TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GÜLLÜZAR ERMAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2012/542) |
|
Karar Tarihi: 4/11/2014 |
R.G. Tarih-Sayı: 13/1/2015-29235 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Recep ÜNAL |
Başvurucu |
: |
Güllüzar ERMAN |
Vekili |
: |
Av. Pınar AKDEMİR |
1. Başvurucu, “anayasayı ihlal” ve “silahlı terör örgütü yönetmek” suçları nedeniyle hakkında yürütülen yargılama kapsamında, adil yargılanma ve kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 9/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış, Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/3/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 23/9/2013 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 22/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 2/12/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne beyanlarını 16/12/2013 tarihinde sunmuştur.
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP sisteminden temin edilen ek bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü (Müdürlük) görevlileri tarafından 9/4/2003 tarihinde, başvurucunun, ailesi ile birlikte oturduğu konutunda arama yapılmıştır. Başvurucu, arama işlemini müteakiben gözaltına alınmış ve Müdürlüğe götürülmüştür.
9. İki farklı yağma suçunun işlenmesine iştirak ettiği şüphesi ile başvurucu hakkında yürütülen soruşturma, MLKP (Marksist Leninist Komünist Parti) Terör Örgütüne yönelik bir operasyonun parçası olup, başka şüpheliler hakkında da arama, gözaltı vb. işlemler yapılmıştır.
10. Başvurucu, 9/4/2003 tarihinde kollukta, 13/4/2003 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullanmıştır. Cumhuriyet savcısı, başvurucuyu İstanbul 5 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Yedek Üyeliğine sevk ederek sorgusunun yapılmasını ve tutuklanmasını talep etmiştir. 13/4/2003 tarihinde hâkim tarafından yapılan sorgusunda başvurucu, savunmasını yaparak kendisine isnat edilen suçlamaları reddetmiş olup, aynı Mahkemenin 13/4/2003 tarih ve 2003/44 sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
11. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 23/7/2003 tarih ve H.2003/822, E.2003/834, K.2003/834 sayılı iddianamesi ile başvurucu hakkında İstanbul 4 No.lu DGM’nde kamu davası açılmıştır. İddianamenin başvurucu ile ilgili kısmı şöyledir:
“...
Sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın güvenlik kuvvetleri tarafından … adreste yakalandığı, … yasadışı silahlı MLKP örgütünün program ve tüzüğü kabul edip bu amaçla mücadele yürüttüğü, sanığın yakalandığı tarihte İstanbul’da silahlı MLKP terör örgütü adına faaliyet yürüten 2. Hücrede gizliliğini sağlamak amacıyla ZEYNEP kod adıyla, … ve firari sanık … ile birlikte faaliyet yürüttüğü ve aşağıda belirtilen eylemleri gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
… 24.01.2003 günü Eyüp İlçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesinde bul(u)nan Akbank Topçular Şube Müdürlüğünün silahla gaspedilmesi:
Sanık ... GÜLLÜZAR ERMAN’ın, … isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Eyüp ilçesi … Akbank Topçular Şube Müdürlüğünü örgüt adına para temin etmek için sözde kamulaştırma amacıyla silahla gasp etmeyi planladıkları, olay günü A...’nın 14’lü tabancayı yanına aldığı, kaleşnikof marka tüfek, … tabancaları ise daha önceden temin ettiği otomobile koyduğu, suç tarihinde ise Eyüp’te buluşarak araçta bul(u)nan kaleşnikof marka tüfek, … tabancaları yanlarına alarak araca birlikte binerek birlikte banka önüne geldikleri, bankanın istihbaratının daha önceden yapılması nedeniyle sanık GÜLLÜZAR ERMAN ile birlikte dört sanığın kar maskeleri takarak banka şubesinden içeriye girdikleri, bir sanığın ise içeriye girmeden dışarıda gözcü olarak kaldığı, bilahare banka özel güvenlik görevlisinin … tabancasını aldıktan sonra vezneye yönelen sanıkların toplam … parayı alarak torbaya koydukları, … arac(a) binerek olay mahallinden uzaklaştıkları, ceraim evrakı, tanıklar … anlatımları, olay yeri inceleme raporu, … kamera görüntülerinden anlaşılmıştır.
... 17.03.2003 günü Maltepe İlçesi Cevizli Mahallesinde müştekiler … ait silahların gaspedilmesi,
Sanık … GÜLLÜZAR ERMAN’ın, … isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Döviz bürosu işleten müştekiler …’den döviz gaspetmeyi planladıkları ve suç ... tarihinde otomobille …’da ikamet eden müştekilerin evinin önünde beklemeye başladıkları, bir süre sonra evden çıkan müştekinin yanına giderek … elindeki çantayı gasp ettikleri ve olay yerinin yakınında bekleyen otomobile binerek … uzaklaştıkları, … tabancayı gasp ettikleri … anlaşılmıştır.
Bu suretle sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın yasadışı silahlı MLKP örgütü adına yukarıda belirtilen eylem ve faaliyetleri gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmını bozma ve değiştirme veya kaldırmaya cebren teşebbüs etmek suçunu işlediği,
… tüm soruşturma evrak kapsamından anlaşılmış olmakla,
Sanıkların mahkemenizce 3005 sayılı kanuna göre yargılanmalarının yapılarak yukarıda gösterilen sevk maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.”
12. 16/6/2004 tarih ve 5190 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun’un geçici 1. maddesi ile DGM’lerin görev ve yetkilerine son verilmiş, aynı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince başvurucu hakkındaki yargılama, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine (Ağır Ceza Mahkemesi) devredilmiştir.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 1/4/2009 tarih ve E.2003/213 sayılı “esas hakkında mütalaa”sının başvurucu ile ilgili kısımları şöyledir:
“...
Sanık Güllüzar ERMAN’ın güvenlik kuvvetleri tarafından … adreste yakalandığı, … yasadışı silahlı MLKP örgütünün program ve tüzüğünü kabul edip bu amaçla mücadele yürüttüğü, sanığın yakalandığı tarihte İstanbul’da silahlı MLKP terör örgütü adına faaliyet yürüten 2. Hücrede gizliliğini sağlamak amacıyla ZEYNEP kod adıyla, … ve firari şüpheli … ile birlikte faaliyet yürüttüğü ve aşağıda belirtilen eylemleri gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
… 24.01.2003 günü Eyüp İlçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesinde bul(u)nan Akbank Topçular Şube Müdürlüğünün silahla gaspedilmesi:
Sanık ... GÜLLÜZAR ERMAN’ın, … isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Eyüp ilçesi … Akbank Topçular Şube Müdürlüğünü örgüt adına para temin etmek için sözde kamulaştırma amacıyla silahla gasp etmeyi planladıkları, olay günü A.A.’nın 14’lü tabancayı yanına aldığı, kaleşnikof marka tüfek, … tabancaları ise daha önceden temin ettiği otomobile koyduğu, suç tarihinde ise Eyüp’te buluşarak araçta bul(u)nan kaleşnikof marka tüfek, … tabancaları yanlarına alarak araca birlikte binerek birlikte banka önüne geldikleri, bankanın istihbaratının daha önceden yapılması nedeniyle sanık Güllüzar ERMAN ile birlikte dört sanığın kar maskeleri takarak banka şubesinden içeriye girdikleri, bir sanığın ise içeriye girmeden dışarıda gözcü olarak kaldığı, bilahare banka özel güvenlik görevlisinin … tabancasını aldıktan sonra vezneye yönelen sanıkların toplam … parayı alarak torbaya koydukları, … arac(a) binerek olay mahallinden uzaklaştıkları, ceraim evrakı, tanıklar … anlatımları, olay yeri inceleme raporu, … kamera görüntülerinden anlaşılmıştır.
... 17.03.2003 günü Maltepe İlçesi Cevizli Mahallesinde müştekiler … ait silahların gaspedilmesi,
... Sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın, … isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Döviz bürosu işleten … ve ...’den döviz gaspetmeyi planladıkları ve suç tarihinde otomobille …’da ikamet eden müştekilerin evinin önünde beklemeye başladıkları, bir süre sonra evden çıkan ...'nin yanına giderek … elindeki çantayı gasp ettikleri ve olay yerinin yakınında bekleyen otomobile binerek E-5 karayoluna doğru uzaklaştıkları, … tabancayı gasp ettikleri … anlaşılmıştır.
Bu suretle sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın yasadışı silahlı MLKP terör örgütü içerisinde MLKP örgütü adına yukarıda belirtilen eylem ve faaliyetleri gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmını bozma ve değiştirme veya kaldırmaya cebren teşebbüs etmek suçunu işlediği anlaşılmıştır. …”
14. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/5/2011 tarih ve E.2003/213, K.2011/84 sayılı kararı ile başvurucunun, “yasadışı silahlı MLKP terör örgütü adına Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısımı bozmaya veya kaldırmaya cebren teşebbüs etme suçunun subuta erdiği kabul ...” edilerek, müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiş, karar başvurucuya aynı oturumda tefhim edilmiştir.
15. Başvurucu müdafiinin, İlk Derece Mahkemesi kararını temyiz etmesi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, 25/9/2012 tarih ve E.2012/4794, K.2012/10066 sayılı kararı ile başvurucu hakkında verilen mahkumiyet hükmünün düzeltilerek onanmasına oybirliğiyle karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar … Güllüzar Erman, …’ın üyesi bulunduğu silahlı terör örgütünün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sanıklar … Güllüzar Erman, …’ın sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde suçun vasfı tayin edilmiş, … tüm sanıkların cezalarını azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, … incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümlerde aşağıdaki husus dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcıları ve sanıklar … Güllüzar Erman, … müdafilerinin temyiz dilekçeleriyle sanıklar … Güllüzar Erman, … müdafilerinin duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdükleri yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
765 sayılı TCK’nın lehe olduğu kabul edilerek uygulama yapılması karşısında anılan Kanunun bir bütün halinde uygulanması gerektiği gözetilmeden anılan Kanunun 36. maddesi yerine, 5237 sayılı TCK’nın 54. maddesi gereğince müsadere kararı verilmesi suretiyle karma uygulama yapılması,
Kanuna aykırı olup hükmün bu nedenle BOZULMASINA, bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümdeki ‘5237 sayılı TCK’nın 54. maddesi’ ibaresi çıkarılarak yerine ‘765 sayılı TCK’nın 36. maddesi’ ibaresinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
…”
16. Başvurucu, 9/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 5190 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Devlet güvenlik mahkemeleri ve Devlet güvenlik mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılıklarının yetki ve görevleri sona erer.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan Devlet güvenlik mahkemesi başkanı, asıl ve yedek üyeleri bu Kanunla 1412 sayılı Kanuna eklenen 394/a maddesi gereğince Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilecek veya kurulacak ağır ceza mahkemelerine ilk atamalar yapılıncaya ve atananlar görevlerine başlayıncaya kadar sırasıyla; ağır ceza mahkemesi başkan ve üyeleri sıfatıyla; Devlet güvenlik mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet savcıları da 1412 sayılı Kanunun 394/a maddesinde belirtilen suçları soruşturmak ve kovuşturmak üzere Cumhuriyet savcısı sıfatıyla görevlerine devam ederler ve başka bir göreve atanmalarına Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilebilir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu Kanun hükümlerine göre yapılacak görevlendirme ve atamalar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde gerçekleştirilir.
1412 sayılı Kanunun 394/a maddesinde belirtilen suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcıları ile aynı maddede belirtilen ağır ceza mahkemelerinin başkan ve üyeleri disiplin sebepleri hariç meşru mazeretleri ve talepleri olmadıkça üç yıl süre ile başka bir yere veya göreve atanamazlar. Bu görev süresinin tespitinde, Devlet güvenlik mahkemesi ve Cumhuriyet Başsavcılıklarındaki görevlerine son atanma tarihleri nazara alınır. Görev süresi dolanlar tekrar atanabilirler.”
18. 5190 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun yayımı tarihinde görev ve yetkileri sona eren Devlet güvenlik mahkemelerinde ve Devlet güvenlik mahkemeleri Cumhuriyet Başsavcılıklarında mevcut dava ve soruşturma dosyaları ayrıca bir karar verilmesine gerek kalmaksızın durumlarına, mahiyetlerine ve kanun hükümlerine göre, bulundukları aşamadan itibaren yargılama ve soruşturmaya devam edilmek üzere görevli ve yetkili ağır ceza mahkemelerine ve bu mahkemelerin bulundukları illerin Cumhuriyet Başsavcılıklarına devredilir.
Bu Kanun kapsamına girmeyen suçlar nedeniyle;
a) Hazırlık soruşturma safhasında bulunan dosyalar hakkında ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarınca,
b) Son soruşturma safhasında bulunan dosyalar hakkında ağır ceza mahkemelerince dosya üzerinden,
Kanun hükümlerine göre gerekli kararlar verilmek suretiyle, dosyalar görevli ve yetkili Cumhuriyet Başsavcılıklarına veya mahkemelere gönderilir.”
19. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İfade ve sorgunun tarzı” kenar başlıklı 147. maddesi şöyledir:
“(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
…
c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “İfade alma ve sorguda yasak usuller” kenar başlıklı 148. maddesi şöyledir:
“(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
…
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”
21. 5271 sayılı Kanun’un “Şüphelinin veya sanığın müdafi seçimi” kenar başlıklı 149. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebilir.
(2) Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir.
(3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Müdafiin görevlendirilmesi” kenar başlıklı 150. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”
23. 5271 sayılı Kanun’un “Müdafi ile görüşme” kenar başlıklı 154. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanık, vekâletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafii ile yazışmaları denetime tâbi tutulamaz.”
24. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
25. 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 138. maddesi şöyledir:
“Yakalanan kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse talebi halinde baro tarafından kendisine bir müdafi tayin edilir. Yakalanan kişi veya sanık onsekiz yaşını bitirmemiş yahut sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olur ve bir müdafi'de bulunmazsa talebi aranmaksızın kendisine müdafi tayin edilir.”
26. 1412 sayılı mülga Kanun’un 144. maddesi şöyledir:
“Yakalanan veya tutuklu bulunan kişi vekaletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafi ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz.”
27. Başvurucu gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte olan 18/11/1992 tarih ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu İle Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun 4, 5, 6, 7, 9, 12, 14, 15, 18, 19, 20 ve 22 nci madde hükümleri Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmaz. Bunlar hakkında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bu değişiklikten önce yürürlükte olan eski hükümleri değiştirilmeden önceki halleriyle uygulanır.”
28. 16/6/1983 tarih ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 16. maddesi şöyledir:
“Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda yakalanan veya tutuklanan şahıs, yakalama veya tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç en geç kırksekiz saat içinde hakim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir.
Üç veya daha fazla kişinin bir suça iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya fail sayısının çokluğu ve benzeri nedenlerle Cumhuriyet savcısı, bu sürenin dört güne kadar uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Soruşturma bu sürede sonuçlandırılmazsa Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim kararı ile süre yedi güne kadar uzatılabilir.
Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada yedi gün olarak belirlenen süre Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim kararıyla on güne kadar uzatılabilir.
Tutuklu bulunan sanık, müdafii ile her zaman görüşebilir. Hakim tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına karar verildikten sonra gözaltında bulunan kişi hakkında da aynı hüküm uygulanır.”
29. Mahkemenin 4/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 9/11/2012 tarih ve 2012/542 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu,
i. Dava devam ederken DGM’lerin sadece şeklen kaldırıldığını, yargılama usulleri, mahkeme başkanı, üyeleri, savcıları, kalem personeli ve hatta dava dosyalarının numaralarının dahi değişmediğini,
ii. Gözaltında bulunduğu zaman diliminde, kolluk ve Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınırken bir avukatın hukuki yardımından yararlandırılmadığını,
iii. Tutukluluk durumunun duruşma açılmadan celse aralarında dosya üzerinden incelendiğini, bu incelemelere ilişkin Cumhuriyet savcısı mütalaalarının kendisine tebliğ edilmediğini, tutukluluğun devamına dair kararların birbiri ile aynı gerekçelere dayandığını,
iv. Diğer sanıklardan birinin, kolluk tarafından işkenceyle ve avukatın katılımı sağlanmaksızın alınan ifadesinin kendisi aleyhine delil olarak kabul edilerek kanuna aykırı bir şekilde hükme esas alındığını,
v. Müşteki ve tanıklardan hiçbirinin kendisi aleyhine beyanda bulunmadığını, kendisine isnat edilen her iki olayın meydana geldiği zaman diliminde başvurucunun işyerinde çalışmakta olduğunun belgelenmesine rağmen derece mahkemesinin buna ilişkin şüpheleri ortadan kaldıracak herhangi bir değerlendirme yapmadığını,
Bu nedenlerle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.
31. Makul sürede yargılanma, yargılama devam ederken salıverilme, özgürlüğü kısıtlama işleminin kanuna uygunluğunun bir mahkeme tarafından denetlenmesini isteme ve zararlarının tazmini haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, bu iddiaları ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı başvurunun akıbetinin araştırılmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin İddialar
i. Davaya Bakan Mahkemenin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Devamı Niteliğinde Olduğu İddiası
32. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.”
33. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
34. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
35. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19-20).
36. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.
37. Başvurucu, dava devam ederken DGM’lerin şeklen kaldırıldığını, dosyaları devralan mahkemelerin yargılama usulleri, başkan ve üyeleri, savcıları, kalem personeli ve hatta dava dosyalarının numaralarının dahi değişmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
38. Başvurucu, ihlal iddiasını salt, yargılandığı Mahkemenin hâkim, savcı, personel ve yargılama usulleri itibariyle DGM’lerin uzantısı olması iddiasına dayandırmış olup, bunların dışında, Ağır Ceza Mahkemesinin hangi somut özelliğinin, adil yargılanma hakkını ihlal ettiği konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle, ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun, iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
40. Başvurucu, yargılama süresinin makul olmadığını, bu nedenle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Delillerin Değerlendirilmesine Yönelik Şikâyetler
42. Başvurucu, diğer sanıklardan birinin, kolluk tarafından işkenceyle ve avukatın katılımı sağlanmaksızın alınan ifadesinin kendisi aleyhine delil olarak kabul edilerek kanuna aykırı bir şekilde hükme esas alındığını, müşteki ve tanıklardan hiçbirinin kendisi aleyhine beyanda bulunmadığını, kendisine isnat edilen her iki olayın meydana geldiği zaman diliminde işyerinde çalışmakta olduğu belgelenmesine rağmen derece mahkemesinin buna ilişkin şüpheleri ortadan kaldıracak herhangi bir değerlendirme yapmadığını ve bu şekilde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Gözaltında ve Cumhuriyet Savcısı Huzurunda Bir Avukatın Hukuki Yardımından Yararlandırılmadığı İddiası
44. Başvurucu, gözaltındayken, kolluk ve Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesi alınırken, bir avukatın hukuki yardımından yararlandırılmadığını ileri sürmektedir.
45. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
46. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
…”
47. Şüpheliye, kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması, adil yargılanma hakkının etkili bir koruma işlevine sahip olması bakımından gereklidir. Her davanın kendine özgü koşulları çerçevesinde zorunlu sebepler ortaya çıkması halinde bu hak kısıtlanabilir ise de bu hallerde dahi suç şüphesi altındaki kişinin savunma hakkına, telafisi mümkün olmayacak şekilde zarar verilmemesi gerekir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Salduz/Türkiye, B. No: 36391/02, 27/11/2008, § 55)
48. Başvurucunun gözaltında tutulduğu dönemde, DGM’lerin görev alanına giren suçlar yönünden, kural olarak, müdafi yardımından yararlanmak ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olabilmektedir. Anılan tarihlerde, ilgili mevzuatta, bu kapsamdaki suçlara yönelik soruşturmalarda, normal gözaltı süresinde avukata erişim imkânı tanınmamaktadır.
49. Belirtilen şartlar altında dört gün gözaltında tutulan başvurucu, 9/4/2003 tarihinde kollukta, 13/4/2003 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullanmıştır. 13/4/2003 tarihinde hâkim tarafından yapılan sorgusunda başvurucu, müdafiinin de katılımı ile savunmasını yaparak kendisine isnat edilen suçlamaları reddetmiştir.
50. Görüldüğü üzere, her ne kadar başvurucu, gözaltında bulunduğu sırada bir avukatın hukuki yardımından yararlanamamış ise de hâkim huzurundaki sorgusuna kadar devam eden süreçte susma hakkını kullanmasına izin verildiği için, kendisini suçlayıcı herhangi bir beyanda bulunmamış veya aleyhine herhangi bir delil göstermemiştir. Başvurucunun, bir avukatın hukuki yardımından mahrum bırakılmış olması savunma hakkının kullanılması bakımından bir eksiklik ise de bu durum, başvurucunun savunma hakları bakımından telafisi mümkün olmayan bir zarara neden olmamış ve belirtilen bu eksiklik, sorgu işleminde avukatın katılımı ile giderilmiştir. Bu açıklamalar çerçevesinde, başvurucunun belirtilen iddialarının, adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlal oluşturmadığı açıktır.
51. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun gözaltında ve Cumhuriyet savcısı huzurunda bir avukatın hukuki yardımından yararlandırılmadığı iddiasının adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlal oluşturmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası
52. Anayasa Mahkemesince, daha önce karara bağlanan başvurularda, başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında değerlendirilebilmesi için, ilk derece mahkemesince verilen nihai mahkûmiyet kararının, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden sonra verilmiş olması gerektiği, anılan tarihten önce verilen bir nihai kararla sona eren tutukluluk hallerine yönelik başvuruların, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kaldığı kabul edilmiştir (Bkz. B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; B. No: 2013/6065, 3/4/2014, §§ 20-23; B. No: 2012/142, 9/1/2014, §§ 24-29). Başvurucunun tutukluluk hali, nihai kararının verildiği 4/5/2011 tarihinde sona ermiş olduğundan, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Adil (Hakkaniyete Uygun) Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
53. Başvurucu, diğer sanıklardan birinin, kolluk tarafından işkenceyle ve avukatın katılımı sağlanmaksızın alınan ifadesinin kendisi aleyhine delil kabul edilerek kanuna aykırı bir şekilde hükme esas alındığını, müşteki ve tanıklardan hiçbirinin kendisi aleyhine beyanda bulunmadığını, kendisine isnat edilen her iki olayın meydana geldiği zaman diliminde işyerinde çalışmakta olduğu belgelenmesine rağmen derece mahkemesinin buna ilişkin şüpheleri ortadan kaldıracak herhangi bir değerlendirme yapmadığını ve bu şekilde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına göre, delillerin kabul edilmesinin esas olarak ulusal makamların kararı olarak değerlendirildiği için bir ulusal mahkemenin delil değerlendirmesinin de kural olarak gözden geçirilmediği, AİHM’in bu değerlendirmeyi ancak ulusal mahkemenin “önündeki olgulardan keyfi veya açıkça adil olmayan sonuçlar çıkardığı durumlarda” yapmakta olduğu, ulusal mahkemelere geniş takdir yetkisi tanıyan yaklaşımın maddi vakıaların belirlenmesindeki yöntemlere de uygulandığı, delilleri değerlendirme ve sanıkların üzerine atılı olan suç oluşturan eylemleri ile ilişkilendirme veya dosya kapsamındaki delillerden hangisi ya da hangilerini hükme esas alacağını saptama yetkisinin, ilgililerin yargılandığı mahkemelere ve son tahlilde Yargıtaya ait olduğu, bireysel başvuru yoluyla, Anayasa Mahkemesinin, yerel mahkeme kararlarını gözden geçiren dördüncü derece bir yargı organına dönüştürülemeyeceği, Anayasa Mahkemesinin birçok kararında bu hususların ortaya konulduğu bildirilmiştir.
55. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde, başvuruya konu delil değerlendirilmesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının, salt maddi ve hukuki hataların bireysel başvuruya konu edilmesi mahiyetinde olmadığını, Anayasa Mahkemesinin bir temyiz mercii olmadığı akılda tutularak, başvurucunun yargılanmasına ve cezalandırılmasına esas delillerin hukuki olmadığının, delil değerlendirilmesinde yargı yerlerinin açıkça keyfi hareket ettiklerinin, dolayısıyla başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin ileri sürüldüğünü, bu nedenlerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini ifade etmiştir.
56. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
57. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fırkası şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...”
58. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
59. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişilerin, davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Bu hak, 6. maddenin diğer fıkralarında yer alan suç isnadı ile karşı karşıya bırakılmış kişilere yönelik asgari hak ve güvencelerle doğrudan bağlantılı olduğu gibi, anılan fıkralardaki güvenceler, (1) numaralı fıkrada ifadesini bulan, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının somut görünümleridir. Dolayısıyla, hakkaniyete uygun yargılama hakkı, Sözleşme’nin 6. maddesinin özellikle (3) numaralı fırkasındaki somut güvenceler bakımından tamamlayıcı bir fonksiyon ifa etmektedir.
60. Görüldüğü üzere, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ceza muhakemesini ilgilendiren boyutu, savunma hakkı ile ilintili olup, özellikle yargılama faaliyeti kapsamında alınan önlemlerin, savunma hakkının gerektiği gibi kullanılmasını teminat altına alacak düzeyde olmasını gerektirmektedir. Delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi davanın tarafının inisiyatifine bırakılan konularda dahi mahkemenin, gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fırkasındaki hakları güvence altına alma pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Aynı yönde AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 75; Kerojarvi/Finlandiya, B. No: 17506/90, 19/7/1995, § 42). Ayrıca delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının dikkate alınması gereklidir.
61. Sözleşme’nin 6. maddesinde, delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin ilkeleri düzenleyen açık bir kural bulunmaması, yargılama makamının, taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterilen delilleri gereği gibi inceleme zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemesine aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin kanuna uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp; Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın, bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir.
62. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara, tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü esas alınarak değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).
63. Bir delilin, diğer yan delillerle desteklenmemiş olması, mutlak surette adil yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturmaz. Mahkemece hükme esas alınan bir delilin çok kuvvetli olması ve güvenirliği konusunda herhangi bir risk bulunmaması, destekleyici delillere olan ihtiyacın yoğunluğunu azaltır. Buna karşılık, gücü ve güvenilirliği konusunda bir takım şüpheler bulunan bir delilin, suçun sübutu konusunda ulaşılan vicdani kanaat bakımından belirleyici olması halinde, bu durum, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturabilir.
64. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan hakların etkili bir şekilde korunması gereklidir. Bu itibarla, işkence ve kötü muamele yasağına aykırı eylemler sonucunda elde edilen delillerin kullanılması da yargılamanın adilliği üzerinde ciddi sorunlar doğurur. Zira, işkence ve kötü muamele sonucunda elde edilen delillerin kabul edilebilirliğine karar verilmesi, mutlak surette yasaklanan işkence ve kötü muameleye yönelik bir tolerans olarak değerlendirilme ve bu noktada ilgili kamu görevlerinin bu yöntemlere başvurmalarını teşvik gibi sonuçlar doğurabilir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya, B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 178). Ancak suç şüphesi altındaki kişinin yargılama sırasında verdiği ikinci ikrarın, tek başına veya bunu doğrulayıcı tartışmasız nitelikteki maddi delillerle birlikte mahkumiyetine ve cezalandırılmasına yeterli bulunduğu ve özellikle kullanılan yasak sorgu yöntemleri sonucunda tartışmalı hale gelen maddi deliller ile kişinin mahkumiyeti ve cezalandırılması arasındaki nedensellik bağının kesildiği durumlarda, salt, işkence ve kötü muamele yasağına aykırılık nedeniyle yargılamanın bütün olarak adil olmadığının kabul edilmesi mümkün değildir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya, B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 180).
65. Özetle, hüküm kurulurken, işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ile toplanan delillere dayanılması, hakkaniyete uygun yargılama hakkı ile bağdaşmamaktadır (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya, B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 166). Ancak, işkence ve kötü muamele yasağına aykırı bir biçimde soruşturma aşamasında elde edilen bir ikrar yerine, daha sonra kişinin mahkeme huzurunda özgür iradesiyle verdiği ifadeye dayanılarak hüküm kurulmuş olması halinde, salt önceki ifadenin işkence ve kötü muamele yasağı ile bağdaşmayan yöntemlerle elde edilmiş olması, yargılamanın bütününün hakkaniyete aykırı kabul edilmesini gerektirmez. Yargılama kapsamında, dayanılan diğer delillerin sıhhatine bakılarak, hakkaniyete uygun yargılama yapılıp yapılmadığı tespit edilmelidir.
66. Görüldüğü üzere, işkence ve kötü muamele altında toplanan delillerin, mahkemenin ulaştığı vicdani kanaat üzerinde etkili olması ve bu etkinin önemini ortadan kaldıracak derecede esaslı, güvenilir ve şüpheden uzak başka delillere dayanılmamış olması yargılamanın bütün olarak adilliğini zedelemektedir.
67. Öte yandan, ikrar içeren ifadelerin müdafi huzurunda alınmış olması da önemli olup, müdafiin hazır bulunmadığı ifadelerin hükme esas alınabilmesi için, kovuşturma aşamasında bu ifadelerin baskı altında alınıp alınmadığını kontrol edecek yeterli mekanizmaların mevcut olup olmadığı hususu önem kazanmaktadır. Ayrıca, ikrarın kişinin hür iradesine dayalı olup olmadığının, kovuşturma aşamasında, çelişmeli bir usulle yargılama makamı tarafından irdelenip değerlendirilmiş olması da gereklidir. Dahası, özellikle sanığın soruşturma aşamasındaki ikrarını, kötü muamele veya işkence altında verdiğini belirterek hâkim önünde reddetmesi halinde, işin esasına geçilmeksizin öncelikle bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekli olup, aksi yöndeki uygulamalar, hakkaniyete uygun yargılama hakkı bakımından önemli eksiklik oluşturur (Bkz. Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003, § 91).
68. Başvurucu ile birlikte yargılanan diğer sanıklardan A.A.’nın, bir avukatın katılımı sağlanmaksızın, kollukta verdiği 12/4/2003 tarihli ifadesi şöyledir:
“24.01.2003 günü … Akbank şubesinin maskeli ve silahlı (5) kişi tarafından soyulması, … Tl’sı para ve güvenlik görevlisi …’ın üzerinde bulunan … tabancanın gasp edilmesi,
Bu eyleme (5) kişi katıldık. (2) bayan (3) erkektik. Ben. UZUN Kod, burada benimle beraber gözaltında bulunan ZEYNEP kod Güllüzar ERMAN, devrim nikahlı eşim Hatice … ve Tahir … (…) isimli şahıslardı. Amacımız örgüte para temin etmek, yani kamulaştırmaktı. Bende 14’lü tabanca vardı. Bundan hariç diğer arkadaşlarda kaleşnikof, uzi ve Tarık marka silahlar vardı. Eylemden birkaç gün önce temin edilen beyaz brodvey marka araca silahları ben koydum. Eylem günü Eyüp’te buluştuk. Beşimiz arabaya binerek Rami’deki bankanın önüne geldik. … (4) kişi bankaya girdik. Girmeden kar mask(e)lerini taktık. Bir bayan arkadaş dışarıda kapıda bekledi. İçeriye giren bayan arkadaş bekçiyi etkisiz hale getirdi. … silahını aldı. … bir arkadaşımla beraber veznedeki paraları topladım. İki arkadaş da içeride bizim güvenliğimizi aldı. Paraları torbaya koyup bankadan çıktık. Dışarıda az ilerde bıraktığımız arabaya binip hızla oradan uzaklaştık. Eyüp cami(i) yakınlarında (2) bayan, (1) erkek arkadaş araçtan indi. Paraları ve silahlardan Uzi ile bir ufak tabancayı yanlarına aldılar. …
- 17.03.2003 günü … döviz bürosu sahiplerinden Hakkı .., Adem …, Fikri …’ye ait (3) adet tabancanın gasp edilmesi,
Bu eylemin amacı dövize yönelikti. İlk anda silahlar gündemde yoktu. Dö(v)izcilerin istihbaratı ben yapmıştım. Eylem günü dövizcilerin evinin önüne beyaz bir araç ile (5) kişi gittik. (2) bayan (3) erkektik. Benim yanımda UZUN kod, ZEYNEP kod Güllüzar ERMAN, Hatice …, Tahir … VARDI. Aracı biraz ileriye bıraktık. Banka soygununda kullanılan silahları yanımıza almıştık.
İstihbarata göre dövizcilerde 200 Milyar … yakın para olması gerekiyordu. Eylem günü (2) şahıs evden çıktı. Ellerinde çanta vardı. İki arkadaşım bunlara müdahale ederek etkisiz hale getirdi. Üzerlerindeki silahları ve çantalarını alarak oradan uzaklaştık. İleride bıraktığımız araca bindik. E-5’e çıktık. Bizim ve dövizcilerin silahlarını ben aldım. Arabadan indim. Bir araca binerek eve geldim. Diğer dört arkadaş araba ile gittiler. Bu eylemde kar maskelerini taktık. Eylemde çantadan para çıkmadı. Sadece (3) adet tabanca kamulaştırıldı.
… Biz yakalanana kadar İs(t)anbul’da üç tane hücre vardı. … Hücrelerdeki yapılanma şu şekildedir. 1. hücre: …, 2. hücre: Tahir …, ZEYNEP kod Güll(ü)zar ERMAN, …, 3. hücre: …”
69. A.A. hakkında düzenlenen 9/4/2003 tarihli raporun muayene bulguları kısmında sağ el bileğinde (3x2) cm ebadında cilt sıyrığı, sol el başparmak üstünde (0,3) cm’lik sıyrık, sol uyluk orta ön kısmında (1) cm çapında eski nedbeleşmiş lezyon görüldüğü; psikiyatrik muayenede herhangi bir psikiyatrik araz belirtisi saptanmadığı; sonuç olarak tespit edilen bulguların hayati tehlikeye maruz kılmadığı, bir gün iş ve güç kaybı oluşturacak nitelikte olduğu bildirilmiştir. Yine cezaevine alınmadan önce, dört günlük açlık grevi sırasında ilaç verilerek şuurunun zayıflatıldığı ve darp edildiği şeklindeki iddiaları da gözetilerek yapılan 18/4/2003 tarihli ilk muayene raporunda “sağ göz altında ekimoz, sağ el bileğinde kabuklu yara” tespit edilmiştir. Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumu Revirinde düzenlenen aynı tarihli adli rapor formunda da aynı bulgular tespit edilmiştir. A.A. ayrıca, işkence ve kötü muamele iddiaları ile ilgili olarak müşteki sıfatıyla Cumhuriyet savcısı huzurunda ifade vererek, ilgili görevlilerden şikâyetçi olmuştur. Başvuru formu ve eklerinden, başvurucunun bu şikâyeti sonucunda açılan soruşturma veya kovuşturmanın sonucu hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.
70. A.A., 13/4/2003 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullanmıştır. Belirtilen şahsın, nöbetçi hâkimlikteki 13/4/2003 tarihli ifadesi ise şöyledir:
“ … Ben üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Ben herhangi bir öldürme, yaralama ve bombalama eylemine katılmadım. Ben emniyette niye gözaltına alındığı(m)ı bilmiyorum, isnat edilen suçlamaları da bilmiyorum, emniyette bana herhangi bir şey sormadılar, beyanları kendileri yazdılar, ben de imzalamak zorunda kaldım…”
71. İstanbul 4 No.lu DGM’ce yürütülen yargılama kapsamında, sanık A.A.’nın 14/4/2004 tarihli duruşmadaki savunması şöyledir:
“ … Öncelikle ben bu olayla ilgili olarak iddianamede bana atılı suçlardan sadece MLKP üyesi olduğumu kabul ediyorum. Ayrıca söz konusu evde yakalanan eşyaların da yine bu partinin ve benim olduğumu kabul ediyorum. Bunun dışında iddianamede bana yüklenen eylemlerle hiçbir ilgim olmadığı gibi dosyada benimle beraber yargılanan diğer sanıklardan Hatice … benim eşimdir. Bunun dışında diğer sanıkların hiçbiri ile ilişkim yoktur. Kendilerini de tanımam. Bu olayla ilgili olarak ben 08.04.2003 tarihinde gözaltına alındığımda görevli olduklarını da bilmediğim sivil şahıslar tarafından zor kullanılarak kaçırıldım. Hatta orada bulunanlara bağırarak adını söyleyip kaçırılmakta olduğumu da bildirdim. Bu şekilde zorla şubeye getirildikten sonra çok yoğun bir şekilde işkenceye tabi tutuldum. Bu arada hafıza zayıflatıcı bir ilaç bana uygulanmak suretiyle ve verilmek suretiyle hafızamda kısmen kayıplara sebep olacak şekilde işkenceye tabi tutuldum. Daha doğrusu hafızamı tamamen kaybettim. Bu şekilde bana değişik eylemleri zorla kabul ettirmek istediler. Bununla tehdit ettiler. Yine eşimle ilgili olarak tehditte bulundular. Ben her defasında susma hakkımı kullandığımı bildirdiğim halde bana kendi gösterdikleri şahıslarla ilgili ve belirtilen eylemlerle ilgili bazı şeyleri kabul etmemi istediler. Bu şekilde benim ifade vermediğim halde yazdıkları şeyleri bana imzalattılar. Bu şekilde de savcılık huzuruna çıkardılar. Yine savcılık huzurunda da benzer şekilde çıkarılırken işkencelere tabi tutuldum ve daha sonra cezaevine gittiğimde bunlar raporla da tespit edilmiştir. Sorumlular hakkında yasal işlemler yapılmasını talep ediyorum ve işkence yapan ve bana ilaç uygulaması yapan şahıslar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Söylediğim gibi eylemlerin hiçbiri ile ilgim yoktur. Sadece örgüt üyeliğini ve evde yakalanan malzemeleri kabul ediyorum. …
… Söylediğim gibi poliste alınan ifadeler ben poliste verilen ilacın etkisindeydim. Savcılıkta da yine korktuğum için o psikolojik durum altında avukatım olmadan ifade vermeyeceğimi bildirdim. Yedek hakim huzurunda da tam olarak neler söylediğimi bilemiyorum. Ancak şu anda mahkemenizde söylediğim savunmam tamamen doğrudur.”
72. İlk Derece Mahkemesinin, başvurucuya isnat edilen eylemlerin sübutu konusundaki değerlendirmeleri şöyledir:
“…
Sanık A.A.’nın UZUN kod, ZEYNEP kod GÜLLÜZAR ERMAN, A.A.’nın devrim nikahlı eşi HATİCE … ve başka MLKP terör örgütü üyeleri ile birlikte Eyüp ilçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesinde faaliyet gösteren Akbank Topçular Şube Müdürlüğünü örgüt adına para temin etmek için silahla yağmayı planladıkları, olay günü A.A.’nın 14’lü tabancayı yanına aldığı, kaleşnikof mark tüfek, Uzi ve Tarık marka tabancaları ise daha önceden temin ettiği otomobile koyduğu, suç tarihinde ise Eyüp’te buluşarak araçta bulunan kaleşnikof marka tüfek, Uzi ve Tarık marka tabancaları yanlarına alarak araca birlikte binerek birlikte banka önüne geldikleri, bankanın istihbaratının daha önceden yapılması nedeniyle A.A. ile birlikte dört sanığın kar maskeleri takarak banka şubesinden içeriye girdikleri, bir sanığın ise içeriye girmeden dışarıda gözcü olarak kaldığı, bilahare banka özel güvenlik görevlisinin 7.65 mm çaplı Kırıkkale marka … seri numaralı tabancasını aldıktan sonra vezneye yönelen sanıkların toplam … TL parayı alarak, torbaya koydukları, bilahare bankadan dışarıya çıkarak az ileride bıraktıkları … plakalı araca binerek olay mahallinden uzaklaştıkları,
… kamera görüntü kayıtları, banka çalışanları Ayşe … 12/04/2003 tarihli ifadeli teşhis tutanağı, yine banka çalışanlarından Gülşah … 12/04/2003 tarihli ifadeli teşhis tutanağı, diğer tanıklar Fatma …, Sedat … ve Narin …’ın anlatımları, olay yeri inceleme raporundan sanık A.A.’nın 12/04/2003 tarihinde emniyet aşamasında olayın oluş şekliyle uyuşan ikrarı, olayda kullanıldığını beyan ettiği silahların kullandığı hücre evinde yakalanması dikkate alındığında atılı eylemin sübuta erdiği, sanıklar A.A., Gül(lü)zar Erman ve Hatice … tarafından işlendiği konusunda tam bir vicdani kanaat hasıl olmuştur.
…
Sanık A.A.’nın UZUN kod, Güllüzar Erman, Hatice … ve başka yakalanamayan bir örgüt mensubu ile birlikte yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte döviz bürosu işleten müştekiler Adem … ve Hakkı …’den döviz yağmalamayı planladıkları ve suç tarihinde otomobille Maltepe ilçesi Cevizli Mahallesi Atilla Sokak No:9’da ikamet eden müştekilerin evinin önünde beklemeye başladıkları, bir süre sonra evden çıkan müştekinin yanına giderek Adem …’nin elindeki çantayı silah zoruyla alarak olay yerinden uzaklaştıkları ancak çantada döviz yerine Hakkı …’ye ait … taşıma ruhsatlı silah ile yine Fikri …’ye ait tabancalar ile kendisine ait … yerli yap(ı)m tabancayı yağmaladıkları,
Sanık A.A.’nın hücre evi olarak kullandığı yerde söz konusu silahların eylemlerde kullanılan başka silahlarla birlikte ele geçirildiği, silahlara ait ekspertiz raporu, sanık A.A.’nın olayın oluş şekliyle uyuşan beyanı, söz konusu silahların A.A.’nın anlatımlarına uygun olarak hücre evi olarak kullandığı yerde ele geçirildiği hususu dikkate alındığında beyanlarına itibar edilmesi gerektiği konusunda mahkememizde kanaat oluşmuş ve atılı eylemin sanıklar A.A., Gül(lü)zar Erman, Hatice … ve başka MLKP silahlı terör örgütü üyesi şahıslarla birlikte işlendiği konusunda tam bir vicdani kanaat hasıl olmuştur.
…
Sanık Gül(lü)zar Erman:
MLKP terör örgütü içerisinde Zeynep kod adını kullandığı, sanığın yukarıda sabit kabul edilen ve ayrıntısı belirtilen;
24.01.2003 günü Eyüp ilçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesinde bulunan Akbank Topçular Şubesi Müdürlüğünün silahla yağma edilmesi,
17.03.2003 günü Maltepe ilçesi Cevizli Mahallesinde Adem Köse ve Hakkı Köse’ye ait silahların yağmalanması,
Bu nedenle sanığın işlediği kabul edilen eylemlerin sayısı niteliği vehamet arz eden boyutu dikkate alındığında yasadışı MLKP terör örgütü adına Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmı(nı) bozmaya veya kaldırmaya cebren teşebbüs etme suçunun s(ü)buta erdiği kabul edilmiştir.
…”
73. İlk Derece Mahkemesinin sübuta ilişkin değerlendirmeleri incelendiğinde, sanık A.A.’nın kolluk ifadesindeki ikrarı dışında kamera görüntü kayıtları, banka çalışanlarına ait teşhisleri, diğer tanıkların anlatımları, olay yeri inceleme raporu ve sanık A.A.’nın ev aramasında bulunan tabancalar gibi başkaca delillere de dayanıldığı; A.A.’nın ikrar içeren ifadesinin, İlk Derece Mahkemesinin sübut konusunda ulaştığı vicdani kanaat bakımından belirleyici yegâne delil olmadığı ve diğer delilleri önemsiz kılmadığı görülmektedir. Bu tespitler ışığında, başvurucu hakkındaki yargılamanın bir bütün olarak adil olmadığı söylenemeyeceğinden, başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkı
75. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
76. Bakanlık tarafından, benzer nitelikteki başvurulara ilişkin daha önce bildirilmiş olan görüşlere atıfta bulunularak, 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin ikinci fıkrası ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 71. maddesi çerçevesinde, görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
77. Başvurucu, suç ithamı ile karşı karşıya kaldığı 9/4/2003 tarihinden, Yargıtayın onama karar tarihi olan 25/9/2012 tarihine kadar geçen sürenin, AİHM kararları ve genel hukuk ilkeleri çerçevesinde makul olmadığını bildirmiştir.
78. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
79. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
80. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
81. Başvuru konusu olayda, başvurucuya isnat olunan “Anayasal düzeni zorla ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek” suçu İlk Derece Mahkemesince sabit görülerek, 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesinin birinci ve 59. maddesinin birinci fıkraları uyarınca başvurucunun müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
82. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, kolluk görevlileri tarafından başvurucunun konutunda arama işleminin yapıldığı ve müteakiben gözaltına alındığı 9/4/2003 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki mahkumiyet kararının Yargıtayca onandığı ve bu şekilde kesinleştiği 25/9/2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
83. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucunun 9/4/2003 tarihinde kollukta, 13/4/2003 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullandığı, 13/4/2003 tarihinde hâkim tarafından yapılan sorgusunun yapıldığı ve tutuklandığı, başvurucu hakkında 23/7/2003 tarihinde kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Kamu davasına bakan İstanbul 4 No.lu DGM’nin, E.2003/213 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama kapsamında, 3/10/2003 tarihli duruşmada başvurucu, suçlamalara karşı savunmasını yapmış ve delillerini sunmuştur. Duruşma sonunda başvurucunun çalıştığı şirkete müzekkere yazılarak şahsi dosyasının istenmesine, tutukluluk halinin devamına ve duruşmanın, diğer günler dolu olduğu ve araya devir teslim işlemleri girdiği gerekçeleriyle 19/1/2004 tarihine ertelenmesine karar verilmiş olup, anılan tarihli duruşmada, başvurucunun sanık sıfatıyla savunması alınmıştır. 14/4/2004 tarihli duruşmada, bir kısım sanık, mağdur ve tanık beyanları alınmış ve yine diğer günler dolu olduğu gerekçesiyle duruşma 26/7/2004 tarihine ertelenmiştir.
84. Yargılama devam ederken 16/6/2004 tarih ve 5190 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun’un geçici 1. maddesi ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev ve yetkilerine son verilmiş, aynı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince başvurucu hakkındaki yargılama, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine (Ağır Ceza Mahkemesi) devredilmiştir. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2003/213 sayılı dosyası kapsamında 13/10/2004, 23/2/2005, 8/6/2005, 26/9/2005 ve 3/5/2006 tarihli duruşmalarda, maktul yakını, mağdur, tanık ve sanık beyanları alınmıştır. Cumhuriyet Savcılığınca verilen 1/4/2009 tarih ve E.2003/213 sayılı esas hakkında mütalaa Mahkemeye sunulmuştur. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/5/2011 tarih ve E.2003/213, K.2011/84 sayılı kararı ile başvurucunun, müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu müdafiinin derece mahkemesi kararını 12/9/2012 tarihli dilekçe ile temyiz etmiş olup, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25/9/2012 tarih ve E.2012/4794, K.2012/10066 sayılı kararı ile başvurucu hakkında verilen İlk Derece Mahkemesi kararının düzeltilerek onanmasına karar vermiştir.
85. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).
86. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık dokuz yıl beş aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
87. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
88. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
89. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş olan başvurucu, tespit edilen ihlale ilişkin olarak herhangi bir tazminat talebinde bulunmadığından, başvurucu lehine manevi tazminata hükmedilmemiştir.
90. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Davaya bakan Mahkemenin, DGM’lerin devamı niteliğinde olduğu iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının, “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gözaltındayken müdafiin hukuki yardımından yararlandırılmadığı iddiasının, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun,
1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
4/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GÜLLÜZAR ERMAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2012/542) |
|
Karar Tarihi: 4/11/2014 |
R.G. Tarih-Sayı: 13/1/2015-29235 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Recep ÜNAL |
Başvurucu |
: |
Güllüzar ERMAN |
Vekili |
: |
Av. Pınar AKDEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, “anayasayı ihlal” ve “silahlı terör örgütü yönetmek” suçları nedeniyle hakkında yürütülen yargılama kapsamında, adil yargılanma ve kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 9/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış, Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/3/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 23/9/2013 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 22/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 2/12/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne beyanlarını 16/12/2013 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP sisteminden temin edilen ek bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü (Müdürlük) görevlileri tarafından 9/4/2003 tarihinde, başvurucunun, ailesi ile birlikte oturduğu konutunda arama yapılmıştır. Başvurucu, arama işlemini müteakiben gözaltına alınmış ve Müdürlüğe götürülmüştür.
9. İki farklı yağma suçunun işlenmesine iştirak ettiği şüphesi ile başvurucu hakkında yürütülen soruşturma, MLKP (Marksist Leninist Komünist Parti) Terör Örgütüne yönelik bir operasyonun parçası olup, başka şüpheliler hakkında da arama, gözaltı vb. işlemler yapılmıştır.
10. Başvurucu, 9/4/2003 tarihinde kollukta, 13/4/2003 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullanmıştır. Cumhuriyet savcısı, başvurucuyu İstanbul 5 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Yedek Üyeliğine sevk ederek sorgusunun yapılmasını ve tutuklanmasını talep etmiştir. 13/4/2003 tarihinde hâkim tarafından yapılan sorgusunda başvurucu, savunmasını yaparak kendisine isnat edilen suçlamaları reddetmiş olup, aynı Mahkemenin 13/4/2003 tarih ve 2003/44 sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
11. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 23/7/2003 tarih ve H.2003/822, E.2003/834, K.2003/834 sayılı iddianamesi ile başvurucu hakkında İstanbul 4 No.lu DGM’nde kamu davası açılmıştır. İddianamenin başvurucu ile ilgili kısmı şöyledir:
“...
Sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın güvenlik kuvvetleri tarafından … adreste yakalandığı, … yasadışı silahlı MLKP örgütünün program ve tüzüğü kabul edip bu amaçla mücadele yürüttüğü, sanığın yakalandığı tarihte İstanbul’da silahlı MLKP terör örgütü adına faaliyet yürüten 2. Hücrede gizliliğini sağlamak amacıyla ZEYNEP kod adıyla, … ve firari sanık … ile birlikte faaliyet yürüttüğü ve aşağıda belirtilen eylemleri gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
… 24.01.2003 günü Eyüp İlçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesinde bul(u)nan Akbank Topçular Şube Müdürlüğünün silahla gaspedilmesi:
Sanık ... GÜLLÜZAR ERMAN’ın, … isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Eyüp ilçesi … Akbank Topçular Şube Müdürlüğünü örgüt adına para temin etmek için sözde kamulaştırma amacıyla silahla gasp etmeyi planladıkları, olay günü A...’nın 14’lü tabancayı yanına aldığı, kaleşnikof marka tüfek, … tabancaları ise daha önceden temin ettiği otomobile koyduğu, suç tarihinde ise Eyüp’te buluşarak araçta bul(u)nan kaleşnikof marka tüfek, … tabancaları yanlarına alarak araca birlikte binerek birlikte banka önüne geldikleri, bankanın istihbaratının daha önceden yapılması nedeniyle sanık GÜLLÜZAR ERMAN ile birlikte dört sanığın kar maskeleri takarak banka şubesinden içeriye girdikleri, bir sanığın ise içeriye girmeden dışarıda gözcü olarak kaldığı, bilahare banka özel güvenlik görevlisinin … tabancasını aldıktan sonra vezneye yönelen sanıkların toplam … parayı alarak torbaya koydukları, … arac(a) binerek olay mahallinden uzaklaştıkları, ceraim evrakı, tanıklar … anlatımları, olay yeri inceleme raporu, … kamera görüntülerinden anlaşılmıştır.
... 17.03.2003 günü Maltepe İlçesi Cevizli Mahallesinde müştekiler … ait silahların gaspedilmesi,
Sanık … GÜLLÜZAR ERMAN’ın, … isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Döviz bürosu işleten müştekiler …’den döviz gaspetmeyi planladıkları ve suç ... tarihinde otomobille …’da ikamet eden müştekilerin evinin önünde beklemeye başladıkları, bir süre sonra evden çıkan müştekinin yanına giderek … elindeki çantayı gasp ettikleri ve olay yerinin yakınında bekleyen otomobile binerek … uzaklaştıkları, … tabancayı gasp ettikleri … anlaşılmıştır.
Bu suretle sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın yasadışı silahlı MLKP örgütü adına yukarıda belirtilen eylem ve faaliyetleri gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmını bozma ve değiştirme veya kaldırmaya cebren teşebbüs etmek suçunu işlediği,
… tüm soruşturma evrak kapsamından anlaşılmış olmakla,
Sanıkların mahkemenizce 3005 sayılı kanuna göre yargılanmalarının yapılarak yukarıda gösterilen sevk maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.”
12. 16/6/2004 tarih ve 5190 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun’un geçici 1. maddesi ile DGM’lerin görev ve yetkilerine son verilmiş, aynı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince başvurucu hakkındaki yargılama, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine (Ağır Ceza Mahkemesi) devredilmiştir.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 1/4/2009 tarih ve E.2003/213 sayılı “esas hakkında mütalaa”sının başvurucu ile ilgili kısımları şöyledir:
“...
Sanık Güllüzar ERMAN’ın güvenlik kuvvetleri tarafından … adreste yakalandığı, … yasadışı silahlı MLKP örgütünün program ve tüzüğünü kabul edip bu amaçla mücadele yürüttüğü, sanığın yakalandığı tarihte İstanbul’da silahlı MLKP terör örgütü adına faaliyet yürüten 2. Hücrede gizliliğini sağlamak amacıyla ZEYNEP kod adıyla, … ve firari şüpheli … ile birlikte faaliyet yürüttüğü ve aşağıda belirtilen eylemleri gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
… 24.01.2003 günü Eyüp İlçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesinde bul(u)nan Akbank Topçular Şube Müdürlüğünün silahla gaspedilmesi:
Sanık ... GÜLLÜZAR ERMAN’ın, … isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Eyüp ilçesi … Akbank Topçular Şube Müdürlüğünü örgüt adına para temin etmek için sözde kamulaştırma amacıyla silahla gasp etmeyi planladıkları, olay günü A.A.’nın 14’lü tabancayı yanına aldığı, kaleşnikof marka tüfek, … tabancaları ise daha önceden temin ettiği otomobile koyduğu, suç tarihinde ise Eyüp’te buluşarak araçta bul(u)nan kaleşnikof marka tüfek, … tabancaları yanlarına alarak araca birlikte binerek birlikte banka önüne geldikleri, bankanın istihbaratının daha önceden yapılması nedeniyle sanık Güllüzar ERMAN ile birlikte dört sanığın kar maskeleri takarak banka şubesinden içeriye girdikleri, bir sanığın ise içeriye girmeden dışarıda gözcü olarak kaldığı, bilahare banka özel güvenlik görevlisinin … tabancasını aldıktan sonra vezneye yönelen sanıkların toplam … parayı alarak torbaya koydukları, … arac(a) binerek olay mahallinden uzaklaştıkları, ceraim evrakı, tanıklar … anlatımları, olay yeri inceleme raporu, … kamera görüntülerinden anlaşılmıştır.
... 17.03.2003 günü Maltepe İlçesi Cevizli Mahallesinde müştekiler … ait silahların gaspedilmesi,
... Sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın, … isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Döviz bürosu işleten … ve ...’den döviz gaspetmeyi planladıkları ve suç tarihinde otomobille …’da ikamet eden müştekilerin evinin önünde beklemeye başladıkları, bir süre sonra evden çıkan ...'nin yanına giderek … elindeki çantayı gasp ettikleri ve olay yerinin yakınında bekleyen otomobile binerek E-5 karayoluna doğru uzaklaştıkları, … tabancayı gasp ettikleri … anlaşılmıştır.
Bu suretle sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın yasadışı silahlı MLKP terör örgütü içerisinde MLKP örgütü adına yukarıda belirtilen eylem ve faaliyetleri gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmını bozma ve değiştirme veya kaldırmaya cebren teşebbüs etmek suçunu işlediği anlaşılmıştır. …”
14. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/5/2011 tarih ve E.2003/213, K.2011/84 sayılı kararı ile başvurucunun, “yasadışı silahlı MLKP terör örgütü adına Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısımı bozmaya veya kaldırmaya cebren teşebbüs etme suçunun subuta erdiği kabul ...” edilerek, müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiş, karar başvurucuya aynı oturumda tefhim edilmiştir.
15. Başvurucu müdafiinin, İlk Derece Mahkemesi kararını temyiz etmesi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, 25/9/2012 tarih ve E.2012/4794, K.2012/10066 sayılı kararı ile başvurucu hakkında verilen mahkumiyet hükmünün düzeltilerek onanmasına oybirliğiyle karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar … Güllüzar Erman, …’ın üyesi bulunduğu silahlı terör örgütünün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sanıklar … Güllüzar Erman, …’ın sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde suçun vasfı tayin edilmiş, … tüm sanıkların cezalarını azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, … incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümlerde aşağıdaki husus dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcıları ve sanıklar … Güllüzar Erman, … müdafilerinin temyiz dilekçeleriyle sanıklar … Güllüzar Erman, … müdafilerinin duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdükleri yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
765 sayılı TCK’nın lehe olduğu kabul edilerek uygulama yapılması karşısında anılan Kanunun bir bütün halinde uygulanması gerektiği gözetilmeden anılan Kanunun 36. maddesi yerine, 5237 sayılı TCK’nın 54. maddesi gereğince müsadere kararı verilmesi suretiyle karma uygulama yapılması,
Kanuna aykırı olup hükmün bu nedenle BOZULMASINA, bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümdeki ‘5237 sayılı TCK’nın 54. maddesi’ ibaresi çıkarılarak yerine ‘765 sayılı TCK’nın 36. maddesi’ ibaresinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
…”
16. Başvurucu, 9/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 5190 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Devlet güvenlik mahkemeleri ve Devlet güvenlik mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılıklarının yetki ve görevleri sona erer.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan Devlet güvenlik mahkemesi başkanı, asıl ve yedek üyeleri bu Kanunla 1412 sayılı Kanuna eklenen 394/a maddesi gereğince Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilecek veya kurulacak ağır ceza mahkemelerine ilk atamalar yapılıncaya ve atananlar görevlerine başlayıncaya kadar sırasıyla; ağır ceza mahkemesi başkan ve üyeleri sıfatıyla; Devlet güvenlik mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet savcıları da 1412 sayılı Kanunun 394/a maddesinde belirtilen suçları soruşturmak ve kovuşturmak üzere Cumhuriyet savcısı sıfatıyla görevlerine devam ederler ve başka bir göreve atanmalarına Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilebilir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu Kanun hükümlerine göre yapılacak görevlendirme ve atamalar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde gerçekleştirilir.
1412 sayılı Kanunun 394/a maddesinde belirtilen suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcıları ile aynı maddede belirtilen ağır ceza mahkemelerinin başkan ve üyeleri disiplin sebepleri hariç meşru mazeretleri ve talepleri olmadıkça üç yıl süre ile başka bir yere veya göreve atanamazlar. Bu görev süresinin tespitinde, Devlet güvenlik mahkemesi ve Cumhuriyet Başsavcılıklarındaki görevlerine son atanma tarihleri nazara alınır. Görev süresi dolanlar tekrar atanabilirler.”
18. 5190 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun yayımı tarihinde görev ve yetkileri sona eren Devlet güvenlik mahkemelerinde ve Devlet güvenlik mahkemeleri Cumhuriyet Başsavcılıklarında mevcut dava ve soruşturma dosyaları ayrıca bir karar verilmesine gerek kalmaksızın durumlarına, mahiyetlerine ve kanun hükümlerine göre, bulundukları aşamadan itibaren yargılama ve soruşturmaya devam edilmek üzere görevli ve yetkili ağır ceza mahkemelerine ve bu mahkemelerin bulundukları illerin Cumhuriyet Başsavcılıklarına devredilir.
Bu Kanun kapsamına girmeyen suçlar nedeniyle;
a) Hazırlık soruşturma safhasında bulunan dosyalar hakkında ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarınca,
b) Son soruşturma safhasında bulunan dosyalar hakkında ağır ceza mahkemelerince dosya üzerinden,
Kanun hükümlerine göre gerekli kararlar verilmek suretiyle, dosyalar görevli ve yetkili Cumhuriyet Başsavcılıklarına veya mahkemelere gönderilir.”
19. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İfade ve sorgunun tarzı” kenar başlıklı 147. maddesi şöyledir:
“(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
…
c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “İfade alma ve sorguda yasak usuller” kenar başlıklı 148. maddesi şöyledir:
“(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
…
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”
21. 5271 sayılı Kanun’un “Şüphelinin veya sanığın müdafi seçimi” kenar başlıklı 149. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebilir.
(2) Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir.
(3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Müdafiin görevlendirilmesi” kenar başlıklı 150. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”
23. 5271 sayılı Kanun’un “Müdafi ile görüşme” kenar başlıklı 154. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanık, vekâletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafii ile yazışmaları denetime tâbi tutulamaz.”
24. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
25. 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 138. maddesi şöyledir:
“Yakalanan kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse talebi halinde baro tarafından kendisine bir müdafi tayin edilir. Yakalanan kişi veya sanık onsekiz yaşını bitirmemiş yahut sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olur ve bir müdafi'de bulunmazsa talebi aranmaksızın kendisine müdafi tayin edilir.”
26. 1412 sayılı mülga Kanun’un 144. maddesi şöyledir:
“Yakalanan veya tutuklu bulunan kişi vekaletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafi ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz.”
27. Başvurucu gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte olan 18/11/1992 tarih ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu İle Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun 4, 5, 6, 7, 9, 12, 14, 15, 18, 19, 20 ve 22 nci madde hükümleri Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmaz. Bunlar hakkında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bu değişiklikten önce yürürlükte olan eski hükümleri değiştirilmeden önceki halleriyle uygulanır.”
28. 16/6/1983 tarih ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 16. maddesi şöyledir:
“Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda yakalanan veya tutuklanan şahıs, yakalama veya tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç en geç kırksekiz saat içinde hakim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir.
Üç veya daha fazla kişinin bir suça iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya fail sayısının çokluğu ve benzeri nedenlerle Cumhuriyet savcısı, bu sürenin dört güne kadar uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Soruşturma bu sürede sonuçlandırılmazsa Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim kararı ile süre yedi güne kadar uzatılabilir.
Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada yedi gün olarak belirlenen süre Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim kararıyla on güne kadar uzatılabilir.
Tutuklu bulunan sanık, müdafii ile her zaman görüşebilir. Hakim tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına karar verildikten sonra gözaltında bulunan kişi hakkında da aynı hüküm uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 4/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 9/11/2012 tarih ve 2012/542 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu,
i. Dava devam ederken DGM’lerin sadece şeklen kaldırıldığını, yargılama usulleri, mahkeme başkanı, üyeleri, savcıları, kalem personeli ve hatta dava dosyalarının numaralarının dahi değişmediğini,
ii. Gözaltında bulunduğu zaman diliminde, kolluk ve Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınırken bir avukatın hukuki yardımından yararlandırılmadığını,
iii. Tutukluluk durumunun duruşma açılmadan celse aralarında dosya üzerinden incelendiğini, bu incelemelere ilişkin Cumhuriyet savcısı mütalaalarının kendisine tebliğ edilmediğini, tutukluluğun devamına dair kararların birbiri ile aynı gerekçelere dayandığını,
iv. Diğer sanıklardan birinin, kolluk tarafından işkenceyle ve avukatın katılımı sağlanmaksızın alınan ifadesinin kendisi aleyhine delil olarak kabul edilerek kanuna aykırı bir şekilde hükme esas alındığını,
v. Müşteki ve tanıklardan hiçbirinin kendisi aleyhine beyanda bulunmadığını, kendisine isnat edilen her iki olayın meydana geldiği zaman diliminde başvurucunun işyerinde çalışmakta olduğunun belgelenmesine rağmen derece mahkemesinin buna ilişkin şüpheleri ortadan kaldıracak herhangi bir değerlendirme yapmadığını,
Bu nedenlerle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.
31. Makul sürede yargılanma, yargılama devam ederken salıverilme, özgürlüğü kısıtlama işleminin kanuna uygunluğunun bir mahkeme tarafından denetlenmesini isteme ve zararlarının tazmini haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, bu iddiaları ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı başvurunun akıbetinin araştırılmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin İddialar
i. Davaya Bakan Mahkemenin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Devamı Niteliğinde Olduğu İddiası
32. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.”
33. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
34. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
35. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19-20).
36. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.
37. Başvurucu, dava devam ederken DGM’lerin şeklen kaldırıldığını, dosyaları devralan mahkemelerin yargılama usulleri, başkan ve üyeleri, savcıları, kalem personeli ve hatta dava dosyalarının numaralarının dahi değişmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
38. Başvurucu, ihlal iddiasını salt, yargılandığı Mahkemenin hâkim, savcı, personel ve yargılama usulleri itibariyle DGM’lerin uzantısı olması iddiasına dayandırmış olup, bunların dışında, Ağır Ceza Mahkemesinin hangi somut özelliğinin, adil yargılanma hakkını ihlal ettiği konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle, ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun, iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
40. Başvurucu, yargılama süresinin makul olmadığını, bu nedenle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Delillerin Değerlendirilmesine Yönelik Şikâyetler
42. Başvurucu, diğer sanıklardan birinin, kolluk tarafından işkenceyle ve avukatın katılımı sağlanmaksızın alınan ifadesinin kendisi aleyhine delil olarak kabul edilerek kanuna aykırı bir şekilde hükme esas alındığını, müşteki ve tanıklardan hiçbirinin kendisi aleyhine beyanda bulunmadığını, kendisine isnat edilen her iki olayın meydana geldiği zaman diliminde işyerinde çalışmakta olduğu belgelenmesine rağmen derece mahkemesinin buna ilişkin şüpheleri ortadan kaldıracak herhangi bir değerlendirme yapmadığını ve bu şekilde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Gözaltında ve Cumhuriyet Savcısı Huzurunda Bir Avukatın Hukuki Yardımından Yararlandırılmadığı İddiası
44. Başvurucu, gözaltındayken, kolluk ve Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesi alınırken, bir avukatın hukuki yardımından yararlandırılmadığını ileri sürmektedir.
45. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
46. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
…”
47. Şüpheliye, kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması, adil yargılanma hakkının etkili bir koruma işlevine sahip olması bakımından gereklidir. Her davanın kendine özgü koşulları çerçevesinde zorunlu sebepler ortaya çıkması halinde bu hak kısıtlanabilir ise de bu hallerde dahi suç şüphesi altındaki kişinin savunma hakkına, telafisi mümkün olmayacak şekilde zarar verilmemesi gerekir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Salduz/Türkiye, B. No: 36391/02, 27/11/2008, § 55)
48. Başvurucunun gözaltında tutulduğu dönemde, DGM’lerin görev alanına giren suçlar yönünden, kural olarak, müdafi yardımından yararlanmak ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olabilmektedir. Anılan tarihlerde, ilgili mevzuatta, bu kapsamdaki suçlara yönelik soruşturmalarda, normal gözaltı süresinde avukata erişim imkânı tanınmamaktadır.
49. Belirtilen şartlar altında dört gün gözaltında tutulan başvurucu, 9/4/2003 tarihinde kollukta, 13/4/2003 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullanmıştır. 13/4/2003 tarihinde hâkim tarafından yapılan sorgusunda başvurucu, müdafiinin de katılımı ile savunmasını yaparak kendisine isnat edilen suçlamaları reddetmiştir.
50. Görüldüğü üzere, her ne kadar başvurucu, gözaltında bulunduğu sırada bir avukatın hukuki yardımından yararlanamamış ise de hâkim huzurundaki sorgusuna kadar devam eden süreçte susma hakkını kullanmasına izin verildiği için, kendisini suçlayıcı herhangi bir beyanda bulunmamış veya aleyhine herhangi bir delil göstermemiştir. Başvurucunun, bir avukatın hukuki yardımından mahrum bırakılmış olması savunma hakkının kullanılması bakımından bir eksiklik ise de bu durum, başvurucunun savunma hakları bakımından telafisi mümkün olmayan bir zarara neden olmamış ve belirtilen bu eksiklik, sorgu işleminde avukatın katılımı ile giderilmiştir. Bu açıklamalar çerçevesinde, başvurucunun belirtilen iddialarının, adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlal oluşturmadığı açıktır.
51. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun gözaltında ve Cumhuriyet savcısı huzurunda bir avukatın hukuki yardımından yararlandırılmadığı iddiasının adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlal oluşturmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası
52. Anayasa Mahkemesince, daha önce karara bağlanan başvurularda, başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında değerlendirilebilmesi için, ilk derece mahkemesince verilen nihai mahkûmiyet kararının, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden sonra verilmiş olması gerektiği, anılan tarihten önce verilen bir nihai kararla sona eren tutukluluk hallerine yönelik başvuruların, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kaldığı kabul edilmiştir (Bkz. B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; B. No: 2013/6065, 3/4/2014, §§ 20-23; B. No: 2012/142, 9/1/2014, §§ 24-29). Başvurucunun tutukluluk hali, nihai kararının verildiği 4/5/2011 tarihinde sona ermiş olduğundan, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Adil (Hakkaniyete Uygun) Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
53. Başvurucu, diğer sanıklardan birinin, kolluk tarafından işkenceyle ve avukatın katılımı sağlanmaksızın alınan ifadesinin kendisi aleyhine delil kabul edilerek kanuna aykırı bir şekilde hükme esas alındığını, müşteki ve tanıklardan hiçbirinin kendisi aleyhine beyanda bulunmadığını, kendisine isnat edilen her iki olayın meydana geldiği zaman diliminde işyerinde çalışmakta olduğu belgelenmesine rağmen derece mahkemesinin buna ilişkin şüpheleri ortadan kaldıracak herhangi bir değerlendirme yapmadığını ve bu şekilde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına göre, delillerin kabul edilmesinin esas olarak ulusal makamların kararı olarak değerlendirildiği için bir ulusal mahkemenin delil değerlendirmesinin de kural olarak gözden geçirilmediği, AİHM’in bu değerlendirmeyi ancak ulusal mahkemenin “önündeki olgulardan keyfi veya açıkça adil olmayan sonuçlar çıkardığı durumlarda” yapmakta olduğu, ulusal mahkemelere geniş takdir yetkisi tanıyan yaklaşımın maddi vakıaların belirlenmesindeki yöntemlere de uygulandığı, delilleri değerlendirme ve sanıkların üzerine atılı olan suç oluşturan eylemleri ile ilişkilendirme veya dosya kapsamındaki delillerden hangisi ya da hangilerini hükme esas alacağını saptama yetkisinin, ilgililerin yargılandığı mahkemelere ve son tahlilde Yargıtaya ait olduğu, bireysel başvuru yoluyla, Anayasa Mahkemesinin, yerel mahkeme kararlarını gözden geçiren dördüncü derece bir yargı organına dönüştürülemeyeceği, Anayasa Mahkemesinin birçok kararında bu hususların ortaya konulduğu bildirilmiştir.
55. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde, başvuruya konu delil değerlendirilmesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının, salt maddi ve hukuki hataların bireysel başvuruya konu edilmesi mahiyetinde olmadığını, Anayasa Mahkemesinin bir temyiz mercii olmadığı akılda tutularak, başvurucunun yargılanmasına ve cezalandırılmasına esas delillerin hukuki olmadığının, delil değerlendirilmesinde yargı yerlerinin açıkça keyfi hareket ettiklerinin, dolayısıyla başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin ileri sürüldüğünü, bu nedenlerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini ifade etmiştir.
56. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
57. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fırkası şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...”
58. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
59. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişilerin, davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları güvence altına alınmıştır. Bu hak, 6. maddenin diğer fıkralarında yer alan suç isnadı ile karşı karşıya bırakılmış kişilere yönelik asgari hak ve güvencelerle doğrudan bağlantılı olduğu gibi, anılan fıkralardaki güvenceler, (1) numaralı fıkrada ifadesini bulan, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının somut görünümleridir. Dolayısıyla, hakkaniyete uygun yargılama hakkı, Sözleşme’nin 6. maddesinin özellikle (3) numaralı fırkasındaki somut güvenceler bakımından tamamlayıcı bir fonksiyon ifa etmektedir.
60. Görüldüğü üzere, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ceza muhakemesini ilgilendiren boyutu, savunma hakkı ile ilintili olup, özellikle yargılama faaliyeti kapsamında alınan önlemlerin, savunma hakkının gerektiği gibi kullanılmasını teminat altına alacak düzeyde olmasını gerektirmektedir. Delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi davanın tarafının inisiyatifine bırakılan konularda dahi mahkemenin, gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fırkasındaki hakları güvence altına alma pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Aynı yönde AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 75; Kerojarvi/Finlandiya, B. No: 17506/90, 19/7/1995, § 42). Ayrıca delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının dikkate alınması gereklidir.
61. Sözleşme’nin 6. maddesinde, delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin ilkeleri düzenleyen açık bir kural bulunmaması, yargılama makamının, taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterilen delilleri gereği gibi inceleme zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemesine aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin kanuna uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp; Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın, bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir.
62. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara, tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü esas alınarak değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).
63. Bir delilin, diğer yan delillerle desteklenmemiş olması, mutlak surette adil yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturmaz. Mahkemece hükme esas alınan bir delilin çok kuvvetli olması ve güvenirliği konusunda herhangi bir risk bulunmaması, destekleyici delillere olan ihtiyacın yoğunluğunu azaltır. Buna karşılık, gücü ve güvenilirliği konusunda bir takım şüpheler bulunan bir delilin, suçun sübutu konusunda ulaşılan vicdani kanaat bakımından belirleyici olması halinde, bu durum, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturabilir.
64. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan hakların etkili bir şekilde korunması gereklidir. Bu itibarla, işkence ve kötü muamele yasağına aykırı eylemler sonucunda elde edilen delillerin kullanılması da yargılamanın adilliği üzerinde ciddi sorunlar doğurur. Zira, işkence ve kötü muamele sonucunda elde edilen delillerin kabul edilebilirliğine karar verilmesi, mutlak surette yasaklanan işkence ve kötü muameleye yönelik bir tolerans olarak değerlendirilme ve bu noktada ilgili kamu görevlerinin bu yöntemlere başvurmalarını teşvik gibi sonuçlar doğurabilir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya, B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 178). Ancak suç şüphesi altındaki kişinin yargılama sırasında verdiği ikinci ikrarın, tek başına veya bunu doğrulayıcı tartışmasız nitelikteki maddi delillerle birlikte mahkumiyetine ve cezalandırılmasına yeterli bulunduğu ve özellikle kullanılan yasak sorgu yöntemleri sonucunda tartışmalı hale gelen maddi deliller ile kişinin mahkumiyeti ve cezalandırılması arasındaki nedensellik bağının kesildiği durumlarda, salt, işkence ve kötü muamele yasağına aykırılık nedeniyle yargılamanın bütün olarak adil olmadığının kabul edilmesi mümkün değildir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya, B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 180).
65. Özetle, hüküm kurulurken, işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ile toplanan delillere dayanılması, hakkaniyete uygun yargılama hakkı ile bağdaşmamaktadır (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya, B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 166). Ancak, işkence ve kötü muamele yasağına aykırı bir biçimde soruşturma aşamasında elde edilen bir ikrar yerine, daha sonra kişinin mahkeme huzurunda özgür iradesiyle verdiği ifadeye dayanılarak hüküm kurulmuş olması halinde, salt önceki ifadenin işkence ve kötü muamele yasağı ile bağdaşmayan yöntemlerle elde edilmiş olması, yargılamanın bütününün hakkaniyete aykırı kabul edilmesini gerektirmez. Yargılama kapsamında, dayanılan diğer delillerin sıhhatine bakılarak, hakkaniyete uygun yargılama yapılıp yapılmadığı tespit edilmelidir.
66. Görüldüğü üzere, işkence ve kötü muamele altında toplanan delillerin, mahkemenin ulaştığı vicdani kanaat üzerinde etkili olması ve bu etkinin önemini ortadan kaldıracak derecede esaslı, güvenilir ve şüpheden uzak başka delillere dayanılmamış olması yargılamanın bütün olarak adilliğini zedelemektedir.
67. Öte yandan, ikrar içeren ifadelerin müdafi huzurunda alınmış olması da önemli olup, müdafiin hazır bulunmadığı ifadelerin hükme esas alınabilmesi için, kovuşturma aşamasında bu ifadelerin baskı altında alınıp alınmadığını kontrol edecek yeterli mekanizmaların mevcut olup olmadığı hususu önem kazanmaktadır. Ayrıca, ikrarın kişinin hür iradesine dayalı olup olmadığının, kovuşturma aşamasında, çelişmeli bir usulle yargılama makamı tarafından irdelenip değerlendirilmiş olması da gereklidir. Dahası, özellikle sanığın soruşturma aşamasındaki ikrarını, kötü muamele veya işkence altında verdiğini belirterek hâkim önünde reddetmesi halinde, işin esasına geçilmeksizin öncelikle bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekli olup, aksi yöndeki uygulamalar, hakkaniyete uygun yargılama hakkı bakımından önemli eksiklik oluşturur (Bkz. Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003, § 91).
68. Başvurucu ile birlikte yargılanan diğer sanıklardan A.A.’nın, bir avukatın katılımı sağlanmaksızın, kollukta verdiği 12/4/2003 tarihli ifadesi şöyledir:
“24.01.2003 günü … Akbank şubesinin maskeli ve silahlı (5) kişi tarafından soyulması, … Tl’sı para ve güvenlik görevlisi …’ın üzerinde bulunan … tabancanın gasp edilmesi,
Bu eyleme (5) kişi katıldık. (2) bayan (3) erkektik. Ben. UZUN Kod, burada benimle beraber gözaltında bulunan ZEYNEP kod Güllüzar ERMAN, devrim nikahlı eşim Hatice … ve Tahir … (…) isimli şahıslardı. Amacımız örgüte para temin etmek, yani kamulaştırmaktı. Bende 14’lü tabanca vardı. Bundan hariç diğer arkadaşlarda kaleşnikof, uzi ve Tarık marka silahlar vardı. Eylemden birkaç gün önce temin edilen beyaz brodvey marka araca silahları ben koydum. Eylem günü Eyüp’te buluştuk. Beşimiz arabaya binerek Rami’deki bankanın önüne geldik. … (4) kişi bankaya girdik. Girmeden kar mask(e)lerini taktık. Bir bayan arkadaş dışarıda kapıda bekledi. İçeriye giren bayan arkadaş bekçiyi etkisiz hale getirdi. … silahını aldı. … bir arkadaşımla beraber veznedeki paraları topladım. İki arkadaş da içeride bizim güvenliğimizi aldı. Paraları torbaya koyup bankadan çıktık. Dışarıda az ilerde bıraktığımız arabaya binip hızla oradan uzaklaştık. Eyüp cami(i) yakınlarında (2) bayan, (1) erkek arkadaş araçtan indi. Paraları ve silahlardan Uzi ile bir ufak tabancayı yanlarına aldılar. …
- 17.03.2003 günü … döviz bürosu sahiplerinden Hakkı .., Adem …, Fikri …’ye ait (3) adet tabancanın gasp edilmesi,
Bu eylemin amacı dövize yönelikti. İlk anda silahlar gündemde yoktu. Dö(v)izcilerin istihbaratı ben yapmıştım. Eylem günü dövizcilerin evinin önüne beyaz bir araç ile (5) kişi gittik. (2) bayan (3) erkektik. Benim yanımda UZUN kod, ZEYNEP kod Güllüzar ERMAN, Hatice …, Tahir … VARDI. Aracı biraz ileriye bıraktık. Banka soygununda kullanılan silahları yanımıza almıştık.
İstihbarata göre dövizcilerde 200 Milyar … yakın para olması gerekiyordu. Eylem günü (2) şahıs evden çıktı. Ellerinde çanta vardı. İki arkadaşım bunlara müdahale ederek etkisiz hale getirdi. Üzerlerindeki silahları ve çantalarını alarak oradan uzaklaştık. İleride bıraktığımız araca bindik. E-5’e çıktık. Bizim ve dövizcilerin silahlarını ben aldım. Arabadan indim. Bir araca binerek eve geldim. Diğer dört arkadaş araba ile gittiler. Bu eylemde kar maskelerini taktık. Eylemde çantadan para çıkmadı. Sadece (3) adet tabanca kamulaştırıldı.
… Biz yakalanana kadar İs(t)anbul’da üç tane hücre vardı. … Hücrelerdeki yapılanma şu şekildedir. 1. hücre: …, 2. hücre: Tahir …, ZEYNEP kod Güll(ü)zar ERMAN, …, 3. hücre: …”
69. A.A. hakkında düzenlenen 9/4/2003 tarihli raporun muayene bulguları kısmında sağ el bileğinde (3x2) cm ebadında cilt sıyrığı, sol el başparmak üstünde (0,3) cm’lik sıyrık, sol uyluk orta ön kısmında (1) cm çapında eski nedbeleşmiş lezyon görüldüğü; psikiyatrik muayenede herhangi bir psikiyatrik araz belirtisi saptanmadığı; sonuç olarak tespit edilen bulguların hayati tehlikeye maruz kılmadığı, bir gün iş ve güç kaybı oluşturacak nitelikte olduğu bildirilmiştir. Yine cezaevine alınmadan önce, dört günlük açlık grevi sırasında ilaç verilerek şuurunun zayıflatıldığı ve darp edildiği şeklindeki iddiaları da gözetilerek yapılan 18/4/2003 tarihli ilk muayene raporunda “sağ göz altında ekimoz, sağ el bileğinde kabuklu yara” tespit edilmiştir. Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumu Revirinde düzenlenen aynı tarihli adli rapor formunda da aynı bulgular tespit edilmiştir. A.A. ayrıca, işkence ve kötü muamele iddiaları ile ilgili olarak müşteki sıfatıyla Cumhuriyet savcısı huzurunda ifade vererek, ilgili görevlilerden şikâyetçi olmuştur. Başvuru formu ve eklerinden, başvurucunun bu şikâyeti sonucunda açılan soruşturma veya kovuşturmanın sonucu hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.
70. A.A., 13/4/2003 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullanmıştır. Belirtilen şahsın, nöbetçi hâkimlikteki 13/4/2003 tarihli ifadesi ise şöyledir:
“ … Ben üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Ben herhangi bir öldürme, yaralama ve bombalama eylemine katılmadım. Ben emniyette niye gözaltına alındığı(m)ı bilmiyorum, isnat edilen suçlamaları da bilmiyorum, emniyette bana herhangi bir şey sormadılar, beyanları kendileri yazdılar, ben de imzalamak zorunda kaldım…”
71. İstanbul 4 No.lu DGM’ce yürütülen yargılama kapsamında, sanık A.A.’nın 14/4/2004 tarihli duruşmadaki savunması şöyledir:
“ … Öncelikle ben bu olayla ilgili olarak iddianamede bana atılı suçlardan sadece MLKP üyesi olduğumu kabul ediyorum. Ayrıca söz konusu evde yakalanan eşyaların da yine bu partinin ve benim olduğumu kabul ediyorum. Bunun dışında iddianamede bana yüklenen eylemlerle hiçbir ilgim olmadığı gibi dosyada benimle beraber yargılanan diğer sanıklardan Hatice … benim eşimdir. Bunun dışında diğer sanıkların hiçbiri ile ilişkim yoktur. Kendilerini de tanımam. Bu olayla ilgili olarak ben 08.04.2003 tarihinde gözaltına alındığımda görevli olduklarını da bilmediğim sivil şahıslar tarafından zor kullanılarak kaçırıldım. Hatta orada bulunanlara bağırarak adını söyleyip kaçırılmakta olduğumu da bildirdim. Bu şekilde zorla şubeye getirildikten sonra çok yoğun bir şekilde işkenceye tabi tutuldum. Bu arada hafıza zayıflatıcı bir ilaç bana uygulanmak suretiyle ve verilmek suretiyle hafızamda kısmen kayıplara sebep olacak şekilde işkenceye tabi tutuldum. Daha doğrusu hafızamı tamamen kaybettim. Bu şekilde bana değişik eylemleri zorla kabul ettirmek istediler. Bununla tehdit ettiler. Yine eşimle ilgili olarak tehditte bulundular. Ben her defasında susma hakkımı kullandığımı bildirdiğim halde bana kendi gösterdikleri şahıslarla ilgili ve belirtilen eylemlerle ilgili bazı şeyleri kabul etmemi istediler. Bu şekilde benim ifade vermediğim halde yazdıkları şeyleri bana imzalattılar. Bu şekilde de savcılık huzuruna çıkardılar. Yine savcılık huzurunda da benzer şekilde çıkarılırken işkencelere tabi tutuldum ve daha sonra cezaevine gittiğimde bunlar raporla da tespit edilmiştir. Sorumlular hakkında yasal işlemler yapılmasını talep ediyorum ve işkence yapan ve bana ilaç uygulaması yapan şahıslar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Söylediğim gibi eylemlerin hiçbiri ile ilgim yoktur. Sadece örgüt üyeliğini ve evde yakalanan malzemeleri kabul ediyorum. …
… Söylediğim gibi poliste alınan ifadeler ben poliste verilen ilacın etkisindeydim. Savcılıkta da yine korktuğum için o psikolojik durum altında avukatım olmadan ifade vermeyeceğimi bildirdim. Yedek hakim huzurunda da tam olarak neler söylediğimi bilemiyorum. Ancak şu anda mahkemenizde söylediğim savunmam tamamen doğrudur.”
72. İlk Derece Mahkemesinin, başvurucuya isnat edilen eylemlerin sübutu konusundaki değerlendirmeleri şöyledir:
“…
Sanık A.A.’nın UZUN kod, ZEYNEP kod GÜLLÜZAR ERMAN, A.A.’nın devrim nikahlı eşi HATİCE … ve başka MLKP terör örgütü üyeleri ile birlikte Eyüp ilçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesinde faaliyet gösteren Akbank Topçular Şube Müdürlüğünü örgüt adına para temin etmek için silahla yağmayı planladıkları, olay günü A.A.’nın 14’lü tabancayı yanına aldığı, kaleşnikof mark tüfek, Uzi ve Tarık marka tabancaları ise daha önceden temin ettiği otomobile koyduğu, suç tarihinde ise Eyüp’te buluşarak araçta bulunan kaleşnikof marka tüfek, Uzi ve Tarık marka tabancaları yanlarına alarak araca birlikte binerek birlikte banka önüne geldikleri, bankanın istihbaratının daha önceden yapılması nedeniyle A.A. ile birlikte dört sanığın kar maskeleri takarak banka şubesinden içeriye girdikleri, bir sanığın ise içeriye girmeden dışarıda gözcü olarak kaldığı, bilahare banka özel güvenlik görevlisinin 7.65 mm çaplı Kırıkkale marka … seri numaralı tabancasını aldıktan sonra vezneye yönelen sanıkların toplam … TL parayı alarak, torbaya koydukları, bilahare bankadan dışarıya çıkarak az ileride bıraktıkları … plakalı araca binerek olay mahallinden uzaklaştıkları,
… kamera görüntü kayıtları, banka çalışanları Ayşe … 12/04/2003 tarihli ifadeli teşhis tutanağı, yine banka çalışanlarından Gülşah … 12/04/2003 tarihli ifadeli teşhis tutanağı, diğer tanıklar Fatma …, Sedat … ve Narin …’ın anlatımları, olay yeri inceleme raporundan sanık A.A.’nın 12/04/2003 tarihinde emniyet aşamasında olayın oluş şekliyle uyuşan ikrarı, olayda kullanıldığını beyan ettiği silahların kullandığı hücre evinde yakalanması dikkate alındığında atılı eylemin sübuta erdiği, sanıklar A.A., Gül(lü)zar Erman ve Hatice … tarafından işlendiği konusunda tam bir vicdani kanaat hasıl olmuştur.
…
Sanık A.A.’nın UZUN kod, Güllüzar Erman, Hatice … ve başka yakalanamayan bir örgüt mensubu ile birlikte yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte döviz bürosu işleten müştekiler Adem … ve Hakkı …’den döviz yağmalamayı planladıkları ve suç tarihinde otomobille Maltepe ilçesi Cevizli Mahallesi Atilla Sokak No:9’da ikamet eden müştekilerin evinin önünde beklemeye başladıkları, bir süre sonra evden çıkan müştekinin yanına giderek Adem …’nin elindeki çantayı silah zoruyla alarak olay yerinden uzaklaştıkları ancak çantada döviz yerine Hakkı …’ye ait … taşıma ruhsatlı silah ile yine Fikri …’ye ait tabancalar ile kendisine ait … yerli yap(ı)m tabancayı yağmaladıkları,
Sanık A.A.’nın hücre evi olarak kullandığı yerde söz konusu silahların eylemlerde kullanılan başka silahlarla birlikte ele geçirildiği, silahlara ait ekspertiz raporu, sanık A.A.’nın olayın oluş şekliyle uyuşan beyanı, söz konusu silahların A.A.’nın anlatımlarına uygun olarak hücre evi olarak kullandığı yerde ele geçirildiği hususu dikkate alındığında beyanlarına itibar edilmesi gerektiği konusunda mahkememizde kanaat oluşmuş ve atılı eylemin sanıklar A.A., Gül(lü)zar Erman, Hatice … ve başka MLKP silahlı terör örgütü üyesi şahıslarla birlikte işlendiği konusunda tam bir vicdani kanaat hasıl olmuştur.
…
Sanık Gül(lü)zar Erman:
MLKP terör örgütü içerisinde Zeynep kod adını kullandığı, sanığın yukarıda sabit kabul edilen ve ayrıntısı belirtilen;
24.01.2003 günü Eyüp ilçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesinde bulunan Akbank Topçular Şubesi Müdürlüğünün silahla yağma edilmesi,
17.03.2003 günü Maltepe ilçesi Cevizli Mahallesinde Adem Köse ve Hakkı Köse’ye ait silahların yağmalanması,
Bu nedenle sanığın işlediği kabul edilen eylemlerin sayısı niteliği vehamet arz eden boyutu dikkate alındığında yasadışı MLKP terör örgütü adına Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmı(nı) bozmaya veya kaldırmaya cebren teşebbüs etme suçunun s(ü)buta erdiği kabul edilmiştir.
…”
73. İlk Derece Mahkemesinin sübuta ilişkin değerlendirmeleri incelendiğinde, sanık A.A.’nın kolluk ifadesindeki ikrarı dışında kamera görüntü kayıtları, banka çalışanlarına ait teşhisleri, diğer tanıkların anlatımları, olay yeri inceleme raporu ve sanık A.A.’nın ev aramasında bulunan tabancalar gibi başkaca delillere de dayanıldığı; A.A.’nın ikrar içeren ifadesinin, İlk Derece Mahkemesinin sübut konusunda ulaştığı vicdani kanaat bakımından belirleyici yegâne delil olmadığı ve diğer delilleri önemsiz kılmadığı görülmektedir. Bu tespitler ışığında, başvurucu hakkındaki yargılamanın bir bütün olarak adil olmadığı söylenemeyeceğinden, başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkı
75. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
76. Bakanlık tarafından, benzer nitelikteki başvurulara ilişkin daha önce bildirilmiş olan görüşlere atıfta bulunularak, 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin ikinci fıkrası ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 71. maddesi çerçevesinde, görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
77. Başvurucu, suç ithamı ile karşı karşıya kaldığı 9/4/2003 tarihinden, Yargıtayın onama karar tarihi olan 25/9/2012 tarihine kadar geçen sürenin, AİHM kararları ve genel hukuk ilkeleri çerçevesinde makul olmadığını bildirmiştir.
78. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
79. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
80. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
81. Başvuru konusu olayda, başvurucuya isnat olunan “Anayasal düzeni zorla ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek” suçu İlk Derece Mahkemesince sabit görülerek, 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesinin birinci ve 59. maddesinin birinci fıkraları uyarınca başvurucunun müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
82. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, kolluk görevlileri tarafından başvurucunun konutunda arama işleminin yapıldığı ve müteakiben gözaltına alındığı 9/4/2003 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki mahkumiyet kararının Yargıtayca onandığı ve bu şekilde kesinleştiği 25/9/2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
83. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucunun 9/4/2003 tarihinde kollukta, 13/4/2003 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullandığı, 13/4/2003 tarihinde hâkim tarafından yapılan sorgusunun yapıldığı ve tutuklandığı, başvurucu hakkında 23/7/2003 tarihinde kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Kamu davasına bakan İstanbul 4 No.lu DGM’nin, E.2003/213 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama kapsamında, 3/10/2003 tarihli duruşmada başvurucu, suçlamalara karşı savunmasını yapmış ve delillerini sunmuştur. Duruşma sonunda başvurucunun çalıştığı şirkete müzekkere yazılarak şahsi dosyasının istenmesine, tutukluluk halinin devamına ve duruşmanın, diğer günler dolu olduğu ve araya devir teslim işlemleri girdiği gerekçeleriyle 19/1/2004 tarihine ertelenmesine karar verilmiş olup, anılan tarihli duruşmada, başvurucunun sanık sıfatıyla savunması alınmıştır. 14/4/2004 tarihli duruşmada, bir kısım sanık, mağdur ve tanık beyanları alınmış ve yine diğer günler dolu olduğu gerekçesiyle duruşma 26/7/2004 tarihine ertelenmiştir.
84. Yargılama devam ederken 16/6/2004 tarih ve 5190 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun’un geçici 1. maddesi ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev ve yetkilerine son verilmiş, aynı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince başvurucu hakkındaki yargılama, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine (Ağır Ceza Mahkemesi) devredilmiştir. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2003/213 sayılı dosyası kapsamında 13/10/2004, 23/2/2005, 8/6/2005, 26/9/2005 ve 3/5/2006 tarihli duruşmalarda, maktul yakını, mağdur, tanık ve sanık beyanları alınmıştır. Cumhuriyet Savcılığınca verilen 1/4/2009 tarih ve E.2003/213 sayılı esas hakkında mütalaa Mahkemeye sunulmuştur. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/5/2011 tarih ve E.2003/213, K.2011/84 sayılı kararı ile başvurucunun, müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu müdafiinin derece mahkemesi kararını 12/9/2012 tarihli dilekçe ile temyiz etmiş olup, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25/9/2012 tarih ve E.2012/4794, K.2012/10066 sayılı kararı ile başvurucu hakkında verilen İlk Derece Mahkemesi kararının düzeltilerek onanmasına karar vermiştir.
85. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).
86. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık dokuz yıl beş aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
87. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
88. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
89. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş olan başvurucu, tespit edilen ihlale ilişkin olarak herhangi bir tazminat talebinde bulunmadığından, başvurucu lehine manevi tazminata hükmedilmemiştir.
90. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Davaya bakan Mahkemenin, DGM’lerin devamı niteliğinde olduğu iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının, “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gözaltındayken müdafiin hukuki yardımından yararlandırılmadığı iddiasının, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun,
1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
4/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.