Duyurular
Konutta Arama İşlemindeki Kanuna Aykırılığa İlişkin Başvurucunun Bir İtirazının Olmaması ve Delillerin Sıhhatine İlişkin İddiasının Bulunmaması, Konutta Arama İşlemindeki Kanuna Aykırılığa İlişkin Başvurucunun Bir İtirazının Olmaması ve Delillerin Sıhhatine İlişkin İddiasının Bulunmaması,HUKUKA AYKIRI ARAMA,hukuka aykırı arama itiraz,hukuka aykırı aramada yakınma ve itiraz,hukuka aykırı delillere itiraz,hukuka aykırı aramaya itiraz edilmesi
21.05.2022

Konutta Arama İşlemindeki Kanuna Aykırılığa İlişkin Başvurucunun Bir İtirazının Olmaması ve Delillerin Sıhhatine İlişkin İddiasının Bulunmaması

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ 

                                                                                               BİRİNCİ BÖLÜM 

                                                                                                   KARAR 

                                                                 JAKOP GABRİEL BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2013/2392) 

Karar Tarihi: 15/4/2015 

R.G. Tarih- Sayı: 16/07/2015-29418

Başvuru Numarası : 2013/2392 Karar Tarihi : 15/4/2015 

BİRİNCİ BÖLÜM 

KARAR 

Başkan : Burhan ÜSTÜN 

Üyeler : Nuri NECİPOĞLU 

Hicabi DURSUN 

Erdal TERCAN 

Hasan Tahsin GÖKCAN 

Raportör : Recep ÜNAL 

Başvurucu : Jakop GABRIEL 

Vekili : Av. Kemal AYYILDIZ 

I. BAŞVURUNUN KONUSU 

1. Başvurucu, kanuna aykırı olarak elde edilen delillere dayanılarak hakkında verilen  mahkûmiyet kararı nedeniyle adil yargılanma, mülkiyet ve kişi özgürlüğü ve güvenliği  haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, hakkındaki para cezalarının iptalini talep etmiştir. 

II. BAŞVURU SÜRECİ 

2. Başvuru, 4/4/2013 tarihinde Midyat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla  yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen  eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit  edilmiştir.  

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 23/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik  incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar  verilmiştir. 

4. Bölüm Başkanı tarafından 18/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve  esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına  (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir. 

5. Başvuru konusu olay ve olgular 18/12/2014 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir.  Bakanlık, yazılı görüşünü 20/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. 

6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 2/3/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu  Bakanlık görüşüne karşı süresi içerisinde beyanda bulunmamıştır. 

III. OLAYLAR VE OLGULAR 

A. Olaylar 

                          7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

 

8. 26/10/2008 tarihinde Midyat (Mardin) İlçe Emniyet Müdürlüğüne yapılan  ihbarda, başvurucunun Midyat ilçe merkezindeki konutunda izinsiz şarap üretim, satış ve  nakliyesinin yapıldığının bildirilmesi üzerine Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet  Başsavcılığı) tarafından verilen 26/10/2008 tarihli karara istinaden kolluk görevlilerince aynı  gün saat 23:30 sıralarında yapılan, başvurucu ve mahalle muhtarının da hazır bulunduğu  konut araması sonucunda, başvurucunun evinin alt katındaki depoda 440 adet 20 litrelik  bidonlara doldurulmuş 8.800 litre, 230 adet 30 litrelik bidonlara doldurulmuş 6.600 litre, dört  adet 500 litrelik tanklara doldurulmuş 2.000 litre şarap ve 165 adet markalı şişelere  doldurulmuş şarap ve dokuz adet boş şişe ele geçirilmiştir.  

9. İlçe Emniyet Müdürlüğünce hazırlanan ve arama işlemini müteakiben yapılan  soruşturma işlemlerini içeren 3/11/2008 tarihli fezleke, Cumhuriyet Başsavcılığına  sunulmuştur.  

10. Cumhuriyet Başsavcılığının 5/1/2009 tarihli ve E.2009/11 sayılı iddianamesi ile  3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün ve Alkol Düzenleme Kurum Teşkilat ve Görevleri  Hakkında Kanun’un 8. maddesinin birinci fırkasında tanımlanan “Kurumdan tesis kurma ve  faaliyet izni almadan içki üretmek üzere fabrika, tesis veya imalathane kurmak ve işletmek” 

suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. 

11. Yürütülen yargılama sonucunda Midyat Asliye Ceza Mahkemesinin 27/2/2009  tarihli ve E.2009/12, K.2009/59 sayılı kararı ile başvurucunun anılan suçu işlediği kanaatine  ulaşılarak bir yıl hapis ve 5.000 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hapis cezasının  paraya çevrilmesine karar verilmiştir. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. 

12. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 22/1/2013 tarihli ve E.2010/11608, K.2013/1494 sayılı kararı ile başvurucu hakkındaki mahkumiyet hükmünün  onanmasına karar verilmiştir. Bu şekilde başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmü  kesinleşmiştir.  

13. Kesinleşen kararın infazı ile görevli Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat Bürosunca  gönderilen 83.320,00 TL ve 6.000,00 TL tutarlarındaki adli para cezası ödeme emirleri  başvurucuya 20/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, kesinleşen hükümden bu  şekilde haberdar olmuştur. 

                          14. Başvurucu, 4/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 

B. İlgili Hukuk 

15. 17/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Şüpheli veya  sanıkla ilgili arama” kenar başlıklı 116. maddesi şöyledir: 

“Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere  dayalı kuvvetli şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait  diğer yerler aranabilir.” 

16. 5271 sayılı Kanun’un “Gece yapılacak arama” kenar başlıklı 118. maddesi  şöyledir: 

                                    “(1) Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz.

 

(2) Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına  alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla  yapılan aramalarda, birinci fıkra hükmü uygulanmaz.” 

                                       17. 5271 sayılı Kanun’un “Arama kararı” kenar başlıklı 119. maddesi şöyledir: 

“Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet  savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile  kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan  kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde  Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama  sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir. 

(2) Arama karar veya emrinde;  

a) Aramanın nedenini oluşturan fiil,  

b) Aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya,  c) Karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi,  

Açıkça gösterilir.  

(3) Arama tutanağına işlemi yapanların açık kimlikleri yazılır. (Mülga ikinci cümle:  25/5/2005 – 5353/15 md.) 

(4) Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama  yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.  

(5) Askerî mahallerde yapılacak arama, Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî  makamlar tarafından yerine getirilir.” 

18. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206.  maddesinin (2) numaralı fırkası şöyledir: 

                                        “Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur: 

a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse. 

…” 

19. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi  şöyledir: 

“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere  dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.  

                                        (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” 

20. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren  Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin “Aramanın zamanı” kenar başlıklı 31. maddesi  şöyledir: 

“Arama, kararda veya yazılı emirde belirtilen süre içerisinde yapılır. Her arama kararı,  aksine bir hüküm içermiyorsa sadece bir kez arama yapma yetkisi verir. 

                                       Aramanın amacını tehlikeye sokan acil bir durum yoksa, adlî arama gündüz yapılır. 

Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde adlî arama gece yapılamaz. Ayrıca bu  yerlerde kolluk âmirinin yazılı emriyle de arama yapılamaz. Ancak; 

a) Suçüstü hâlinde,

b) Gecikmesinde sakınca bulunan hâlde, 

                                               c) Firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması hâlinde, 

       d) Geceleyin herkesin girip çıkabileceği 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun  7 nci maddesinde sayılan umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinde, 

gece adlî arama yapılabilir. 

                                          Önleme aramaları, denetimler ve kontroller her zaman yapılabilir.” 

21. 4733 sayılı Kanun’un 8. maddesi “Cezai hükümler” kenar başlıklı 8. maddesinin  birinci fıkrası şöyledir: 

“Ticari amaç olmaksızın, kendi ürettiği ürünleri kullanarak elli kilogramı aşmayan  sarmalık kıyılmış tütün elde eden veya üçyüzelli litreyi aşmayan fermente alkollü içki imal  edenler haricinde, Kurumdan tesis kurma ve faaliyet izni almadan; tütün işleyenler veya tütün  mamulleri, etil alkol, metanol ya da alkollü içki üretmek üzere fabrika, tesis veya imalathane  kuran ve işletenler bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin günden onbin güne kadar adlî para  cezası ile cezalandırılır. Bu Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarına aykırı  hareket edenler ile tesislerinde izin verilen kategori dışında faaliyette bulunanlara da aynı  ceza verilir.” 

IV. İNCELEME VE GEREKÇE 

22. Mahkemenin 15/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun  4/4/2013 tarihli ve 2013/2392 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü: 

A. Başvurucunun İddiaları 

23. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında konutunda icra edilen  arama işleminin gece vakti yapıldığını, arama işlemi sırasında ihtiyar heyeti veya  komşulardan iki kişinin bulundurulmadığını, somut olayda suçüstü veya gecikmede sakınca  bulunan halin söz konusu olmadığını, arama kararı ve işleminin 5271 sayılı Kanun’un 118. ve  119. maddelerine aykırı olduğunu, bu nedenle, elde edilen delillerin de hukuka aykırı kabul  edilmesi gerektiğini, buna rağmen ilk derece yargılaması ve temyiz aşamalarında bu durumun  dikkate alınmamasının Anayasa’nın 38. maddesine aykırılık oluşturduğunu, ayrıca bunun  sonucunda toplam 89.320,00 TL tutarındaki para cezasını ödemek zorunda kalacağını, bu  durumun mülkiyet hakkını ihlal ettiğini, ödemediği takdirde ise para cezasının hapse  çevrileceğini, bu durumun ise özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş,  hakkındaki para cezalarının iptalini talep etmiştir. 

B. Değerlendirme 

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki  nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir  Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16; M. Aydın Gürül, B. No: 2012/682, 2/10/2013, §  18). Başvurucu her ne kadar, kanuna aykırı olarak elde edilen delillere dayanılarak hakkında  verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle adil yargılanma, mülkiyet ve kişi özgürlüğü ve güvenliği  haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de esas itibarıyla hakkaniyete uygun yargılanma  hakkı kapsamındaki delillerin değerlendirilmesine ilişkin esaslarla ilgili olan şikâyetlerinin,  yalnızca adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

 

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden 

25. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun ihlal iddialarının kabul edilebilirliği  hakkında görüş bildirilmemiştir. 

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini  gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının, kabul  edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 

2. Esas Yönünden 

27. Bakanlık görüş yazısında özetle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme), sunulan kanıtların kabul edilebilir olup olmadığına karar verme usulünü gösteren  ve hangi kanıtların kabul edilebilir olduğunu, hangilerinin kabul edilemez olduğunu belirleyen  bir kural olmadığı, bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) görevinin,  açıkça keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün, örneğin iç hukuk açısından hukuka aykırı  olarak elde edilmiş kanıtların kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun  suçlu olup olmadığına karar vermekten ziyade kanıtların elde edilme yolu dâhil, yargılamanın  bir bütün olarak adil olup olmadığını tespit etmek olduğu, iç hukukta yeterli hukuki temeli  bulunmadan veya hukuka aykırı vasıtalar kullanılarak elde edilmiş materyalin yargılamada  kanıt olarak kullanılmasının, başvurucuya gerekli usuli güvencelerin sağlanmış olması ve  baskı, zorlama ve tuzak gibi yargılamayı lekeleyebilecek nitelikli ve kaynaklı olmaması  halinde, genellikle Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirlenen adil  yargılanma standartlarına aykırılık oluşturmayacağı, Sözleşme’nin 8. maddesi ihlal edilmek  suretiyle elde edilen bilginin kanıt olarak kullanılmasının yargılamayı bir bütün olarak  Sözleşme’nin 6. maddesine aykırı bir duruma getirip getirmediği meselesinin, başvurucunun  savunma haklarına saygı gösterilmesi ve söz konusu kanıtın kalitesi ve önemi gibi, olayın  şartlarına bakılarak çözülebileceği, bir kanıtın başka materyallerle desteklenmemiş olması  halinde mutlaka adil yargılanma hakkı bakımından sorun doğmayacağı, kanıt çok kuvvetli  olduğu ve güvenilirliği konusunda bir risk bulunmadığı takdirde destekleyici kanıta olan  ihtiyacın azalacağı, bu bağlamda AİHM’in, söz konusu kanıtın davanın sonucu üzerinde  belirleyici olup olmadığı konusuna da önem atfettiği bildirilmiştir. 

28. Somut olayla ilgili olarak ise Bakanlık görüşünde, 26/10/2008 tarihinde  Cumhuriyet savcısının kararı ile 5271 sayılı Kanun’un 119. maddesine istinaden  gecikmesinde sakınca bulunan hal gereği başvurucunun imalathane olarak kullandığı yerde  bir defaya mahsus geceleyin arama yapıldığı, arama esnasında bir komiser yardımcısı, 13  polis memuru, mahalle muhtarı ve ev sahibi başvurucunun bulunduğu, 5271 sayılı Kanun’un  119. maddesinin (4) numaralı fırkasında gereğince Cumhuriyet savcısının hazır bulunmadığı  durumlarda o yer ihtiyar heyetinden ya da komsulardan iki kişi bulundurulması gerektiği,  somut olayda arama esnasında sadece muhtarın bulunduğu, başvurucu aleyhine 4733 sayılı  Kanun’a muhalefet suçundan açılan kamu davasının 24/2/2009 tarihli duruşmasında, söz  konusu arama tutanağı ve dosyadaki diğer delillerin başvurucu ve vekiline okunarak  görüşlerinin sorulduğu ve bu kişilerin okunan belgelerin aleyhe olan kısımlarını kabul  etmediklerini ifade ettikleri, başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin  şikâyetlerinin değerlendirilmesinde belirtilen hususların dikkate alınabileceği belirtilmiştir. 

                          29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. 

30. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı  veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” 

31. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı  fırkası şöyledir: 

1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda  kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve  tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık  olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...” 

32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan  faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile  adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının  kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil  yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan  Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22). 

33. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişilerin, davalarının  hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Bu hak, 6.  maddenin diğer fıkralarında yer alan suç isnadı ile karşı karşıya bırakılmış kişilere yönelik  asgari hak ve güvencelerle doğrudan bağlantılı olduğu gibi, anılan fıkralardaki güvenceler, (1)  numaralı fıkrada ifadesini bulan, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının somut  görünümleridir. Dolayısıyla, hakkaniyete uygun yargılama hakkı, Sözleşme’nin 6. maddesinin  özellikle (3) numaralı fırkasındaki somut güvenceler bakımından tamamlayıcı bir fonksiyon  ifa etmektedir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 59). 

34. Görüldüğü üzere, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ceza muhakemesini  ilgilendiren boyutu, savunma hakkı ile ilintili olup, özellikle yargılama faaliyeti kapsamında  alınan önlemlerin, savunma hakkının gerektiği gibi kullanılmasını teminat altına alacak  düzeyde olmasını gerektirmektedir. Delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi davanın  tarafının inisiyatifine bırakılan konularda dahi mahkemenin, gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi  için Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fırkasındaki hakları güvence altına alma pozitif  yükümlülüğü bulunmaktadır (Aynı yönde AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve  Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 75; Kerojarvi/Finlandiya, B. No: 17506/90,  19/7/1995, § 42). Ayrıca delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği  üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının da dikkate alınması gereklidir (Güllüzar Erman, B.  No: 2012/542, 4/11/2014, § 60). 

35. AİHM pek çok kararında, Sözleşme’nin 19. maddesi bağlamında görevinin,  sözleşmeci devletlerin Sözleşme’ye ilişkin yükümlülüklerinin gözetilmesini sağlamak  olduğunu, Sözleşme’nin koruması altında bulunan hak ve özgürlükler ihlal edilmedikçe  ulusal bir mahkemenin olaylara ya da hukuka ilişkin yaptığı hataları inceleme görevinin  bulunmadığını, Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla  beraber bu maddenin öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir  konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını  belirtmektedir. Bu bağlamda, Sözleşme’nin 8. maddesinde güvence altına alınan “özel ve  aile hayatına saygı hakkı” kapsamındaki güvencelere aykırı olarak elde edilen delillerin  mahkûmiyete esas alınması, yargılamanın hakkaniyete uygun olmadığı ve dolayısıyla adil  yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılması bakımından tek başına yeterli bir  ölçüt değildir. Bu çerçevede, yürütülen ceza soruşturmasının iç hukukta bir dayanağının 

 

bulunması, delillerin sıhhati veya gerçekliği konusunda kuşkuya düşülmesini haklı kılan  sebeplerin bulunmaması veya bulunsa dahi destekleyici diğer deliller sayesinde bu  kuşkuların giderilmiş olması ve sanığa delillerin gerçekliğine etkili bir şekilde itiraz etme  fırsatının tanınmış olması gerekir (Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45-46,  48; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124, Khan/Birleşik Krallık, B. No:  35394/97, 12/5/2000, §§ 36-38). 

36. AİHM, bariz bir şekilde keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün –iç hukuk  açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtlar da dâhil olmak üzere– kabul edilebilir  olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin kendi  görevi olmadığını kararlarında ifade etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de  dâhil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme’deki bir  hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme konusu yapmaktadır  (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B. No:  23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05,  25/7/2013, § 699). 

37. AİHM’e göre, iç hukukta yeterli hukuki temeli bulunmadan veya hukuka aykırı  vasıtalar kullanılarak elde edilmiş materyallerin yargılamada kanıt olarak kullanılması,  kural olarak, başvurucuya gerekli usuli güvencelerin sağlanmış olması ve materyalin baskı,  zorlama ve tuzak gibi yargılamayı lekeleyebilecek nitelikli ve kaynaklı olmaması şartıyla,  Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki adil yargılanma standartlarına  aykırılık oluşturmaz (Chalkley/Birleşik Krallık [kk], B. No: 63831/00, 26/9/2002).  Başvurucuya, delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı  verilip verilmediği ve mahkemece bunun değerlendirmeye alınıp alınmadığı incelenmelidir  (Yaşar Yılmaz, B. No: 2013/6183, 19/11/2014, § 50). 

38. Sözleşme’nin 6. maddesinde, delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin ilkeleri  düzenleyen açık bir kural bulunmaması, yargılama makamının, taraflarca ileri sürülen  iddiaları ve gösterilen delilleri gereği gibi inceleme zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır.  Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek  istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemesine  aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No:  10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme  yöntemlerinin kanuna uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi  kapsamında olmayıp; Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın, bir bütün olarak  adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, §  19; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 61). 

39. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların  eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun  olanakların sağlanması şarttır. Taraflara, tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve  inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin  dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü esas alınarak  değerlendirilmesi gerekir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19; Güllüzar  Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 62). 

40. Bir delilin, diğer yan delillerle desteklenmemiş olması, mutlak surette adil  yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturmaz. Mahkemece hükme esas alınan bir delilin  çok kuvvetli olması ve güvenirliği konusunda herhangi bir risk bulunmaması, destekleyici  delillere olan ihtiyacın yoğunluğunu azaltır. Buna karşılık, gücü ve güvenilirliği konusunda 

 

bir takım şüpheler bulunan bir delilin, suçun sübutu konusunda ulaşılan vicdani kanaat  bakımından belirleyici olması halinde, bu durum, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı  bakımından sorun oluşturabilir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 63).  

41. Arama ve el koyma koruma tedbirleri, 5271 sayılı Kanun’un “Koruma tedbirleri”  başlıklı dördüncü kısmının 116 ilâ 134. maddeleri arasında düzenlenmiştir. 5271 sayılı  Kanun’un 116. maddesinde yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği  hususunda hükümde belirtilen nitelikteki şüphe mevcutsa şüphelinin veya sanığın üstünün,  eşyasının, konutunun, işyerinin veya ona ait diğer yerlerin aranabileceği hükme  bağlanmıştır. 

42. 5271 sayılı Kanun’un 119. maddesinde, kolluk görevlileri tarafından konutta,  işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama yapılmasının hâkim kararı veya  gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise ancak Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile  yapılabileceği, Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde  arama yapılabilmesi için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişinin  bulundurulması gerektiği hükme bağlanmıştır. Her ne kadar anılan Kanun maddesinin  gerekçesinde “… 118 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerde arama yapılırken  de bu koşula uymak gereği yoktur.” ifadesine yer verilerek geceleyin konut, işyeri veya diğer  kapalı yerlerde gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılan aramalarda ihtiyar heyeti  veya komşulardan iki kişinin hazır bulundurulmasının zorunlu olmadığı belirtilmiş ise de  Kanun’da karşılığı olmayan bu ifadenin uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır. 

43. Somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığının 26/10/2008 tarihli kararına istinaden  kolluk görevlilerince aynı gün saat 23:30 sıralarında yapılan, başvurucunun da hazır  bulunduğu arama sonucunda, başvurucunun mahkumiyetine konu olan suç eşyası ele  geçirilmiştir. Ancak bu arama işlemi sırasında mahalle muhtarı haricinde, ihtiyar heyeti  veya komşulardan ikinci bir kişi hazır bulundurulmamıştır. Bu çerçevede başvuruya konu  aramanın kanuna aykırı olarak yapıldığı açıktır. 

44. Bu noktada konutta arama işlemindeki kanuna aykırılığın, bu işlem sonucunda  elde edilen delillerin sıhhatine etki edip etmediği ve elde edilen delillerin gerçekliğini  şüpheye düşürüp düşürmediğinin incelenmesi gerekir. 

45. Başvuruya konu arama işlemi sırasında ihtiyar heyeti azaları veya komşulardan  iki kişi bulundurulmamış ise de aynı zamanda ihtiyar heyeti azası olan muhtar hazır  bulundurulmuştur. Ayrıca, elde edilen deliller (§ 8) muhafaza altına alındıktan sonra durum  nöbetçi Cumhuriyet savcısına bildirilmiştir. Başvuru formu ekinde yer alan arama  tutanağının ilgili kısımları şöyledir: 

“… tespit edilen şaraplar geçici olarak muhafaza altına alınmış olup, ... 2’şer adet  gerekli numune muhafaza altına alınarak günün nöbetçi Cumhuriyet Savcısı B… Ö…’e  haber verilmiş, kendisi ikamete gelerek ev sahibine şarap imal etme ruhsatının olup  olmadığını sormuş, ev sahibinin ruhsatının ve üretim izninin olmadığını, fakat 2 ay önce  ruhsat için başvurduğunu başvuru evraklarını beyan edebileceğini belirtmesi üzerine şahsa  bunun haricinde evinde ve deposunda herhangi bir zarar ve ziyanının olup olmadığı savcı  tarafından sorulmuş olup, şahsın ZARAR ve ZİYANIM YOKTUR demesi üzerine, … iki adet  kapı savcının talimatıyla mühürlenerek deponun anahtarı ev sahibi olan Jakop GABRİEL’e  teslim edilmiş, olay ile ilgili olarak … şahsın yüzüne karşı tüm yasal hakları okunarak  gerekli yasal işlem yapılmak üzere … yakalanarak Asayiş Büro Amirliğine intikal ettirilmiş  …”

 

46. Görüldüğü üzere, arama işlemi sırasında hazır bulunmayan Cumhuriyet savcısı,  arama işleminin tamamlanmasını müteakiben arama mahalline gelmiş ve başvurucuya, arama işlemi ve elde edilen suç eşyası ile ilgili sorular sormuştur. Buna karşılık başvurucu, gerek arama kapsamındaki işlemlerin icrası sırasında, gerekse soruşturma ve kovuşturma  aşamasındaki beyanlarında, arama sonucunda elde edilen delillerin sıhhatine ve gerçekliğine  yönelik somut herhangi bir itirazda bulunmamıştır.  

47. Başvurucu, her ne kadar kolluk tarafından alınan ifadesinde ve İlk Derece  Mahkemesi önündeki savunmasında, arama sonucunda ele geçirilen şarapların bir kısmının  kendisine ait olduğunu, bir kısmının ise başka şahıslara ait olduğunu iddia etmiş ise de  belirtilen suç eşyasının zilyedi olduğunu inkâr etmemiştir. Dolayısıyla, başvurucunun bu 

savunmasının, bireysel başvuru kapsamında ileri sürülen arama işlemindeki hukuka  aykırılık iddiasıyla ilgisi olmadığı gibi, arama işleminin sıhhati ve anılan suç eşyasının  gerçekliğine de bir etkisi bulunmamaktadır. 

48. Arama işlemi sırasında bulundurulması gereken kişilerden birinin eksik  olmasının yol açtığı, arama işleminin ve arama sonucunda elde edilen delillerin  güvenilirliğini şüpheye düşüren somut bir durum veya risk tespit edilemediği gibi,  başvurucu tarafından da bu kapsamda herhangi bir somut iddia ileri sürülmemiştir. 

49. Dolayısıyla, her ne kadar ihtiyar heyeti azalarından veya komşulardan bir kişinin  eksik bulundurulmuş olması bir kanuna aykırılık teşkil etmekte ise de arama işleminin  yukarıda belirtilen icra ediliş yöntemi nazara alındığında, delillerin sıhhatini şüpheli hale  getiren bir durumun söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. 

50. Sonuç itibarıyla, başvurucu hakkında iç hukuka uygun bir şekilde Cumhuriyet  savcısı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, başvurucunun konutunda icra edilen  arama işlemindeki kanunda belirlenen usule ilişkin eksikliğin, bu işlemin sıhhatini ve bu  işlem sonucunda elde edilen delillerin gerçekliğini şüpheli hale getirmediği gibi, başvurucu  da bu kapsamda herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Bu çerçevede, başvuruya konu arama  işlemindeki anılan eksikliğin, elde edilen delillerin güvenilirliğine zarar vermediğinin ve  dolayısıyla bu deliller esas alınarak mahkûmiyetle sonuçlanan yargılamanın adilliğini  zedelemediğinin kabulü gerekir. 

51. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına  adil yargılanma hakkını ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir. 

Üye Nuri NECİPOĞLU bu görüşe katılmamıştır. 

V. HÜKÜM 

Açıklanan gerekçelerle; 

A. Başvurucunun, 

1. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal  edildiğine ilişkin başvurusunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE, 

2. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının İHLAL  EDİLMEDİĞİNE, Üye Nuri NECİPOĞLU’nun karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA, 

                                       B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OY BİRLİĞİYLE,

 

15/4/2015 tarihinde karar verildi. Başkan 

Üye 

Üye 

Burhan ÜSTÜN 

Üye 

Erdal TERCAN 

Nuri NECİPOĞLU 

Hicabi DURSUN 

Üye 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

                                                                             KARŞI OY GEREKÇESİ 

1. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin  altıncı fıkrası şöyledir: 

                           “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” 

2. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası  şöyledir: 

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı  veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” 

3. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir: 

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan  Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği  iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun  yollarının tüketilmiş olması şarttır.” 

4. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama  Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)  numaralı fıkrası şöyledir: 

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan  Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi  birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” 

5. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45.  maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel  başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia  edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları  Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi  gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir  hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün  değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). 

6. Görüldüğü üzere, adil yargılanma hakkının norm alanının, Anayasa ve  Sözleşme’nin ortak koruma alanı çerçevesinde belirlenmesi gerekmektedir. Bu tespit  yapılırken, bir başka ifadeyle, ihlal edildiği iddia edilen bir Anayasa hükmünün  Sözleşme’de karşılığının bulunup bulunmadığı araştırılırken, Sözleşme’yi en üst seviyede  yorumlama yetkisine sahip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarının da  nazara alınması gereklidir.  

7. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin daha önceki bir çok kararında  da dile getirildiği üzere, Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta  ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve  savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş olup, Anayasa’da adil  yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,  Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi  gerekir (Bir çok karar arasında bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

 

8. Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan bulguların delil olarak hükme esas  alınamayacağı ile ilgili açık bir kurala Sözleşme’de yer verilmemiş olmasına, hatta, delillerin  kabul edilebilirliğine ilişkin ilkeleri düzenleyen açık bir kural bulunmamasına rağmen AİHM,  bu durumun ulusal mahkemelerin, taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterilen delilleri  gereği gibi inceleme zorunluluğunu ortadan kaldırmadığı görüşünde olup, davada kullanılan  delillerin sanığın hazır bulunduğu duruşmada “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama”  ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir  bütün olarak adil olup olmamasına etkisini değerlendirmektedir (Tamminen/Finlandiya, B.  No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40-41; Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No:  10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89).  

9. Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme’de yer almayan, delillerin değerlendirilmesine  ilişkin kuralları tamamen göz ardı etmemiş ve sıkça tekrarladığı, Sözleşme’nin “yaşayan bir  belge” olduğu yönündeki görüşü çerçevesinde adil yargılanma hakkının kapsamını delillerin  değerlendirilmesi ile ilgili olarak da genişletmiştir. Dolayısıyla hakkaniyete uygun yargılama  ilkesine riayet edilip edilmediğinin tespitinde dikkate edilmesi gereken bir unsur olarak  delillerin değerlendirilmesine ilişkin güvence ve ilkeler içtihat yoluyla, Sözleşme’nin 6.  maddesinin kapsamına dahil olmuştur. Buna göre Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı  fıkrasındaki “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.”  kuralının Sözleşme’de bir karşılığının olmadığı söylenemez. Dolayısıyla anılan Anayasa  hükmünün, bireysel başvuru kapsamında, Anayasa’nın 36. maddesi bakımından destek ölçü  norm olarak uygulanması mümkündür. 

10. Yukarıda da belirtildiği üzere, Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında,  kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği, açıkça hükme  bağlanmıştır. Aynı doğrultuda, ceza muhakemesi açısından 5271 sayılı Kanun’un 206.  maddesinde, ortaya konulması istenilen delilin kanuna aykırı olarak elde edildiği hallerde  reddedileceği, 217. maddesinde delilleri takdir yetkisi ile ilgili olarak yüklenen suçun,  hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği belirtilmiştir.  Ayrıca aynı Kanun’un 230. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine göre mahkeme  hükmünün gerekçesinde, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve  reddedilen delillerin belirtilmesi, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı  yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerekmektedir (Yaşar  Yılmaz, B. No: 2013/6183, 19/11/2014, § 43). 

11. Görüldüğü üzere belirtilen Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bir delilin,  mahkemece ulaşılan mahkûmiyet yönündeki ulaşacağı vicdani kanaat bakımından etkili  olabilmesi, o delilin hukuka aykırı olarak elde edilmemiş olmasına bağlıdır. 

12. Arama ve el koyma koruma tedbirleri, 5271 sayılı Kanun’un “Koruma tedbirleri”  başlıklı dördüncü kısmının 116 ilâ 134. maddeleri arasında düzenlenmiştir. 5271 sayılı  Kanun’un 116. maddesinde yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği  hususunda hükümde belirtilen nitelikteki şüphe mevcutsa şüphelinin veya sanığın üstünün,  eşyasının, konutunun, işyerinin veya ona ait diğer yerlerin aranabileceği hükme  bağlanmıştır. 

13. 5271 sayılı Kanun’un 119. maddesinde, kolluk görevlileri tarafından konutta,  işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama yapılmasının hâkim kararı veya  gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise ancak Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile  yapılabileceği, Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde  arama yapılabilmesi için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişinin 

 

bulundurulması gerektiği hükme bağlanmıştır. Her ne kadar anılan Kanun maddesinin  gerekçesinde “Keza, 118 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerde arama  yapılırken de bu koşula uymak gereği yoktur.” ifadesine yer verilerek geceleyin konut, işyeri  veya diğer kapalı yerlerde gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılan aramalarda ihtiyar  heyeti veya komşulardan iki kişinin hazır bulundurulmasının zorunlu olmadığı belirtilmiş  ise de Kanun’da karşılığı olmayan bu ifadenin uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır. 

14. Diğer yandan, arama tedbiri, aynı zamanda özel hayata saygı hakkının bir unsuru  olan, konuta saygı hakkını da yakından ilgilendirmektedir. 

15. AİHM’e göre, Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrası anlamında  “müdahalenin hukukiliği”, uyuşmazlığa konu tedbirin iç hukukta belirli bir dayanağının  olmasını gerektirir. Hukuki düzenlemenin ilgililer bakımından erişilebilir ve –gerektiğinde bir  danışmanın yardımından faydalanılarak– belirli bir eylemin sonuçlarının makul düzeyde  öngörülebilmesini sağlayacak derecede yeterli bir açıklığa sahip olması zorunludur (Bkz.  Kilyen/Romanya, B. No: 44817/04, 25/2/2014, § 32).  

16. Mahremiyet alanını da içine alacak şekilde kişinin özel alanına yönelmesi  itibarıyla, kişinin özel hayatına ağır bir müdahale teşkil eden “arama”ya ilişkin usul  hükümlerinin, ilgili mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlenmiş olması, işlem öncesi ve sonrasında  keyfi uygulamalara karşı, bir takım etkili güvencelere yer verilmesi ve çizilen hukuki  çerçevenin kalitesi; olası suiistimallerin önlenmesi ve bu bağlamda devletin negatif  yükümlülüğünü yerine getirmesi bakımından hayati öneme sahiptir (Aynı yöndeki AİHM  kararı için bkz. Kilyen/Romanya, B. No: 44817/04, 25/2/2014, §§ 34-35).  

17. Gerçekten, konut içerisinde arama, niteliği ve ortaya çıkardığı maddi ve manevi  olumsuz sonuçları itibarıyla ağır bir koruma tedbiri olup, bu denli ağır bir müdahalenin de katı  usul kurallarına bağlanması, tedbirin kapsam ve uygulama yöntemi ile kolluk görevlilerinin  sorumluluk sınırlarının yeterli açıklıkta belirlenmesi, müdahalenin kanuniliği bakımından  zorunludur (Benzer AİHM kararı için bkz. Kilyen/Romanya, B. No: 44817/04, 25/2/2014, §  34). 

18. Yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülüp yürütülmediği denetlenirken,  soruşturma aşamasını da içine alan muhakeme süreci kapsamında, bireylerin temel hak ve  özgürlüklerine saygı gösterilmesi asıl olup, kişilerin özel hayata saygı haklarına yönelen  koruma tedbirlerinin kanuna uygun bir şekilde icra edilip edilmediğinin bu bağlamda  dikkate alınması şarttır.  

19. Somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığının 26/10/2008 tarihli kararına istinaden  kolluk görevlilerince aynı gün saat 23:30 sıralarında yapılan, başvurucunun da hazır  bulunduğu arama sonucunda başvurucunun mahkumiyetine konu olan suç eşyası ele  geçirilmiştir. Ancak bu arama işlemi sırasında mahalle muhtarı haricinde, ihtiyar heyeti  veya komşulardan herhangi bir ikinci şahıs hazır bulundurulmamıştır. Bu çerçevede  başvuruya konu aramanın kanuna aykırı olarak yapıldığı açık olduğundan, Anayasa’nın 36.  ve 38. maddelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan, aksi  yöndeki çoğunluk görüşüne katılamadım.  

Üye 

Nuri NECİPOĞLU