edildiği, kadın çalışanların görev yerlerinin değiştirildiği, merkezde çalışan farklı meslek gruplarındaki 6 kadının görev yerlerinin değiştirildiği,

  • ►Sur Kadın Danışmanlık Merkezi’ne atanan erkek müdürün, merkezi kahvehane olarak kullanıma açtığı,

  • ►Kars Belediyesi’ne atanan kayyumun kadın emeğini görünür kılmak amacıyla HDP döneminde açılan Mor Kafe’nin ismini Turkuaz Kafe; Mor Hat’tın ismini ise Kadın Dayanışma Hattı olarak değiştirdiği,

tespit edilmiştir.

TMMOB ve siyasi partiler tarafından yayınlanan raporların dışında Sayıştay Denetim raporları da Belediyeler ’de gerçekleşen usulsüz harcamalara ve ihalelere dikkat çekmektedir.

  • ►Batman Belediyesi’nin 2021 yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporunda; “Faaliyet sonuçları tablosuna göre; bütçe ile ilgili olsun ya da olmasın Belediyenin faaliyetlerinden dolayı tahakkuk eden 2021 yılı Faaliyet gideri 760.280.309,88 TL, faaliyet geliri 731.251.600,04 TL olup dönem olumsuz faaliyet sonucunu ise 29.028.709,84 TL olarak gerçekleştirmiştir. 2021 yılı için netice olarak 29.028.709,84 TL fazladan harcama yapılarak belediye borçlandırılmıştır.”, “Belediye tarafından gerçekleştirilen bazı mal ve malzeme alımları ile yapım işlerinin, kısımlara bölünerek açık ihale usulü yerine doğrudan temin (22-d) yöntemiyle gerçekleştirildiği görülmüştür. Mal ve malzeme alımları ile yapım işlerinin kısımlara bölünmek suretiyle, açık ihale yerine doğrudan temin yöntemiyle gerçekleştirilmesi ihale mevzuatı hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir. Mal ve malzeme alımları ile yapım işlerinin kısımlara bölünmek suretiyle, açık ihale yerine doğrudan temin yöntemiyle gerçekleştirilmesi sonucu ihale mevzuatı hükümlerine aykırılık oluşturacak şekilde doğrudan temin usulü ile gelir-gider kontrolü ile başkaca denetimlerin yapılması imkansız hale geldiğinden olası bir usulsüzlük hiçbir şekilde tespit edilemeyeceği gibi belediye aleyhine olacak şekilde üçüncü kişiler lehine menfaat sağlanmasına mahal verilmiş olması olasılık dahilindedir.” , “Yine kuruma ait taşınmazların incelenmesi sonucunda; taşınmazlardan bir kısmının mevzuata uygun düşmeyecek şekilde 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 51. Maddesinin a bendi kapsamında pazarlık usulü ile kiralandığı tespit edilmiştir. Bu yöntem ile önceden belirlenmiş kişi ya da kişilere menfaat sağlanmış olması olasılık dahilindedir.” tespitleri yapılmıştır.

 

  • ►Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin 2022 yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporunda; “Büyükşehir Belediyesine ait taşınmazların 5393 sayılı Belediye Kanunu’na aykırı olarak kamu kurumlarına süresiz tahsis edildiği görülmüştür. Büyükşehir Belediyesi taşınmazlarının Mardin İl Sağlık Müdürlüğü’ne ve Derik İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne tahsisi için alınan meclis kararlarında süre belirtilmediği, dolayısıyla taşınmazların ilgili kamu kurumlarına süresiz tahsis edildiği tespit edilmiştir. Bazı kurum taşınmazların kiraya verilmesinde yetki, usul ve süre yönünden mevzuata uygun hareket edilmemesi nedeniyle gelir-gider kontrolü ile başkaca denetimlerin yapılması imkânsız hale geldiğinden olası bir usulsüzlük hiçbir şekilde tespit edilemeyeceği gibi belediye aleyhine olacak şekilde üçüncü kişiler lehine menfaat sağlanmasına mahal verilmiş olması olasılık dahilindedir.” denilmiştir.

 

  • ►Yine Van Büyükşehir Belediyesi kayyum dönemine ait denetim raporunda, ihalelerin büyük bir bölümünün pazarlık usulü̈ ile yapıldığı ve belediye yönetiminin işçi alımlarında mevzuata uygun davranmadığı belirtilmiştir.

Ayrıca yakın zamanda basına yansıyan ve soru önergesine konu olan husus belediye taşınmazlarının devri, satışı ve tahsisine ilişkin olup son zamanlarda dikkat çeken haberlerden biri ise Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin çocuklar ve gençler için tahsis ettiği “Hazar Gölü Sosyal Tesisleri’nin seçim öncesinde 25 yıllığına Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne bedelsiz olarak tahsis edilmesidir.[1]

Meslek odaları tarafından, siyasal partiler tarafından, Sayıştay denetimlerinde tespit edilen ve kaleme alınarak raporlaştırılan hususlardan ve basına yansıyan haberlerden anlaşılan şudur ki kayyum uygulamaları hem mahalli müşterek ihtiyaçların karşılanması bağlamında hem de kent hakkı bağlamında sorgulamayı gerektirmektedir.

 

[1] https://www.evrensel.net/haber/513610/diyarbakir-kayyumu-secime-birkac-gun-kala-tasinmazlari-dagitiyor, Son Erişim Tarihi:22.03.2024

 

KENT HAKKI BAĞLAMINDA KAYYUM UYGULAMALARI

Kayyum uygulamaları başlığı altında; İçişleri Bakanlığı’nın raporunda kayyumların mahalli müşterek ihtiyaçların karşılanmasında başarılı bir sınav verdiğine işaret edildiğini belirtmiştik. Yine benzer açıklamaları ve değerlendirmeleri dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da yapmıştır. [17]

Bu sebeple kayyum uygulamalarının aslında denildiği gibi mahalli müşterek ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı hususu ve kent hakkı bağlamında bu uygulamanın nasıl değerlendirilebileceği üzerine düşünmek yerinde olacaktır.

Kent hakkı kentsel mekâna dair kolektif bir talep ve kentsel mekânı alt sınıfların ihtiyaç ve emellerine uygun olarak yeniden şekillendirme veya yeni baştan inşa etme, düzenleme ve kullanma hakkıdır.[18]

HDP ve DBP belediyelerinin amaç ve hedeflerini ne kadar gerçekleştirebildiğinden bağımsız olarak, belediyecilik politikalarının tam da bu eksende şehri inşa etme, düzenleme ve kullanma hakkını yerel halka tanıma amacına dayanmasından[19], kentsel politikaları alt sınıfların, egemen olmayan kimliklerin ve cinsiyetlerin ihtiyaç ve emellerini gözeterek oluşturmasından kaynaklı kayyum politikalarının hedefi haline geldiği tespitini, bir önceki başlıkta yer alan kayyum politikalarına bakarak yapmak mümkün olabilir. Nitekim bu sebeple kayyum atamaları ile merkezi yönetimin yerel yönetimin sınırlarını belirleyen, karar alma süreçlerine doğrudan müdahale eden, karar alıcı konumda olmak istediği söylenebilir.

Ekolojik adalet yaklaşımına göre katılım, bölüşüm ve tanınma eşitliği ya da eşitsizliği siyasal eşitliğin ya da eşitsizliğin görünümüdür. İrade gaspı olarak nitelenen kayyum uygulamalarının siyasal eşitliğin mi yoksa eşitsizliğin bir görünümü mü olduğunu ise katılma, tanınma ve kentsel adalet ekseninde değerlendirmek mümkündür.[20]

Öncelikle kent hakkı bağlamında katılım hakkını ele aldığımızda sadece kent konseylerinden, ya da belediye meclislerinden söz etmediğimizi belirtmek gerekir. Henri Lefebvre’nin şehir hakkı anlayışına atıfla kenti yeniden inşa eden, düzenleyen ve kullanan; egemen olmayan sınıf, kimlik ve cinsiyetin aslında kent yönetimine katılımından değil doğrudan kent yönetimini gerçekleştirmesinden bahsediyoruz. Kayyumların ise varlığının böyle bir yönetim şekline hizmet edemeyeceği açık olup merkezin, egemenin emel ve ihtiyaçlarının göz önünde tutularak bir yönetim icra ettiği ise bir önceki başlıkta tespit edilen kayyum uygulamalarından anlaşılmaktadır.

Bununla birlikte Belediye eş başkanlarının görevden alındığı, meclis üyeliklerinin ve Belediye meclislerinin fiilen sonlandırıldığı, kent konseylerinin herhangi bir işlerliğinin kalmadığı, bu süreçte ulusal ve uluslararası mevzuat çerçevesinde de kayyum döneminde katılım hakkını değerlendirmek gerekmektedir.

Avrupa Yerel Yönetimler Özerk Şartı’nın 4. maddesinde, “yerel yönetimlere verilen yetkiler normal olarak tam ve münhasırdır. Kanunda öngörülen durumların dışında, bu yetkiler öteki merkezi veya bölgesel yönetimler tarafından zayıflatılamaz veya sınırlandırılamaz” hükmü yer almaktadır.

Bu durumda kayyum uygulaması ile öncelikle merkezin yerelin yönetimi zayıflatmasından değil tamamen ortadan kaldırdığı bir uygulamadan söz ettiğimizi düşünürsek katılımcılıktan söz etmemiz zaten mümkün değildir. Bir örnek verecek olursak:

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin kayyum atanmadan önce seçilmiş Belediye Meclisi tarafından onaylanan 2015-2019 tarihlerini kapsayan Stratejik Planı’nda,[21] Stratejik Plan hazırlık sürecinde 15 tematik (ulaşım, halk sağlığı, engelsiz şehir, genç, çocuk, jin-jîyan (kadın-hayat), kentli hakları, inanç ve azınlıklar, yerel ekonomiyi güçlendirme, sosyo-ekonomik eşitsizlik ve yoksullukla mücadele, yaşlılar) başlık altında, halkla yüz yüze ve birlikte Amed Stratejik Plan Katılım forumlarının düzenlendiği ve gelen eleştiri ve önerilerin dikkate alınarak stratejik planın hazırlandığı görülmektedir. Yine bu planda, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin deneyiminden, Diyarbakır Halkının sözünden yararlanılarak sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, sosyal hareketlerin, üniversitelerin, kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri ile Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Alan Yönetim Planı ve Seçim Beyannamesi dikkate alınarak hazırlandığı ifade edilmektedir.

Kayyumun atanmasından sonra ise üst yönetici değişikliği gerekçe gösterilerek 2017-2019 yıllarını kapsayan bir stratejik plan hazırlanmış ve bu planda ‘Planlama çalışmalarında katılımcılığın etkili bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için kurumun dış̧ çevre analizi yapılmıştır. Bu kapsamda, kurum paydaşları güncellenmiştir. Ayrıca paydaş̧ olarak 143 kurum/kuruluş̧ ve meslek örgütüne gönderilen yazıyla 01-10 Mart 2017 tarihlerinde resmi internet sitesi üzerinden erişimin sağlandığı Dış̧ Paydaş̧ Anket Formu üzerinden görüş ve öneriler alınarak Stratejik Planlamaya katılımın en üst düzeyde gerçekleşmesi sağlanmıştır.’ denilerek dış paydaş anketi ile 143 kurumdan görüş sorulduğu belirtilmiştir. Stratejik planının amaç ve hedeflerinde her ne kadar katılımcılıktan söz edilse de görüş sorulmaktan öteye gidilmediği anlaşılmaktadır.

Kayyum uygulamaları başlığı altında çok dilli belediyeciliğin yok sayıldığı, çok dilli ve çok kültürlü her türlü kent temsilinin ve sosyal politika kapsamında yer alan çalışmaların (Kürtçe tabelaların indirilmesi, Kürtçe yazıların bulunduğu heykellerin kaldırılması, Kürt tarihine yönelik sembollerin kaldırılması, Kürtçe eğitim veren kreşlerin ve merkezlerin kapatılması) ortadan kaldırıldığı görülmüştür. Bunun yerine de tek dil, tek millet ve tek din anlayışını yansıtan sembollerin ortaya konulduğu anlaşılmıştır (Diyarbakır Lice ilçesine Tek Dil Tek Devlet Tek Vatan Tek Millet yazılı saat kulesinin yaptırılması).

Yine yayınlanan raporlarda ve basına yansıyan haberlerde kent sokaklarının, caddelerinin isimlerinin değiştirildiğinin; kent, toplum ve halk hafızasına yönelik heykel ve büstlerin, anıtların yıkıldığının ya da kaldırıldığının tespiti dikkat çekmektedir.

Kayyumların bu uygulamaları, Kürdistan kentlerinde yaşayan halkların dilini, kültürünü ve dinini yok sayan bir pratik olup aynı zamanda merkezi iktidar politikası ile benzerlik taşımaktadır.

Kentin ve toplumun hafızasını, kimliğini oluşturan bu sembollerin, simgelerin değiştirilmeye çalışılması aslında unutturma ve yeniden kurgulamanın parçası olarak değerlendirilmektedir.

Bu sebeple Tahir Elçi’nin isminin verildiği parkın adının “Şehit GK Ali Ogün Parkı” olarak değiştirilmesi ya da Roboski Anıtı’nın kaldırılması sadece bir isim değişikliği ya da anıtın kaldırılması olarak değerlendirilemeyecektir. Hakikat, yüzleşme ve kolektif hafızaya hizmet eden bu isimlerin değiştirilmesi ve sembollerin kaldırılması ise unutturulmak ve yaratılmak istenen ideoloji için rıza imalatında kentin etkin biçimde kullanılmakta olduğunu ispatlar niteliktedir.

Bunların yanında kayyumların uygulamalarında toplumsal cinsiyet odaklı çalışmaları sonlandırma; yerele ait ve yerelin tasarrufunda olan mal ve mülkleri merkeze devretme; mevcut merkezi yönetimin din, güvenlik otoritesiyle yönetme pratiğini yerele yayma; personel rejiminde yerelin ihtiyaçlarını göz ardı eden, liyakati yok sayan anlayışla hareket etme; ayrımcı uygulamalara yer vermenin ve kentin ve belediyelerin kaynaklarını siyasi hareketle dağıtmanın söz konusu olduğu görülmektedir.

Kayyumların “yatırım yapmadığı” ya da “hizmet” üretmediği söylenemeyecektir elbette. Ancak kimin için, hangi amaçla, anlayışla “hizmet” “yatırım” üretildiği ve sonucunda nasıl bir değer üreterek ve dönüşüm yaratıldığı hususları gözetilerek bu “hizmet” olgusunun değerlendirilmesi önemlidir.

 

Kayyumların “görünen” yani peyzaj gibi hizmetlere yöneldiği, toplumun tüm kesimlerinin ulaşabileceği iyi yaşam ve ulaşım gereçlerine dair hizmetlerin ise göz ardı edildiği ifade edilmektedir.[22]Yine toplumun tüm kesimlerinin, şehrin dışına itilenlerin, yoksullaşanların, emekçilerin, kadınların, çocukların, engellilerin, yaşlıların yönetimi olmaya çalıştığını söyleyen DBP ve HDP belediyelerinin ise bu kapsamda yaptığı çalışmaları sonlandırmış, mekanları kapatmıştır. Bu sebeple ciddi bir kamusal alan dönüşümüne sebebiyet verildiğini söylemek mümkündür. Kamusal mekân: kamusal aktiviteyi barındıran, toplumsal yaşantıyı besleyen ve yönlendiren bir mekandır. Bu sebeple kayyum uygulamalarının sadece belli bir kesimi kamusal alandan dışladığını değil aynı zamanda kamusal alandan dışlamasa da merkezi otoritenin, iktidarın politikaları çerçevesinde bu toplumsal yaşantıyı biçimlendirdiğini söylemek mümkündür.

Kayapınar Belediyesi’ne ait 2 adet kreşin Kur’an kursu yapılmak üzere müftülüğe tahsis edilmiş olması, Erciş’e kayyum olarak atanan Nuri Mehmetbeyoğlu tarafından ise kütüphane olarak kullanılan bir otobüsün üzerindeki Kürt şair ve edebiyatçıların fotoğraflarının söktürülerek kütüphane olan otobüsün garaja çekilmesi, Siirt Belediyesi kayyumunun belediyeye ait Celadet Alî Bedîrxan Kütüphanesini tramvay projesi adı altında yıktırması; ancak halen tramvay projesini hayata geçirmemesi,  Botan Vadisi’ne yapılacak olan botanik park, vadiye bakan seyir terası, madde bağımlıları için rehabilitasyon merkezinin ve dengbêj evi gibi birçok projenin kayyum tarafından durdurması ise kamusal dönüşümü gösteren sadece birkaç örnektir. Çocuklar için açılan kreşlerin Kur’an kursu yapılması kadınların kamusal alandan dışlanmasına, yine çocuklara ise dini eğitim dışında imkân tanınmamasına sebep olur. Bu ise hem kamusal alandan dışlamayı hem de toplumsal yaşantıyı biçimlendirmeyi içerir. Bu sebeple kayyum ile yerelin alt sınıf kimlik ve cinsiyetlerin yönettiği, ait hissettiği bir yer haline getirilmesine hizmet eden bir kamusal alan gerçekliği ve imkânı yok edilirken din, güvenlik otoritesi ve yoksulluğun yarattığı çaresizlikle yönetme ve bu algıyla kamusal alanı dönüştürme söz konusudur.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atandıktan sonra, belediye bünyesinde yürütülen Kent Bostanları projesi durdurulmuştur.[23] Oysa kent bostanları ekolojik krizden gıdanın adaletsiz dağılımına, doğanın ve kültür varlıklarının yok edilmesinden otoriterleşmeye kadar kangrenleşmiş birçok soruna dokunur.[24] Herkesin sağlıklı, yeterli ve ucuz gıdaya erişmesine de imkan tanıyan bu uygulamanın sonlandırılması da aslında bizlere kimin için yerel kaynakların kullanıldığı, yönetme iradesinin nasıl bir dönüşüme hizmet ettiği sorusunu da tekrar akla getirmektedir.

TMMOB ön rapor sunumunda; 11 ili etkileyen deprem felaketinde yerel yönetimlerin, krizi yönetme konusunda çok ciddi bir rol oynaması beklenirken kayyum atanmış belediyelerin organize olma, vatandaşa ulaşma, arama kurtarma çalışmalarına katılma ve hasar tespit süreçlerini yürütmek şöyle kalsın milyonlarca liralık bütçesi varken neredeyse hiçbir organizasyonda bulunmadığı, Dicle Nehri kenarına kurulan ve yapımına 125 milyon TL harcanan çadır kentin yağan ilk yağmurda tahliye edildiği, sadece Diyarbakır’da 8 bin orta ve ağır hasarlı bina bulunurken kayyum yönetimlerinin evlerini boşaltmak zorunda kalan yaklaşık 40 bin ailenin barınma sorununa hiçbir çözüm üretmediği tespitleri yapılmıştı. Yine HDP tarafından hazırlanan raporda ise Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyum Hasan Basri Güzeloğlu’nun Kamu İhale Kanunu’nda deprem, sel gibi olağanüstü̈ hallerde mağduriyetlerin önlenmesi amacıyla öngörülen “21/B-Pazarlık Usulü̈” nü kullanarak maliyeti 324 bin TL olan 12 dekoratif şehir aydınlatması için 1 milyon 210 bin TL’ye ihaleyi verdiği belirtilmişti. Ayrıca bildiğimiz üzere kayyum ile yönetilen Diyarbakır-Sur Belediyesi UNESCO koruması altındaki sit alanında bulunan 40 evin yıkımına, “metruk” denilerek başlamıştı. Tüm bunları birlikte değerlendirdiğimizde afetlerin felaketlere dönüşmesini önleme, hazırlıklı olma ve onarma sorumluluğu bulunan belediyenin gelirinin birincil öneme sahip toplumsal ihtiyaç ve politikalara harcanmadığı ortaya çıkmaktadır. Sur’da kentin hafızası olan binalar metruk, afete karşı dayanıksız diye yıkılırken şehrin esas afete karşı dayanıksız binaları varlığını korumuş, afete harcanması beklenen paralar ve imkanlar ise halkın ihtiyaçlarına, yerelin gerekliliklerine harcanmamıştır.

Halkın ihtiyaçlarına yapıldığı iddia edilen harcamalar ise halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzaktır. Kayyum yönetimindeki Kızıltepe Belediyesi’nin kazı çalışması yaptığı, ancak onarmadığı yolun çamur deryasına dönmesi nedeniyle ambulansın hasta alamaması; Hakkâri Belediyesi kayyumu döneminde yapılan ve 320 bin TL’ye mal edilen mezbaha ve ahırların dere kenarına yapıldığı için açılışı yapılmadan çökmesi; Diyarbakır iklimine uygun olmayan milyar liralık ihalelerle alınan ve “kişilerin”, “adamların” rantına hizmet ettiği bilinen palmiyelerin kurumuş olması ise tam da bunu göstermektedir.

Kayyumların bir diğer en önemli sonucu ise kadın politikaları alanındadır. Öncelikle toplumsal dönüşümün aracı olan eşbaşkanlık sisteminin kayyum atama gerekçesi, eş başkanları “suçlama” gerekçesi olarak sunulmuş olması en başta ifade ettiğimiz siyasal eşitlik-eşitsizlik meselesi ve şehri düzenleme, kullanma ve inşa etme iradesi ile ilgilidir.

Kadın merkezlerinin kapatılması, kadın merkezlerinin erkek müdürler ya da personeller tarafından yönetilmesi, çocuk kreşlerinin kapatılması, kadınların ekonomik yaşama katılmasını sağlayan projelerin iptali ya da durdurulması kadınların kamusal alandaki varlığının özellikle siyasallaşma ve kolektifleşme bağlamında tehdit olarak algılanmasından ileri gelmektedir. Bu durum ise hem katılma hem tanınma hem de kentsel adalet ile doğrudan ilgilidir. Bunların dışında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) kapsamında düzenlenen 7. Gözlem Raporunda dile getirildiği gibi kadınların ve kadın örgütlerinin yerel politika, karar ve uygulama süreçlerine katılımı Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi tarafından oluşturulan Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği Şartı kapsamında da altı çizilen bir kentsel haktır. Bismil Belediyesi’nde resmi olarak kooperatifleşme arifesinde bulunan Kadın Kooperatifi çalışmalarının belediyeye kayyum atandıktan sonra durdurulması, Baykan Belediyesi tarafından kurulan kadın kooperatifinin çalışmalarının kayyum atamasından sonra durdurulması, Erzurum Karayazı Belediyesi Kadın Dinlenme Evi’nin kayyum tarafından işlevsiz hale getirilmesi ise aslında kadının kenti inşa eden, düzenleyen ve kullanan olarak görülmek istenmemesinden kaynaklanmaktadır.

Son olarak ise seçim süreciyle birlikte çokça gündeme gelen bir diğer mesele kayyumların belediye mal ve mülklerinin; merkeze ve iktidara yakın kişi ve kurumlara devridir. Kentin ve belediyelerin kaynaklarını siyasi hareketle dağıtmanın söz konusu olduğunu söylemiştik; ancak özellikle kente hizmet veren yerlerin merkezi yürütmeye devredilmesinin, kayyum sonrasında seçimle iş başına gelecek belediyeleri çalıştırmama, hizmet üretme kapasitesini ortadan kaldırma ve merkezin belirleyiciliğini devam ettirme anlayışına hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Bu ise açıkça kent hakkının ve seçme-seçilme hakkının ihlalidir.

SONUÇ YERİNE

Kayyum uygulamalarını kent hakkı bağlamında ele almaya çalıştığımız bu ön değerlendirmede amacımız kayyum uygulamasının yarattığı krizlere işaret etmek ve hukukiliğini, toplumsal meşruiyetini tartışmaktı. Sınırlı ve yetersiz veri olması kayyum uygulamalarının yarattığı kamusal dönüşümü ve kent hakkı ihlalini ortaya koymamızı zorlaştırsa da bu konuyu tartışma ve değerlendirmeye açma amacıyla eldeki veri ve bilgilerle bu çalışmayı tamamladık.

Öncelikle otoriterleşen, merkezileşen ve olağanüstüleşen yönetim biçiminin ve olağanüstü yargı rejiminin olağan yargı rejimi haline getirilme çabasının bir parçası olan kayyum uygulaması hukuki bir zemine oturmamaktadır.

Bununla birlikte İçişleri Bakanlığı’nın raporunda kayyumların daha önceki belediye yönetimlerinde yapılmayan hizmetleri usule uygun gerçekleştirdiği iddia edilse de  ise Sayıştay Denetim Raporlarında ve yine yer verdiğimiz raporlarda ve basında yer alan tespitlerin aksini söylediği açıktır.

Kayyum uygulamasını kent hakkı bağlamında değerlendirirken, kayyum öncesi belediyelerin hedef ve amaçlarını ne kadar yerine getirebildiğinden bağımsız olarak şehri inşa etme, düzenleme ve kullanma hakkını yerel halka devretme anlayışının kayyum politikalarının gizli sebebi olduğunu ileri sürmüştük. Çünkü kent hakkı alt sınıfların, egemen olmayan kimlik ve cinsiyetin kentin inşasında, idaresinde ve düzenlemesinde yer almasıdır. Ve yukarıda yer alan tespitler ve değerlendirmelerimiz birlikte incelendiğinde kayyum uygulamasının sadece sıradan bir katılım krizi olmadığını; yoksulluk, tanınma, siyasal eşitlik ve cinsiyet eşitliği krizi ve adaletsizliği olduğunu söylemek mümkündür.

Bu krizin ise sadece kayyum atanan belediyelerin ya da kayyum atanan belediyelerde yaşayan sakinlerin bir sorunu olmadığını, otoriterleşmenin, merkezileşmenin ve olağanüstüleşmenin berrak bir yansıması olan kayyum uygulamasının tüm toplumun krizi olduğunun da altını çizmek gerekir.

7 sene boyunca hukuki temele ve toplumsal meşruiyete dayanmadan HDP ve DBP’li belediyelerin tabiri caizse işgal edilmesinin anlamlarını bu ön değerlendirme ile okumaya çalıştık; bu durumun uzun yıllar sürecek sonuçları olduğu ve olacağı ise hiç şüphesiz. Bu sebeple bu ön değerlendirme çalışmasının bu alanda çalışan tüm sivil toplum örgütlerine, akademisyenlere, üniversite merkezlerine ve bölümlerine bir çağrı olduğunu da belirtmek isteriz. Kayyum uygulamasının yarattığı tahribatı daha geniş bilgi ve veri ile disiplinler arası çalışmak ve okuduğumuz anlamların sonuçlarından sorumlu olanların hem toplumsal meşruiyetinin hem de hukukiliğinin sorgulanmasına, hesap verilebilirliğine hizmet etmek sivil toplumun da bir gereğidir.

Ve son olarak seçim sathının son aşamasına geldiğimiz bu süreçte yerel yönetimlerin eşitliğin, barışın, adaletin, özgürlüğün egemen olmasına hizmet etmesi temennisi ile değerlendirmemizde dayanak aldığımız raporlarda, incelemelerde, makale ve yazılarda emeği geçen herkese teşekkür ederiz.

 

[1] Deniz Gedik, Türkiye Yerel Yönetim Sisteminde Bir Kara Delik: Kayyum Uygulamaları, http://spectrumhouse.com.tr/turkiye-yerel-yonetim-sisteminde-bir-kara-delik-kayyum-uygulamalari/, Son Erişim Tarihi:16.03.2024

[3]Prof. Dr. Şebnem Oğuz, “Yenı̇ Türkı̇ye”nı̇n Siyasal Rejı̇mı̇, Yeni Türkiye’de Kapitalizm, Devlet ve Sınıflar içinde, Tolga Tören ve Melahat Kutun, (Der.), İstanbul: SAV, 2016

[4] İçişleri Bakanı olan Süleyman Soylu: “Ben İçişleri Bakanı oldum. Cumhurbaşkanımız beni çağırdı. ‘Bunları derhal görevden alacaksın’ dedi. İki gün geçti, hepsini görevden aldık”, https://kisadalga.net/haber/detay/soylu-cumhurbaskanimiz-rahatsizim-bunlari-derhal-gorevden-alacaksin-dedi-iki-gun-gecti-hepsini-gorevden-aldik_67734, Son Erişim Tarihi:16.03.2024

[5] Belediyelerdeki Kayyum Sistemi ve Mevcut Durum Raporu, İçişleri Bakanlığı, Yayım Tarihi: 18.03.2019, https://www.icisleri.gov.tr/kurumlar/icisleri.gov.tr/IcSite/illeridaresi/Yayinlar/KayyumRaporu/kayyum_nihai_rapor.pdf, Son Erişim Tarihi:16.03.2024

[6] Bu KHK’nin yayımlandığı tarihte 121. madde yürürlükte olup; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli ile 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 16 Nisan 2017 tarihinde RG’de yayımlanmış ve bu değişiklikle 121. madde mülga olurken benzer düzenleme cumhurbaşkanlığı hükümet modeli de gözetilerek 119/6-7. maddelerinde yer almıştır.

 

[7] Yrd. Doç. Dr. Ulaş Karan, Olağanlaştırılmaması Gereken Olağanüstü Hal: Kriz Zamanlarında İnsan Hakları, 5 Aralık 2016, https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/blog/olaganlastrlmamas-gereken-olaganustu-hal-kriz-zama/, Son Erişim Tarihi:16.03.2024

[8]Önceki Dönem AYM Başkanı Zühtü Arslan konuşması, Mayıs 2022, https://www.anayasa.gov.tr/tr/baskan/konusmalar/anayasal-hak-ve-ozgurluklerin-sinirlandirilmasi, Son Erişim Tarihi:21.03.2024

[9] Mustafa Yıldız, Kayyım Atanmasını Yasallaştıran 674. KHK’nin Anayasa ve uluslararası Sözleşmelere Göre Değerlendirilmesi, https://artigercek.com/forum/kayyim-atamasini-yasallastiran-674-khk-nin-anayasa-ve-uluslararasi-sozlesmelere-130615h, Son Erişim Tarihi:25.03.2024

[11] Yerel Hizmetler ve Kayyum Raporu, Aralık 2023, http://spectrumhouse.com.tr/wp-content/uploads/2023/12/YEREL-HIZMETLER-VE-KAYYUM-RAPORU.pdf, Son Erişim Tarihi:16.03.2024

[13] Kayyum uygulamaları başlığı altında tespit edilen hususlar; Kayyım İrade Gaspı ve Kent Kırımı Raporu Sunumuna (TMMOB Kayyım Uygulamaları ve Takibi Komisyonu Ön Raporu), Demokratik, Ekolojik, Katılımcı, Kadın Özgürlükçü Yerel Yönetim Modeli ve Bir Gasp Aracı Olarak Kayyum Uygulamaları Raporu (DBP), İrade Gaspı ve Kayyum Gerçekleri (HDP-2021), Sayıştay Raporlarına, inceleme yazılarına dayanmaktadır.

[14] Belediyelerdeki Kayyum Sistemi ve Mevcut Durum Raporu, İçişleri Bakanlığı, Yayım Tarihi: 18.03.2019, https://www.icisleri.gov.tr/kurumlar/icisleri.gov.tr/IcSite/illeridaresi/Yayinlar/KayyumRaporu/kayyum_nihai_rapor.pdf, Son Erişim Tarihi:16.03.2024

[15]Aykut Çoban, Ekolojik Adalet Yaklaşımı Ekseninde Kürt Ekoloji Mücadelesi, Polen Ekoloji, 29 Ağustos 2023, İrade Gaspı ve Kayyum Gerçekleri, HDP, 24 Şubat 2021, https://hdp.org.tr/tr/irade-gaspi-ve-kayyim-gercekleri-raporumuz/15108/, Son Erişim Tarihi:16.03.2024

[16] https://www.evrensel.net/haber/513610/diyarbakir-kayyumu-secime-birkac-gun-kala-tasinmazlari-dagitiyor, Son Erişim Tarihi:22.03.2024

 

[18] Lefebvre H.(2015) Şehir Hakkı, çev: Işık Ergüden, İstanbul Sel yayınları (s.135), Şehir Hakkına Devrimci Anlamını Geri Kazandırmak-Jean Pierre Garnier ile Söyleşi, https://dunyadanceviri.wordpress.com/2018/10/01/sehir-hakkina-devrimci-anlamini-geri-kazandirmak-jean-pierre-garnier-ile-soylesi/Son Erişim Tarihi:22.03.2024 ,

[20] Aykut Çoban, Ekolojik Adalet Yaklaşımı Ekseninde Kürt Ekoloji Mücadelesi, Polen Ekoloji, 29 Ağustos 2023

[22] Tanıl Bora-Funda Dörtkaş: Ayşe Köse Badur ile söyleşi: Yerel Yönetimlerin Ekonomi Politiği Üzerine, Birikim 418/419, Şubat-Mart 2024, syf.41-49

[24] Ercüment Gürçay, (Babil’den Sonra) Tarım Yapan Kent İstanbul, https://yesilgazete.org/babilden-sonra-tarim-yapan-kent-istanbul/, Son Erişim Tarihi:23.04.2024