TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET ALİ KURTULDU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5504) |
|
Karar Tarihi: 28/5/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Recep ÜNAL |
Başvurucu |
: |
Mehmet Ali KURTULDU |
Vekili |
: |
Av. Necmettin POLAT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, hakkında yürütülen ceza muhakemesinin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 9/7/2013 tarihinde Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 11/11/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 13/8/2004 tarihinde “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” suçunu işlediği iddiasıyla Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından yakalanarak gözaltına alınmış ve 15/8/2004 tarihinde hâkim kararı ile tutuklanmıştır.
6. Başvurucu hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 6/9/2004 tarih ve E.2004/609 sayılı iddianamesi ile “toplu halde uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” suçunu işlediği iddiası ile kamu davası açılmıştır.
7. Başvurucu ilk derece yargılaması devam ederken 3/8/2005 tarihinde serbest bırakılmıştır.
8. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin (4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250. maddesi ile görevli) 17/10/2006 tarih ve E.2006/165, K.2006/150 sayılı kararı ile başvurucunun atılı suçtan dört yıl iki ay hapis ve 83 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu bu kararı temyiz etmiştir.
9. Başvurucunun temyiz talebini inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 13/2/2012 tarih ve E.2008/13906, K.2012/919 sayılı kararı ile delil yetersizliği nedeniyle beraat kararı verilmesi yerine mahkumiyet kararı verildiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
10. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince devam edilen bozma sonrası yargılama kapsamında, bozma ilâmına uyularak, başvurucu ve müdafiinin katılmadığı 27/7/2012 tarihli oturumda, başvurucunun atılı suçtan beraatına karar verilmiştir. Buna ilişkin 27/7/2012 tarih ve E.2012/150, K.2012/230 sayılı gerekçeli karar, başvurucuya 30/10/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Aynı Mahkemenin 4/1/2013 tarihli şerh yazısında, başvurucu hakkındaki beraat kararının temyiz edilmeksizin 8/11/2012 tarihinde kesinleştiği tespitine yer verilmiştir.
11. Başvurucu vekili, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine sunduğu 4/7/2013 tarihli dilekçe ile gerekçeli kararın tebliğini talep etmiş ve anılan karar, aynı tarihte kendisine tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 9/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 11/2/1959 tarih ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır.”
14. 5271 sayılı Kanun’un “Kararların açıklanması ve tebliği” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“(1) İlgili tarafın yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de verilir.
(2) Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.
…”
15. 5271 sayılı Kanun’un “Tebligat usulleri” kenar başlıklı 37. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tebligat, bu Kanunda belirtilen özel hükümler saklı kalmak koşuluyla, ilgili kanunda belirtilen hükümlere göre yapılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 28/5/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 9/7/2013 tarih ve 2013/5504 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, 13/8/2004 tarihinde başlayan ceza yargılamasının, nihai kararın kesinleştiği 8/11/2012 tarihinde sona erdiğini, buna göre yargılamanın sekiz yılı aşkın bir sürede sonuçlandığını, yargılamanın karmaşık olmadığını, sanık sayısının az olduğunu, Yargıtay aşamasının beş yıl sürdüğünü, yargılama süresinin makul olmadığını, davanın sürüncemede kalması nedeniyle masumiyetinin ispatında gecikme olduğunu ve bu belirsizliğin etkisi ile manevi zarar gördüğünü, bu nedenle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. ...”
19. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
20. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
21. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
22. Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmeyen durumlarda, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmekle birlikte, başvuru süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi noktasında, başvurucunun ihlal oluşturan işlem, eylem veya kararla ilgili yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu kapsamda, ilgili nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ öngörülmeyen hallerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
23. Somut başvuru, ceza yargılamasının makul sürede sonuçlandırılmadığı ve bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına dayanmaktadır.
24. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihi itibariyle devam eden veya bu tarihten sonra sonuçlanmış yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı şikâyetleri için hukukumuzda, herhangi bir idari veya yargısal başvuru yolu bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren bireysel başvuruların, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde yapılmış olması gerekir.
25. Nihai kararla sona ermiş yargılamalarla ilgili olarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren bireysel başvurularda, iddia edilen ihlalin, nihai kararın başvurucuya veya vekiline, tefhim veya tebliğ edildiği tarihte öğrenildiğinin kabulü gerekir.
26. Başvurucu adına bireysel başvuruda bulunan vekili (avukatı), yargılama kapsamında müdafi sıfatıyla Mahkemeye müracaat ederek nihai kararın kendisine 4/7/2013 tarihinde tebliğini sağlamış ve başvuru süresinin başlangıcı olarak bu tarihi esas alarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
27. 7201 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında, vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı düzenlemesine yer verilmişse de bireysel başvuru incelemesi bir kanun yolu incelemesi ve Anayasa Mahkemesi de bir temyiz mercii olmadığından, bireysel başvuru süresinin işlemeye başladığı tarih tespit edilirken, somut yargılamanın taraflarının davalarını nasıl takip ettikleri veya ihlal olgusuna kaynaklık eden işlem, eylem veya kararın kime ne şekilde tebliğ edildiğinin ötesinde, iddia edilen ihlâlin başvurucu veya vekili tarafından hangi tarihte öğrenildiğinin araştırılması gerekir. Bireysel başvuru süresi bakımından tebligat, öğrenme şekillerinden sadece bir tanesi olup, yegâne öğrenme şekli değildir. Pek tabii, tebliğ edilmesi gereken kararlarla ilgili başvurularda öncelikle tebligat yapılıp yapılmadığına bakılacaktır (§ 22). Ancak bu tebligatın, vekil (müdafi) yerine müvekkile (sanık) yapılmış olması, kararı tebellüğ eden kişi tarafından ihlâlin öğrenilmiş olduğu sonucunu değiştirmez.
28. Somut olayda başvurucu, başvuruya konu ihlâli, nihai kararı tebellüğ ettiği 30/10/2012 tarihinde öğrenmiştir. Bu tarihten yaklaşık sekiz ay sonra, 4/7/2013 tarihinde vekilin (müdafiin) isteği üzerine Mahkeme kaleminde yapılan tebligatın, 30 günlük bireysel başvuru süresinin başlangıç tarihine bir etkisi yoktur.
29. Açıklanan nedenlerle, iddia edilen ihlâlin başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren 30 gün geçtikten sonra yapılan başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun, “süre aşımı” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 28/5/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.